30 Nisan 2015 Perşembe

Bir Cenaze Güncesi

Selin,Bilfen mezunu.
Bilfen, hiç de anlatıldığı gibi çocukları yarış atı misali koşturan bir okul değil .Başarıyı , şansı tesadüflere bırakmayan sistemli bir okul sadece.Evet sıkı, evet hızlı verip hızlı alan bir okul ama siz zaten bunları bilip, çocuğunuz bu tempoya müsaitse oraya gitmelisiniz.
Nehir'i Bilfen'e vermeyi hiç düşünmedim.
Neşeli bir bülbüle nağme öğretmeye benzerdi..onun kendi müziği var 
                                            


Selin ise Bilfen'den başka yerde mutlu olamazdı:öğrenmeyi ve hızlı tempoyu seven bir çocuk.

Dün,gözleri dolu dolu andı okula dair özlemlerini.

Anılar anılar anılar..peki ama neden böyle canlanıp karşımıza dikildi o anılar?
Anlatacağım.

Vildan aradı 3 gün önce. Bilfen velilerinden sevdiceğim bir hatun.
2 senedir görüşmüyoruz; safi benim eşekliğimden.
Sesini duyunca neşeyle başladığım konuşma onun tedirgin sesi ile kesildi.

Haberler mutlu,haberler neşeli değildi.


Bilfen'deki veli grubundan sevdiğimiz bir arkadaşımız vefat etmiş.

Bilfen'de 3-2-3 sistemi vardı.Çocuklar ilk 3 sınıftan sonra harmanlanıp 2 sene birlikte okuyacakları yeni sınıfa geçer sonra tekrar harmanlanarak 3 sene başka bir sınıfta okurlardı.Bunun getirilerinden biri olarak herkes herkesi tanır,herkes herkesle arkadaş olurdu.

Haberi, bende telefonu olan bir başka veliye ilettim ve kısa zamanda hepimiz öğrenmiş olduk.

Bir arkadaşımın cenazesine ilk katılışımdı.
Selin'in katıldığı ilk cenazeydi.
Cenazeye çelenk gönderen Bilfen'i bir kez daha takdir ettim.
Çocukların okuduğu dönemdeki okul müdürü ve öğretmenlerinin bir kısmının ktılarak annelerini kaybeden eski öğrencilerini kucaklamaları zaten hüngür hüngür ağlama halindeki bendenizin yüreğinde sıcacık duygular bıraktı.
Eski okul arkadaşlarının yanısıra yeni okullarındaki arkadaşları da annelerini kaybeden ikizleri kucaklıyor ve ne yapacaklarını bilmezlikleri ile kocaman boyları olsa da çocuk kalplerinin asıl olduğunu ortaya koyuyordu.

Detaylara girmeyeceğim.
Detaylar acı..çok acı

Annelerini kaybeden ikiz kardeşleri yürek yana yana izlerken kaşları sakal gibi olan bir adam geldi yanımıza. (Şakirin Camii avlusundayız.)

-Kadınlar, bak cenaze namazı sırasında erkeklerin arkasında duracaksınız ona göre.Sonra oyunbozanlık olmasın.Allah size böyle emretmiş.Erkeklerin arkasında sizin yeriniz.

Neye uğradığımın şaşkınlığı ile adama bakakaldım. Yanımdaki hanımlar cenazeye hürmetlerinden seslerini çıkarmadılar ve başlarını çevirdiler. ..ama arkamda bir adam, kaşı sakal kılığında olana cesaret vermek istercesine kalın ve gür bir sesle "tabii tabii , ya ne olacaktı?Allah razı olsun" dedi.

Gözyaşlarımı silip usulca başımı adama çevirdim:
-hass...

...cenazedesin Kadriyeeeeee camiidesin Kadriyeeeee...

-binallaaaaahhhhh!!!!

İkizlerden birine yoğunlaştı yine dikkatim,acı öfkenin alevini siliverdi.

O anda bir adam geldi..Camiinin arka tarafına geçtik hanımlarla
Orada 10 dakika bile kalamadık.
Başka adam geldi, ileride öğle namazı kılacaklarmış...önlerinde duramazmışız.Nazamları bozulurmuş.
E bakmasın milletin totosuna,eğsin başını kılsın namazını  tövbe tövbeee..diyemedim.Ön ile arka arasında cenazelerin bulunduğu ön tarafa yakın durduk. Cenaze namazı başladı.Bizi oradan da kış kışladılar.Kıbleyi kapatıyor muşuz.

