29 Mayıs 2016 Pazar

Ne İstanbul'u Ne Kutlaması?





























İstanbul'un fethinin kutlamasıymış

Yüz lazım adama ama ne gezer !!!



Fatih İstanbul'u alıp, Ayasofya önüne geldiği zaman derinden derine bir inilti işitti.Sesin geldiği tarafa bir adam gönderdi.Hali perişan bir keşiş getirtiler.Huzura çıkartılar,''Niçin hapsedildin'' diye sordular.Kuşatma hazırlıkları sırasında Bizans imparatoru Kostantin'in kendisini çağırp ''İstanbul'u Türklerin alıp alamayacağını '' bildirmek içn remil atmasını söylediğini, remilde İstanbul'un Türklerin eline geçeceğini bildirmesi üzerine Kostantin'in kızarak onu zindana attırdığını söyledi.
Bunun üzerine Fatih'de İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse mükafatlandıracağını bildirdi.
Keşiş remil attı ve şöyle dedi;
Bunun üzerine Fatih'de İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse mükafatlandıracağını bildirdi. 
Keşiş remil attı ve şöyle dedi; 
''İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak ancak öyle bir zaman gelecek ki elinizdeki emlak ve arazi azalacak bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.''Bu sözler üzerine Fatih ellerini havaya kaldırarak; 
''Fethettiğim yerleri ecnebilere satanlar ''Allah'ın gazabına uğrasınlar'' diye beddua etti.

Yıl 2012....

 http://www.trthaber.com/haber/gundem/yabancilara-mulk-satisi-tbmmden-gecti-39365.html 

Yabancılara mülk satışını düzenleyen yasa tasarısı Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı.Yasayla, yabancıların mülk edinimi için sınırlar yeniden çiziliyor.Yabancı uyruklu kişiler Türkiye'de halen 25 dönüme kadar mal edinebiliyor. Yasa, yabancıların mülk edinme sınırını 300 dönüme çıkarıyor. 
Bakanlar kurulu ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde, bu miktarı, iki katına çıkarabilecek.Ancak yabancılara satışı yapılan mülk miktarı bir ilçenin özel mülkiyete konu olan alanın %10'unu geçemeyecek.
Yabancılara mal satışlarında mütekabiliyet esası aranmayacak.
Yasa, askeri ve özel güvenlik bölgelerinin satışını da düzenliyor. Buna göre, yabancı şirketlerin askeri bölgelerde mülk edinmesi Genelkurmay'ın iznine tabi olacak. Yasayla uluslararası şirketlerin karşılaştığı sorunların da çözülmesi amaçlanıyor. Bu kapsamda uluslararası sermayeli şirketler, Türk ortak payı yüzde kaç olursa olsun taşınmaz edinebilecek.


27 Mayıs 2016 Cuma

Don't Cry For Me Argentina - Madonna








Bu kolay olmayacak, tuhaf olduğunu düşüneceksin
Nasıl hissettiğimi açıklamaya çalıştığım zaman
Çünkü tüm yaptıklarımdan sonra hala sevgine ihtiyacım var
Bana inanmayacaksın
Tek göreceğin bir zamanlar tanıdığın bir kız
Dokuzlarına kadar, altı ve yedilerinde seninle giyinip süslenmiş olmasına rağmen
Bunun olmasına izin vermek zorundaydım, değişmek zorundaydım
Hayatım boyunca eski püskü giysilerle kalamazdım
Pencereden dışarı bakıp, güneşten uzak kalarak
Bu yüzden özgürlüğü seçtim
Etrafta koşuşturup, yeni olan her şeyi deneyerek
Ama hiçbir şey beni etkilemedi
Etkilemesini hiç beklemedim
Benim için ağlama Arjantin
Gerçek şu ki seni asla terk etmedim Tüm hiddetli günlerim ve çılgın varoluşum boyunca
Ben sözümü tuttum
Kendini uzakta tutma
Ve talih için de böyle, şöhret için de
Asla onları davet etmedim
Dünyaya tek arzuladığım onlarmış gibi görünmesine rağmen
Onlar illüzyon
Olmayı vaad ettikleri çözümler değiller
Cevap hep buradaydı
Seni seviyorum ve senin de beni sevmeni umuyorum
Çok mu konuştum
Sana söylemeyi düşünebildiğim başka bir şey yok
Ama tüm yapman gereken bilmek için bana bakmak
Her sözümün doğru olduğunu
* * *
It won’t be easy, you’ll think it strange
When I try to explain how I feel
that I still need your love after all that I’ve done
You won’t believe me
All you will see is a girl you once knew
Although she’s dressed up to the nines
At sixes and sevens with you
I had to let it happen, I had to change
Couldn’t stay all my life down at heel
Looking out of the window, staying out of the sun
So I chose freedom
Running around, trying everything new
But nothing impressed me at all
I never expected it to
Chorus:
Don’t cry for me Argentina
The truth is I never left you
All through my wild days
My mad existence
I kept my promise
Don’t keep your distance
And as for fortune, and as for fame
I never invited them in
Though it seemed to the world they were all I desired
They are illusions
They are not the solutions they promised to be
The answer was here all the time
I love you and hope you love me
Don’t cry for me Argentina

