Deniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2014 Cumartesi

Ekmeğin Kıtırı ile

Çocukken bir hayalim vardı.
Çocukken bir çok hayalim vardı aslında.


Bir dağ başındayım.Kekik kokulu çayırlar, yeşilin bin rengini binbir renge tamamlamış ormanlar. Ufuk çizgisi aşağılarda bir yerde.Yanımda binlerce kitap,kaşar peynir,ekmeğin kıtırı..milyon yıl orada mutlu mesut yaşıyorum bildiğim şarkıları söyleyerek.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.



Bir göl kenarındayım.Her bir şeyi ahşap olan bir evim var. Göl kenarına gelen yolu bir tek ben biliyorum, benden habersiz gelmeye çalışan arkadaki uçsuz bucaksız ormanda kaybolup geri dönüyor.Evin çatı katında gökyüzünü izleyebilmem için devasa bir pencere var. Yanımda binlerce kitap,kalem ,kağıt. Ekmeğin kıtırı, kaşar peynir..ineklerim tavuklarım filan. Beşbin yıl ölmem ben keyfimden. Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.


Arizona'daki şu komik şekilli tepelerin birinin tepesindeyim. İki göz oda evim var.Ekmeğin kıtırı,kaşar peynir ve soğuk süt yanımda. Burada tebdili mekan için bulunmaktayım ey dostlar. Manzarası hoşuma gidiyo ama biraz kalıp gideceğim.Yanımdaki kitaplar bitene,yeni şarkılar öğrenmeyi özleyene kadar.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.


Kayalıklardabir şato burası.Kocaman evde yaşama hayalimi "ay camları sil sil bitmez bunun" diye rezil rüsva eden insanlardan uzaktayım.Etrafı timsah dolu hendeklerle çevrili, köprüleri kalkık..ooooh, ekmeğin guduğundan(!) köfte -patates sandviç yapmışım.Gezine gezine kitap okuyorum.Değmesin yağlıboya,keyifler şahane.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar. 



Sonra büyüdüm.

Denizi, denizin benliğimi tamamlayışımı,ona olan sonsuz aşkımı keşfettim.
Hayallerim mai'ye büründü.

Vapurdayım.80 sene sürecek bir deniz yolculuğuna çıkmışım. Lumbozdan bakıyorum mavi. Güverteye çıkıyorum..mavi. Başımı kaldırıyorum..mavi. Yüzümde silmeyi bir türlü beceremediğim bir tebessüm. O bile mavi.Gemideki herkes farklı ülkeden.Ben hiç birinin dilini bilmiyorum, oooh duysam da aldırmıyorum çünkü anlamıyorum. Yanımda binlerce koli kitap.Müzik setinde Nilüfer ve Julio İglesias. Her limanda bir sevgiliyi naaapim, her limandan bir kartpostal alıyorum.


Issız bir adaya düşmüşüm, yanına 3 şey al demişler.Kitap,şarjı bitmeyen müzik seti(Hayal bu ya) ve bir gün dayanamaz dönersem diye bir yat almışım. Uzanmışım kumsala, güneş de damlıyo içime..yaşamak bu be yaa


Sonra bir gün,TRT'nin eski müdürlerinden biri ile sohbet ederken bir zamanlar tedavi ettiği bir çocuğu anlattı. Ailesi, düzelmez iyi olmaz bu çocuk demiş hep.Ama onun tedavisi sonuç vermiş.Bir gün, çocuğun çizdiği resimde ilk defa insan görmüşler."Sevincimizden çığlık atarak ağladık" diye anlatırdı. "Nihayet aramıza dönmüş, sağlıklı gelişmeler yüzünü göstermişti"

Tebessümümü ve sevincini paylaşan içten nidalarımı bırakmadan bir duraksadım bunu dinlerken.Benim iç resimlerimde hiç başka insan yoktu.Ekmeğin kıtırı ile kaşar peyniri eksik etmiyordum ama Ayşe Fatma, Ahmet, Mehmet...Yoktu yani hiç kimse.


