22 Ağustos 2014 Cuma

İmdat...Ama Çok


Selin , özel bir çocuktu.


İlk kelimelerini okuduğunda 2 yaşına basmamıştı.
3 yaşına geldiğinde benim kayıtlı olduğum forumlara kaydoluyor, sevdiği resimlerin linkini veriyordu vs vs vs
Çoğu zaman bilemedim onunla ne yapacağımı
Anneliğin verdiği güdüyle onu delicesine sevmek ve korumak iyiydi ama yine içgüdülerim avaz avaz tek ihtiyacının bu olmadığını söyledi bana hep.
O pedagog senin bu pedagog benim gezdim durdum. Çocuğun bir sorunu yok, ben doğru mu davranıyorum beni düzeltin eğitin dedim.
Çok da faydasını gördüm.Her doğrunun dosdoğru olmadığını, yanlış bildiğimiz şeylerin doğruların anahtarı olabileceğini,Selin'i üzenlere kafagöz dalmamın Selin için de benim için de iyi bişi olmadığını filan öğrendim mesela. Şüphesiz ki en doğru şey kardeşinin olmasıydı, Nehir'in varlığı ikimize de çok şey öğretti, hayatımızda bir çok şeyi düzeltti.

Selin , anaokuldan itibaren Türkiye'nin en iyi okullarından birinde eğitim gördü. Ve bu sene 9. sınıf yani TEOG senesi oldu.

Şimdi önümüzde bir çok kapı var. Tıpkı Alice Harikalar Diyarında masalında olduğu gibi her kapı başka diyara açılıyor. Üstelik Alice Harikalar Diyarındaki manyak Kupa Kraliçesini aratmayan birileri tarafından yönetilen ülkede... Hepsinin ayrı doğrusu var ve her seçiminde kazandığı şeylerin yanında tercih etmediklerinden dolayı kaybettikleri olacak. Özel okula mı gitse (eğitim sistemi sihirbazın şapkasından habire tavşan çıkartmak gibi) en iyi 3 devlet okulundan birini mi seçse. Gelecekle ilgili hayallerinin net olmasını bekleyeceğim yaşta değil ki kararın belirleyiciliğini ona bıraksam. 

Bi okul var..mezunları genelde ingilizce tıp kazanıyor  eve yakın ama Selin onu istemiyor

Bi okul var , yine eve yakın ve gittiği okulun devamı anadolu lisesi ama hep aynı camia,farklı kazanımlara gitmeliyim diye onu da istemiyor

Bi okul var, hakkında harika şeyler de duyuyoruz çok kötü şeyler de duyuyoruz. Şüphesiz güzel bir vizyon veriyor ve iyi öğrencileri var ama Selin düzeyinde eğitim almış biri için özellikle yabancı dil konusunda beklemek  beklemek beklemek demek.Eve ne yakın ne çok uzak

Bi okul var, Almanca eğitime geçecek ve Almanya'daki okullar tarafından  üniversite hayatında desteklenip kapılması muhtemel ama Selin yurt dışında Amerika ya da Kanada ya da İngiltere istiyor...Almanya ilgimizi çekmiyor.Eve yakın filan değil

Bi okul vardı..onun sınavını kazansa artık Selin'i hiç düşünmeyecektim ama o bu sene test çözmek yerine tumblra kendini adadığı için yeterince hızlı değildi. Sınavını kazanamadı ve böylece hayatında ilk defa bir sınavda birinci olmak şöyle dursun sınav kazanmamış oldu. Şahane bir şamardı.Bütün sene ettiğim nasihatlerin yapamadığını yaptı.Müteşekkirim.

Bi okul var, tüm saydıklarımdan farklı bir eğitim veriyor ama çok eski değil yani kanıtlanmış başarısı sonucu yok ama iyi temelleri var...önünde çok güzel kapılar açıyor ama farklılıkları büyük risk bizim için. Garantici türk halkı genlerim isyan ediyor, yavrumun kanatlarına rüzgar olabilme arzum beni kamçılıyor.

Bugün TEOG yerleştirme sonuçları açıklanacak ve ben ne yapacağımı bilmiyorum.

Tanrım, lütfen kızım güzel ve aptal olsun çünkü bu dünyada bir kızın olabileceği en iyi şey bu (yıllar önce izlediğim bir diziden...)