Have I said too much?
There’s nothing more I can think of to say to you.
But all you have to do is look at me to know
That every word is true

26 Mayıs 2016 Perşembe

Armağan

Doğumgünlerinde ortak hediye alınacaksa görev bana düşerdi genellikle.Bir arkadaşım vardı  acccaip severdim(hala çok seviyorum)

Doğumgünü geldiğinde , o dönemin meşhuur Dadı dizisinin bornozlarından aldım kendisine. Uzun süre kullandığını ve uzun süre güldüğünü biliyorum. Ve sanırım, sonraki doğum günlerinin hiç birinde aldığım hediye o kadar makbule geçmemişti. O, benim yaşantımda disiplinli bir çılgını temsil eden en neşeli dosttur.

Bir diğerine Boyner'in kelebekli günlerinden düşürdüğüm  çay fincanı takımı aldım. Evcimendi ve süslü ev eşyalarını seviyordu.

Öteki dostuma maket gemi aldım. Adı Nuh'tu ve Nuh'un bir gemisi olması gerekiyordu. Hediyeyi verirken ben,alırken de o  eğlendi alabildiğince.

Selin'in ortaokuldaki arkadaşına , gün ışığını kavanoza hapseden ve gece seyretmesine yarayan bir şey aldım. Annesi çok kontrolü seven bir hanımdı ve içimde hep o çocuğun bir süre sonra isyan ettiği bu yaşam stilinin sağlam neferi olacağına dair  üzüntü veren hisler vardı. 

Bebeği olan bir dosta ziyarete gittiğimde ya da ilk yaş günlerinde,  icili bicili şeyler almak yerine hep süslü kumbaralar aldım çocuklara. Hani içine para atınca heyyooo diye bağıran cinsten. Kumbara kalmasa da yarattığı alışkanlık kalsın istedim.Ama asla domuz şeklindeki kumbaralardan almadım. Kurbağalar hep favorimdi .

Erkeklere hediye almak hep zordu. Babam hariç. Adam yakışıklı karizmatik hayat  çizgileri net...ona ne alsam ya da ne almasam hep olurdu.Yanağına kondurduğum bir öpücük karşılığındaki teşekkürü ya da mutluluğu ona bir ferrari alsam olacakla aynıydı her zaman...

Erkeklere hediye için de matraş'ın web sitesinde uldum mutluluğu. Üzerine ismi yazılan cüzdanlar  hele de indirimdekilerden seçilebiliyorsa karizmatik ve kullanışlı hediyelere dönüşüyordu. Üstelik kokmaz bayatlamaz cinsinden olduğundan  şimdi cüzdanım var gibi saçma bir itiraz da almıyordunuz. 5 sene sonra o cüzdan hala kullanılabilir ve adı da hala aynı addı neticede.

İş yerinde üst kademedikilere hediye almak zorunda kaldığımda da masa üstü eşyaları tercih ettim.Kişisellikten uzak ve anlam vurgusu yüksekti hediyelerimin. Kum saati hep favorim olmuştur.

Çocuklarımın okul arkadaşlarına ne alırsam alayım yanında bir kitap vermeye özen gösterdim elimden geldiğince.

En güzeli kendime aldığım hediyelerdi.
Bir gün hiç bir şeyi takmadan yaşamak.
Gün ışığında o an çimenlere çökme isteğine karşı koymayıp denizin tuzlu havasını zerrelerime işleyene kadar içime çekmek.
Kitap almak.
Yürürken ayaklarımı seyredip  gülümsemek.
Ev çingene çadırına dönmüşken boşverip  sırt çantama sevdiğim bir kitap atıp daha evvel gitmediğim bir yere gitmek.
Hayallerimi canlı tutmak
Şarkı söylemek..hayatın kendisi hediye   


Bunlar basit şeyler mi?
Yok canım!
Uçurtmanın ipi işte bunlar...

Uçurtmalar,ipleri kadar özgürdür.