Sonra sorguladım kendi kendimi. Sevmiyor muydum hiç kimseyi?Yooo, uğruna ölünesi insanlarla doluydu çevrem ve yüreğim. "Sevmekten kim usanır, tadına doyum olmaz" şarkısını evvelki ömürlerimden birinde yazmış olabilirdim hatta.


O zaman neydi derdim zorum.. bilemedim.

Şimdi bu hayallerin iki çocuğum yetişkin hayatlarında mutlu ve ben arada onları görmek için geri dönüyorum, ya da onlar her istediklerinde yanıma gelip eğleniyorlar versiyonluları var...ama dillerini bilmediğim kişilerle gemi yolculuğu hala favorim.Julio İglesias ve Nilüfer'i seviyorum ama artık başka favori müzik listelerim var filan.

Ve ben hala bu kaçışın sebebini bulabilmiş değilim.


28 Eylül 2014 Pazar

Küçüktüm Ufacıktım..

İstanbul-Trabzon arası vapur seferleri pek rağbet görürdü küçüklüğümde. O aşina maviliktir belki gönlümde taht kurup hala hüküm süren.




Babam, bu yaşıma kadar gördüğüm en yakışıklı erkeklerden biri annem ise yosun rengi gözlerinde baharlar,tatlı gülüşünde ılık meltemler barındıran bir kadındı. Asla pespaye görmediğim bu  güzel iki insan ile yaptığım bir vapur seferinin tatlı anılarıdır gecenin bu vaktinde girdiğim çıkmaz sokaklardan beni çıkartan.







Küçüktüm , ufacıktım. Düz saçlarının uzun perçemlerini gözlerinin önüne indirip dış dünya ile bağlantısını kesmeye çalışan , izleyen ama konuşmayan bir çocuktum. Salopetimin düğmesini yutmayı başarıp annemin yüreğini ağzına getirdiğim an aklımda. Deniz tutmasının ne berbat bir şey olduğunu en sağlamından öğrendiğim yolculuk da bu 
yolculuktur . Uzunca , dik merdivenlerden indiğimiz gemi restaurantının büyüleyici atmosferinde annemin eteklerinin, babamın ne yaptığını bilen insanlara mahsus rahatlığının ardına sığındığımı, tüm yemekleri reddedip muza bir türlü hayır diyemediğimi de tüm o bulanık git-gelli anılar içinden net şekilde çekip alabiliyorum.





Fuaye alanına gittiğimizde annem ve babam ingilizce sohbet etmeye başlamışlardı biri ile. İsmi, gariptir ki halen aklımda: Mr. Rabak. Elini uzatıp başımı okşadığında geri zıplamamak için kendimi zor tutmuştum. Rabak kızılderili imiş.Babam , ona "merhaba" demem için gülerek ısrar ettiğinde lütfedercesine bir "hello Mr Rabak" demiş sonra annemin arkasına süzülmüştüm usulca. 

Bir de zenci vardı sohbete katılıp ürktüğümü fark ettiği için daha uzak duran. En sonunda başımı okşamak için elini uzattığında geri gittim. Teninin siyahlığının bana bulaşacağını sanıyordum. Rabak'ın farklı teni, zencinin simsiyah elleri korkudan aklımın başımdan gitmesine neden olmuştu.

Sonra, zenci adam bana baktı ve gülümsedi. Kocaman gülümsedi. Onca siyahlığın içinden inci gibi dişleri bembeyaz parladı ya, gülüşünün içten sıcaklığı korkudan buz kesmiş çocuk gönlüme ulaştı ya...belki de karanlıktan korkumu yenişim o gülüştedir, kötü-kara günlerin ardından ummadığım beyazlığın çıkacağına inancım bu çocukluk anısında saklıdır diye düşündüm bu gece.

Birinin sağlığı, birinin çocukluğu, birinin aşkı,birinin evliliği,birinin işi,birinin hayalleri..yitip gidenlerin hüznü ile demlenirken gecenin bana kalmışlığında,  Mr. Rabak ve karanlığın içindeki beyazın sevinci ile gönlümü ısıtan zenci adam geliverdi aklıma işte öylesine. Dudaklarımda o şarkı , "keşke" ve "iyi ki"lerimin kesişiminde annemle babamın tamamlayıcı , güçlü huzurları ile pekişmiş mutlu çocukluğum.

