29 Temmuz 2014 Salı

İstanbul Yoktu Sen Olmasaydın

Ben nice İstanbul'lular gördüm sana gelinceye kadar 
Kirli paçavralara benzerdi insanları 
Dostluktan, vefadan yoksun. 
Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış 
Ve herbiri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun. 
Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri 
Bir tutsam 
Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri 
Evlerinde bulduğum yalnızlık 
Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı. 
Günler boyunca 
Bir başka karanlık gelirdi 
Karanlığın biri kaybolunca 
Güneşler doğardı görmezdim. 
Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni 
Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını. 
Bilmezdim... 

Zindandı bütün meyhaneler 
Duvarlar karaydı 
Köhne bir bizans eskisiydi İstanbul sensiz. 
Semt semt bir ağır yorgunluktu 
Sürekli bir aldanıştı sokak sokak 
Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca 
O büyük yalanlarda yaşadım. 
Senden habersiz bir ölü gibi 
Senden uzak zamanlarda yaşadım. 

Mabetler yıkıldı içimde 
Umutlar hayaller yıkıldı 
Bir gün bütün İstanbul yıkıldı. 
Sokaklar kaydı ayaklarımın altında 
Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı 
Gün oldu 
Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz. 
Toz toz oldum, duman duman oldum 
Aldığını geri vermedi yıllar 
Yitirdim kendimi bu rezil şehirde 
Seni buluncaya kadar. 

Eskiden bir lale hatırlardım 
Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince 
Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı 
Rıhtımlar balık balık kokardı. 
Ne zaman 
Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı. 
Vapur düdükleri durmadan öterdi. 
Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim 
Bana yeterdi. 

Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi 
Gezdim sokaklarında 
Sonra kaç yıl bir sevgi aradım 
İstanbul'u aradım. 
Belki de seni aradım bilmeden 
Ayaklarımın dibinde den,izler can çekişti 
Şehirler parçalandı 
Bir çağ öldü gözlerimin önünde 
Benim en güzel çağım öldü. 
Bizi topraktan yarattılar 
Gel gör ki... 
Bu şehirde 
Benim toprağım öldü. 

Seni aradım bu şehirde yıllarca 
Yana yakıla seni.. 
Sen kimdin, sen neredeydin kimbilir. 
Hep böyle sensizmiydi bu şehir. 
Bu şehir İstanbul'muydu ? 
Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde 
Gemiler demir almazdı 
Trenler işlemezdi 
Sen olmasaydın 
Bir ömür bitip 
Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde 
Bahar gelmezdi 
Ağaçlar çiçek açmazdı 
Seni bulmasaydım 
Ve ben yoktum 
İstanbul yoktu 
Sen olmasaydın... 
Ümit Yaşar Oğuzcan 

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Bugün Bayram - Barış Manço

Bugün Bayram - Barış Manço

Bayram mı? O Ne Ki?

Yazlıkta bayramdayız..çocuklarım bayramlıklarını giymiş,anneme babama sabah keyif kahvesini yaparak Ramazanı uğurlamış,bayram kahvaltı sofrasının tadını dibine kadar çıkartmışız.

Sevmem ben bayramları...

Ama karışırım kalabalığa, herkes gibi davranır,el öper (el öpmeyi de sevmem) şeker-çikolata-lokumları reddedişimde yaptığım açıklamalardan bunalıp sinirlendiğimi gizlemeye çalışırım.Bir de gittiklerimizin geri dönüp bize gelme ve onlarla muhabbet ritüeli yok mu?Hepten deli eder beni.Dahil olmadığım bir dansta ayaklarımı herkese uydurup kimsenin ayağına basmama çabası benimkisi...

Mutlu bayramlar hepinize..seveceğiniz günlerle dolu olsun ömrünüz

27 Temmuz 2014 Pazar

Blog Çekilişi

Bunu da bir denemek lazım dedim ve blog çekilişi ne katıldım iyi mi :-)) Bir izleyin bakın sizde...

Bilgi şu şekilde:
Blog sayfamı takip et çekilişi 
Merhaba arkadaşlar, Blog Deposu'nda uzun zamandır etkinlik düzenlemiyorduk ve bunun için abartmıyorum onlarca mail aldım.