Behey ne talihsiz bir şey kadın olmak camii avlusunda.
Bir dahaki cenazeye paten takıp gideceğim.

Gide gele yoruldum, zaten ağlıyorum iki gözüm iki çeşme bulanık her yer.Bir gönlüm net bir gönlüm dingin.

Göz ucuyla kızımı kolluyorum ama annesizi teselli ederken annesi olarak yanına gidemiyorum.
Bu beni daha da kahrediyor..gidenin  ardından ayrı , kalanın gönlü kırıklığına ayrı ağlıyorum.

Helallik alındı,namaz kılındı  defin işlemi için yola çıkıldı.
Selin'in gitmesini görmesini istemedim.
15 yaş, bir evladın annesini toprağa vermesine şahitlik için erken dedim.
Ölüm,hayatı öğretecekse ona..kızım bu dersi aldı.
Dostluk ve vefa adına da yapması gerekenin ödevler okul vb günlük geçici şeylerden ne kadar üstte olduğunu anladı.

Ama o arkadaşının elini bırakmadı.


Ben de diğer annelerle birlikte güvenli bir mesafeden onları takip ederek defin alanına gittim.


Kadınlar..ahhhh olmaz olası kadınlar yine uzaktı alandan.Beyler kazdı-okudu-toprağı attı.

Hayat kendi ritminde akmaya ve yaşama adapte olmaya mecbur eder ya insanı. Koştur koştur  o gün iki sınavı olan Selin için rapor bulmaya gittik. 

Raporu aldıktan sonra Üsküdar meydanda bir an durduk kızımla..gözlerinden yaşlar boşandı.
Hiç ağlamaması beni ürkütmüştü..rahatladım.
Sonra gözünün kenarındaki yaşı kollayan annesinden kopup giden ikizlerin mahzun yüzleri düştü gönlüme..kızıma sarıldım,ağladım ağladım ağladım.



18 Nisan 2015 Cumartesi

Ümit

Size hiç gönül sarayımı aydınlatan aşkımdan bahsetmedim ben di mi?

Yani işimden..

Oysa ne öyküler yaşandı,ne alimler ne zalimler geçti oradayken ..kimi iz bırakmadan kimi unutulmadan .

Hayatımdan gelip geçenlerin portrelerinde,gerçek yaşam öyküleri serisinde bugün o kesitten birini anlatacağım size:

Yardıma muhtaç ailelere yardım dağıtıyorduk.
Benim olduğum büro Kadıköy-Maltepe-Pendik-Kartal bölgesindekilere ait işlemlerin yapıldığı yerdi.
Tek başınaydım ve kayıt listesinde adı olan binlerce insan ile görüşmem, kayıt tutmam,yardımları onlara vermem gerekiyordu.
Ayrıca yeni başvuruları da değerlendirmem gerekiyordu.
İşte bu, gerçekten zordu.

Kış günü incecik penye blüzların altına plastik terlik giyen kadınların titreyerek yardım istemeleri kolay dayanılır bir şey değildir.

Ta ki , bir çoğunun köşe başında bekleyen eşlerinin yardımı ile altın bileziklerini torbaya koyup çizmelerini-kıyafetlerini oracıkta değiştiğini gözünüzle görene kadar.

Yol param yoktu , bir lirayı  komşumdan aldım da geldim diye ağlayan menekşe gözlü yaşlı teyze için gözleriniz dolmuşken evrak getirmek için içeri giren zabıtanın "ana! ev sahibim!" feryadı sizi sizden alır götürür. İnanmak istemezsiniz. 

Örnekler kolayca çoğaltılabilir.
Bir süre sonra öğrenirsiniz kim muhtaç kim değil, kim yalancı kim değil sorularının cevaplarını içeren ip uçlarını ve yanılgı payını en aza indirmeyi.

Ve kişiliğiniz illa yaşamdan keyif almayı-yaşamın hakkını vermeyi emredenlerdense, bu ağır yorgunluklar içinde  kendi kendinize oynayacağınız minik oyunlar türetir,dışında kalmaya çalışmanın yorgunluğu yerine dahil olmanın , detaylarda var olabilmenin ayrıcalığını yaşarsınız.


Kimbilir bilmem kaç bininci görüşme sonrasında gün sona ermek üzereyken geldi kapımdan içeri.Üzerinde lise kıyafeti olan solmuş bir lacivert ceket, kocaman ama koskocaman siyah gözler,iri dudaklar ve ergenliğin baş tacı sivilceler.