Aydın Arın'ın şiirinde de dediği gibi:

...  

Yarım kalmasın düşüncelerim,
Bakarsın bir gün hepsi tamam.
Yeter ki kendimizi görebilelim,
Bu kırık aynalardan.

23 Eylül 2014 Salı

Homur Homur..

 
Selin 6 yaşındaydı. Anaokulunda " karada-havada ve vedenizde yaşayabilen bir canlı türü" sormuşlar sınıfta. Selin'de atılmış "dedeemm". Öğretmenler kalakalmış.Tatlı sorularla konuyu açmaya çalışınca anlamışlar ki emekli olduğunda kendisine bir kayık alarak dünyanın en akıllıca işini yapan babamın balıkçılık macerası torununu çok etkilemiş.E anladık, balık tutarken yüzüyor ama havada yaşaması nasıl oluyor dediklerinde ise "e uçağa binince uçuyor işte" deyivermiş.
 
Senelerce eğlencemiz oldu bu bizim. Çocuk algısının masumiyeti, gözümüzün önündeki mucizeleri görmeyişimizdeki ısrarı gözümüze sokuşları hep saygı ve dikkatle karşıladığımız bir durum oldu. Balık çeşitlerini sayarken "kalabalık" diyen sevgili kızım, hayatın aslında hep gülünesi bir şey olduğunu öğretti bize.
 
O yıllarda ve sonrasında daha iyiye nasıl gider her şey, çocuklarımıza daha ne erebiliriz diye geleceğe gözlerimizi dikmiş hevesle çabalarken bugün savunmada ve elimizdekini yitirmeme çabasındayız. 10 yaşındaki çocuklara yapılanları sevmiyorum, özgürlük adı altında sokuşturulan şeyleri de sevmiyorum.
 
Renkli dünyalarında huzurla yaşayan mutlu çocuklar yetiştirmek
ve ülkeme hayırlı insanlar verebilmekti amacımız. Eğitim hayatında yaşadığımız sorunları, yapılanları, geldiğimiz noktayı sevmiyorum.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Yengeçmişcesine




































































Sabahın taze saatleri. Gün kirlenmemiş,gönül yorulmamış.Su berrak,rüzgar dingin,güneş parlak henüz.

Çayı koydum tomurcuğu tam kararında; başka hiç bir şeye bakmadan,kıymeti geri gelmezliği ile payelenmiş zamanı ziyan etmeden kendimi sahile attım.

Su berrak,sakin,davetkardı.Aceleyle denize koştum ve vücut ısım dengelensin diye hiç beklemeden maiye daldım. Suyun üstünde esaretteymişim de ancak yuvama kavuşmuşum gibi tamamlanmış bir neşeyle çarptı kalbim.Ciğerim müsaade ettiği sürece denizin altında süzülmeye devam ettim.Sonra suyun üzerine çıktım.Güneş ışıkları kıyıdakileri sadece ısıtırken denizde altın tozu rengine bürünüp neşeyle dansediyordu.Biraz sırtüstü biraz normal yüzüp biraz  ayaklarım yere değmeksizin yürüdüm mai deryanın içinde. O kadar güzeldi ki beni kucaklayan serinlik, hiçliğimi hatırlatan yere çökmeyiş bir toz zerresi gibi yukarıda asılı kalış.