Güzel bir Cuma..hadi yaşayalım



20 Ağustos 2014 Çarşamba

9 Ay Taksitle Mutluluk






Bir gün ama berbat bir gün iş çıkışında kafam sepet gibi , duyularımın tamamı isyanda gönlüm hapishane türküleri söyler iken binadan çıkar çıkmaz elim telefona gitti ve kardeşlerimden birini arayıp " ne gündü beaa" demek istedim, pasını atarsam ışıldayabilecek bir an zarfında rahatlayacağım küçücük bir nefes alabilmek umuduyla.















Dün gibi aklımda..Merter'de her tarafı bina olan, yeşillik diye kaldırımların arasından fışkırmış isyankar 3-5 çimen tanesine kaldığımız berbat bir yerdeydik. Binanın önünde düttürü bir havuz vardı ama orada olduğu için yine de minnetardım sebepsiz. Havuzun yanında elimi telefona atmışken birazdan ona kavuşabilecek olmanın  keyfiyle Selin'i düşündüm. Hayat, SÖ ve SS olmak üzere ikiye ayrılmıştı çoktan. Selin'den Önce yaşam taslaktı..Selin'den sonra ben yoktum ama mutluydum.Daha güzel bir şey için tırpanlamıştım özgürlüğümü: anneydim. Sonra düşüncelerim birbirini kovalamaya devam etti. Tombik elleri bir gün incelecek o da genç bir hanım olacaktı.Büyüyecekti.Hayat ona da dik yokuşlar çıkartacaktı.Selin kimi arayacaktı o zaman?






Elim telefondan geri gitti , günün tüm yorgunluğu omuzlarımda ama kıyıdan uzaklaşan bir geminin görünümünde gittikçe küçülmekte idi.

Bir gün Selin anne olacaktı ama sevincini paylaşacak bir kardeşi olmayacaktı. Çocuğu ne teyze ne dayı diyemeyecekti. Ben ölecektim (sanırım) ..Özer'de öyle.Onu seven dostları etrafını saracak ellerini tutacak ama acısını anlayacak çocukluk anılarının bir parçası olan kimsenin tamamlayıcılığından yoksun olacaktı. 




Eve gittiğimde allak bullaktım ama kararımı vermiştim.

Tam 9 ay sonra Nehir doğdu :-)


Beste tammış güfte eksikmiş ..onu anladım.



Bugün Bursa'dan İstanbul'a dönerken onları izledim tüm yorgun hüznüme rağmen.Önce kahkahaları paylaştılar,sonra beni kaynattılar gözümün içine baka baka.Sonra sabah erken kalkmanın mahmurluğu çöktü üzerlerine.Tüm konuşmadan anlaşacak kadar gönlü bütünleşmişler gibi sessizce tamamladılar birbirlerini..Nehir uyuyuverdi ablasının kucağında...ablası uyuyuverdi kardeşi kucağında.



Bir sürü saçma ve bir sürü hata dolu olmalı ömrümde...ama çocuklarıma baktığımda tereddütsüz bir gülümseme yayılıveriyor yüzüme. Fukara ömrümde 9 ay taksitle aldığım en güzel şey onlar.



Varlıklarına şükür









19 Ağustos 2014 Salı

Siyahın Resmi

Uyandım , göğe baktım siyahtı
Koştum ..yıldızlar çok uzaktı,
Çağırmak istedim..aklıma gelmedi adı
Gördüğüm en kötü rüyaydı

Peki ya rüya değilse siyahın hükmü, korku ve öfke çare değilse yırtmaya o perdeyi. Kelimelerin sırrı emanetse ve söyleyemiyorsan kimseye yükünün seni ezen hükmünü.

Bazen geceler çok uzun sürüyor bazen 
Bazen tebessümle saklanıyor en büyük ağıtlar bazen


ve kar altında düş kuran tohumlar misali, baharı düşler kalbiniz. Güvenin düşlere, zira onlarda gizlidir ebediyete açılan kapı..Khalil Gibran

17 Ağustos 2014 Pazar

Sıtkım Sıyrılmışken...



İlkokulda kalbimizin dört odası olduğunu öğrendiğimde "birinde Atatürk yaşıyor" demiştim
Öyle bilerek sevdik biz onu

İffetimi kahkahamda
Namusumu nikahımda
Niteliğimi makyajımda arayanlar

Gebeyken sokağa çıkma
Siyasi görüşünde yolumuzdan sapma
İtaat et başına bela alma diyenler

Olagelene değil söylenene bakan
Menfaati için kutsal değerleri satan
Kendi ayıbına bakmadan alemi kafasına takan insanlar


Ayıplamaktan bile korkuyorum sizleri...insan ayıpladığını yapmadan ölmezmiş diyerek