Bloglar birbirini kolayca takip edebilsinler diye bu çekilişi düzenlemeye karar verdim. Bu çekilişte ödül olarak, 1200'den fazla blog yazarının paylaşımda bulunduğu Blog Deposu Google plus topluluğumuzda, kazananlarının blog sayfalarına 6 ay boyunca direkt olarak link verilecektir. Bu çekilişi, katılan tüm adaylar arasından 9 blog kazanacaktır.

Çekilişi kim gerçekleştirecek?
Bu çekilişi alttaki video'dada gödüğünüz üzere daha öncede düzenleyen sevgili arkadaşım Ayşe gerçekleştirip, youtube hesabında yayına alacaktır.

Böylelikle hem takipçileriniz artmış olacak, hemde blog sayfalarınıza backlink almış olacaksınız.. Çekiliş, adaylar belirlendikten sonra gerçekleştirilecektir.

Çekilişe nasıl katılırım? 
Biliyorsunuz çekiliş için herhangi bir şart koşmuyorum, herzamanki gibi sadece bu yayını kendi sitenizde paylaştıktan sonra, paylaşım linkini alttaki yorum alanına bırakmanız yeterli olacaktır. Şimdiden herkese bol şans.. :) :)

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Islıkla da Çalınır Cenaze Marşı

Hayatımdan renklerin ve seslerin tanımlarını değiştiren insanlar geldi geçti. İnsanlara ve hayata güvenin derinliğini-tanımını değiştiren insanlar.Başlangıç nedir son nedir diye düşündüren insanlar. Daha evvel bunlardan birinin portesini çizmiş ve ensest ailenin felaketle başlayıp "Allah Allaaaah" dedirten sonunu anlatmıştım.

Yine gerçek isim vermek münasip değil diyerek başlayalım.


O yıllarda gönülleri kaptırmak kolaydı Mavi Ay dedektiflik bürosunun çapkın ve sevimli gülüşüne sahip Bruce Willis'ine.Bahsettiğim kişi ( hadi ona Ahmet diyelim) gülüşü aynen Bruce Willis gibi derin bir gamzenin çarpık ve biraz mahcup çekiciliğini taşıyordu. Sadece bu bile bir çok kızın  başını çevirerek ona bakmasına sebepti. Açık sarıya çalan saçları, masum görünüşünün ardında her an beklenmedik haylazlıklar yapabilirim diyen sıcak bakışları vardı.Boylu,ince yapılıydı.

O gün,ders arasında okuldan çıkıp hızlı  hızlı yürüyerek grup arkadaşlarımı bulmaya koyulmuştum.Biri ıslık çaldı.Döndüm baktım,yeni gelenlerden bir çocuk.Yanına gittim.

-Bana ıslık mı çaldın sen?

Yüzü kıpkırmızı oldu.

-Bana mı dedin?dedi şaşkın
-Senden başka okul arkadaşına ıslık çalan andaval var mı burda?
-Ayıp ama!!!
-Ha ayıp diye bişi biliyosun yani.E bu da bişi..dedim ve yoluma devam ettim. Oldum bittim olanı kafaya takıp büyütmek huyum yoktur. Kaldı ki genç ve daha vurdumduymaz yıllarımdı. Derse geri dönerken onu çoktan unutmuştum.

Ertesi gün yanıma geldi.

-Arkadaş olmak istiyorum ..dedi
-Çıkma teklifi ise bu çok komik bi teklif..lise yıllarında kalmış bir söylem, dedim
 Gülmeye başladı. "Seninle nasıl tanışıp sohbet edebilirim?Çıkmak filan istemiyorum ".. dedi.
"Adını söylemekle başla ve bir daha bana ıslık çalma" dedim. Kahkahalarımız dostluğun kapısını araladı.