Şamadıraya ulaştığımda keyifle kıyıyı seyre koyuldum.Yavaş yavaş hareketlenen sokaklar, denizden korkup annesinin kucağına sığınan çocuklar, bizi daha iyi görmek için daha da yükselmiş güneş..sonra gözlerim denizin dibine takıldı.Cam gibiydi su....berraklığı , o derinlikte bile denizin dibini izlemeyi sağlıyordu. İrili ufaklı yengeçlerin telaşla koşturmacalarına güldüm ilkin. Seyrederken o kadar eğlenmiştim ki farkına varmadan neşeyle attığım kahkaha, sahilden bir iki başın bana dönmesine neden oldu. Sonra dalgaların biçimlendirdiği kumların güzelliğine bakakaldım.Baktığım tabloda aynı olan ,sabit kalan hiç bir şey yokken bu eşi benzeri olmayan ahengin mimarına sevgi ve sadakatle sarsıldı kalbim. Sonra kumda uzun yollar katedildiğini fark ettim izlerinden.Uzun ama düz olmayan çizgiler vardı. Baktım, deniz minareleri külahları tepelerinde kimi yavaş kimi koşturmacalı seyyah etmişler kendilerini.Suyun dibindeki kumda iz bırakmak..ne muhteşem bir şey suyun bunu yok etmemesi, ne saygı deniz minaresinin var oluşuna diye düşündüm. Bir kaç uzun yosun parçası dalgaların ritmine ayak uydurmuş telaşsız,sakin bir müziğe ayak uydurur gibiydi Onları izlerken içimden dansın ezgisini yakalamaya çalışıp ritim tuttum, bu sefer kontrollü ve kıyıdakileri kendime baktırmayacak  sessiz kahkahalarım eşlik etti beceriksizliğime.

Denizin altında insanoğlunun tüm övüncünüyerle bir eden kusursuz bir ayrı alem-hayat var. Kontrol edilmesi mümkün olmayan deniz.Hem hayat hem ölüm deniz. Mavi deniz,yeşil deniz,siyah deniz...Rengine vurgun kokusuna hayran olduğum deniz.Ağlasam gözlerimden akan deniz.Gülsem dinginliği gönlüme vuran deniz.

Gönülsüzce şamadıranın iplerini bıraktım ve yeniden yüzmeye koyuldum sahile doğru. Çocuklarım,ailem deniz gibi sonsuz bir mavilik bana. Gidip krep yapmalı, evde melekler kadar masum bir uykuda demlenen çocuklarımı uyandıklarında sevecekleri şekilde donatılmış bir masayla karşılamalıyım. Denizin dibinde koşturan bir yengeçmişcesine yan yan koşturararak ve kesinlikle neşeyle  yola koyuldum.

23 Haziran 2014 Pazartesi

Yolu Seven Yolcu


Eski inanışları manasızlığı tavan yapmış olanlarını ayıklayarak baş tacı etmeye karar verdiğimde ilk hamileliğimdi. "Yukarılara uzanma bebeğin emziği ağzından çıkar" diyen atalarımız ultrason olmaksızın hamilelikte hoplayıp zıplama ve zorlayıcı vücut hareketlerinin sonuçlarını  söyleyivermişlerdi.


Kelamı yine Fizan'dan getirdim hay Allah beni şu lafı direkt söyleyebilenlerden eylesin ; diyeceğim o ki geçen yaz bu senenin benim için ne zor bir sene olacağının  hüznü gönlüme çökmüş olsa da sebepsiz leylek sürülerini gördüğümde zıpladım ayağa kalkıp ..ve çocuklarıma da bunu yaptırdım. "Biz de gezelim bizi de götür" çığlıklarımızı duymazlıktan gelen leylekler ağırbaşlı bir sorumluluk duygusu ile yollarına gittiler.

Selin bu sene zaten demir asa demir çarık modeli. Bugün Trebjine ve Saraybosna'ya gidecek. Dün Arnavutluk'taydı filan. Eşim şehirlerarası iyi gezdi diğer senelere kıyasla. Nehir ile ben de her zamankinden erken yola koyulduk. Bugün yazlığa gidiyoruz, birazdan Kumla'ya doğru yola çıkacağız. Eşyası az duvarları mavi evimde bir sene tuttuğum nefesimi bırakıp balkonumdan sahipsiz maviliklere bakacağım yine. Yüzüme engel olamadığım bir gülümseme yerleşecek. Sonra suskun minik bir sızı...bu sene O'na veda etmeden geldim buralara.Cismi küçüldükçe sızısı büyüyen cinsten bişi bu, adını bilmiyorum.


Sonra mai olacak sabahımız. Maide yüzüp öteki maiyi seyredeceğiz.Mai soframızda maiden ikramlar olacak. Nefesimiz arı düşüncelerimiz bize ait olacak. Bir hafta sürer büyükşehirin gürültüsünün beynimizi terk etmesi.