25 Mayıs 2016 Çarşamba

Uçak

             

                                            


Başımın üstünden habire uçaklar geçiyorken ve o uçakların her biri benim için bir yeni başlangıçı, bilinmezliği, tadılmamışı,gidilmemişi temsil ediyorken  ve nasıl çalışır ya da nasıl konuşur ya da nasıl aklım-gönlüm oradaymış gibi yapardım bilemiyorken bir de orada yaşamayı sıradanlaştırmış o gelip geçen , başlarının hemen üstünden geçen uçaklara  aldırmayan bir sürü insana "ya bana bulaşırsa" diyeceğim kadar hastalıklıymış gibi bakmamayı başarmam gerekiyordu ama ben bütün bunlara bir türlü inanamıyordumsada olsun dedim ve yine de içime derin derin nefesler çekip yanımdaki sevdiceklerime,liste yapsam bi milyon tane sıralayabileceğim şükür edilesilerime yoğunlaşmaya çalıştım kendime kocaman aferinler diyerek.

Öyle bir gönlü yolcu gündü sersem sepelek...


Uçaklar olmasaydı aklı başında bir kadın gibi yaşayabileceğim bir gündü.
Yelkenliler olmasa , sisteme ayak uydurabilecektim.
Klimalı bir araçta yağ gibi kayan yolları ışıtan sarı güleç güneş altında uzun yolculuk fikirleri üsüsmeyecekti aklıma.

Bırakmadıkları için adam oldum
Bırakmadıkları için kadın oldum
Bıraksalar insan olurdum

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Sınama

Allah'ım dedim caaan-ı gönülden.

Bilge'nin bloğunu okuyunca tüm korkularım  su yüzüne çıktı.
Su yüzüne çıkmaları az geldi, gelip yapıştılar boğazıma.
Nefes alamadım korkudan.

Camdan dışarı baktım bir süre Pazartesi'nin yoğunluğu ile bunalmışken hepsinden sıyrılıp çaresiz, korkmuş. Unuttum tüm raporları,yapılacakları,ertelenmeyesiceleri..

Allah'ııım dedim.



Beni ve sevdiklerimi;
Açlıkla,pislikle,yoklukla,sevdiklerimin acısıyla,sevmediklerinin acısına sevinecek kibirle,başımın öne eğilmesiyle sınama.
Şart mı sınaman?
Sınama.

Çok para ile sına beni Allah'ım
Bakalım rivayetlerdeki gibi yoldan çıkıp sapıtıyor muyum?




Deli gibi malım mülküm, bir yanı yeşile bir yanı maviye bakan  Londra meydanı kadar balkonlu köşküm olsun.


Bakalım kibre kapılıyor muyum?


Bu makus talihine yenilmiş göbek gitsin vampir Bella gibi bişi olayım..

Bakalım kendimi şaşırıyor muyum?

Sevdiklerimin sevinci ile tamamlansın tüm mutluluklarım
Çocuklarım, ailem,annem,babam,kardeşlerim,yeğenlerim....

Allah'ım
Nolur uzun hayırlı nefis bir hayat ver bana ve beni sınama dedim.

Şu memleketin haline bak..sınandık sınanacağımız kadar zaten
Daha sınama
Amin.


18 Mayıs 2016 Çarşamba

Hayal Meyal

Hayallerini sordum  çevremdeki insanlara.


Çocukların hayalleri Greace filminin final sahnesi gibi.
Aşk-umut-süregelen işleyişine umursamaz bir isyan-sınır tanımazlık-henüz örselenmemiş kanatların güçlü çırpınışları.

En alası benim ufaklık(11)
Ablası ve ablasının en iyi arkadaşı Fransa'ya yerleşmeye karar verdiler. Ev bakıyorlar kendilerine(yaş 15) Nehir "ben de geleceğim" dedi. Doğa (Selin'in kankası) " ablan kriminolog olacak ben mimar..sen ne iş yapacaksın Nehir" dedi. Nehir de  gayet doğal bir şekilde "Cumhurbaşkanı olacağım" deyiverdi. Doğa'nın suratındaki şoka girmiş inanmaz ifadeyi görünce de "yok mu oralarda Cumhurbaşkanı" dedi biraz canı sıkkın,hani yeni meslek araması gerekmiş. Selin ile Doğa Nehir'in hayallerine , ben üçünün hayallerine güldük için için. Ben ikisinin birlikte Fransa'ya gidip yerleşemeyeceğini , Selin'in kriminolog Doğa'nın mimar Nehir'in de Cumhurbaşkanı olamayacağını biliyordum .

Oysa kimse yaşanmamışı bilmez değil mi..
Ayıp bana.