15 Ağustos 2014 Cuma

Şahane Serseri

yolumdan çekil yavrum 
bağlasalar duramam 
demir âsâ demir çarık dedim 
neyleyim! 
yolculuk dedim 
ağaçlara tünedi yine akşam kargalarla bir 
rüzgâr kendini yerden yere vuruyor 
kırık dökük yıldızlar belirli uzaktan 
telsiz mevceleri ardım sıra koşturuyor 
anamdan yolcu doğmuşum 
yedi dağın yolları kalbimden geçer 
salkım salkım mısralar gelir içimden 
dudaklarımda yağmur damlaları 
alır beni yollar beni alır gider 

anamdam yolcu doğmuşum 
nehirlerle birlikte denizlere kavuştum 
akşam dedim 
şu koca dünya dedim 
ağlasam dedim 
yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir 
ekmeğin ve şarabın peşinden 
turnaların peşinden 
büyük şehirler büyük aşklar 
çığlık çığlığa terkedilir 
ben 
çocuklar gibi sevdim devler gibi ıstırab çektim 
damarlarımda dünyanın bütün rüzgârları 
harblere açlıklara yalnızlığıma rağmen 
anamdam yolcu doğmuşum 
neyleyim 
gurbet dedim 
vatan dedim 
hürriyet dedim. 

Yeni Türkü / Deliler

Delilerden sen anlarsın konuş onlarla

Nasıl muhtacım buna



12 Ağustos 2014 Salı

Dileğinden Emin Misin?

Havva'ya söz verdiğim dua ile ilgili anıma geleliiiim:



Hayattaki en iyi dostum ile bir gün genç sayılabilecek yaşta yani yüzyıllar ötesinde iken Ortaköy'de yaptığımız keyif sonrası Beşiktaş'a dönmeye uğraşıyorduk. Onunla sohbet nefes almak kadar kolay ve akıcı olmuştur her zaman çünkü sorgulanma ya da yanlış anlaşılma riski taşımaksızın gönülden dökülen harfler kelimelere, kelimeler seslere, sesler anlamlara bürünür ve biz bunu severek yaşarız. Kırmızı çizgilerimiz nezaketle belirlenmiştir ve ikimizde bunun asla ihlal olmayacağını biliriz. Yaşamın tadını bandıra bandıra çıkarttığımız günlerden biriydi ve her şeyi doğru yapsak da neden sonuca ulaşamadığımızı sorguluyorduk .

 Ona "doğru dilemiyorsun" dedim. "O da ne demek" dedi dost ve dua konusu yeniden açıldı.


Şimdi olanları anlatıyorum.

-  "Misal" dedim " şu an niye durakta bekiyoruz?Hadi dua et amaca varalım"
Güldü kirpi kirpi gülüşüyle
-"Allah'ım lütfen otobüs gelsin" dedi.

Anında otobüs geldi ama bir seris otobüsüydü ve bizle bir alakası yoktu. Kırıldık gülmekten.

-""Bir daha dene" dedim
-"Allah'ım lütfen bir belediye otobüsü gelsin" dedi ciddi ciddi

Bir belediye otobüsü geldi ama Sarıyer yönüne gidiyordu yani bizim gideceğimiz istikametin tam tersi yöne. Duraktakiler kahkahamıza bir anlam veremese de  biz kırılıyorduk gülmekten.

-"Hadi Kirpi, doğru duayı et artık" dedim.
-"Allah'ım" dedi  sözcükleri tane tane sıralayarak "Lütfen Beşiktaş yönüne giden bir belediye otobüsü gelsin"

Duası anında kabul gördü ve Beşiktaş yönüne giden bir belediye otobüsü geldi ama o kadar doluydu ki durakta hiç durmadan devam etti.

Gülmeye devam ediyorduk ama aslında bu iş artık şaka olmaktan çıkmış belki de aldığımız alacağımız en önemli hayat derslerinden birine dönüşmüştü. Dostum tekrar sazı eline aldı.

-"Allah'ım""lütfen" "Beşiktaş yönüne giden ve bu durakta durup kapısını açacak bir belediye otobüsü hemen gelsin" 
Sonra bana baktı "oldu mu sence?"
Dedim ki "cık" bence olmadı
"Neden" dedi
"Bekle" dedim


Kısa bir bekleyişten sonra  Beşiktaş yönüne giden bir belediye otobüsü gelip durakta durdu, kapılarını açtı  ama bekleyenler o kadar çoktu ki biz binemeden doldu ve gitti.


Dost bana döndü
-" Sen dene "
-"Yok" dedim "bu senin meselen"

Gülümsedi.