Sonra neşeleneceğiz , ben insanlardan kaçmaya çalıştıkça yine üstüme gelecekler sonra. Onlar komşuluk etmeye çalışacaklar ben ise yaşamın sunduklarını toplum kurallarından uzak yaşamaya.


Sonra kendimize yeni anılar yaratacağız yarınlarımızda özlenesi...

Güzel olacak.
Gİdiyorum
Yazarım oralardan




19 Haziran 2014 Perşembe

Damla Denize Muhtaç, Deniz Damlaya

Blog dünyasına attığım tereddütlü adımları neşeli bir yürüyüşe çeviren dostlardan olan sevgili Havva kedilievintarzı 'nda beni mimlemiş ama dillere destan avareliğim yüzünden bir de dürtmek zorunda kaldı. Bu kadar hoş bir mimlenme ve üşenmeyip dürtülme nedeni ile kendimi özel ve güzel hissettiren Havva 'ya sevgilerimi ve teşekkürlerimi yollayayım öncelikle.

Biraz gerçek biraz rüya biraz kurgu...kim biliyor gerçeğin ne olduğunu?

Ruhum bedenime ayak uyduramaz, gerçeklerim hayallerime destek olmaz  zor günlerdi. Beklentiler ve olması gerekenler eşikte duruyor ancak onlara el uzatmam için gururumu yıkıp başka insanlardan yardım istemem gerekiyordu. Kaos,karmaşa,çaresizlik, zamanın çıldırtan bir sükunla ve kararlılıkla akıp gitmesi gülümseme çabalarımı yoruyordu. Dilimde hep o şarkısı Özdemir Erdoğan'ın "ağlarda çırpınan balık/kafeste talih kuşu/çıktıkça dikleşiyor/hayat yokuşu" "imdat" diye çığlık atmadan yenilmemeye, aylardır süren çaresizliklerin içinde gülüşümü yitirmemeye çalışıyordum. Kırılma noktasındaydım. Ya iş bulacak..ya boynumu büküp geri dönecektim. Ya yediğim dost kazıklarını yutacak ya onları affedip intikam alacaktım.Ya bana umutlarını bağlayanları yeise boğacak ya hüzmelerin sonsuz ışıklarında dans edecektim.Ciğerim nefesime dar, akşamın habercileri umudun tükendiğini haber verirken hunhardı.Vazgeçmemiştim,vazgeçemezdim..ben yaşamaktan vazgeçmedikçe yaşamın benden vazgeçeceğine inanmam mümkün değildi...

...sonra bir nefes alıp sağıma döndüm yattığım yerde,pikeyi iteledim. Bir anda oldu olan .Tüm evren maiydi..bir damla suydum okyanusta...bir çimen tanesiydim uçsuz bucaksız yeşillikte.Kırmızı bir noktaydım belki ama bütünleşmiştim mai ile.Ben bir damlaydım ama ben bir bütündüm, varlığımın her zerresi evrenle bu barışık bütünleşmenin, bütünün içinde kaybolmanın enerjisi ile dolmuştu. Her kımıldanışı, her esintiyi, her nefesi hissediyordum bana ait olmasa da.Farklılıkların önemi yoktu çünkü özde aynıydık evrendeki her şey ile.İçimde daha evvel hiç hissetmediğim bir duygu yükseldi, enerji patlaması yaşıyordum,yenilenmiştim sevginin en safında yok olmuş o yok oluşta kendimi bulmuştum.Bir rüzgâr esti ..rüzgâr bendim, çayırda çimenler dalgalandı..dalga bendim çimen bendim..Uzaklarda deniz çalkalandı..dalga bendim zerre de bendim. Bu muhteşem duyguya tesadüfen mi dahil olmuştum bilmiyorum ama suskunluğun içinde berrak kahkahalarım yankılandı. Tanımı zor bir mutluluk bu tamamlanışta beni esir almıştı.

...çalan telefonu açtığımda karşımdaki kişi de bu görüşmeyi neden yaptığımızı bilmez gibiydi.Tüm çıkmaz sokaklardan çıkmış, tüm kördüğümleri açmış ve kabul edilmiştim. Bir elim vardı ama beş de parmağım vardı ve el uzatmak istediklerime artık yetecekti nefesim..Neşeli haykırışlardan bildik o şarkıya döndü yine sesim:

Çiçek nasıl açar dalında
Kuşlar niçin öter
Her günün sabahında
Bir çocuk nasıl büyür..