Sonrasında tek tük selamlaşma ile başlayan sohbetlerimiz oldu. Geldiği yer çok mutaassıpmış. Teyzesinin kızı bayramda nişanlısı ile çarşıda karşılaşıp bayramlaştığı için aile nişanı atmış bu kız utanma bilmiyor diyerek.Babası hamam tellağı imiş .İstanbul'u kazanınca çevresindekiler İstanbul seni yer demiş ama babası okusun istemiş, doğduğu büyüdüğü o yerin dışına ilk çıkışı imiş."Sana laf attığımda bacak kadar boyunla önümde dikilip bana hesap sorunca ne yapacağımı şaşırdım" diye anlatırdı gülerek.

Ahmet gerçekten çekici idi.Kısa zamanda çevresini kızlar sardı, o da kısa zamanda mahcupluğunu üzerinden attı.Onu severek izlerdim ama ne en yakın arkadaşımdı ne de tek arkadaşımdı ve hızla akıp giden hayat kendi ezgisini oluştururken tek bir şarkıyı ona ayıramayacak tempoda yaşıyordum. Yine de paylaşımlarımız kesilmedi hiç bir zaman, içtenlik ve güven ise perçinlendi .

Bir gün baktım yüzü perişan..aşık olmuştu. Bu iyiydi...
Bir gün baktım havalara uçmuş...İlk aşkı ile çıkmaya başlamış ve ilk ilişkiye girdiği kadına deli gibi bağlanmıştı.Bu kötüydü,kesinlikle çok kötüydü.

Aşık olduğu kadın (bir başka yaşam portesinde de onu anlatacağım) hayat kadınıydı.Boyu boyuna uygundu ama biri kurt görünümlü kuzu iken öteki kuzu görünümlü yaralı kurttu. Yaralı hayvanlar daha acımasız daha yırtıcı olurlar.Ahmet'in aşkı olan kız, yarası da öfkesi de taze cinstendi...

O yaşlarda herkes kararlı olur, "yapma,etme" dedimse de dinlemedi. Bir kaç sene önce bir başka arkadaşım bana "Kadriye Hanım, köy çocuğu-toprakla uğraşan erkek ilk elinin değdiğine kök salar,gönül verir.O kökün kopması çok can yakar, çok zaman alır ve beraberinde çok şey götürür" demişti.

Arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim diyen ne güzel demiş. Ahmet utangaçlığını bir yana bırakmış sevgilisinin hayatına ayak uydurma derdindeydi.En önemli sorunu ise para oldu o dönemde. Hamam tellağı babasının güç bela arttırarak yolladığı para Nişantaşı'nda bir günü bile karşılamıyordu. Sigaraya başlamıştı , bakışları masum neşesinden gittikçe yoksunlaşıyordu. Ne yaptımsa sigaradan vazgeçiremedim onu, sevgilisi ise artan bir öfkeyle beni izliyordu.Yaklaşık o günlerde onunla da arkadaş oldum yakın arkadaşlarımın tüm kınamalarına rağmen.

Sonra Ahmet için okula polis geldi.Korkmuştuk.Ne oldu diye sordum, hırsız çetesine katılmış.Yakalanmışlar ama son anda kaçmış Ahmet. İçim yanmıştı hem üzüntüden hem öfkeden. Gidip teslim olmuş sonra, bir süre içeride yattı .Bu tip içerde yatmaları da zamanla sıklaştı. Önceden okulun en popülerlerinden biri  iken artık onunla konuşan pek yoktu.

Bir gün yanıma geldi "küs müyüz?" dedi.
-Islık çalaydın daha iyiydi..utanmazlığının sınırı var diye düşünürdüm dedim öfkeyle. Gözleri gölgelendi.
-Herkesin bir fiyatı var ben bunu öğrendim.Bu ay para artarsa senin ederine de bakarım ..

Yüzüne baktım kırgın ve suskun. Daha da hiddetlendirdi bu onu.

-Hepiniz aynı b.kun soyusunuz..dedi.
-"Değiştin diye korkuyordum" dedim yumuşak bir sesle sakince "neyse ki hala salakmışsın, hepten de değişmemişsin"
Dayanamadı güldü ama ben gülmedim. Bir süre birbirimize baktık meydan okuyarak,sonra kalkıp gitti.

