31 Mayıs 2015 Pazar

Cahil ve Mutlu


7 üniversite bitirsin:herkes cahildir ilk çocuğunda!

İlk annelik-babalık anıları anlatılırken söylemler romantik -duygusal -ayıklanmış endişeli sözlerle dolu olsa da herkesin yalnızken sadece aynaya bakıp anlatabileceği "ilginç" anıları olduğunu düşünmüşümdür hep.

Evlendikten sonraki senelerde herkesin bebek haberini beklediğini biliyordum.
Lakin Türk toplum yapısının sorgulayıcılıkta sınır tanımayan ,müdahil yapısının boyutunu kestirememiştim.
"bebek ne zaman" gibi özel hayata müdahale kabul ettiğim bir soruya tahammülüm yokken "e hadi!"ler giriverdi günlük yaşantıma."Gecikme" diyordu insanlar Tabakhane'de bir randevum varmışcasına.Bebek doğduğunda yanımda olup yardım edeceklermiş gibi sorumsuz, umursamaz,bencil....

Gençlik yıllarında daha az hoşgörülü, daha ters bir hatundum ben. Bu,olgunlaşmış halidir deli laz kanımın.

Tersliyordum insanları çekinmeden ama onların:yani iş yerindeki insanların-komşuların amansız ısrarını beklemiyordum gerçekten. Oysa çizgilerin silik olduğu, hatta bazen olmadığı bir toplumda herkesin herkese karışmasının  reel bir gereklilikmiş gibi yaşandığı hayata dahildim.




Rahmet olsun ruhuna,iyi bir kadıncağızdı:alt komşum olan yaşlı teyze bir gün balkonda başını yukarı çevirip "türkler bebeksiz gelin sevmez" diye kızgınca seslendi bana.

O kadar tatlı ve sevecen bir yalnız ihtiyardı ki tersleyemedim..ama öfke, lavdan bir sıva ile içime yayılmıştı. Gittim patatesli börek yaptım..aklımı ve elimi meşgul edip yatıştım.

İş yerinde servis arkadaşım olan hanım hepsinden beterdi.Sadece sabah bir akşam bir asat görüyor olmama rağmen iş edinmişti neden bebeğimizin olmadığını öğrenmeyi.En sonunda bir sabah öfkeyle "Olmuyormuş bebeğim" dedim . İrkildi, "doktora git canım her şeyin bi çaresi var" dedi. Sinirden deli olduğumu hatırlıyorum. Döndüm yüzüne baktım ve "rahmimi aldırdım be anam..." dedim. İnce kaşları havaya kalktı "taşıyıcı anneler var şimdi" dedi,. Azmi dehşet vericiydi. Tam eşime de çamur atmak ve korkunç öyküde "bakayım buna ne çare bulacak" noktasına gelmiştim ki Allah acıdı indik servisten. O sabahı hiç unutmam.

Neyse, hasbelkader 5. senenin sonunda "sizi çağıracağınız yok ben geleyim" diyen kızımın müjdesi olan çift çizgili hamilelik testi ile dumur olduğum o günü de gayet net hatırlıyorum .Anne olacaktım."Anne olunca anlarsın" denilen yüzlerce şeyi anlayacaktım.Aman Allah'ımdı! Gerçek miydi tüm bu yaşadıklarım?









İşte saçma sapanlıklar tam da o zamanlarda başladı.

Özer gitti bebeğe diş fırçası aldı.
Hani bebek beklemiyorduk ,sürpriz olmuştu da yine de daha akliselim saçmalıklar yapabilirdik di mi?
Yelek aldık hemen ardından...cam göbeği.

İleri görüşlülüğümüz sınır tanımıyordu.
Muhteşem anne/baba idik biz.



Gittik yazlığa ranza aldık....
Kışlıkta beşik yokken!

Yahu hatun (bendeniz) birincisini hayırlısı ile bir getir dünyaya büyüt ikincisi doğsun ..di mi ya?
Yooo..ranza en elzem şey.
Bebek doğunca yeleğini giyer, üst katında oturup dişlerini fırçalar.