-Burada yardım dağıtılıyormuş , biz de alabilir miyiz? dedi minnetsiz ve aslında çok da umurum değil havalarında. Normalde ona hayır demem ve yollamam gerekirdi çünkü kayıtlı olmadığını kendi de söylemişti. Ama o kocaman siyah gözlerdeki kırgınlık beni kendine çekti.

-Adın ne senin?
-Ümit

 İyice bir süzdüm onu. Rahatsız olduğu belliydi ama akıp duran burnunu çekmekten başka tepki vermedi.

-Nedir buraya gelme sebebin Ümit?

Dimdik gözlerimin içine bakarken ilk kez bakışlarını kaçırdı.

-Annemle babam ayrıldı.Ev bizim ama okuyan 3 kardeşiz, gelir yok.Babam aşçı.Yardım etmeye çalışıyor ama...

-Nerede okuyorsun?
-Kadıköy ....Lisesinde
-Nerede oturuyorsun?
-Maltepe'de
-Zor olmalı?
-Seneye bırakacağım, yol parası çok masraf.

Biraz daha baktım kara gözlerinin kırgınlığına.

-Ümit, öyle bedava ekmek kimseye yok.Gel bu yorgun ve yaşlı kadına yardım et bakalım, önce hak et ..dedim.

Şaşkın şaşkın bana baktı. Söylediğimi anlamamış gibiydi.

-Gel gel, canım çıktı yemin ediyorum. Hem şu yardım evraklarını düzenlemem için yardım et hem de az daha anlat bakalım kimsin nesin, burcun ne mesela. En sevdiğin şair kim filan, muhabbet edelim yahu, dibim düştü sorgucu teyze gibi olmaktan sabah beri.

Gülümsemesi güvensizdi. Yerinden kımıldamadı.

-Gel len! dedim daha keskin bir haykırışla.

Elinde tuttuğu kitaplarını telaşla masama bırakıp hala tereddütle masanın arkasına, yanıma geçti. Masamın altında yanan elektrikli soba ıslak pabuçlarını ısıtsın istiyordum. Ona, yerinden kımıldamadan yapacağı iş verdim.

Küçük, tutuk sohbetimizi tamamladığımızda eve daha da geç kalmasından endişe ettiğim için gönülsüzce de olsa ayrıldım ondan.

-Yalnız bana söz ver, yine geleceksin.

Gülümsedi kanadı kırık kuşlar gibi. Cevap vermedi ama giderken mutluydu. 
Devam eden koşturmaca karmaşanın içinde aklımda gittikçe zayıflayan bir hayal olarak kaldı Ümit.

Yardımlar 3 ayda bir veriliyordu.

Ordulu Sakine,Mardinli Çinko, Diyarbakırlı Bemece,Suat Teyze gibi belli başlı -bana göre- bir şeyler paylaştığıma, gönül teline dokunduğuma inandığıma, öykülerini dış ses gibi dinlemek yerine içinde bulunabildiğime inandığım kişilerin gelişini sabırsızlıkla bekliyordum. Onların iyi olduğunu görmek, küçük sohbet aralarında neler yaşadıklarını bilmek,hayatlarına kısa temaslarla da olsa dahil olmak beni mutlu ediyordu. Hele ne söylediğini anlamam mümkün olmayan o yöreden gelenler yok mu? Gülmekten bayılıyorduk birbirimize derdimizi anlatana kadar. İki ihtimal var her zaman: anlamıyorum diye kızmak veya anlamanın bir yolunu bulmak. Bir tebessümün anlattığı şey her yerde aynı.

İsimlerinin öykülerini dinlemeye bayılırdım.

BMC kamyonları çıktığı sıralarda babası çok istemiş onlardan almayı ama para nerdeee..alamamış adamcağız. Tam o sıralarda kızı doğunca "bence Be Me Ce" diyen ünlü sanatçıya " bence de bemece" demiş ve kızının adına Bemece koymuş.Nüfus kağıdında, bildiğiniz Bemece yazıyor. Ben buna katıla katıla gülünce "aman senin adın Kadriye de n'oluyo" diye o da bana gülmeye başladı.

Ne güzel günlerdi.

Neyse,artık bahar gelmişti ve bir akşam üstü yine kapıdan giriverdi Ümit. İlk geldiğinde aynı boylardaydık ama 3 ayda nasıl boy attıysa beni geçmişti boyu. Şimdi yüzünde tereddütten ziyade nasıl karşılanacağına olan merak baskındı.Nihayet bir sebep bulup gelebildiğine sevindiği de belliydi.

