30 Mart 2015 Pazartesi

Diyeceğim O ki...


Nehir'i antrenmana götürdüğüm o hafta sonunda moral eksi bakiyede, dünyaya küs bir halde Sağlık Meslek Lisesi'nin salaş kantinine gidip oturdum.Salaş yerleri lüks mekanlardan daha çok severim ben, salaş kıyafetleri pahalı markalardan bin kat fazla sevmem gibi.

Elime Aşk ve Gurur'u aldım, bir masaya "çöktüm" ve zaten tanıdığım olmayan insanlarla göz temasımı kesmek için aceleyle aldığım çayı masanın üzerine koyup gözlerimi kitabıma indirdim. Gözlerim aşina satırlarda gezse de içimde bir hesaplaşma, öfkeli seslerin düşünce koridorlarımda yankılanması ile yaşadığım karmaşa asıl baskın olandı.

İş bulamadım.
Bu berbat bişi.

Hayatta para ile mutluluk olmaz diyenleri bulup parasız da olmuyor demek istiyordum.O gün ve ana ait değildi sıkıntılarım.Gelecek günleri düşünüyordum ve  gittikçe çatılan kaşlarım öfkemin tek dışa vurumu oluyordu.

-Merhaba..dedi bir ses.

Başımı kaldırdım baktım, karşı masamda çay içen iki hanımdan biri seslenmiş. İyice baktım.Yok, tanımıyorum.Kendimi tanımıyorum ki onu tanıyayım. Davet yinelendi.

-Merhaba?
-Merhaba..dedim kararsızca.
-Masamıza gelmek istemez misiniz? Beni hatırlamadınız sanırım.Vakıfbank voleybol okulunda çocuklarımız aynı kurdaydı.
-A..tabii. Hatırlayamadım bir an, çok özür dilerim..diyerek kıvırmaya çalıştım. Kahverengi gözlerdeki anlayış ve dostluk reddedilir gibi değildi.

Yanındaki hanımın yüzünü neden sonra fark ettim. Nazik ve dostça bakışına uygun ince, hem şen hem hüzünlü bir sesle konuşuyordu. Kafamı toplamaya ve ne konuştuklarını anlamaya çalıştım.Tamamı ile otomatik pilotta uçuyordum, iş konusu ve getirdikleri ,üstüste gelen hastalıklar o kadar içine gömüldüğüm bir konuydu ki konuşulan başka her şey anlamsızlaşıyordu.

Sonradan o gün hakkında konuştuğumuzda "o kadar ümitsiz ve üzgün görünüyordunuz ki size seslenip derdinize ortak olmaktan başka bir şey istememiz imkansızdı" diye anlatmıştı "B" Hanım halimi.

Sohbet nerede başladı nasıl devam etti bilmiyorum. "B" Hanım ile aynı yaştaymışız aynı zamanda işsiz kalmışız. Yine de "ben de neler yaşıyorum" "bi tanıdığım var o daha beterini yaşadı" gibi beni deli eden köse sohbetlerden uzak dikkatle, gözlerini hiç kaçırmadan gözlerimin ta içine bakarak gönlüyle dinledi ve anladı beni. "F" ve "B" den yayılan sevecen, pozitif elektrik elle tutulurcasına yoğundu.

O hafta Kadıköy'de bir yerde buluştuk uzun güzel ve rahat bir sohbet için. Üzerime güzel bir şeyler giyip, makyaj yapmayı ne çok özlemişim. "F" ile iş yerinde ne çok benzer şeyler yaşamışız, incinmişliklerimiz benzer , kararlı duruşumuz neredeyse aynı imiş. Sohbetleri ile bir şeylerin değiştiğini, hayatıma anlattıkları ile ayrı dinleyişleri ile ayrı  şeyler kattıklarını görebiliyor ama adlandıramıyordum.


Bir kaç gün sonra yine Kadıköy'de Hilton DoubleTree 'nin en üst katında o eşsiz panaromada çay içtik "B" Hanım ile. Konuştuğumuz konulardan ziyade anlatımındaki içtenlik ve sesinin bir müzik gibi kulaklarımdan akıp gidişi, öfke ile pas tutan-çirkinleşen köşe bucaklarımda bilmeden gezinip beni arındırışı kaldı aklımda.


