8 Şubat 2016 Pazartesi

Hür














Çocukken de dik başlıydın şimdi de bildiğini okuyorsun sözleri acımasız gelmişti ilk başta.

Ama düşündüm de çocukken sevdiğim şarkılardan kurduğum hayallere kadar her şey "karışamazsınız bana-giderim ben-gidiiim mi ben-ne minnet edecem beaa" modunda.

Özgür iradeli,hayal edebilen ve sorgulayan olarak yetiştirildik çünkü.

Sınırları olan,devinimi bitmeyen özgürlükler ülkesinin sağlam neferleri :-)

Aşkın,yiyeceklerin,dostlukların tadını eksilttiği zamanlardayız gibi hissediyorum.

Bir sürü yasak nedeniyle metroda iki pergel bacak adam arasında oturmuş kadın modeli yaşadığımız şu günlerde çocukluğuma ait şarkıyı o da yasaklanmadan sözlerini bangır bangır bağırıp söyleyerek Pazartesi'yi şenlendirmek ve yetmezmiş gibi bir de sizlerle paylaşmak istedim.








sanane sanane sanane sanane 

hiç rahat yokmu bana şu yalancı dünyada 
kimin ne hakkı varki karışır hayatıma 
hesap soramaz bana kim çıkarsa karşıma 
kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma 
sanane sanene sanane 
hür doğdum hür yaşarım kime ne kime ne 
kölemiyim sana ben sanane sanane 
zararım kendime kime ne kime ne 
sen bak kendi derdine sanane sanane 
sanane sanane sanane 
bu kalp benim değilmi severim severim 
canım nasıl isterse gezer eğlenirim 
her günüm mutlu benim kim ne derse desin 
canım nasıl isterse gezer eğlenirim 
sanane sanane sanane sanane sanane 
hür doğdum hür yaşarım kime ne kime ne 
kölemiyim sana ben sanane sanane 
zararım kendime kime ne kime ne 
sen bak kendi derdine sanane sanane 
sanane sanane sanane sanane 

7 Şubat 2016 Pazar

İlköğretmen



TRABZON CUMHURİYET İLKOKULU



İlkokula başladığımda yaşım çok küçüktü.Trabzon şivesi kapmayalım,küfür öğrenmeyelim diye annemin bizi kavanozda büyüttüğü , fevkaladenin fevkinde iki kardeşe sahip olduğum için çılgın mutlu geçen günlerimde sokağı merak etmediğim yıllardı.

Ama artık sokaktaydım.

İLKOKUL YILLARIMDA OKULUN BAHÇESİNDE BİR BAŞKA SINIF
Okulun ilk günlerinde,utangaç,içine kapalı,cılız bir kız geldi o sıralara oturdu.Amcamın oğlu (nur içinde yatsın) Oğuz ile aynı sınıftaydık. Cep mendili boyunda bişi olduğum için öğretmen beni en ön sıraya oturttu.Dersi dinlerken çok tuvaletim geldi. Öğretmen sınıfta konuşanlara kızdığı için zaten ondan tırsan benliğim  sessizlik yemini etmişcesine suskun olan bendenizi iyice çıt çıkartmaz hele getirmişti.

Gittikçe daha çok kendini hissettiren tuvalete gitme isteğine elimden geldiğince direniyor ama dayanamayacağımı da iyi kötü kestiriyordum.

Olan oldu..en sonunda önce gözümden bir damla yaş aktı,sonra sıramın altından bir minik dere.

Rahatlamasına rahatlamıştım ama ne olacağını deli gibi merak ediyordum bir yandan. Defterimden kağıt yırttım,oturduğum yere koydum:sıcak ıslaklık rahatsızlık vericiydi.

Öğretmen ders anlatıyor, ben ise ilgiyle sıramın altından akan minik derenin süzülüşünü izliyordum.Önlerde oturan diğer çocuklar da birden peydahlanan bu sarı minik dereye şaşkınlıkla bakar olmuşlardı ki dere öğretmen masasının altına ulaştı.