-"Allah'ım, Beşiktaş yönüne giden, bu durakta durup kapılarını açan,bizim bineceğimiz,Beşiktaş'a salimen varıp kolaylıkla ineceğimiz bir belediye otobüsünün tez gelmesini nasip eyle"
Döndü bana baktı.

-Oldu mu sence?
-"Klima da söyle, klima da söyle" dedim fısıldayarak..sıcaktan bayılmak üzereydik...
-"Allah'ım o dilediğim otobüs var ya, çalışan ve bir süredir etkin kliması da olsun "

O dakika içinde boş bir otobüs geldi, artık boşalmış durakta izdiham olmadan otobüse bindik ve klima ile serinlemiş koltuklara kendimizi attık.


Anlayacağımızı anlamıştık, içtenlikle şükredip amin dedik.

Demem o ki, hayatta kendimizden başka suçlayacağımız, kendimizden başka hata bulmamız gereken çok az şey var sanırım. 

Sizler için iyi olan ne varsa o olsun...verilen ve verilmeyen herşeyin bitimi bizim mutluluğumuzla son bulsun.

10 Ağustos 2014 Pazar

Dualarınıza Dikkat Edin


Dilek dilediğim anlar geliyor aklıma bazen.

12 yaşlarındaydım. Sıkıntıdan öldüğüm ama ailemin tavizsiz bir şekilde gerekli olduğunu belirttiği, zoraki tebessümden yüz kaslarımın ağrıdığı bir ev gezmesinden dönüyorduk. Yorgundum,sıkkındım ama söylemenin bir çaresi olmadığını bilenlerin sığındığı suskunluktaydım. İstanbul'da olduğumuz bir zamandı.Dönüş yolunda vapura bindik ve alt bölüme geçtik. Gecenin o vakti zaten kalabalık olmayan vapurda bulunan bir kaç kişiyi incelemeye verdim kendimi.Derken gözüm ona takıldı. Düzgün kıyafetli orta yaşlarda bir hanım.Çantasına sıkı sıkı sarılmış yorgunluktan uyukluyor..ama yüzünde huzur, yüzünde dingin bir tebessüm.

Diledim o an. Dedim ki ben de çalışan bir kadın olayım, canım çıksın yorgunluktan ama hayata muzaffer gülüşlerim olsun.Dedim ki mecburi ev gezmelerinden, mecburi selamlaşmalardan, mecburi sarılmalardan uzak yalın bir yalnızlığı nasip et Allah'ım.

Belki de bu duaya borçluyum nefret ettiğim İstanbul'daki yaşamımı...bir de büyüklenmiş laflarıma :" Bana versinler İstanbul'u düzeltirim yemin ederim." Gittim İstanbul Belediye'sinde halkla ilşkilerde çalışmaya başladım seneler sonra. "Hayatta burda oturmama ıyyy ne biçim yer" Karacaahmet'in yanından geçerken ettiğim sözü , Karacaahmet'in yanında ikamet ettiğim 20 senede hatırlamadığım bir gün oldu mu acaba?

Diyeceğim o ki, dualarınıza dikkat edin;gerçekleşebilirler (Emerson)

Ve büyük laf etmek dediklerinin,aslında olacağı bilen yüreğinizin size fısıldaması olduğunu unutmayın. Bana ne "İstanbul umurunda mı" diye soran olmuştu ne de "Karacaahmet'in oralarda oturur musun" diye soran..ama ben ikisine de cevap verdim. Çünkü dış dünyanın lüzumsuz debdebesine o kadar kulak vermiştim ki yüreğimin fısıldamalarını duyamadım doğru dürüst.

Şimdilerde Rahmi Koç'u ayıplıyorum deli gibi.Bir de büyük lafım var: ben hayatta bir tekneye atlayıp dünya turuna filan çıkmam.Sabah mai akşam mai..bu ülkenin bitmez kaoslarından kabuslarından uzak kalmak ha...mümkün değil yapmam.

Hem ayıplar hem büyük laf edersem... kim bilir  :-)))



9 Ağustos 2014 Cumartesi

Billur

Kimseyi değiştirmeye çalışmadan resmi seyretmek, olumsuz unsurlar önüne geldiğinde karşındakini örselemek yerine şapkanı alıp gitmek bazen zor da olsa yapılması gereken bu sanırım.

Bu sene yağan karı seveceğim.
Ama bu, yazın sıcak özgürlüğünü ve baharın tazecik doğuşunu,hüzzamın aidiyeti kuvvetlendiren sonlarını özlememe engel olmayacak.

Özlemek, engel olabildiğim bir şey değil henüz.