-Size bir kitap getirdim , bana bir hayli faydası olan bir kitap bu ama eğer kabalık addetmezseniz, benim için önemli olan yerleri size gösterebilmek adına minik post it'ler yapıştırdım...dedi. Sonra endişeyle ekledi "zorlamış gibi olmam değil mi?"

Henüz tanıdığı biri için girdiği bu zahmetin güzelliği ile aydınlandı yüzüm.

-Olur mu öyle şey..çok mutlu oldum. Teşekkür ederim.

Bana verdiği kitap, hayatımda inanmanın ve tesadüflerin yerini hatırlamama neden oldu ve kitapta da denildiği gibi "bu kitabın bana verilişi de tesadüf değildi"

Sonra sözler sözleri, paylaşılan minik kar tanelerinin yarattığı çığlar birbirini izledi.

Onları tanımanın her dönemecinde biraz daha sevdim ve hayatımda oldukları için biraz daha sevindim.

Sonra, izin almadığım için henüz ismini veremediğim biri aradı beni buralardan. şaştım kaldım. Telefonda yapılan, senelerdir tanışıyormuşcasına sıcak, tatlı,içten ve hoş sohbetler ile bir dost ele daha temas etmiş oldum.

Siz kendinizden vazgeçmedikçe hayat da sizden vazgeçmiyor. Hiç beklemediğim anda bana uzatılan bu dost eller, istisnasız hemen her gün  olumlu -sevecen dokunuşlarını benimle paylaştılar.Bu "umudun ve inanmanın" geri gelişi ile hayatın güzel rüzgarlarla seyreden bir gemiye dönüşmesini onlar sağladı.

Diyeceğim o ki, kızgındım küskündüm ama yine de gönlüm umudu çağırmış olmalı, yine de sevmeyi sevişini hatırlamış olmalı ki hayat bana benim kontrolüm dışında gonca güller, bahar neşesi dolu gönüller bahşetti.


Diyeceğim o ki, inanmak yaşamın en temel belirleyicisi ve ben mutluluğa hep inandım.

Diyeceğim o ki...blog dünyasının satırlarında bulduğum ve taşıdıkları her rengi ayrı sevdiğim güzel insanlar;iyi ki varsınız.

Diyeceğim o ki..mai renklerin en güzeli.



26 Mart 2015 Perşembe

Da!

Günaydın Tünaydın ve bilimum sevgi dolu günü kucaklama sözcükleri sizlere..

Bu ara TDK'dan gidiyorum malümunuz.
Bugün bir kahkaha atmışım, alt komşu ne aşağı mahalle duymadıysa yazıklar olsun bana.

Alem bunlar alem..şaka gibiler!
Hani gözümde canlandırıyorum, birbirlerini dirsekleye dirsekleye "bak şimdi ben ne yazacam" filan diyor olmalılar..

Buyrun..bugünkü kahkaha sebebimiz:

Rus 
özel, isim
özel, isim Rusya Federasyonu'nda yaşayan Doğu Slav halkı veya bu halkın soyundan olan kimse, Moskof gâvuru


25 Mart 2015 Çarşamba

Yusyuvarlak

Hayatta en sevdiğim oldu TDK!
Hayatıma renk katıyor artık..her sabah uyanıyorum,bugün ne yapıp cinlerimi tepeme çıkartırlar diyorum.
Sınır tanımaz bir aşk yaşıyoruz.."daha fazlası olmaz" cümlesini çıkarttılar hayatımdan.

Bugünkü saçmalamamız eşcinseller hakkında:

yuvarlak -ğı
sıfat
1. sıfat Top veya küre biçiminde olan, müdevver
"Yuvarlak bir yüz. Yuvarlak bir masa."
2. isim Top veya küre biçiminde toparlak şey
3. Kesin ve açık olmayan (söz, laf vb.)
4. isim Homoseksüel erkek

Ben gideyim buralardan Allah'ım Allah'ım ..
Saygısızlığın aymazlığın edepsizliğin bu kadarını göre göre kanıksamayı nasip etme.
Amin ..çok amin


24 Mart 2015 Salı

Müsait Esnaf


La havleeeee diyerek başlıyorum bugünkü sözlerime
Yani diyorum ve istiyorum ki evlatlarımdan, yaşamdan,bahardan,renklerden,gönül telinden çıkan nağmelerden söz edeyim..