O günlerde bir akşam Taksim'den otobüse binerken sırt çantamın açıldığını fark ettim. Geri dönüp baktığımda,şoparın tekinin içleri kanlı gözleri ile karşılaştım."Uleynnn" dememe kalmadan kaçtı ama cüzdanım gitmişti bir kere. Karalar bağlamadım desem yalan olur.80'li yıllar demek her şey kimlik demekti.Ve her kimlik bir sürü belge ve resim,bir sürü belge ve resim de bir sürü zaman ve para demekti ki bir öğrenciye zulümdü bu zulüm. Yurda zor-şer girdim o akşam ama ertesi gün okulda canım sıkkın oturuyordum. Derken Ahmet geçti önümden.

-Pist..dedim
Cevapsız bana baktı
-İnsanın her yerde arkadaşı olmalı diye buna diyolar herhalde.Cüzdanım çalındı,tanıyor olabilir misin çalanı..dedim.
İnanmaz gözlerle beni süzdü
-Ciddi misin , hırsızı hırsız bulur diyorsun yüzüme ha?
-Yüzünün arkandan pek farkı kalmadığı için arkandan değil yüzüne söylüyorum evet .
Hüzün çöktü karanlık  bakışlarına
-Nerde oldu
-Taksim'de..83'e binerken
-Gördün mü çalanı?
-Gözleri kanlı bi şopardı..cılız,senden kısa
-Paranı geri getiremem,cüzdanı alırsın
Akşamdan beri ilk defa gülümsedim ve kahkayı bastım:
-Kimliklerimi getir bana yeter yahu, para yoktu ki içinde
Yorgun bir gülümseyişle karşıladı uzatılan bu garip dostluk elini..usulca "tamam" dedi ve gitti.

Cüzdanımı o gün bana geri getirdi. Gümüşsuyu tarafında bir yere atmış şopar oğlan.Ahmet de gitmiş oradan almış getirmiş bana.Bu saçmasapan giriş ile ara verdiğimiz sohbetlere tekrar başladık. Terkedilmişti. Gırtlağına kadar borca batmıştı çünkü para yettirmek için hırsızlık yetmediğinde kumara başlamıştı.Başta kazanmasına izin veren sistem hırslandığını farkedince büyük oynamasına sebep olmuş ve her şeyini yitirtmişti. Üzüntüsü sevgilisinin onu terk edişineydi. Hala, para yettirse onun eski yoluna girmeyeceğine ,bedenini satmayacağına inanıyordu.Hala saf kalan bir yer vardı gönlünde ve bu ona dayanılmaz şekilde acı veriyordu.

Gözlerinin pırıltısı gitmiş, okulunu bitirmek amacından  ziyade gidecek yeri yokmuş gibi bir havada okula geliyor ve saatlerce konuşmadan oturuyordu. Bir karara varmaya çalıştığı belliydi. Arafta bekleyiş çok sürmedi. 

Günahı işleten şeytan , iyiye sevkeden melek değildir aslında. Şeytan sunar insandır seçen. O da kendi seçimini yaptı.

Bir süre ortada görünmedi.Sonra şen şakrak ve kılığı kıyafet iyice düzmüş halde döndü okul sokaklarına.Öyle  neşeli , öyle keyifli,öyle maddi manevi doyuran vaziyette idi ki herkes kısa zamanda etrafını sardı. Kimseye sitem etmiyordu ona sırtını döndüklerinden ötürü.Yenilenmişti, çökmüş avurtları dolmuş,belli ki cebi para görmüştü.Bir tek benimle konuşmuyordu. İçimden haykırmakta olan bir sese kulak vermiş , ben de ondan uzak durmuştum.Aradan uzun zaman geçti.Bir gün onu özel ve lüks bir araba bıraktı okula.Ahmet kendisine kızgın bakan eski sevgilisine aldırmadan arabadan indi ve benim yanıma geldi. Bir kez daha hiç bir şey olmamış gibi sohbete başladık.