Yağmur diledim yağdı, rüzgâr diledim esti
Uyanıştı benimkisi
Uyandım..
Ey yaşamak..seni her gün daha çok sevdim


ve hemen sonrasında sevgili Sebuş'um ,bi tanecik Gonca 'mın ve Mukaddes in de bu mimlenmeye katılmasını istiyorum..ama öyle böyle değil ha çok istiyorum :-)

6 Haziran 2014 Cuma

Hoşgeldiiiiiinnnnnnnn

Sabah uyanınca "günaydın" değil "hoşgeldin" diyorum çocuklarıma gözbebeklerime işlemiş tebessümümle
Onlar da gülümsüyor ve "merhaba" diyor
Gün öyle ayıyor bizim evde, sevdaların buluşması ve yaşama yeniden başlamanın habercisi sabahlarda.
*





Gece gözüm akreple yelkovanda. Saat geceyarısını geçmek üzere..ha buluştular ha buluşacaklar. Bir kalp çarpıntısı tuttu amansız, nasıl heyecan sanki  pencereden içeri minik kanatlı periler doluşacak sanki tüm unutanlar mahçup gülümsemeleri ile kapımdan girecek sanki kalbim tüm kırılmışlıklarını unutma gücünü bulacak o an...sanki bir mucize olacak bana ait olan.

Gün devrini tamamladı.Artık 06.06.2014. Ne dilerdim gerçek olacağını bilsem diye düşündüm. Önce telaşa sevdiklerime sağlık, ülkeme iyilik, ihtiyacı olanlara yardım,hastalara şifa diye geçit yaptı sorumluluklu temenniler. Bu da haksızlık ha. Gönlünün özgür çılgın düşünceleri önce sorumluluk ve korku dolu garantici dileklerin ardında geliyor. Kötü yetiştirildik bir bakıma. Sormak lazım , bencillik insanın kendisine haksızlık etmemesi mi diye.

Yer mavi gök mavi bir kumsalda ama dağlardan uzak olmayan bir arada kitaplarımla olmak isterdim. Kocaman yolcu vapurlarında uyandığımda  mavinde bir nokta olmuş herkesin mutlu ve iyi olduğunu bilerek özgür ve hafif bir yürekle şarkı söylemek isterdim. Mutluluğumun, ancak tüm sevdiklerimin iyi ve esen olması ile tamamlanabileceğini bilir tüm sevdiklerimin mutlu ve esen olmalarını dilerdim.

Eskiden, çok eskiden dümdüz kumsallardı nefes alamadan baktığım. Oysa şimdi illaki bir dağ olsun istiyorum sırtımı dayadığım. Eskiden bana gelen yollar bataklıktan geçsin, kimse yol bulamasın isterdim. Şimdi ise hayallerimde çocuklarım için neşeli patikalar var evime ulaşan . Önceden mevsim hazandı hep kendimi bulduğum o evde, artık her mevsimin tadı var kavuşmak gibi özleminde.

Neyse, rengi mavi tadı karamel boyu boyumca bir yeni yaş diledim kendime.
Dostlarımla
Dostlarımla..ve bir de adını kendime sakladıklarımla.

2 Haziran 2014 Pazartesi

Çirkin Ördek Yavrusu

Karnımı ağrıtan bir neşe var bugün içimde. Boğazım şiş, tek derdim iş..dertleri sorunları kulak ardı etmek değil, aldırmamak da değil ama felaket derecede barışmak onlarla kabullenmek belki de. Zuhal Olcay'ın bir şarkısı vardı "yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin" diyordu. Belki de idrakine vardığım, en azından bugün baş edebildiğim şey bu yaşamak zorunda olduğum beraberliklerim. İşsizlik, göbüşüm, özlemler,hüzünler..sonra özlemler daha çok özlemler filan.