Anlatmak, paylaşmak,dinlemek istediklerim var..onları  dillendireyim ..ama yok. TDK bırakmıyor beni. Ahanda şurada bam teli var şu kadının basıvereyim diyor...bugün de bastı netekim!


esnaf 

isim Arapça e¹n¥f
1. isim Küçük sermaye ve zanaat sahibi
"Kendileri balıkçı olmayıp da balık satan esnafı da severim." - S. F. Abasıyanık
2. Başlıca düşüncesi, mesleğinin bütün inceliklerinden yararlanıp bunları karşısındakinin zararına kullanarak ve meslekte kötü örnek oluşturarak çok para kazanmak olan kimse
3. Kötü yola sapmış olan kadın
"Esnaftan bir kadın."

Nasıl yani ya diye bakakaldım. Eşimi çağırdım ve ona okuttum. Bir süre ekrana bakınca da dayanamayıp kahkahayı bastım. Adamlar şartlanmış..ne desek fahişeyi çağrıştırıyor onlara.Yok böyle bir şey.

Ne yaşadınız çocukken bilemiyorum tabii ama yani bi gidin artık diyesim var "müsait" bir zamanda.
Başınızı bacak aranızdan çıkartıp bi gidin hayatlarımızdan.


20 Mart 2015 Cuma

Top Ten Mim'i

Hamlet



Buralı Olmayan gibi ilginç mi ilginç isme sahip güzel kişinin bloğunda mimlenmişim 

Bunu duyunca ben bi keyiflenmişim bi keyiflenmişim :-))

Konu en sevdiğim kitap ve yazarlardan ilk 10'u oluşturmak,
Sayıyı 10'a indirmek zor değil ama hiç birine haksızlık yapmamak var ya işte o çok zor
Anneni mi çok seviyorsun babanı mı gibi bişi bu
Ya da anılarında en sevdiğin dostun hangisi gibi
her birinden aldıkların var
Kiminin rengi hala tatlı sıcak
Kiminin nasihatleri hala küpe kulağında
Kimiyle sohbetin bitmemiş içinden
Kimini ancak anlamışsın yaş kemale ererken..

Kamelyalı Kadın

Olsundu
Mim'ler sevilesi şeylerdir diyerek başlıyorum:

1-)Şeker Portakalı-Zeze-Vasconsales
Portekizlimm...
2-) Hermann Hesse - Bozkırkurdu
3-)Gurur ve Önyargı (Aşk ve Gurur) Jane Austin
Sevgili Mr Darcy...
4-)Narsiz ve Goldmund -Hesse
5-)Şibumi-Trevenian
6-)Korkma İnsancık Korkma - Turgut Özakman
"Sevgide sınır, öğretilenler değildir"i bana öğreten kitapsın canimu
7-) Yüzüklerin Efendisi - Tolkie  
8-)Kemalyalı Kadın - Alexandre Dumas
8.5) Sen Bir Melektin-Emile Zola
9-)Kuzin Betie-Balzac
10-)Hamlet

beni affedin Stendhal ve diğer tüm dostlar...

Lütfen siz de beyninizin kıvrımlarında gezinen ilk 10 kitabı bize anlatıp bu mim'e katılın Serhira, BekdikPersephone , Oytunla Hayat, Bücürük  ve Ben  ile  Yazdan Kalan

18 Mart 2015 Çarşamba

Mikrop

Selam,

Evvela "nerelerdesin" diye sorup "iyi misin" diye endişelenen güzel gönüllerin sahiplerine sonsuz teşekkürlerimi ileteyim.

Telefonda tatlı sohbeti ve söylemleri ile şifa kaynağım haline gelen sevgili Bilge'ye bir ayrı selam ve sevgi buradan..

Yaş kaç olursa olsun, hele de gurbette iseniz bir dost seslenişi, bir "neredesin" kadar insanı sevindiren  şey azdır.