-Nasıl buldun?..dedi
-Neyi..dedim
-Kılık kıyafet ,hal gidişat. 
Sustum..içimdeki huzursuzluğa bir anlam veremiyordum.Bruce Willis gülümseyişiyle baktı bana
-Ne oldu şimdi?
-Bilmiyorum ..dedim.Bir şeyler doğru değil sanki ama ne olduğunu bilmiyorum. 
-Senin kusurun da bu ,çok düşünüyorsun ..dedi.Ne yapsam diye düşünürcesine duraladı ve sonra bana ıslık çaldı.Neşesi bulaşıcıydı.Eski sevgilisinin hançer olmuş bakışlarına sırtını dönüp  kahve ısmarlamayı teklif etti. Gidip birer kahve içtik.Fal kapatacak mısın dediğimde hafif huzursuzlandı.Yok..dedi.Görebileceklerinden korkuyorum.

Bir hafta sonra sabah okula geldiğimde onu gördüm.Kaldırımda oturmuş perişan halde ağlıyordu.Yanına giden herkese küfrediyor ve kovalıyordu.Yine de gittim.

-Ne oldu,nen var?
-Babam..
-Öldü mü?
-Para yollamış
-Az mı yollamış?
Ağlayarak küfretmeye başladı,kafasına bir tane indirdim kitaplarımla.
-Küfretme benim yanımda, boyu bir karış olsa da hanım var yanında. Adam gibi anlat şimdi,nedir derdin?
Ağlamaya devam etti.
-Kızarsın
-Biliyorum
-O adam çok parar verdi bana..sonra ayrılırsam öldüreceğini söyledi.
Sükunetimi korur görünsem de anladığım şeyin yanlış olması için dua ettim.Kanım dondu.
-Hangi adam?
Başını kaldırıp bana baktı
-Kumarhanede tanıdım.Borçlarımı ödedi, çok içtik.Geceyi onunla geçirdim.Sonra..şeyi oldum işte.Bana çok iyi davranıyor her istediğimi alıyor.Sonra utandım,günah geldi aklıma.Ayrılmak istedim ..tehdit etti.
-Ne iş yapıyor bu adam?
-....şirketinin yöneticisi
-Yuh! Ciddi misin?
Sustuk ikimizde. O sessiz sessiz ağlamaya devam ediyordu.
-Gel , yürüyelim ..dedim üzerimizde yoğunlaşan bakışlardan rahatsız olarak.Yürümeye koyulduk.
-Sonra babam para yolladı.Kaç ay üstüne ilk defa.Ben günah ve sefa içinde yüzerken o aylar üstüne ilk defa para arttırabilmiş onu da bana yollamış.
-.............
-Öldürecem kendimi
-Az kaldı Ahmet,az kaldı ben seni öldürecem,sen yorma kendini .

Biraz daha yürüdük

-Git burdan,dedim.Memleketine git.Dondur kaydını kendine gel.Okula gelen o mahcup delikanlıya ne oldu?Ailenin tek umudusun sen ne hale geldin..git burdan.O adam oraya gelmez,unutur seni, git!

Düşündü.Bu aklına hiç gelmemiş gibiydi.Yürümeye ve susmaya devam ettik.

-Onu göremeyeceğim ...dedi inler gibi.Tam öfkeyle haykıracaktım ki kast ettiğinin ...şirketinin yöneticisi değil aldırmaz göründüğü o ilk sevgilisi olduğunu anladım.("Kadriye Hanım, köy çocuğu-toprakla uğraşan erkek , ilk elinin değdiğine kök salar,gönül verir.O kökün kopması çok can yakar, çok zaman alır ve beraberinde çok şey götürür" )

-Git..dedim ve geri dönüp okula doğru yürümeye başladım .

Okul bitti,hayat akışı hızlanarak sürüyor geleceğe yönelik belirleyici adımlar atılıyordu o yıllarda.Ablam,annem ve ben Trabzon'dan yola çıkmış tatil için Fethiye'ye gidiyorduk. Balıkesir otogarında mola verilince ayaklarımız açılsın diye inip biraz yürüdük ve ben beni bileli eksilmeyen neşesi ile sürüp giden muhabbetimize devam ettik. O sırada altında eski bir eşofman,ayaklarında sürüyerek giydiği bir terlik olan genç bir adam kolunun altındaki ekmeklerle yanımızdan geçerken duraladı.