Yeni şeyler giymeyi herkes sever ama ben hafif rengi kaçmış kadife pantolonlar, bir tarafı aşınmış pabuçlar giydiğimde eski bir dostumla birlikteymişimcesine aşinalığın huzurunu hissder , daha bir  keyiflenirim. Bugün de rengi solmuş lacivert pantolonum ve "erkek ayakkabısı gibi bu ne fazla sade ve hiç topuğu yok" eleştirilerine maruz kalsa da çok sevdiğim, burnu aşınmış pabucumu giydim ve yollara düştüm. Canımı sıkan herkese gülümsedim kızmak yerine. Canımı sıkan herkes diyorum çünkü satırlarımda her ne kadar gülümsesem de aslında dünyanın en kuralcı en huysuz insanı olduğumu biliyorum içten içe. Kırmızı ışıkta caddeye atlayan adamlara, yaz sıcağında bermuda şort giyen adamlarının yanında burnunu bile örtmüş kadınlara, sokağa çöp atan teyzelere,annesine yalan söylediğini övünerek anlatan ergenlere, otobüste bacaklarının yayıp oturan gençlere...oo-hoooo liste uzar gider.Amma bugün gönlümün huzurlu denizine kızgın lav sularının  dökülmesine izin vermedim. 

Kısa yürüyüşlerle bezedim günümü. Vitrin camlarında göbüşüme değil gözlerime baktım ve bu küçük hile beni hayli neşelendirdi.Küçük çocukları sevdim, İETT durağında kaldırımlara oturmuş bir grup kadının bağıra çağıra konuşmalarına öfkelenecekken bana hatırlattıkları bazı çocukluk anılarına güldüm (yaşıyorsa Allah selamet versin Mürüvvet Teyze'ye ayyy) annesini üzen,annesini üzmemek için sıkıntısı gözlerinden aksa da sessizce oturan çocuklara baktım. Hepsinde benden bir şeyler vardı. Hepsini çok sevdim.

Güzel günler değil yaşadıklarım ama berbat olarak nitelemek de gerçekten alırken ayrı verirken ayrı keyif aldığım onca nefese haksızlık olur. Sebebi var ki yaşıyorum, öğrenmem gereken şey her neyse daha fazla canım yanmadan öğrenmiş olmayı diledim bugün kendim için. 

Yaşanmamış günlerin umudu içimde kirlenmedi..sanırım her şeye rağmen gülümseyebilmeyi biraz da buna borçluyum.



Nehir'in mezuniyet balosundan bahsetmiş miydim? Onun Kalemiti Ceyn'den prensese dönüştüğü o geceden? Saçının her telinin ayrı zarafetle salındığı, haylaz gülümsemesine karışan mahçup tebessümün kızıma ne kadar yakıştığı, 3-4 saat çılgınca dans ettikleri geceden mini kürküyle ayrılırken benim elimi tutmak yerine babasının koluna girdiğini filan? 

Yüzlerce yıl yaşamalıyım ben onların her anını gözetebilmek, yaşamımı onların var oluşlarıyla taçlandırmak, varlığımı onların varlığında yok sayabilmek için yüzlerce yıl yaşamalıyım.

Heyyyyy!!!
Günler sürprizlerle dolu..her yarın başka bir çirkin ördek yavrusu...

Her şey çok güzel olacak :-)




23 Mayıs 2014 Cuma

Beyaz Bilye

Heeeyyy tüm keçiler...herkes kendi sürüsüne dönsün
Tilkiler, kuyruğunuzu birbirinize değdirmeden çekilin gidin başımdan
Çıkamadım bu işin içinden
Dostlar, tutuverin ellerimden bulutlara binip özgürce gideceğim ben.

Selam, anlatacak o kadar çok şey yaşanmış o kadar fazla duygu ve eylem var ki neyi anlasam neyi hissetsem şaşırdım. Bungee Jumping yapıyorum isteğim dışında ve biri elinde makasla  ipin başında bekliyor..çakıldım çakılacam.Hissiyat bu. Hissiyat bu iken içimdeki deli derviş "a-maaan" diyor "salla gitsin.İçen öldü de içmeyen ölmedi mi?"