Geçmişime bakınca kendi aptallıklarımla o kadar eğleniyorum ki başka eğlence aramaz oluyorum çok zaman.

Hamilelik dönemi ile ilgili en net hatırladığım şeylerden biri , şeker hastalığı nedeni ile yaptığım o ağır diyetten bıktığım ve hastaneye kontrole giderken, "şekerim düşük çıkarsa vallahi billahi pizza yiyeceğim" diye Pizza Hut promosyon afişine bakıp yalana yutkuna yeminler ettiğim;doktor beni apar topar doğuma almaya kalkınca sırf aklım pizzada kaldığı için oradan kaçmanın yollarını aradığımdır.

Bir gün size Selin ile tanıştığımız o ilk günü anlatayım.
Komedi dünyası idi doğumun her anı.
Detaya girmeden 3-5 minik yaşanmışlığı paylaşayım yine de şimdilik:


Selin buz pateni ile tanıştığında :))



Doktor neşteri vuracağı sırada çığlığı basıp "durun" diye haykırmak cehaletin yüksek lisans görmüş hali değil de nedir?
Adam telaştan neşteri daldırıvereydi ciğerime kadar onu kim suçlayabilirdi?

-"Ne oldu "..dedi doktor korkuyla
-"Saati görmüyorum, yükselen burcunu hesaplayamam sonra.Biriniz bana saat verebilir mi" dedim o an dünyanın en doğal ve mantıklı şeyinin bu olduğuna inanarak.

13:09:07'de Selin doğdu.
Yükseleni Boğa imiş :))


İkinci çocukta öyle mi oldu ya?Haaayıııır tecrübeli bir anne idim ben artık.
Doktor 23 Ocak dedi Nehir'in doğum tarihine
Abim var ya hani şu kıvırcık olan..anlatmıştım Bora diye
O'nun doğumgünü 12 Şubat
Aynı güne denk gelsin diye gitmedim doğuma..12 Şubat'a kadar oturdum bekledim
Deli ettim doktorumu deli ettim.

Bi de abime telefon açtım "herkes çeyrek altın takar sen cumhuriyet takacaksın" diye.
Şimdi dayı-yeğen doğumgünlerini birlikte kutluyorlar.


Doğum için ameliyata gireceğim.
Hemşire hijyen diye yırtınıyor ama yok..beni ikna edemiyor
Dudağımda nar çiçeği rujum, gözlerimde far...çocuk çıktığında anasını güzel görsün böyle gireceğim doğuma diye tutturmuşum.
Hemşireyi de deli ettim.
Ama tecrübeee;saati bu sefer yakınıma aldım evvelden.
En az benim kadar çatlak doktorum "bunu hissediyor musun Kadriye" dedi.
"Neyi?" dedim.
"En sevdiğim cevaptır " diye kahkahayı bastı ve neşteri vurdu
Bir yerlerde Yaşar çalıyordu.
11:34:15'te Nehir doğru.
Yükseleni ikizler...



Dünyanın en saçma sapan ve en güzel şeyi annelik.

İlk andan itibaren hiç bir şey eskisi gibi olmuyor..hayatı en baştan öğrenip, kölesi olacağınız bir krallığın inşaasında mantığı hiçe sayıp delicesine çalışıyor ve yeniden var oluyorsunuz. 




:

28 Mayıs 2015 Perşembe

Yarın Yine Bahar Çok Şükür...


Kalp olacak olanı bilir,sana fısıldar...ama sen, dünyanın sığ endişeleri ile çığlık çığlığa muhatap olduğun için onu duymazsın. O sırada bilmeden söylediğini sandığın söz gerçekleşir ve sen hayretler içinde kalırsın.

Büyük laf söyleme başına gelir dedikleri budur aslında...o büyük lafı söylerken hiç düşündün mü : sana bunu kim sordu?