-Kadriye???

Başımı kaldırıp baktım. Tanımam zaman alsa da akabinde bastım çığlığı:

-Ahmeet???

Bahsettiği adam onu uyuşturucuya alıştırmış.Bir kaç kez alkol bir kaç kez uyuşturucu komasına girmiş.Abisi İstanbul'a gelmiş,kolundan sürükleyerek Balıkesir'e getirmiş onu.Ahmet ve ailesi aslında güneydoğulu,orada yaşıyorlar.


Bazen nasihat bazen dayak bazen doktor yardımı ile süreç atlatılmış.Tahsilini tamamlamak istemiş...izin vermemişler.İstanbul seni yedi,tekrarına lüzum yok demişler. "Sen bitirdin" mi dedi, evetledim.Başını eğip Bruce Willis gülüşüyle baktı bana.Mola bitmeden anlatabileceğimiz her şeyi anlattık birbirimize.Sana yazayım ister misin dedim,hayır dedi başını sallayarak.Sonra "ondan haberin var mı" dedi sesinin normal çıkmasına dikkat ederek.

-Cehennemin dibinde! dedim sesimin normal çıkmasına özen göstererek.

İkimiz de başımızı eğdik.Mola bitti,gitmem lazım dedim.Abim ekmek bekliyodu dedi.El sıkıştık birbirimizi bir daha hiç görmeyeceğimizi bilerek.Otobüse koşturdum...arkamdan bir ıslık sesi duydum.Durdum,kahkahayı basıp ona döndüm son bir kez el sallamak için.

Koltuk altında ekmekler,ayağında şıpıdık terlikler..ağlıyordu.












14 Temmuz 2014 Pazartesi

Yengeçmişcesine




































































Sabahın taze saatleri. Gün kirlenmemiş,gönül yorulmamış.Su berrak,rüzgar dingin,güneş parlak henüz.

Çayı koydum tomurcuğu tam kararında; başka hiç bir şeye bakmadan,kıymeti geri gelmezliği ile payelenmiş zamanı ziyan etmeden kendimi sahile attım.

Su berrak,sakin,davetkardı.Aceleyle denize koştum ve vücut ısım dengelensin diye hiç beklemeden maiye daldım. Suyun üstünde esaretteymişim de ancak yuvama kavuşmuşum gibi tamamlanmış bir neşeyle çarptı kalbim.Ciğerim müsaade ettiği sürece denizin altında süzülmeye devam ettim.Sonra suyun üzerine çıktım.Güneş ışıkları kıyıdakileri sadece ısıtırken denizde altın tozu rengine bürünüp neşeyle dansediyordu.Biraz sırtüstü biraz normal yüzüp biraz  ayaklarım yere değmeksizin yürüdüm mai deryanın içinde. O kadar güzeldi ki beni kucaklayan serinlik, hiçliğimi hatırlatan yere çökmeyiş bir toz zerresi gibi yukarıda asılı kalış.

Şamadıraya ulaştığımda keyifle kıyıyı seyre koyuldum.Yavaş yavaş hareketlenen sokaklar, denizden korkup annesinin kucağına sığınan çocuklar, bizi daha iyi görmek için daha da yükselmiş güneş..sonra gözlerim denizin dibine takıldı.Cam gibiydi su....berraklığı , o derinlikte bile denizin dibini izlemeyi sağlıyordu. İrili ufaklı yengeçlerin telaşla koşturmacalarına güldüm ilkin. Seyrederken o kadar eğlenmiştim ki farkına varmadan neşeyle attığım kahkaha, sahilden bir iki başın bana dönmesine neden oldu. Sonra dalgaların biçimlendirdiği kumların güzelliğine bakakaldım.Baktığım tabloda aynı olan ,sabit kalan hiç bir şey yokken bu eşi benzeri olmayan ahengin mimarına sevgi ve sadakatle sarsıldı kalbim. Sonra kumda uzun yollar katedildiğini fark ettim izlerinden.Uzun ama düz olmayan çizgiler vardı. Baktım, deniz minareleri külahları tepelerinde kimi yavaş kimi koşturmacalı seyyah etmişler kendilerini.Suyun dibindeki kumda iz bırakmak..ne muhteşem bir şey suyun bunu yok etmemesi, ne saygı deniz minaresinin var oluşuna diye düşündüm. Bir kaç uzun yosun parçası dalgaların ritmine ayak uydurmuş telaşsız,sakin bir müziğe ayak uydurur gibiydi Onları izlerken içimden dansın ezgisini yakalamaya çalışıp ritim tuttum, bu sefer kontrollü ve kıyıdakileri kendime baktırmayacak  sessiz kahkahalarım eşlik etti beceriksizliğime.