SİYAH ÖNLÜKLÜ YILLARDA CUMHURİYET İLKOKULU ÖĞRENCİLERİ
Susalım diye ayaklarını sık sık yere vuran öğretmen "tak tak tak" sesi yerine "şlap şlup şlap" sesini duyunca şaşkın donakaldı.Elinde cetveli, kalktı o şaşkınlıkla masanın altına baktı. Sonra faltaşı gibi açılan gözleri ile dereyi takip etti ve gözleri korkusunu bertaraf edecek kadar büyük bir merakla (öğretmen ne yapacak şimdi) ona bakan ufak tefek çocuğa dikildi.

Bütün sınıfın kahkahalar ve çığlıklar eşliğinde "işemiş ,işemiş" diye bağırması  miniminnacık bir çocuk için yeterli utanç kaynağı. Şimdi gülümsüyor da olsam o zamanki ne yapacağını bilmez utancımın ağırlığını tazeymiş gibi hatırlayabiliyorum.

Öğretmen,şefkatle başımı okşadı ve Oğuz'u yanıma katarak beni eve yolladı.Kızmadı,aşağılamadı,gülmedi.Biz Oğuz ile çıkarken o sınıfa "her hatalarında kendilerine böyle gülünse aman ne hoş olurdu,ne var yani'li" uzun ve kızgın bir söylevin başındaydı.

Rahmetli Oğuz yol boyu bana o kadar güldü ki,gözünden şarıl şarıl akan yaşlara rağmen evi buluşuna hayret ettiğimi gayet net hatırlıyorum. 

Annem, olanı öğrenince önce Oğuz'a onun her zaman çok sevdiği çikolatalı pudingden bir tane verdi (onu asla yedirmeden yollamazdı) ve hemen su ılıtıp beni yıkadı;saçlarımı özenle ve sevgiyle taradı,karnımı doyurup gündüz olmasına karşın beni yatırdı.

-"Kızdın mı" dedim
Güldü .Komik gelmişti tekne kazıntısının yaşadıkları .
-"Çok utandım" dedim
Utanılacak şeyin çalıp çırpmak,yalan dolan,tembellik olduğunu anlattı bana.

İyi bir öğretmen kızacağı yeri de öpeceği yeri de kestirendi sanırım
Ben, ömrümce hiç bir kabahatimi anneme anlatırken korkmadım.
Dış dünyada ne yaşamış olursam olayım ailem ve evimde sorgulanmadan kabul edileceğimi ve huzur - şefkat sarmalında her şeyi halledeceğimi bilirdim daima.
Oğuz,eğer erken yaşta rahmetli olmasaydı hep en iyi arkadaşım olacaktı biliyorum.

Annem gerçekten ama gerçekten eşsiz bir ilköğretmen oldu ...her zaman.

SELİN VE ANNEM KUAFÖRCÜLÜK OYNARKEN


6 Şubat 2016 Cumartesi

Sabır


Şu bulutları sayarak geçirdiğim iki sene düşündüm durdum.Bana yapılan kötülükler ve yapanlar belliydi,hay Allah hepsini kahretsindi ama mutlaka  benim de kusurum olmalıydı. Kendimi eleştirmek ve objektif bir inceleme yapmak için uzun,çok uzun günlere ve gecelere sahiptim. İşsizlik prangalı özgürlük.Aldığınız her nefes sonrakinin endişesini taşıyor ve zaman hiç olmadığı kadar uzun yani.

Hoşgörü ve sabrımın az olduğunu fark ettim.
İnsanlar ve hatalar konusunda suskun olduğum zamanlar çok olsa da bu suskunluk hoşgörüden çok iş hayatının getirdiği profesyonel yaklaşımdan kaynaklanıyordu.

Bir hata gördüğümde ,tamamen "doğru olanı yapmak ve adaletli olmak" odaklı olsa da mutlaka müdahale ediyordum.

Oysa adaletin olmadığı yerde adaletli olmak zayıfı ezmekten başka bir şey değil.


Bunu sonra öğrendim.
Pişmanım...

Yeni bir işe ve yeni bir hayata başladığım o günden beri , kendime verdiğim sözü tutuyorum ve başımı eğip susmayı,müdahil olmadan kabullenmeyi deniyorum.