Şimdiki evimin önündeki caddeden geçiyordum yanlışlıkla bindiğim otobüse sayıp söverek...öğrenciydim henüz. Bir yanda binalar bir yanda mezarlık. İçimden "ıyyyy" dedim. "Asla burada oturmam ben..ne soğuk yer"

Bana soran olmamıştı aslında burada oturmak ister misin diye..ama aslında biliyordu kalbim olacağı.Fısıldayıvermişti olanca naifliği ile burada yaşayacağımı hem de tam evimin önündeki duraktayken . Kibrim,günlük hayat endişelerim , sığ suların büyük dalgaları kulaklarımı sağır etmiş olmalı...duymuş ama anlamamışım.


Ne cümleler ne fısıldandı kulağımıza da kalabalığın gürültüsünde duymadık.

Renklerin en güzellerini taşıyan kalplerimizi kimbilir ne olmaz şeylerin patırtısında paslandırdık.

Onca seçeneğin içinde belki de kendi seçtiğimiz şey yalnızlık...




Sonra , arsız çocuklar gibi hayatı suçladık....

Yarın yine bahar çok şükür.
Sevin kendinizi e mi?

Unutmayın ;renklerin en güzelidir mai.

Bir daha denemek ve yeniden başlamak için
Unutun tüm endişelerinizi.

Umut da yaşamak da bizim için var.

Umut, binbir ayaklı Umut, güneşte saklı Umut edenler haklı Umut, insanın hakkı..! Nazım Hikmet


25 Mayıs 2015 Pazartesi

Kibritçi Kız, En Sevmediğim Masaldı Her Zaman

Merhaba,
Bi de özür dilerim..

Gülümseyerek yazıyorum şimdi ,ne zamandır görmediğim sevdiğim insanlara kavuşmuş olmanın hazzı ile.


Kaç kere açtımsa bloğu seyrettim klavyeyi sahilde oturup denizi seyreder gibi.
Sizinle olmayı özledim, size anlatmayı sizi dinlemeyi özledim ama sanırım gecenin en koyusunda,şafağın hemen berisindeyim.

Somut sorunların soyut söylemlerle derman bulmadığı demdeyim.




















Otomatik pilotta uçuyorum. Her şey yolunda. Kızlarım gezilere gittiler:Selin'i okul yolladı 10 gün Kanarya Adaları'na gitti, Nehir Ihlara Vadisi'ne gitti (orada kaybolmayı becerdi) sonra gözyaşlarını tutamadığı Anıtkabir'e gitti geldi.Son sınav haftası başladı.12'sinde Selin'in okulunda mezuniyet balosu var.Selin Mezun olmuyor ama okulun ilk mezuniyet balosu ve katılmak istiyor. Benim de gitmem gerekiyor...ama gece elbisem yok, bulmam gerekiyor :-p ve o gün Nehir'in Cambridge sınavı var benim götürmem gerekiyor filan falan .....falan filan.

Babam kaza geçirdi..zaten o yetti benim  tüm akışı otomatik pilota teslimime.Uyudum kaç günlerce kimi gözüm kapalı kimi gözüm açık.


Her şey yolunda : bir yudum suyum kalmadı ama çölde koşturmaya ve bir vaha bulana kadar durmamaya and içmişim gibi bir haldeyim işte

Sevmiyorum bu haldeyken kelimeleri özgür bırakamayışımı, anlatmayışımı, kendimin bile aşamadığı duvarları set çekip "asıl ben içerideyken", "olması gereken ben"in tüm diğer "ben"ler adına herkes için her şey yolunda olan bir dünyada var olmasını.

Merak edilmeyi ,zor bulunan bir lüks olarak görüp arsız veletler gibi seviyorum. 
Gelmek istesem de ..bazen gelemiyorum.

Anlatacağım..uzun uzun.E kadın bi sus dedirtene kadar hatta :)

Meraklanıp "neredesin" diye soran tüm gönül dostlarına okyanuslar dolusu mai mai teşekkür ediyorum.


Ne isterdim biliyor musunuz?
Hani herkesin iyiliğini, sağlığını, memleketimin kurtuluşunu istemekten başka.

Endişe etmeden , gönül teli titremeden şu en sevdiklerimden olan müziği dinleyebilmek...Pek darlandım bugünlerde gerçekten.