Denizin altında insanoğlunun tüm övüncünüyerle bir eden kusursuz bir ayrı alem-hayat var. Kontrol edilmesi mümkün olmayan deniz.Hem hayat hem ölüm deniz. Mavi deniz,yeşil deniz,siyah deniz...Rengine vurgun kokusuna hayran olduğum deniz.Ağlasam gözlerimden akan deniz.Gülsem dinginliği gönlüme vuran deniz.

Gönülsüzce şamadıranın iplerini bıraktım ve yeniden yüzmeye koyuldum sahile doğru. Çocuklarım,ailem deniz gibi sonsuz bir mavilik bana. Gidip krep yapmalı, evde melekler kadar masum bir uykuda demlenen çocuklarımı uyandıklarında sevecekleri şekilde donatılmış bir masayla karşılamalıyım. Denizin dibinde koşturan bir yengeçmişcesine yan yan koşturararak ve kesinlikle neşeyle  yola koyuldum.

13 Temmuz 2014 Pazar

Bu Kedili Evin Tarzı bir alem, bir hoş ve de bir tatlı :-) Beni mimleyivermiş , ilginç ve değişik soruları da var. Ben de hemen gereğini yapayım dedim Sevgili Havva'yı kırmayarak.

1.En çok kırıldığın / incindiğin kelime? 
kelime de olabilir,davranış da;
vefasızlık olmalı...sevgi ile emek verip ektiğin onca dostluk tohumu sebepsiz zamanın aşınmasına teslim edildiğinde canım acıyor.  Belki de bu yüzden aldırmıyorum çoğu insana, dönüp gelecek bir gemi yoksa bakmak istemiyor insan ufuklara

2.Herkesin kullandığı bir kelime olur.Ama senin için bir insan olur.O özel insan o kelimeyi kullanınca alınırsın?Ne düşünüyorsun?

Cocuk dedesine sormus: 
- Dede, nenem ile kac yildir evlisiniz? 
- 40 yildir evlat.demis dede. 
- Peki ama dede, ben sizi hic kavga ederken gormedim bunun sirri nedir? 
- Otur evlat anlatayim. Evlat biz ninen ile evlendigimizde elde avucta bir sey yok, kimsemde yoktu. Ben neneni bizden oldukca uzaktaki koyden aldim, nikahimiz kiyildi, benim at arabasina nenenin uc bes esyasini attik ve bizim koyun yolunu tuttuk. Yolda benim atin ayagi surctu ve tokezledi. Ben "Bu bir" dedim. Devam ederken bir daha tokezledi, ben yine "Bu iki" dedim. 
Koye de daha epey yolumuz vardi, bizim atin ayagi bir daha tokezleyince "Bu uc" dedim ve cektim belimden pistovu, ati orada vurdum. 
Ben ati vurunca nenen basladi bana soylenmeye. "Biz simdi nasil gidicez, niye durup dururken ati vurdun. Sende hic akil yok mu. Bu esyalari nasil goturucegiz" Ben de dondum nenene "bu bir" dedim. O gun bugundur, gul gibi gecinip gidiyoruz

3.Seni en çok duygulandıran şarkı?

Notre Dam de Paris - Bella ...ilk taşı günahsız olan atsın

4.Daha önce seni bırakan biri geldi.Senden bir şans istedi sen de o şansı verdin.Ama buna rağmen yine bırakıp gitti.Şimdi yine pişman ne yaparsın?