-Ooo Ümit, gel paşam gel. Nerelerde kaldın? Ben de gelmeyecek bu sefer bu oğlan diyordum.
Gülümsedi.
-Hadi hadi git ikimize birer gazoz kap şu büfeden, dilim damağım kurudu. Çabuk gel, bekliyorum hadi.

Az sonra gazozlarımızı içerken koyu sohbete başlamıştık.

Kız kardeşine asılan olursa diye ortaokulun kapısında bekliyormuş gidince. Ortaokul bitsin, asla okutmayacakmış kardeşini. Mahallede bir tamirci varmış, orayla anlaşmış.Bu yaz başlayacakmış orada çalışmaya.Okumayacakmış.

-E, sonra Ümit ..dedim üzgün üzgün.
-Sonra bi kız bulacam ama başı kapalı, okumamış.Okuyan kız doğru dürüst olmuyo anlarsın ya.Çalıştırmam ben karımı..bakarım eve işte..dedi.

-Ümit, ben senin yaşından 2 sene fazla okula gittim,çalışıyorum da..  dedim cümlemi tamamlamadan.

Esmer yüzüne taze bir kızıllık yayıldı.Bakışlarını  çevirdi yine kaçmak istercesine.
-Siz başkasınız..dedi

Cevap vermedim.
Susmak, konuşmaktan çok daha fazla sözcük içeriyor bazen.

-Senle bir anlaşma yapalım. Seneye de oku, ben de size glen yardımı arttırayım dedim.
-Yol parasını bulabilsem ..diye ağzından kaçırdı. Sonra yine gururla baktı yüzüme."Okusam ne olacak zaten"

Ama ben çoktaaan anlamıştım aslında seçmek istediği yolun bana anlattığı yol olmadığını.Fakirlikten dolayı yaşaması gereken hayatı kendi seçmiş gibi davranarak gururunu kurtarmaya çalıştığını.

Zabıta arkadaşlara rica ettim, alıp onu bir çay içmeye içerdeki odaya geçtiler.Erkek erkeğe konuşmak, nasihat daha etkin olacaktır diye düşünmüştüm.Beni her ne kadar sevdiyse de belli ki onun  "doğru" kriterlerinin çok dışındaydım.

Hacıannem yazısında anlatmıştım bana uzatılan sorgusuz sevgi elini. Hemen Ülker Abla'yı aradım. Ona durumu anlattım. İş kadını olmanın getirisi ile kısa - net sorular sordu ve adının bilinmemesi kaidesi ile Ümit'in yol masrafını ve harçlığını üstleneceğini söyledi.

Ümit geri geldiğinde onu karşıma alıp kendisine bir sponsor bulduğumu, kırık not getirmemesi şartıyla eğitim masraflarının tamamının karşılanacağını söyledim.

Önce bana inanamadı. Sonra kuru toprağa yayılan yağmur damlaları gibi umut ve sevinç yüzüne yayıldı dalga dalga.Sarılmaya kalktı,elini sıktım. Hem mesafe koymalı, hem ona saygı duyduğumu anlatmalıydım.

Evlerine incelemeye giden ekipler yardım niteliğini  ve miktarını arttırmışlardı çünkü gerçekten berbat vaziyetteydiler.Ümit, hemen her gün okul çıkışı uğramaya çalışıyor bazen zabıta abileri ile bazen benimle sohbet ediyordu.

Bir gün annesini getirdi tanıştırmak için. Annesi "Ümit benim her şeyim , o olmasa nasıl yaşardım bilmiyorum.Dertlerimi ona anlatıyorum, bir an dayanamam yanımdan ayrılmasına" dediğinde sakin yaradılışıma alabildiğince ters düşen bir öfke kabardı içimde.

-"Ümit daha çocuk. O size dayanacak hanımefendi siz ona değil. Bir kendinize gelin lütfen"  dedim tıslayarak."O okuyacak, bir geleceği olacak..size düşen ağlayıp sırtına yaslanmak değil yolunu açmaktır"

Birbirinden asla hoşlanmayacak iki kadın olarak birbirimizin gözlerinin içine baktık.Geçirmeye niyetlendiği minik sinir krizi, buz gibi bakışlar ve aldırmazlığın zırhına çarpınca geçiverdi.

Onu sevmemiştim.