Sizler de sevdiklerinizin sesleri, seslenişleri ile sevinesiniz inşallah.

Demin  "neredesin" diye sorunca ,şu bizim dünya tatlısı  Başkan'a da yazdım..plakasını alamadım diyeceğim neredeyse. Sorana grip diyorum ama garip bir grip. Herkese uğramışken bizi de ziyaret etmeden geçmek istemedi demek. Mikroba mikrop bişi yapmaz derdim ben hep ama bu mikrop buralarda yeni olsa gerek. "Bu da bizden" filan demedi... Önce bir sağlam migren geldi, sol gözüm olmasa ben nasıl yaşardım hayatta konusunu test etmiş oldum çünkü her migrende olduğu gibi sol gözüm görme işlevini bırakıp kendi kendine eğleniyor.Sonuç...kapa tek gözünü 40'ından sonra korsancılık oyna şeklinde geziyorum ortalarda.

Önce etlerimi jülyen jülyen kesti bu mikroplar. Sonra minik testerelerle kemiklerimi doğradılar. Ardından bir ateş...miss. Devrildim keyifli bir çınar gibi.

Severim ben hasta olmayı. Bir, doktora gitmem inadım vardır ama inanılmaz uysal bir hastayım. Sızlanmam surat asmam hatta normalden uysal olup mutlu mesut sırıtırım .

Klasik olarak annemden saklayabildiğim kadar sakladım hastalandığımı. Nazlanma işinde rotayı ablama çevirdim şu son bir senedir. Annem kadar iyi diiil ama hiç fena nazlamıyo doğrusu. Yataklara düşüp ilaçla düşmeyen ateşlere kalınca şenlik başladı.

Dedim ya, severim ben hasta olmayı. Öyle ağrı sızı pek umurum olan mevzuular değildir. İçimde bir gramofon başlar çocukluğumda sevdiğim şarkıları çalmaya. O kendini bitkinlikten kaybedip daldığın uykularda çocukluğuna ait unuttuğun anıların sıcaklığı çevreni sarar. Gözünü açarsın eşin başucunda ilacını vermeye uğraşıyor. Çocuklar, çocukluğum tüm güzel masumiyeti ile bencil "annemi öpemeyecekmiyiz şimdi"yi dert eder sadece.Anne sırıtmaktadır çünkü gözünü her açabildiğinde. Hayatı dert etmek çoook geride kalmış önemsiz bir ayrıntı halini alır;beyin ve vücudun reddedilmez bir emri vardır çünkü:yat kadın!Devril ve uyu!

E sizimi kıracam der uyursun..gözünü açarsın oda havalandırılmış, çorbanı içer uyursun.Gözünü açarsın akşam olmuş çocuklar okuldan gelmiş, şükredersin uyursun. O arada ses de gittiyse iletişim kurmaktan da muaf tam arınma ve dinlenme dönemine girersin. Bir yanı çocuk gibi olur insanın hastayken. Çocuk olmayı da hasta olmayı da severim ben. Eşin şurubumu getirince flört döneminden bir anı gelir aklına "ne bileyim nedir o önce sen iç" diye tutturur ve öksüre boğula gülersin için için.

Uzatmayayım,herkesler çok yatmış  ama ben 3 ağır gün ile atlattım gitti. Bir gününü neredeyse hatırlamıyorum öyle de bir uyumuşum:ateş reset attı beynime sanırım.

Üstelik belki de hayatımın mikrobunu buldum:2 günde 3 kilo verdirdi bana. Sevgiyle yolcu ettim kendisini



Şimdi iyi miyim bilmiyorum ama iki gözüm de görüyor, iki ayağım da turuyor..benim kriterlerime göre hiç fena değil durum..denize açılabilir bu tekne.

Sizleri özledim biliyor musunuz?

Özleyecek kadar sevmiş, sohbetlerinizden keyif almış olmak ne zenginlik.

Şükürler olsun.

18 Mart'ın anlamına ait yazıyı sonra yazmak istiyorum..geçiştiremeyeceğim kadar kutsal bir gün benim için Çanakkale Zaferi...ruhları şad olsun!

11 Mart 2015 Çarşamba

Müsaitim..buyrun?