Sabır..hoş geldin hayatıma

Lakin zorrr.

.
****


Dolmuş beklerken beni görmezden gelip önüme geçenin koluna yapışacaktım..tuttum kendimi.
Son bir kişilik yer vardı, bindi gitti
Çok takdir ettim kendimi çok.
Sabırlı olmak konusunda kocaman bir adım atmıştım
Hoşgörü henüz ziyaretime gelmiş sayılmazdı
Adama değil ama kendime geri zekalı dedim durdum akşam boyunca.


Dün akşam tiyatroda yanımdaki adam ancak bir su aygırının çıkartabileceği şapırtı ile sakız çiğnedi durdu.
Sesimi çıkartmadım."P" sırasında idim zaten,bazen sahneyi bile duymadım.


Mağazada soru sorduğum görevli beni öyle bir  tersledi ki gel ebenin fotoğrafını gösterecem diye nara atmak üzereyken zor tuttum kendimi.
Ona baktım ve arkamı dönüp gittim.


Metrodaki adam sünnet çocuğu gibi bacağını açıp oturduğunda damarlarımda kan yerine petrol taşıyormuşum ve biri  kibriti çakmış gibi bir öfke sardı benliğimi.500 kilo olmasam bacak bacak üstüne atıp durumu kurtarmayı denerdim ama fizik kanunlarına göre bu mümkün değil.Adamı aleme ibret olsun diye orta yerde yolmaktan son anda vazgeçtim.Valiz misali koca çantamı ikimizin kalçalarının ortasına koyup ineceğim durağa kadar söylenmesini "zevk almamaya çalışarak" dinledim.Nefsimi terbiye ediyorum tamam da ermiş kıvamında değil yani.


İş yerimde olagelen hatalara da  kızmıyorum o kadar artık . İnsan olmalarının sıcak tutuşunu seviyorum. Bu, geri kalan her şeyden baskın benim için.Hata dediğim daha dağ deviren göl kurutan olmadı.O kadarından da Allah sakınsın hepimizi.



Denemelerim sonucu anladım ki ben bir katır,yok içimde sabır mabır.


Yine de deniyorum...daha iyi 
bir insan olmak için yol uzun,şimdilik insan olmayı becersem o yetecek bana.




5 Şubat 2016 Cuma

Çınar

Garip bir inanış-yönleniş de olsa içimde sızladı durdu sözleri. "Birini çok seversek onun ömrü uzar" demişti.


Bu sabah resimlerine baktım doya doya ama yine doyamadan.

Bir değil binlerce ömürlük sevdim onu bir kez daha resimlerine bakıp.

Yokluğu... ki  değil bunu dile getirme, bir anlık düşünmeye dayanmıyor yüreğim ; yokluğunda yok olurum, hayatım cehennemin ve gayya kuyusunun ta kendisi olur.


"Çift sayılı seneleri sevmiyorum" demişti birini çok seversek ömrü uzar diye söyleyen.

2016 hastalıklarla geçiyor , yakınlarımdan uzaklarımdan hep hastalık haberi alıyorum ortalığı yangın yerine çevirmese de dumanı tüten.

O'nun hastalık haberleri ise yüreğime tarifsiz korkular salıyor. Sesinde benden gizlemeye çalıştığı endişe ve sıkkınlık ile her sabah sürdürüyoruz sohbetlerimizi. 

-hava nasıl orada
-iyi baba...bahar gibi.Sen ne yapıyorsun?
-Balığa çıktım,az mezgit vuruyor

"Mavide ve güvende" diyorum kendime elimden geldiğince. İşe yetişme telaşıyla koştururken gözüme dolan yaşları savuşturmaya uğraşıyorum. Korkuya ve hüzne yenik düşmek yok. Olumlu düşünüp olumlu üreteceksin.

Sevgimiz onu korur.

Seneler evvel hasta olduğunu öğrendiğim zaman "beni bırakıp gitme sakın" demiştim ilk tepki olarak. Sarıldı, sert elleri ile yumuşacık okşadı saçlarımı.

Yalnız senin yanında bulduğum mutluluğu almasın Allah benden.