Gençlerin hayalleri ise hep kaçış içeriyor bugünlerde. Amerika'da meslek edinme, yurt dışında filanca program,kendi evleri, hatta mümkünse karavan.. yüzü gülmez endişeli yetişkinler toplumu olduk son 10 yılda. Umut veremedik çocuklara, yarına birlikte bakamadık pencerelerimizden. Bir yarın olduğundan emin değilken yalan söylememekti belki amaç ama  bu bizim çaresizliğimizdi. Onlarsa Esaretin Bedeli finalindeki gibi kurallara boyun eğmiş görünseler de duvarlarında birer Raquel Welch posteri ile sürpriz sonlar hazırlıyorlar herkeslere. Umut olsun yolları, ışık ışık yürüsünler yarınlarımıza.


Yetişkinlere sorduğumdaysa-hani yetişkin dediğim 40 yaş üstü- emeklilik diyor çoğu. Yorgun insanlar. Gülmeyi özlemiş, hayal kurmayı özlemiş, korkmamayı özlemiş, nükteler savurmayı ve paylaşmayı özlemiş insanlar. Selvi Boylum Al Yazmalım'daki gibi Cemşit'in elini tutup İlyas'ın ardından gözyaşı döken bir halleri var.Sorumluluk ve huzurun 65 yaşlarına ertelenişi hayalleri dahi karartmış.

Dostlar,

Hayal kuran ve gülen insanları özledim.
Küfründe bile mizah saklı o güzel insanlar nereye gitti?



16 Mayıs 2016 Pazartesi

Aşk Gurur Tanımaz..mış

Şişmandı ama gözleri şahaneydi.
Hep gülümserdi ama aşkı bilmezdi.

Sonra bir gün...

Aşık olduğu  oğlandan zerre kadar haz etmedim. Arkadaşıma Gönül diyelim, Gönül'ün o evrimi yarım kalmış öküzde ne bulduğunu da hiç bir zaman anlamadım.

AKM önünde buluşmuştuk bir gün. Gönül sınıf arkadaşımdı aynı zamanda. "Aşk gurur tanımaz" dedi bana, her zamanki alaylı bakışlarımı  yeşil ışıl ışıl gözlerine diktim ve sırıttım: hiç bir şey gururumdan öte değildir. Paspas eder geçerim.




İkimiz de yaşayacaklarımızı kaderin bize söylettiğini bilmiyorduk elbette. Zaten "büyük laf etme" dedikleri de bu değil mi?Kalp , olacak olanı bilip size söyletir. Ama siz, yetişkin beyninizi doldurduğunuz ıvır zıvırın gürültüsünden dolayı kalple bağlantıyı zayıflattığınızdan bakar görmez, söyler duymazlar sınıfına girmişsinizdir çoktan.



Mahmut diyelim Gönül'ün sevgilisine. Mahmut, kanımca günahı kadar umursamıyordu Gönül'ü. Zaten de kaba , görgüsüz bir oğlandı. Bir başka sınıf arkadaşımızın doğumgününü kutladığımızda ona hediye olarak don lastiği getirip kendisini marjinal sanan bir tipti işte. O mu beni daha az severdi ben mi onu bilmiyorum. Ama arada Gönül ve hatırı vardı, hırlasam da ısırmazdım Mahmut'u.


Bir gün Mahmut'un ev arkadaşı ile birlikte evlerine gittik. Biz yurttakalıpevözlemiçekengiller birinin evine gitmeye bayılır olmuştuk. Patates,soğan,limon, pul biber filan almıştık:hedefte bir leğen patates salatası vardı.Mahmut'un ev arkadaşı ,kapıyı anahtarla açtığı an bize bir omuz atıp bir şey görmemizi engelleyecek şekilde kapıyı kapatması bir oldu. Yüzü kıpkırmızı idi. Başka zaman yaparız yemek dedi ve sakin olmaya çalışarak bizi dışarı götürdü.Yine de bu kısacık an omuzunun üzerinden antre halısının üzerinde olan biteni görmem için yeterliydi.


Günlerce kendimle hesaplaştım. Bunu Gönül ile paylaşmalı mıydım? Doğru neydi ,dostluk neydi? Kitabi cümleler üzerinden felsefe yapıp atıp tutmakta lisansüstü seviyede olabilirdik elbette ama gerçek hayatın acemisiydik. Kendimi Gönül'ün yerine koydum. Her şeyi göze aldım ve ona gördüğüm şeyi anlattım. Gülümsemeye çalışarak dinledi beni. Gittikçe solan yüzüne bakmamaya çalışıp detaylara girmeden anlattım. Sonra ikimizin de birbirimizin yüzüne bakacak hali kalmadığından uzaklaştım gittim. 