Yoook , feminist değilim.
Sonu -izm ile biten her şeyin bir yerde saçmalık noktasına vardığına inananlardanım.
Tüm güzel yemeklerin tarifi gibi: güzel , iyi ve gerekli olanlardan ölçüsü kadar ...

Lakin, zıvana denilen o güvenli dinlence yerinden bu aralar pek sık çıkar oldum.

Bir ara hümanizmi savunurdum.
Şimdi dilimde bu dizeler..yürüyorum:

İnsanları seven hayvanları da sever derler
Yalan!
Bazı hayvanlar sevilir
Ve bazı insanlar

Yani sözün kısası, diyeceğim o ki feminist değilim, aşağıdaki tepkiyi verebilmek için olmam da gerekmiyor.

Anahtar deliğini görünce dahi fikri ve zikri bozulan bu insanlardan da sıtkım fena halde sıyrıldı. Hayatta tek sevmediğim hayvan kara sinektir ( ki bilim dünyası henüz davranış yönergesini çözemedi onların öyle de bi manasız hayvanlar) ..bi de bunları insan yerine koyamaz,hoşgöremez ve sevemez oldum.

Ne yapmaya çalışıyorlar ..bilmiyorum
Kendilerinin bilmediğini benim bilmem mümkün mü?
Değil!


10 yaşında çocuklar Fatih'te düğün salonunda evlendirildi.. 


6 yaşındakilerle evlenilebilir diyen sapkınların çıkmasına şaşmadım..onlara resmi olarak bir yaptırım uygulanmaması beni yıktı.

E, arkası da bu şekilde anlamsızlığın katmerlenmesi ile geliverdi tabii.

Hep aynı şey:kadınla erk kanıtlamaya uğraşan adamlarla doluydu hayatlarımız
Okulda eteğimin boyu ile başlamadı mı üzerimde söz hakkı tanımlamanız?

Bi de flört etmenin nesi kötü?
Kolay flört edebilen ne demektir?
Kolay flört eden erkeklere ne isim verilir?
Bu tanımı düşünen, yazan,onaylayan danaları yetiştiren kadınlar...flört etmemiş namuslu (!)  kadınlar...ya da belki kolay flört etmez onlar,bilemedim şimdi;onlara ne denilmelidir?

Hani, benim ettiğim beddualar pek naiftir aslında..en beteri "baklava tepsileri önünde dişsiz kalasın" dır

Ama dedim ya, zıvana ülkesinden çıktım..Allah bin türlü belanızı versin , dermanı da dipsiz kuyunun ucundan aşağı salıversin...deyiverdim.

Bu anlamsız debdebeler ülkesinde Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı büyüyen ve kalbinde ülkesine,Atatürk'e sevgi dolu bir yer ayırmış,öz saygısı olan iki kız çocuk yetiştirmek ha?

Süpermen halt etmiş..ölümüne süperim ben!


10 Mart 2015 Salı

Aşk ve Gurur



En sevdiğin kitap diye bir şey olmamalı..
Şeker Portakalı'ndan,Zeze ve Portekizlinin ilişkisinden aldığı tuzlu lezzeti ,başka kim verebilir insana?
Sana Gül Bahçesi Vaad Etmedim'in dürtmesi kadar sağlam dürten mi oldu sanki beni?
Hess'in kitaplarının her satırında su kadar saydam  bir hücrem yenilenip renklenmedi mi?

Yok, en sevdiğim kitap "şu" dememeliyim ama içim her bunaldığında, her yolculukta ,her baharda,ağır kitapların ardından,özledikçe,aklıma geldikçe bir daha bir daha okuduğum bir kitap var..Aşk ve Gurur!




Ruhuna rahmet Jane Austin :)

Duygusal olmanın utanılacak bir şey ya da zayıflık algılandığı yıllardayız.Belki o yüzden ben kendime bile zor itiraf ettim duygusal bir yapım olduğunu.Aşk ve Gurur'u, 

Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini'ni filan çok sevmem belki bu yüzden.Aşkı,sevmeyi


şekillendirilmemiş hali ile seviyorum ben. Hani Leo'daki gibi..Hani Korkma İnsancık Korkma'daki gibi..kimine hayal gelen ama benim var olduğunu bildiğim bir şekilde sevmek,bahar dalındaki tomurcuk gibi umut umut parlak renklerle kirlenmemiş başlangıçlarla sevebilmek.