Bin kere dünyaya gelsem yine sen ol benim babam
Babam....




4 Şubat 2016 Perşembe

Kırmızı,Cüce,Atmaca,Halı ve Ben

Dün evden çıktığımda ,Nehir'i okula yetiştirme telaşına paralel olarak işe yetişme telaşı olmaksızın keyifle zamanı ayarlamanın suyuna bana bana yola koyuldum.

Şubat di mi bu?
Bu nefis taze rüzgâr da nerden çıktı?

Hayat, tebessümünüze kahkahayla cevap veriyor bu kesin.
her gün yürüdüğüm yollar masal ülkesi gibi sürprizlerle bezeliydi.

Önce duraktaki o amcabey.
"Büyüyecem ama yaşlanmicam" demiş amca.
bayıldım bayıldım bayıldım kendisine. Çaktırmadan da resmini çekiverdim bastonunu sevdiğimin amcasının. Kenarında yürüyemem yolların,hayatın teeeeee içindeyim dedi bana, toplum güdümlemesinden uzak durmamı hatırlattı. Olmak istediğinin önündeki tek engel sen olabilirsin ancak dedi filan. Sonra ben çaktırmadan daha fazla resmini çekmekten vazgeçip otobüse bindim. O  hala bu zamansız baharımsı sabahın tadını çıkartıyordu. 

                   

Otobüsten Kadıköy'de indim.Sonra yanımdan çarşaflı ve peçeli bir hanım geçti. Aklımı aldı. Görünüş-din-ırk takıntım yok benim ama insan hayatta her gün peçeli cüce görmüyor. Peşinden koştum ama incinir diye cesaret edip önden çekemedim resmini ardından çektim. Sonra ışıklardan karşıya geçmek için bekledik ve yeşil yandı. Yanımdaki genç kız,yanından hızla geçiveren çarşaflı minik kadını görünce  cidden  yerinden zıplayıp ufak bir çığlık koyverdi.Kolunu tuttum (çok korkmuştu) sonra kahkahayıbastım. O da bana baktı şaşkın, sonra ikimiz de güldük.Tek laf etmeden dostane el salladık ve birbirimizi bir daha hiç görmeyeceğimizi bilerek yollarımızı ayırdık.Bu kahkaha epey gitti benimle.

                     


Kadıköy'ün,Bahariye'ye çıkan dik yollarından (hani daha evvel güzergahı anlatmıştım)  yürürken tepemden bir şey geçti..kuş. garip bir durum sezgisi  ile kuşa baktım, pençesinde bir başka kuş. Hala garip olan bir şey var dedim. Karga mı o? Aaaaa...bir de ne göreyim. Kadıköy'ün ortasında bildiğiniz atmaca. Peşinden koşturdum resmini çekeyim diye (modern dünyanın salak insan refleksi) O da pençesindeki kumru ile kaçarken bir kot pantolon mağazasına daldı. Atmaca içeri, içerdekiler dışarı,mağaza sahibi saplı süpürgeye :-) Atmaca en sonunda avını bırakıp kaçmak zorunda kaldı ama ben bu alışılageldiğin dışındaki anlar için kalbim şükran ve neşeyle dolu devam ettim yoluma. Kapkaççı filan görürsünüz de atmaca pek görülmez Kadıköy çarşıda :-)


Derken iş yerime çeyrek kala, "bu güzel havada işe mi gidilir beaa modundayken" baktım yollarıma halılar sermişler. Dedim yolun aydınlıklara çıksın Kadriye..bir günün sabahında bu kadar mı torpil geçer hayat insana?