Doğruyu yaptığıma inanıyordum.

Gönül'ün intihar haberi okula bomba gibi düştü. Okulun her zaman gülen yüzü canına kıymıştı. Abisi, abdest alıp odasına kapanmasından şüphelenip bir süre sonra seslenmiş ama cevap alamayınca kapıyı kırmış. Onu son anda hastaneye yetiştirmişler. Uzun zaman ölecek mi diye bekledik. Herkes başka üzgün, herkes başka şaşkındı.

O günlerde yine sorguladım kendimi.İçimde ve vicdanımda leke yoktu, emindim yaptığımın doğru olduğundan.Mahmut hatalı ,Gönül hatalı idi ama ben kendime hata bulamıyordum.

Gönül okula gelebildiğinde hepimiz hiç bir şey olmamış gibi davrandık. Gençlik, okul telaşı, akıp giden zaman, mevsimler..her şey onarıcı etkisini gösteriyor ve günlük hayatın akışında eskiye ait şeylerin çabucak yok olmasına yardım ediyordu.

Bir sabah Gönül'ün masama oturup bahardan söz açması ve bir çay ısmarlasan yahu sözleri aramızda sorun olmadığını  gösterdiğinden mutluydum. O konudan asla söz açmıyorduk. İkimiz de benim bu konuda ketum olacağımı adımız gibi bildiğimizden Mahmut'u halının altına süpürmek gayet  mantıklı geliyordu.


Aşk gurur tanımaz...

Gönül Mahmut'u affetti. Bana inanılma gelmesine rağmen en azından bu kısma müdahil olma hakkını bulamıyordum kendimde.Okula el ele gelişleri, Gönül'ün yüzünde özlediğimiz o cıvıltılı gülüş, Mahmut'un bana nefret saçan bakışları, benim ona "pabucumun köselesi şerefsiz" bakışlarımla verdiğim karşılıklar...

Aradan bir yıldan fazla zaman geçti. Ben artık Mahmut ile aynı ortama girmiyor, ikisi hakkında olan biteni başkalarından duyuyordum. Derken Mahmut yeşil bir BMW aldı. Aman Allah olduk çünkü tamam  çalışıyordu iyi bir işi vardı ama durduk yere bir BMW alması da söz konusu değildi. Sonra ona piyango çıktığını  duydum. Sonra da Gönül'ü , arkadaşlarının  "sende bu para varken kız üstüne kız tavlarsın" sözleri üzre terk ettiğini. Sonra Gönül'ün  harabeye döndüğünü...sonra benim her şeyi boşverip uzattığım dostluk elimi ittiğini..kendini yalnızlığa mahkum edişini...

Para bitince Mahmut Gönül'e geri döndü. Aradan bir sene filan geçmişti. O arada yaşadığı lüks hayat kulaktan kulağa yayılıp durmuş, İstanbul'un o en popüler semtlerinden birinde tuttuğu eve attığı kızların ballandıra ballandıra anlatılan öyküleri benimolduğu kadar Gönül'ün de kulağına gelmişti. 

Aşk gurur tanımaz...

Gönül,bu sefer affı biraz zaman alsa da onu yine affetti.

Seneler sonra bir gün , nikah haberlerini aldım. Hatta aynı yıl evlendik. Mahmut, nikah günü olarak yılın en uzun gecesi olan 21 Aralık'ı seçmiş ve herkese kahkahalar attıran yorumlarla dünyaevine girmişti.

Gönül çok mutluymuş o gün ama gülümsemiyormuş eskisi gibi.. öyle dediler. Ben, nikahlarına gitmedim.

Gönül Mahmut'u affetti ama ben Gönül'ü affetmedim.

Aradan geçen bunca yıl sonra dostluk nedir, aşk nedir, doğru ve vicdan arasındaki denge nasıl olmalıdır sorularını bir kez daha sordum kendime bu satırları yazarken.


20 senede değişen bir şeyler olmalı diye düşündüm.


Bugün olsa, aldatıldığını  yine söylerdim.Bir insanın bir yalanla yaşaması asla benim doğrum değil.
Bugün olsa, ilk affedişinde (onaylamıyor olsam da) yine yanında yer alırdım. Dostluk bunu gerektirirdi.
Bugün olsa, nikahlarına gider ama onu affetmezdim.

ve bugün dahi gururumu kırmaya yeltenen aşkı paspas eder üzerine basar geçerdim.

Değişmesi gereken çok şey değişti 20 yılda ama bazı renkler ana renk..değişmiyor demek ki..