Ümit, yardımsever meleğinin kim olduğunu çok merak ediyorsa da söz verdiğim üzere ona bilgi vermiyordum.

Lise sona geldiğinde üniversite hayali kurmaya çekinir olmuştu.Bu, gönüllü bursunun devam edeceğini ve hatta fazlasını bulacağıma söz verdiğimi söylesem de tereddütleri , korkuları daha baskındı. O lise sona geldiğinde kız kardeşinin liseye başlama zamanı gelmişti ve artık hayat görüşü değişen Ümit kardeşinin liseye yazılması için ön ayak olup gönlüme taht kurmuştu.

Lise sonun ilk döneminde , adet olduğu üzere karnesini getirdi. Bursunu kaybetme korkusundan derslere asılan ve  o zamana kadar hiç kırık notu olmayan Ümit'in 2 kırık notu  vardı.

Karnesinden bakışlarımı ayırıp uzun uzun yüzüne baktım.
Artık, benden en az 15 cm uzundu.

İçerden atkımı alıp yanına geldim.

-Eğil
-Ne?
-Eğil
-Niye Kadriye Hanım ?
-Başını bağlayacam, büronun camlarını sileceksin.
-Ne?
-Duydun
-Hayatta yapmam
-Anlamadım(tehditkâr)
-Ama Kadriye Hanım ( aman Allah'ım tonlaması)
-Amanı zamanı yok,eğil!

Sildirdiğim camların önünde Ümit ve ben

Başını sardım, eline kova ile bez verdik.

-Kadriye Hanım bari içerden sileyim..gören olur yav.

-Oğlum, sen okumazsan zaten olacağın bu. Aşağılanacaksın, istemediğin işleri yapıp başkalarının pisliğini temizleyeceksin.Alış. Git, çık dışarı, sil camları yürü!

Sesimde tereddütten eser yoktu.

Çıktı ve camları sildi.

Geldi, atkıyı masama attı,gitti.
Kızgındı..ama benim ona kızgın olduğum kadar değil.

İki ihtimal var her zaman: buraya kadarmış diye pes edip vazgeçmek  veya devam etmenin bir yolunu bulmak.

İkinci dönemin ortalarına kadar gelmedi.
Geldiğinde birlikte kokoreç yemeye gittik.

Bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu, benimse hiç öyle bir niyetim yoktu.

-Kadriye Hanım bişi soracam. Tüm sınıfa döner ekmek yollayan isimsiz bir hayırsever geldi bugün, hepimiz bayram ettik. Benim sponsor muydu o?

Güldüm.

-Bilmem ben ..dedim.
-İyi bir bölüm kazanırsam bana yine yardım edecekmisiniz Kadriye Hanım?

İnanarak baktım yüzüne.

-İyi bir bölüm kazanacaksın ve ben sana daha çok yardım edeceğim Ümit ..dedim.

Kara gözleri dalgınlaştı.Bir karar vermeye çalıştığı belliydi ve artık sonuna gelmişti.

Ümit Kocaeli'nde Makine Mühendisliğini kazandı. 

Onunla nasıl gurur duyduğumu da, ben ondan nasıl ayrı kalırım diye ortalığı yerle bir edip çocuğu neredeyse vazgeçme raddesine getiren,ağlaya ağlaya Ümit'in beynini eriten annesini  hayalimde nasıl parça pinçik ettiğimi de anlatmayayım.

Ümit'in bursu devam etti.
Ona başka yardım edecek insanlar da buldum.

Tam , onun bana müjdeli haberi verdiği gün bir dostum beni arayıp "Kadriye Hanım, Kocaeli'de üniversite bursu veriyoruz bir kişilik kontenjanım var..var mı bildiğin ihtiyaç sahibi biri" diye sorması ise "sen yola kalbin doğru çık, Allah tutar elinden"i anlatan enfes bir tesadüf oldu.

Ümit, maddi anlamda zerre kadar zorlanmadan okudu.

Bir gün Ülker Abla ve kız kardeşi olan lisedeki tarih hocam beni ziyarete gelmişlerdi...ki bu senede bir ya olur ya olmaz. Ümit giriverdi kapıdan. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki mutluluktan oraya yığılabilirdim. Ümit'i masamın önüne oturtup Ülker Abla'ya koşturdum. Ona "bu senin oğlun..okuttuğun çocuk" diye fısıldadım. 