Bütün bunlara ek olarak , tüm masallar ürkütücü bir şekilde aşıklar evlendiğinde sona ererken Aşk ve Gurur'da sonrasının olması hoş bişi tabii..

Gelelim tanışmamıza:

1999'daydık ve ben o zaman henüz adı olmayan(şimdi ise kıvırcık saçlı ve boyumu geçmiş olan)bebeğimi bekliyordum.Televizyon ile aram çok yok ama Pazar günleri ütü yaparken birşeylere bakmak iyi geliyordu.O kanaldan bu kanala zıplıyor ama seyredecek bir şey bulamıyordum.TRT-2'de (TRT'nin henüz kendini rezil ve rüsva etmediği yıllar) duruş ve bakışları-replik ve kostümleri ilgimi çeken bir dizi buldum.Ona bir bakayım,olmazsa değişirim dedim.


Colin Firth'i görüp kanal değişmek mümkün müydü zaten?


Yeminle, Allah çarpardı adamı.Aşk ve Gurur'un 1995 BBC yapımı dizisi ile böyle tanıştım ve her Pazar sabırsızlıkla onu bekler oldum.Maç vb bir şey olur da o Pazar yayınlanmazsa dizi, kendimi büyük haksızlıklara uğramış hissediyordum.


Ağustos depreminden sonra artçılar geldiğinde hepimiz sokaklara dökülüyorduk ya, hani hatırlayan hatırlar o günleri. Hah;eğer Aşk ve Gurur varsa inmiyordum ben bir yere.Artçılar sallıyor, ben Aşk ve Gurur'u izliyordum.

















Şişmiş ayaklarımı koltuğa uzatmış,sırıtarak Sussannah Harker'ın Mr. Bingley 'in şebelek suratına bir genç kızın mahçup tebessümü ile bakışını izliyordum.

Hele annelerinin elinde mendille  isyankar isyankar "Oo Mr Bennet!" diye başlayan cümlelerine ölüyordum.

Her şeyi ile kitaba sadık kalmış bu yapımda oyuncular da bence "mükemmel" seçilmiş.tek bir kusur bulamadığım ve kitabı kadar iyi dediğim nadir görsellerdendir kendileri.

Colin Firth zaten tüm eleştirilerden fersah fersah uzak bir seçim.














Jenifer Ehle ise,Elizabeth Bennet'ın sahip olması gereken zeki ve anlamlı yüze,kişilikli tebessüme ziyadesi ile sahip.Sevimli ve zarif..


Ah tabiii..bir de teyze var.Lady Catherine de Bourgh..kitaptan fırlamış sanki.

Oysa sonradan çekilen 2005 yapımı filmde Keira Knightley Bayan Bennet olmaktan  çok uzak bir seçim .Ama Bay Darcy diye seçilen Matthew Macfadyen mi daha saçma o mu bilemiyor insan izleyince. Kitabın özünden bu kadar uzaklaşıp vıcık vıcık Amerikan usulü duygusallıkla boğulan asil öykünün ardından bakakalıyor insan o filmi izlediğinde.Seyrettiğimde cidden kızmıştım..hele final..öğğğğğ

Diyeceğim o ki, bu hafta Aşk ve Gurur'u sanıyorum 5687. kere filan okudum ve yine son sayfada aynı mutlu tebessüm ile kapattım kitabı. Jane Austin'in mükemmel anlatımı, saygı duyduğunuz bir dosttan dinlercesine sıcak ve kendinizi ait hissettiğiniz öyküye kapılış bana şahane geldi.


Ama kesmedi..tuttum bir kez daha 1995 BBC yapımı diziyi izledim.

Hadi siz de izleyin tık

Ne iyi etmişim..aklımı seveyim,hala sevgiye inanan gönlümün keyifle çarpmasını seveyim.Mutlu sonları ..daha doğrusu mutlu başlangıçları seviyorum.