Ey Yaşam..
Ben de seni seviyorum haberin ola :-)

2 Şubat 2016 Salı

Biri Vardı Çok Severdim

Biri vardı çok severdim.
Sarı uzun saçları,Japon çizgi filmlerindeki kadar büyük kocaman mavi gözleri vardı. O da ben de yeni evlenmiştik. TRT'de çalışıyorduk,ben işi ve zorlukları paylaşıp ekip olma çabasında iken o ayrıntıların sorgusunu o zamanlar kolaylıkla kandığım tebessümünün ardında gizliyordu.
Özel bir çalışma için yönetmen beni seçti.
Ramazandı hatırlıyorum , montaj odasından iki dakika çıkar iftarımı açardım. Bir ay sürdü yarışmaya katılacak görseli hazırlamam.
Anahtarı sadece o program çalışanlarına ait dolaba koydum üzerini özenle yazıp.
inch bantlarda çalışılırdı o yıllarda,kocamandı kapları.
Ertesi gün, istenilen çalışma Ankara'ya yollanacak, kargo geldi.Dolabı açtım..bant yok.Altına üstüne her yere baktım.Yok!
Program yarışmaya katılamadı, Genel Merkezin istediği gerçekleşmemiş oldu..sağlam azar işittim;yönetmen arkamda durmasa ne olurdu bilmem.Çok sonraları, silinecek bantlar arasında Tesadüfen gördüm  1 aylık gece gündüz emeğimin sonucu olan bantı.


Biri vardı çok severdim.
Kanal 6'da tanımıştım onu, Pamuk Prenses gibi kesilmiş koyu saçları ve  çok tatlı bir gülüşü vardı.
Bana departmanın görevini anlatıp işi öğretti önceleyin. Sonra ben çabuk fark edildim aralarında.İlk kez katıldığım genel toplantıda, genel müdür önemli bir paye ile bir görevi bana verdi. Herkesin mutlu olacağını sandım(ke-sin-lik-le salaktım.)
Ertesi gün  montaja girdiğimde , üzerime zimmetli ham bantların 14'ü birden ortadan kayboldu.
Telafi edilir bir şey değildi.
Atıldım.
Eşim askerdeydi, zor durumdaydım.
Ağlaya ağlaya masamı toplamaya gittim iki gün sonra.
14 bant da masamın üzerindeydi.
Hala Pamuk Prenses gibi güzeldi ama artık gülümsemesi masaldaki cadıyı andırıyordu.
"Neden" dedim.
Omuz silkti.


Biri vardı çok severdim.
Kız kardeşim bilmiştim, "bacım" diye seslenirdim.
İş yerinde ve özel hayatta kaç kez kuyruğunu kurtardım bilmem
Derdi varsa dinlerdim,çıkmaz sokaktaysa yol bulurdum.
10 küsür sene emek vermişim..az değil.
O benden 10 sene önce girmiş işe, ben amir oldum o astım.
Kuyu kazdı,içini foseptikle doldurdu itti.
İlk denemesinde beceremedi, özür diledi ben de affettim
İkincisinde becerdi
İşten çıkartıldım.
"Neden" dedim. Artık korkusu yoktu, nefretle baktı yüzüme.
Daha fazla sorunun anlamı yoktu.


Biri var,acaip hoşuma gidiyor çok sevdim.
Artık sevme dur yeter diyeceksiniz belki..

Olmaz...

Severek yaşamak, hayattaki en büyük meydan okumadır diyor Leo Buscaglia.

İnanmazsınız;ben onları hala seviyorum ama artık merhametle.
Buncacık meseleler yüzünden hırsa kapılıp yüreklerini zift ile dolduran bu vb insanlara acıyıp uzak durmaktan başka ne gelir elden?
Hiç nefret edemedim onlardan.
Kalplerimizdeki sevgiyi ve merhameti almasın Allah dilerim;yaşananlar tecrübe olarak akılda kalsın ama yüreklerimizi kirletemesin.


Kınamak kolay bu yapılanları..

Bakalım da bir gün bizim ardımızdan "biri vardı çok severdim" denilmesin!








1 Şubat 2016 Pazartesi

BARIŞ MANÇO'YU ANIYORUZ

Şöyle ölmüş böyle yapmış...bana ne!
O güzel şarkıları, Adam Olacak Çocuk'taki şefkati ve herkesi birinci yapışı
Şarkılarındaki güzel öğütler ve aşkı da dostluğu da sızlanışı da anlatırkenki içtenliği
Akıcı anlatımı eşliğinde dünyaya açılan pencereleri bana aralayışı ile anıyorum ben Barış Manço'yu

Huzur içinde uyusun...