Sen beni güldürdün Allah da seni güldürsün derim :-) Dost kalırım yine de..kapıları kapatmam için kendi aptallığımdan daha sağlam sebepler olmalı

5.Nefret mi aşk mı?

Aşk kainatın merkezi, aşk başka bir şeyle kıyaslanmamalı

6.Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın?

"Biri"ne bağlı. ..ve kalbini neden kırdığıma. Mutlaka özrü dilenir ama kiminde dağlar delinir kiminde sözcüklerle yetinilir.

7.Nasıl ağlarsın,bağırarak mı içine atarak mı?
 Gülümseyerek :-(

8.En korktuğun şey?
Birine zarar vermek..duygusal anlamda zarar vermek,adaletsizlik yaparak haklarına zarar vermek, yanlış bir şey yapmasına neden olmak vs..pişmanlığı o kişi beni affetse de benim kendimi affedememem boyutunda oluyor hep.

9.Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin?Kendini nasıl sakinleştirirsin?

Yazmak ve müzik dinlemek. Benim ilacım sadece bende

10.Bazen kızılmasından hoşlanırsın.Peki en çok ne için kızılmasından hoşlanırsın?

Sevdiğim biri için beklenmedik sürpriz yaptığımda, çok uğraşıp çok didinip onun çok istediği bir şeyin olmazını olur kıldığımda kızmasına gülüyorum evet bu beni mutlu ediyor.

11.Şiir/Müzik/Öykü/Deneme?

Attila İlhan mı, Rimsky Korsakov-Scheherazade mi, Khalil Gibran mı denmemeli kimseye...Beş duyunuzun hangisinden vaz geçersiniz?

 


12.En son ne için ağladın?
Kendi ellerimle emeğimle savaşımla inşaa ettiğim yeri lise mezunu aptal sarışının torpilli ellerine teslim ettiklerinde.Evet bu beni çok üzdü

13.Birinde hemen etkilendiğin özellik?
 Zeka...her türlüsüne teslimdir gönlüm 

14.Dayanamadığın şey?
Ya Allah affetsin de aptallara dayanamıyorum ben, cidden anında zıvanadan çıktığım şey insanların aptallığı oluyor

15.En sevdiğin duygu?
 Özgürlük..doya doya,bana bana ögürlük

Canımın içisi Sebuş'um  Blogu ayrı kendi ayrı güzel renklere sahip  Gonca'm , Sevgili Mukaddes ve geçenlerde kirazlardan bahsettiğimiz Sertaç ı mimlemiş bulunuyorum yüksek müsaadeleriyle. Hadi bakalımdı :-)

10 Temmuz 2014 Perşembe

Fuzuli


Söylesem tesiri yok sussam gönlüm razı değil demiş düşünür

Beni mi bilmişte söylemiş
Bin tane renk, damlalara tutunmuş  , iliklerime işliyor
Deniz kenarında yağmura tutulmuş gibiyim

TEOG, okullar, iş,çocuklar, aile, ritüel, çiçeklerim ,balkon, hayat, haberler, habersizler, yalan, doğru, adalet, yaş, hastalık,seçimler,sıcak,tatil,dava,insan,hayvan..hayat sarmal halde dökülüyor saksısından. Benim canım ise hepsinden sıyrılıp O'nu dinlemek ve maviyi seyretmek istiyor. Bildiğim herşeyi unutup dağlarda yürümek, gönlüm daha ne kadar yük kaldırır ki diye sormadan mevsimleri içime çeke çeke hep yürümek istiyor. 

Hayatın aslı değil mi yaşamak?Ne diye kendi yalanımıza inanarak devam ediyoruz az olanı harcamaya?

Sabahlar isterdim asi ve mavi 
Büyüsün isterdim ışığın rengi..

Ya ufka vardığımda gelirse dünyanın sonu?
Ya yalan olduysa tüm doğrularım... 
Sürgün halinde kelimeler sesini duyduğumdan beri, gittikleri yerden gelmezler geri.