7 Mart 2015 Cumartesi

Rüya


17-18 yaşlarındaydım. Yurtta kalıyordum, peri tozlarına inanacak kadar hayal dünyasında, taciz edenin kafasını şemsiyem ile kıracak kadar realist, titreyen mum ışığından medet umacak kadar mucizelere aç,yurt odasındakilerin derslerine girecek kadar bitmek tükenmek bilmez bir meraklının şaşkının tekiydim.

Evet yaaa..ne acaip kızdım ben :)

  • Biri hukuk öğrencisiydi:bayılırdım derslerine girip ders kitaplarını okumaya.Kriminoloji ile ilgili derslere arkadaşımın yerine girip not tuttuğum olmuştu;o kadar seviyordum.

  • İktisat dersleri çok sarmıyordu

  • Eczacılık derslerinden sonra şapşallığımla ve hiç bişi anlamazlığımla deli gibi eğleniyordum. Derya da benim yorumlarıma gülerdi çünkü saçmalamakta sınır tanımazlardandım kesinlikle.


Salaş kafelere takılır, yeni arkadaş grupları ile zaman geçirirdik bazen. 

Cemrelerin yeni düşmeye başladığı, tabiatın sancılarla yeni doğumlara hazırlandığı, bir günü yaz bir günü kış yaşadığımız günlerdi..Rüyamda O'nu gördüm.

Önce, öylesine bir rüya sandım.

Kıvırcık saçlı (kıvırcık derken hani cidden saçları kıpkıvırcık olanlardan bahsediyorum) kumral bir oğlandı. Badem şeklinde açık kestane gözleri vardı. Bir koşturmacanın ortasında kalıyorduk ben ileri giden şeritteydim o geri giden şeritteydi, kalabalığın sürüklemesinde sadece birbirimize çaresizce bakıp gözden kaybediyorduk. Yüreğimde bir şey , sırçanın narin kırılmasını andıran "çıt" sesi ile bin parçaya bölünüyordu.

İçimde bir garip sızı ile uyandım.

Gözümü açaraçmaz yataktan fırlama alışkanlığım, hareketli,kalabalık,karman çorman geçen günlerin sabahları rüyayı kısa zamanda unutmamı sağladı.

Sonra yine O'nu gördüm rüyamda.James Bond filmleri ile Love Story karışımı bir rüyaydı. Korktum mu,heyecanlandım mı,romantrizmden mi ölüyordum bilemedim sabah kalktığımda. Filmde başrol kadını bendim..ve yine adsız kıvırcık vardı.

Ara ara O'nu rüyamda görmeye devam ettim.Hiç konuşmuyorduk.Sesini bilmiyordum. Çevremde tanıdığım kimseye benzemiyordu. Ben de , alay konusu olmam için bi milyon sebep varken bir de bunu eklemek istemediğimden kimseye rüyalarımın adsız kıvırcığını anlatmıyordum ama rüyalar Yaprak Dökümü ya da Muhteşem Yüzyıl'dan bile uzun süren bir dizi silsileye dönmüştü.

Sonra bir gün şu "af" taki kankam ile "Gü'ye" deki kankam ve şimdi hatırlamadığım birileri , yeni bir mekana gittik.Akşamüstü idi. Bir binaın terasında açılan cafe, açılış günü nedeni ile inanılmaz indirimli sunumlar yapmıştı ve üniversiteli gençlik resmen çatı katına giden dar merdivenleri istila etmişti. Biz itiş kakış giderken başkaları da itiş kakış dönüyordu.Ucuz tost yemek için komik bir izdiham bu diye neşeyle gülerken O'nu gördüm.Kıvırcık saçları ile balmumundan yapılmış gibi garip bir renge sahip suratında açık kestane gözlerini bana dikmiş ,adeta donakalmış büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. 

Kalakaldım. Ardımdakiler itiyor , Esra çekiyordu. Yürümüyordum , kalabalığın sürüklemesi ile O'ndan uzaklaşıyordum. O da kalakalmış, kalabalığın sürüklemesi ile iradesi dışı ilerliyordu ama ikimiz de aynı çekingen şaşkınlıkla birbirimize bakıyorduk.