7 Mayıs 2015 Perşembe

Damla


Var oluşumun amacı ne diye sorguladığım yıllar çok geride kaldı.
Bir ermişten bile daha feylosofça dedi ki yüreğim bana; başa çıkamayacaksın sen bu sorularla.
Git yoluna..ve sadece yaşa.
Dikkat et ve önemseyerek bak yolda her karşına çıkana.
Düştüm kendi menkıbemin yollarına, yaşıyorum anlamaya çalışa çalışa.
Zaman kaybetmiyorum artık cevabı erken sorularla.

Sonra sana karışacağım, sınır tanımayan bir büyük denize sınır tanımayan bir damla olarak.


6 Mayıs 2015 Çarşamba

Hıdrellez ve Dilekler


Nereden kaynaklandı sersemliğim bilinmez.
O seneye kadar sınıfın en iyisi olmaya oynarken, o sene Fen Bilgisinden tekledim..."ikmale kalmak" gurur kırıcılığın ötesinde korkutucuydu benim için.Evimizde , ailemizde yaşanmamış bu utancın şerefinin bana ait olmaması için ne yapacağımı  şaşırmış şaşkın ergenlerin şahı olarak dolanıyordum ortada.

Ortaokul yıllarıydı işte.12 yaşlarında olacağım..öyle kalmış aklımda. Sotka'daki evimizde tatlı bahar telaşı vardı. Annem , klasik olarak temizlik için baharı , hafta sonunu , misafiri, ay içim darlandıyı, yazı, kışı, sömestiri bahane ediyor ve evi ayağa kaldırıp indiriyordu.Derken "hıdrellez"den bahsedilir oldu. Hızır ile İlyas buluşurmuş senede bir gün. Tam o buluşma anında gökte dilek kapısı açılır ve o ana denk gelen tüm dilekler kabul olurmuş.

Adetlerimizin en sevdiğim yanı, annem nasıl temizlik için her şeyi bahane ediyorduysa bizde de her şeyi yemek şölenine döndürmek için bahane olurdu bunlar.

Hıdrellez diye pastalar , börekler yapılıp,yumurtalar soğan kabuğuyla renklendirilerek haşlanıp , o günlerin en büyük lüksü olan bir yedigün ya da cola yanına konulup pikniğe yollarlardı bizi okulla.

Ama o sene, Hıdrellez piknikten çok daha derin anlamlar taşıyordu benim için.
Yürekten inanmıştım paçayı kurtarmanın yolunun bu olabileceğine.

6 Mayıs günü, uyandığım andan itibaren kimseyle konuşmadım.Hatta kimseyle konuşmayayım diye kendimi mutfağa ve Karadenizin mavisinin gönlünüze işleye işleye seyredilebildiği mutfak balkonumuza attım.


Hayat günlük olağan akışında seyrediyor, annem koşturuyor-babam girip çıkıyor-ablam abim günlük işleri ile meşgul oluyordu.
Ben ise mutfakta  bir köşeye çekilmiş "fenden ikmale kalmayayım, fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım" diye aralıksız tekrar ediyordum. Dilek kapısının açıldığı o ana denk gelecekti bu cümle..hiç başka şansı yoktu yani.Adamıştım kendimi. Nirvanaya şunun şurasında ne kalmıştı..erecektim ,az kalmıştı.

-Kadriye ne yapıyorsun burada?
Elimle git git işareti yaptım ""fenden ikmale kalmayayım , fenden ikmale kalmayayım ..""
-Kahvaltıya gelsene 
Başımla he he...işareti yaptım

"fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım"

Kahvaltı ettim, tuvalette saklandım bir süre..sonra yine balkon ..."fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım.."

Öğlene doğru bıraktılar beni anlamaya uğraşmayı. Karnım çok acıkmıştı. Mutfağın uzun tezgahında parmaklarımı gezdirip  öğle yemeği saatini bekliyordum ama ağzımı açıp acıktım da diyemiyordum ..her an kıymetliydi benim için. "fenden ikmale kalmayayım , fenden ikmale kalmayayım , fenden ikmale kalmayayım.."