Ülker Abla gözleri dolu dolu baktı Ümit'e. Bakışlarında bir sevgi, gurur deryası ile seyretti onu. Ne kadar yalvardıysam da tanıştırmama izin vermedi. "Sağ elin verdiğini sol el bilmesin Kadriye" dedi. Bir kez daha saygım ve sevgim bilinen boyutun ötesine geçti; sözleri ve yaşamları ile bize ders veren ,öğreten insanlar vardır. Ben ne şanslıyım ki  onların en  güzellerinden biri hayatımda diye düşündüm.



Ümit'in yanına döndüm. Pek sabırsız bir hali vardı.

-"Kadriye Hanım" dedi "sizinle bir şey konuşmak istiyorum.Bugüne kadar bana çok iyilik ettiniz ama ben daha fazlasını isteyeceğim.Sizden başka isteyecek kimsem yok.Şu beni okutan Melek Teyze..onunla konuşabilir miyim?"

Adeta türk filmi formatına dönen iş yerimdeki akıştan başım dönmüş bakakaldım Ümit'e

-Neden Ümit...ne oldu hayırdır inşallah?!

-Kadriye Hanım, kız kardeşimi biliyorsunuz. O bu sene üniversite sınavına girdi. Annem ve babam istemedi ama ben durdum önlerinde. Okuyacak maddi bağımsızlığı olacak ezmeyecek el oğlu onu dedim. Sınava girdi  .... Üniversitesi Tarih bölümünü kazandı ama yollamıyorlar onu Kadriye Hanım. Başka şehirde diyorlar, kız kısmı diyorlar,para yok diyorlar.Olmaz!Olmaz!Onun okuması benim okumamdan da önemli Kadriye Hanım.Bize yardım et. O , Melek Hanım ile konuşalım, benim paramı kessin ona versin.

Heyecandan nefes almadan konuşuyor, gençliğin başı dikliğini-gururunu kardeşine duyduğu sevgiyle yenmeye çalışıyordu.

Onunla hiç bu kadar gurur duymamıştım.
Onu, hiç bu kadar sevmemiştim.

Tarih Hocam gözleri dolu dolu yanımıza geldi.

-Kardeşin tarih hocası mı olacak..dedi. Ben Kadriye'nin tarih öğretmeniyim. Yolla kardeşini okumaya, al bu yol parası..sonrası için irtibatta oluruz.Ben yardım edeceğim size.

Ümit inanmaz gözler ile bir ona bir bana bakıyordu.

-Yoksa bana yardım eden Melek Teyze o mu ..dedi heyecanla.

-Yok o değil Ümit..yemin etsem başım ağrımaz..o değil dedim gülerek.

Başka yerden de yardımlar buldum ,olmazı olur kıldık ve Ümit'in kız kardeşi üniversiteye gitti.

İki ihtimal var her zaman: yapamıyorum diye kızmak veya yapabilmenin bir yolunu bulmak.

Mavi Bilye'yi unutmamak lazım.

Sonuç mu?

Ümit ,bir İtalyan firmasına girdi. Orada çalışıyor mühendis bey.

Kız kardeşi (şaka değil - abartı değil) okulunu birincilikle bitirdi ve akademisyen olarak orada kaldı.


Bir kaç küçük dokunuşun sevgi ile birleşmesi, emek ile bezenmesi sonucu hiç var olacağına inanmadığımız Ümit'ler ile güzelleşebilir hayat.Tüm renkler mai oluverir ummadığınız bir anda.

Ümit... bizim elimizde.




12 Nisan 2015 Pazar

Lacivert Takım Elbiseli Adile Naşit


Çaktırmadan , günlerin mevsimlerin geçip gidişi gibi geçti gitti ellerimden bebekliği..

Sarı saçlı sarı elbiseli bebeği olan kıvırcık Selin...

Daha kıvırcık saçlarındaki  bebe şampuanının papatyalı kokusunu içime çekmeye doyamamışken bir gün sokakta anaokulu servisinin ardından el sallar buldum kendimi.


O günlerde anlamalıydım başıma geleceği.
Veliler okulun bahçesinde beklesin, çocuklar küçük;henüz 4 yaşında, ağlarlarsa güven vermek amacıyla sizi çağırabiliriz dediler.
Bütün gün bahçeden bekledim "heyyy ben burdayım bebeğim" gülüşüm cebimde hazır.
Bir beni çağırmadılar bir beni!
Akşam okul bitti, herkes annesinin kucağında, benimkisi iki eliyle kapıya yapışmış "gitmicemmmmmmmmmm gitmicemmmmmmmmmmm" diye feryat feveranda...