Gü, "tanıyor musun o çocuğu, sanki seni tanıyormuş gibi bakıyordu" dedi.
"Emin değilim" dedim üzgün üzgün.

Kutsal tost mekanına vardık, oturduk.

"Ne oldu sana " dedi endişeyle
"Bir rüya gördüm" dedim yaşamın sunduğu sürprizlere el çırpan bir çocuk gibi neşeyle.

Rüyalara inanışım böyle başladı...


Hatırlayan, unutandır...


Şeytanın Ayak İzleri//John BURNSIDE

5 Mart 2015 Perşembe

Af

Zorlanıyor yüreğim, bazen çok zorlanıyor.

Eşim ve  ben :)
Biri vardı,severdim.Okuldaki en yakın kankilerimden biriydi ;hani öyle böyle değil, ciğerini bilirdik birbirimizin, kuru ekmeği böler paylaşır - birimiz üzgünken ötekimiz gülmezdi. Aşklarımız ortak can yangılarına dönerdi. Ben ,şimdi eşim olan zat-ı muhteremle evlenme yoluna girmişken arkadaşımın (hadi adı Esra olsun) yani Esra'nın annesi, Esra ben aynı odadayken eşime  Esra'nın ona daha uygun olduğunu, eşimin annesiyle tanışmak istediğini söyledi. Ben Esra'ya "annen kafayı yedi galiba" gülüşü attığımda onun gülmediğini ve bana bakmadığını gördüm. O an anladım ki kafayı yiyen annesi değildi...Kankim, sözlüme aşık olmuştu ve benim yanımda aileler arası bağ kurulması teklifi yapılıyordu.

Silip attım mı onu?
Hayır
Aşk kural tanımaz dedim, gençlik cehalettir dedim.
Bütün bunları göze alacak kadar aşık olmasına üzüldüm..
Affettim.

Okuldan çıktık çıkacağız senelerinde iş arıyoruz. Birimiz torpil bulunca , eğer ortam uygun bağ kuvvetli ise ötekilerin de adını söylesin diye anlaştık kendi aramızda. Epitopu 3 kişiydik zaten. Onca sene, onca paylaşılan,onca dostluk , onca kader birliği vardı aramızda. Yine bu arkadaşım bir görüşmeye gittiğinde (yaz aylarında idik) ben de keyifle ve ardından ettiğim dualarla onu bekliyordum. Geri geldiğinde, ona eşlik eden kuzeni terden sırılsıklam olduğu için üzerini değişmeye gitti. O arada  Esra da görüşmeyi anlattı üstünkörü. "Benden bahsedebildin mi" diye sordum , "adam çok suratsızdı, valla apartopar çıktık dışarı" dedi. Gülümsedim . Bu , alışkın olduğumuz bir karşılama idi. O sırada kuzeni içeri geldi ve "ay Esraaa, adam boş kontenjan var başka isim var mı vereceğin dediğinde keşke Kadriye'yi de verseydin" dedi.O,işe girdi ..ben sokakta kitap sattım.

Yüreğinin çoraklığına, hırstan kavrulmuşluğuna acıyordum.
Hayırrr..ermiş değilim, öyle ulvi bir kişiliğim de yok benim.
Sadece kişiliksizlik derecesinde merhametliyim..başka da tutar yanım yok zaten
Onu affettim.



Zor durumdayım dedi birisi
Nem varsa borç vereyim,oldukça öde dedim
Ödünç almak zor gelmiş olmalı
Şu , yatalak dönemimde "geçmiş olsun"a gelip hepsini çaldı.



Nasıl bir şaşkınlıktır,aymazlıktır bu nasıl bir çaresizliktir ki ona bunu yaptırdı dedim.
Affettim.

Örnekleri kolaylıkla, daha büyük ölçekli çoğaltabilirim.

Ben hep affettim.
Yapılanı aklımda tuttum, yüreğimde yer vermedim.
      
                      *           *       *       *

Şimdi zor günler benim için.
İşsizlik yoruyor, tüketiyor gönlümü.

Etrafımdaki aldırmazlar, anlamazlar, yardımcı olabilecekken "aman neyse"ciler  var ya ;


Onları affetmek zor geliyor...