Açlık, şimdi de olduğu gibi kısa zamanda belli bir yiyeceğe özleme dönüştü benim için. "Acıktım..ne yesem" dediğim vaki değildir benim. "Acıktım, dolma olsa da yesem" "acıktım,bi papara yapayım ben" şeklinde adıyla sanıyla gelir açlık.

O gün de öyle oluverdi. 

"Annem döşeme yapsa da onu yesem" dedim içimden.

Sonra aman ne olursa olsun dedim adaptasyonu bozmamak adına ve "fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım..."devam ettim.

O gün annem hiç yoktan döşeme yaptı,ben fenden ikmale kaldım.

Hiç söylemiş miydim bilmem ; ben küçükken çok salaktım :))

5 Mayıs 2015 Salı

Nefis Bir Karadeniz Türküsü :Sezen Aksu - Ben Annemi İsterim





dağda belimde odun beni ne hale kodun 
tarlada ırgat avrat hanende hazır hatun 
bir uşak göbeğimde altısı eteğimde yedi bitirdi beni anandaki o çene 
dünyanın gailesi yetmezmiş gibi birde el ayak çekilince sen bitersin dibimde (X2) 

vur çalsın kemençelerde ben bir horon tepeyim 
çatlasın kaynımgiller bari kurtlarım dökeyim (X2) 

Fındığı ben toplarım kırması sana düşer uy ellerin iyisi geh geh geğirip şişer 
uşudum,senden baba ocağım gözümde tüter 
uy adaletsiz dünya gücün hep bizemi yeter


bir bezden bebem vardı bohçamda hayallerim 
kızlığım yarım kaldı ben annemi isterim (X2) 

vur çalsın kemençelerde ben bir horon tepeyim 
çatlasın kaynımgiller bari kurtların dökeyim (X2) 

dağda belimde odun beni ne hale kodun 
tarlada ırgat avrat hanende hazır hatun 
bir uşak göbeğimde altısı eteğimde yedi bitirdi beni anandaki o çene 
bir bezden bebem vardı bohçamda hayallerim 
kızlığım yarım kaldı ben annemi isterim (X2) 

vur çalsın kemençelerde ben bir horon tepeyim 
çatlasın kaynımgiller bari kurtların dökeyim (X4) 



4 Mayıs 2015 Pazartesi

Bora


Sen hatırlamazsın o günü.Hem yaşımız küçüktü , hem de durduk yere  akılda yer edecek özel bir  an değildi.Ama zihnime kazınmıştı benim.Ben unutmadım hiç.Şimdi ne zaman "hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu " dese Zeki Müren gözlerim yaşla dolar. Seni,çocukluğumuzu ve anıların yumuşak sıcaklığını özlerim İstanbul'un  metalik seslerinin arasında. Yalnızlığım dolar kalbime, seni özlerim denizimi, mavimi, Trabzon'umu özlediğim gibi.

Abim'e...

Sen olsan olsan 12 ben de o zaman olsam olsam 10 yaşlarındaydık.
Şivemiz kaymasın,küfür öğenmeyelim diye annemin sokağa salmadığı,bizim de 3 kardeş evde kendi cennetimizi yarattığımız yıllardı. Sotka'da caddeye bakan ,halen çocukluk anılarına ait tüm rüyalarımda koridorlarında dolandığım evimizdeydik.

Hatırlarsın hani, misafir odası ve oturma odası caddeye bakardı, annemin yatak odası ve mutfak da Karadenizin mavisine. Hani terasımız vardı annem kızınca yalınayak kaçtığımız, halı yıkandığında deli gibi eğlendiğimiz, senle uçurtma yapıp uçurduğumuz. Hani,okuldan gelince rahat oturalım diye annem dikerdi pijamalarımızı, bitmezdi sohbetimiz,masallar anlatırdın bana.Gözümüzü açtığımızda birbirimizi arardı gözlerimiz.Yaramazlık yapar,karnımız ağrıyıncaya kadar gülerdik hani."Sen erkeksin sen kızsın"ı sokmamıştı aramıza kimseler henüz.El de yoktu resim çerçevemizde, alem de. Ailemiz vardı, mutluyduk çayıra salınmış küçük eşekler kadar.