İlkokula kaydettiğim gün 12 Nisan'dı..yani bugün.
Ağlaya zırlaya indim Çamlıca'nın yokuşlarından.
Okula başladığı gün lacivert takımımın içinde tebessümle yolcu ettim onu.
O içeri girince ise içimdeki Adile Naşit fırlayıverdi bastırdığım yerden..sular seller gibi akıttım göz yaşlarımı.


Annelik, tüm tezatları aynı kapta eritmek ve yaşamak galiba.


 Doğururken beyin hücrelerimin önemli bir kısmını kaybediyorum anladığım kadarıyla..eskiden daha mantıklı, daha sağlıklı düşüncelere ve tepkilere sahiptim ben.

Selin, okulun seçtiği öğrencilerden biri oldu ve İTÜ Ayazağa  kampüsünde  "Nasa's İnternational Space Apps Challenge 2015 İstanbul" etkinliği kapsamında düzenlenen "hackathon'a"  katıldı. 


İsmini ,imzaladığım izin kağıdına baka baka yazdığım bu etkinlikten Cuma akşamı saat 17 de çıkacak ve ertesi gün yine gidecekti.

Sonra beni aradı..
-"Anne" dedi şarkı söyler gibi konuşarak incecik nazik sesi ile. "Akşam 7 'de çıksam olmaz mı?Burada etkinlik 23'e kadar devam ediyor.

-Olur tabii kızım..dedim sakin,sevecen ve kendinden emin ses tonumu kullanıp içimdeki Adile Naşit'in paniğini bastırarak.

Telefonu kapattık. Suratım 5 karış işime gücüme baktım. Onun orada ne kadar mutlu olduğunu bildiği için sevinçle çarpan kalbimin sağ yanı , onun akşamın bir vaktine kadar benden-evden uzak kalmasından hoşnutsuz kalbimin sol yanından daha baskın çarpıyordu.

Bir kaç saat sonra telefon çaldı yeniden.

-"Anne" dedi sesine kendinden emin bir ton vermeye çalışarak ama aslında ürkek ve biraz umutsuz. "Herkes burada kalıyor akşam ben de kalsam olmaz mı?
-"Başınızda kim var, ne yiyip ne içeceksin, telefonunu nasıl şarj edeceksin,ben sana nasıl  ulaşacağım,kalacağınız mekanı bana tarif et..ben de sana cevap vereyim"

-Arkadaşlarla kalacağım..herkes kalıyor anne. Yaşam alanı oluşturuldu burada, yiyecek ücretsiz,telefon şarjını arkadaşımın bilgisayarından halletmem işten bile değil..anne;öğretmeni arayamaz mısın?

Lacivert takımları ile gülümseyen kadın cevap verdi:

-Öğretmeninin telefonunu bana yolla, ben onunla konuşurum.Elbette kal kızım, bence bu harika bir fikir.

Sonra öğretmeni ile konuştum:

-Ben Selin'e güvenirim ve o güvenli diyorsa ortam güvenlidir ama bir yetişkin olarak sizin ağzınızdan duymak da rahatlatıcı doğrusu. İstediği kadar kalabilir, bizim açımızdan sorun yok.

Yalaaaaaannn yalaaaaannn.. ben gece kalkıp kaç defa öpüyorum o tepesindeki kıvırcık bulutları, ne yer ne içer benim bebeğim?Hiç bile istediği kadar kalamaz yafuuu sabah güneşin ışıkları ile birlikte odasına girip öpmem lazım tazecik yanaklarındaki gül pembedennnn.

Sipariş ettiği 3-5 bir şeyi babası hiç üşenmeden götürüverdi Ayazağa'ya, kızının yanına.

Cuma sabahı gitti.
Dün yoktu .
Bu akşam gelecek..midem kırk düğüm bekliyorum.
Bu gidiş 3 günlük..başladı bir kez.Artık açıldı kanatlar,mevsim o mevsimin eşiği.


Sabah kardeşine mesaj atmış:

-Çiğköfteli milkshake'im, dün TUDEM nasıl geçti?

Nehir de cevap yazmış:

-Ekmek arası bisküvi gibiydi sınav...gel çabuk ;özledim!

İçimdeki Adile Naşit göz yaşlarını  silerken lacivert takım elbiseli kadına döndü ve dedi ki "Bi milyon doğru ve bi milyon yanlış arasında en doğru kararımdı hayata iki kardeş olarak devam etmelerini sağlamak."