Bir gün, yine böyle bahara - Mayıs'a çalmıştı zaman. Yapabileceğimiz yaramazlıklar bitmiş , oturma odasının camından caddeyi seyrediyorduk. Bilgisayar - TV kaplamamıştı günümüzü zihnimizi . Radyo açıktı. Sonra o şarkı çaldı, döndün bana "bu ikimizin şarkısı olsun" dedin. Sözlerini dinleyince gözlerim doludoluverdi. "Ayrılmayalım  ki biz hiç" demek istedim. Boğazıma tıkıldı sözcükler kendi manasızlıklarını, kadere hükümsüzlüklerini bilirmiş gibi. Uzandım eline dokundum sadece. Öylesine bir andı. Unutmuşsundur sen binlerce kere..tıpkı diğer anıları unutabildiğin gibi. Ama ben unutmadım.


Sonra taşındık o kiradaki  evden .Yeni, güzel ve bize ait evimize geçtik..ama üç kardeşin üçünün de düşlerinde hep Sotka'daki ev kaldı.Çocukluğumuz ve olanca masumluğumuz.

Büyüdük, aşk  girdi hayatlarımıza. Senle biraz uzaklaşmıştık işte o zaman..el de vardı alem de vardı şimdi hayatlarımızda. Sen erkek çocuk ben kız çocuktuk. Gelişimlerimiz farklıydı. Yine de oynardık,yine de paylaşırdık birbirimizle. Hani hakkını vereyim:on numara yakışıklı bir adamdın her zaman. Yıllar perçinledi bunu...babamı koy bi yana,üstüne adam tanımam yani. Sana aşık olan kızların bana yanaşmasına çok gülerdim. Okuldan dönerken bağıra çağıra şarkı söyleiğini duyduğum top arsasında seni görünce mutlu olurdum. Sen hep çok neşeli bir delikanlı idin, gülüşünü severdim.Adına hakkını verirdin "Bora" gibi, kıyısında büyüdüğün deli dolu Karadeniz gibiydin, esmeni gürlemeni hatta sabahın köründe bana zorla Burhan Çaçan dinletmeni ..ben seni çok severdim.

Sonra evlendin.
Güzel,tatlı bir kızdı gelinin.
Ama evlilik demek el demek alem demek.

Sonra ablam evlendi.
Neşeli,tatlı bir beydi damadı
Ama evlilik demek sorumluluk demek,anne olmak/bölünmek demek.

Sonra ben evlendim.
Evlilik demek hayat demek gaile demek.

Bu eleştirim için bağışlayın beni ey cümlealem : kız evlenince birini daha alıp aileye katıyor ama erkek evlenince..gidiyor galiba.Uzaklaşıyor yani?


Kopmadık birbirimizden ama uzaklaştık mı ne biraz? Müdür Bey oldun sen, öfkeli, kızgın,fazla ciddi.
Bir eşek şakası yapamaz oldum sana. Arada gözlerinde yakaladığım muzurluk da olmasa çekilmez olacak bu hayat iyice. Başbaşa geçirdiğimiz saatler yok..saatleri koy bir yana anlar bile az artık.

Evlilik denen şeyin getirdiği değişimi sevmiyorum yalan yok.
Ben İstanbul'da siz Trabzon'da.

Ablamla her gün konuşuyoruz da sen uzaklaştın mı biraz ne?
Ablamla her şeyi paylaşıyoruz,birbirimizi yargılamadan sınırsız perdesiz..fiziki mesafeler vız gelir tırıs gider ki her zaman.


Yine de bilmez değilim cüzdanında bir benim resmimi taşıdığını.Elimi uzatsam, elimi boş bırakmayacağını.. Yorgunsun,kınamıyorum ki seni ben.

Yani, sen gönlündeki sevgiyi yitirmedin ama perdeledin mi azcık ne.

Ne bileyim..özledim seni işte. Çocukluğumuzdaki gibi kahkahalarının içinde yuvarlanarak anlattığın bişileri özledim.Başka şehirlerde olmak değilmiş ayrılık.


Hayat arkadaşlarımız..evlilik...sorumluluklar..seçimlerimiz
Bir bakıyorsun,hiç ayrılamam diyorken kavuşmak hayal oluyor.
Ama olsun...
Zamanın zulmüne direnci de o hayaller sağlıyor.

3 Mayıs 2015 Pazar

Bugün Pazar -Nazım Hikmet Ran

Nazım'ın Sesinden 


Bugün Pazar

Bugün pazar. 
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. 
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün 
bu kadar benden uzak 
bu kadar mavi 
bu kadar geniş olduğuna şaşarak 
kımıldamadan durdum. 
Sonra saygıyla toprağa oturdum, 
dayadım sırtımı duvara. 
Bu anda ne düşmek dalgalara, 
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. 
Toprak, güneş ve ben... 
Bahtiyarım...

Nazım Hikmet Ran
 


1 Mayıs 2015 Cuma

1 Mayıs

Öğrenciydim..sene 80'lerin sonları.
Okul Harbiye'de..hani biz Harbiye derdik ya..bildiğin Dolapdere'de aslında
Şu, yanda gördüğünüz ara sokaktaki bina..
Marmara Basın Yayın,şimdiki adıyla İletişim Fakültesi
Trabzon'dan gelmişim, bizim neslin genel özelliklerine uygun apolitik bir çocuğum
1 Mayıs'ta Taksim'den geçip okula gelmeye kalkan arkadaşlarımı polis aldı.
"Basyın Yayın öğrencisi" kimliği yeterli görülmüş?İlk defa kimliğimden ve 1 Mayıs'tan korktuğum zamandı.

Mezun olmaya az kaldı.Sene, 90'ların başları. 
TRT'de staj sonrası kaldım, mutlu bir köle misali çalışıyorum ne gecem var ne gündüzüm.
Torpilim de yok.
8 ay bedava çalıştım beni işe almaları için...alındım da netekim.Vezneciler kız yurdunda kalıyorum bir yandan. O gün çekim var.Fatih'ten Taksim'e, Taksim'den Ulus'a giden otobüse bineceğim. Para yok, otobüs saatlerini hatmetmişim. Taksim'e bir geldim..Ana?!Otobüsler yok. Nasıl panik nasıl korku bende..in cin top oynuyor.Bol bol polis var.Ayyy içim rahatladı , koşturdum bir tanesine.Omuzuna vurdum arkasından pat pat. Adam polis topaç gibi döndü anında ve otomatik silahını burnuma dayadı. Korkudan dibimin düştüğü,midemin böbreğimin üzerine çıkıp tepindiği andı o. Ellerimi havaya kaldırıp nefes bile almadan "ateşetmeyinn'olur,işegeçkaldımotobüsleri bulamıyorumbitanebileotobüsyokhiçotobüsyokamabenbişiyapmadımateşetmeyinn'olurbenimişegitmemlazımamaistemezsenizgitmemvallabillagitmemamaotobüsleridebulamadımzatenAllahAllahbengitmezsemnolurkiateşetmeyinvallagitmembillagitmem..." diye mantıksızca,aralıksız bağırmaya başladım.Polis bir eliyle uzandı ağzımı kapattı. "Kızım" dedi "anan seni kadir gecesi doğurmuş.Hiç 1 Mayıs günü Taksim'de gidip polisin arkasından küt diye omuzuna vurulur mu?" Rengim Casper'a eş halde kekeledim "1 Mayıs mı? B Stüdyosunda çekim var?" Baktı bana, ağzının içinde bişiler geveledi,götürdü elleri ile Gümüşsuyundan aşağı inen yola bıraktı. Duacıyım kendisine. Böbrek taşı düşürdüm o günün akşamına.Korku hem nasıl korkuydu.

Aradan yıllar geçti.
1 Mayıs..
Artık apolitik değilim.
Çocuklarımı da öyle yetiştirmiyorum.
Taksim meydanına çıkmaya hala cesaretim yok
Üzülüyorum.

1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlu olsun.