İkisinin nadiren aynı fikirde olduğu konulardan biri bu.

Mutlu ve umutlu günler bizlerle olsun.

9 Nisan 2015 Perşembe

Bir "M" Bir "İ" Bir "M" Daha..

Kiiimsecilker mimlemedi ki beni:-p
Gittim kendikendimi mimledim ben de
Cam Misket'in cevapları çok hoşuma gitmişti çünkü :-)))

Başlıyooooooooğğğ:

1)Bilgisayarın masaüstü görüntüsü nedir?

Düz siyah ekran..neşeli bir kurbağa vardı bahara gülümseyen ama ergenim Selin'im olaya el koymuş yine.

2)Bir cafeye girdiğinde genellikle ne sipariş verirsin?

Mönü :-p
Önce mönüyü isterim zira ben ikizler burcunun sağlam bir neferiyim ve sürekli aynı şeyi yapmak beni öldürür biiiir, yeni ne deneyebilirim merakı ile dopdoluyum ikiii.

3)Google de en son aradığın şey ne?

Kushimoto Sokağı...Maviye İz Süren'in güzel öyküsündeki yeri merak etmiştim.Gitmek ve görmek istediğim yerler listesine ekleyiverdim üşenmeden.

4)Mesajlaştığın veya konuştuğun en son kişi kim?

Nehir'in atletizm hocası. Onu yine bir yarışmaya yazdıracakmış kan grubunu sordu.Zaten hocalar ve bankalar..onlar olmasa yapayalnız hissedeceğim kendimi.

5)Tiyatroya en son ne zaman gittin?

3 gün önce kızlarımla gittik İBB Şehir Tiyatrolarına. Artık çocuk oyunlarından çıkıp yetişkin oyunlarını paylaşıyor olmanın dayanılmaz sevinci ile dopdoluyum.



6)Sinemaya en son ne zaman gittin?

Geçen aydı sanırım.Hakikatten açmışım arayı ben bir sinema yapayım bu aralar.Her zamanki gibi sevdiğim şekilde yani tek başıma.



7)Hangi diziyi herkes izlemeli?

Tabii ki Dr. Who
Özgün,benzersiz,aklı ve hayali harekete geçiren bir dizi o.
Türk dizilerinde her şeyin aşka bağlanması ve diyalog diyalog ve diyalog öldürüyo beni izlediğim en son dizi Behzat Ç idi  ...bilek ve yürek ve mizah ve akıl olmalı.



8)En son ne tür müzik dinledin?

Best of Classical Music 
Sonra Duman

9)Seni en çok ne çıldırtır?

Aptallık ...tahammülümün en az olduğu şeydir.




10)Ne zaman uyanırsın?

03:30 gibi.Yaşlanıyorum..eskiden 2-3 gibiydi. Uyku sevmeyenlerdenim ben.Uyku hayata gözlerini kapatmak...yaşamın her anı güzel.

11)İnternetteki ilk adın neydi?

Deniz..hep de öyle kaldı başka isim kullanmadım.
Yani mavinin en hükmedilmezi...
Altı mavi üstü mavi...hem ölüm hem yaşam








12)Favori emojilerin nedir?

dili bir karış dışarıda tüm hayata gülümseyen o şebek surat..

13)Kedi mi,köpek mi?

Ay kuş :-( lütfen yani.
Her canlıyı severim ben ..ama uçabilenleri bir başka severim.




14)Kuzey mi,güney mi?

Diziden bahsedilmiyordur umarım çüünkü izlemedim diyerek Kuzey diyorum. Karadenizliyim ben, kuzeyde doğdum;her şeyini ayrı sevdim memleketimin.


Trabzon Havalimanı

16)İstanbulda sevdiğin üç semt?

Kuzguncuk,İstinye sahili,Selimiye

17)Kafanda genelde ne olur?

Ne unuttum ne unuttum ne unuttum bu sefer ne unuttum...

18)Komedi mi,dram mı?

Komedi..sonu kötü biten ne dizi ne kitap ne bişi sevmem ben.Gülmek iyidir :-p

19)Çay mı kahve mi?

Kiminle nerede olduğuma bağlı. Bir başına isem de ruh halime bağlı.

20)Bu soruları cevaplamadan önce ne yapıyordun?

Yağmuru ve rüzgarı seyrediyordum. İstanbul uçuyor bugün ve ben bu havaları çok severim.

21)Son olarak bir sırrını paylaş:

olmaz..iki kişinin bilduğu sır değildur