O seminerde bozuldu ayarım önce. Mesleki seminerlerden biriydi. Bir torbada 10 bilye var.Bir beyaz bir siyah  üç yeşil iki mavi iki kırmızı  bir mor var. Beyazı çekme şansınız nedir?..Herkes "yüzde on" dedi. Hoca güldü."Hayır, %50 dir" dedi.

Çektiğiniz bilye ya beyazdır..ya da değil.


Bu aklımı düşüncelerimi allakbullak etti. Salak gibi hissettim kendimi ki muhtemelen aslıma ulamıştım bi nebze de olsa :-) Boşuna uğraşıyordum detaylarla. Denemeli ve inanmalıydım, ayrıntıların yorucu olumsuzluğuna arkamı dönmeli güneş batarken ayı ay giderken güneşi kucaklamalı tüm olasılıklara kapımı açık tutmalı idim ama umut her zaman sandığımdan çok daha fazla benimdi artık.

Haberlerin akışı  pek iç açıcı değil ülkemde akliselim olanlar için. Yine de elimi torbaya daldırıp beyaz bilyeyi çekmeyi deneyeceğim biliyorum.  Çocuklarım geleceğim gelecekleri geçmiş hayallerim..hepsi bir beyaz bilye artık vazgeçemeyeceğim .

İnsan rüya görmek için uyurmuş. Hayallerim önemli benim için gerçeklerim kadar önemli.Onlar beni renklendiren onlar bugün üzerimize yağan paslı puslu havayı neşeli bir kahkahanın nefesi ile geri püskürten. Hayal dünyasında yaşamak değil bahsettiğim, hayal kurmak ve onlara inanmak.

Şimdi hayallerim kalbimi hızlı çarptıran, şimdi şarkılar çok eski yıllarda dinleyip unuttuğum şeyleri hatırlatan. Keçilerim ve tilkilerim ; bana izin verin olmak zorunda olduğumdan olmak istediğime yol yakın.



Karman çorman anlattığım zaman fırtınalı havada denize girmişim ve yağmur yağıyor gibi hissettiğim zamanlar aslında. Neşeli, korkulu,kararlı ve kırgın.


benim adım ebruli biraz gerçek biraz rüya


19 Mayıs 2014 Pazartesi

Sis

Dalgalar kıyıları dövüyordu derdi hep şairler...oysa ben her baktığımda bir anlığına da olsun kavuşmanın coşkusu ile suları köpürten iki aynı olmayanın coşkusunu görürdüm.

Çocuklarımın ikisi de dönemeçte...okulları değişiyor, biri lise biri ortaokula geçiyor. Ben gönlümü verdiğim işimden, dost ya da en azından dost sandıklarımdan kopartılmış yeni bir sayfa açmak için hayatın akışına "peki" demişim. 

Çoktandır 24 saat değil günler.

Bugün yine otomatik pilotta uçarken, yani küçük kızımla yürüyüşümüz esnasında sorduklarına cevap verip onunla gülmeme rağmen iç dünyamda tamamen ayrı kulvarda bir hesaplaşmaya dalmışken nihayet karar verdim. 

Sahil insanı yoruyor, ufka dikmek lazım nazarı. 

Sonra insanın canı yanıyor.


15 Nisan 2014 Salı

Başı Deniz Sonu Sebuş Bir Öykü



Başında hasır yırtık pırtık şapkası  Huckleberry Finn modunda sağında lacivert mai renkli deniz solunda güneşi selamlayan başak tarlaları, yürüyordu yolunda. Gönlünde zaman zaman fırtınalar, hayatında zamansız yağmurlar olsa da mutluydu yolundan ve kendinden ve seyyah yol arkadaşlarından. Biten gücü yorgun gönlü , herkes evinin yolunu tuttuğunda yaptığı dost sohbetlerinde dinleniyor dilleniyor ve tamamlanıyordu. Her güne ayrı şarkısı, herkese ayrı öyküsü vardı.

Yorgundu..ama çok mutluydu.

Sonra insanlar geldiler davetsiz ve yersiz. Onlar, ne o zamana ne o mekana ait değildiler. Tabiatın dengesi vardır;ölüm başlangıç, sonbahar ilkbaharın müjdecisidir. Filler ağaca tırmanmaz, yılanlar flamingolarla dans etmez, Ağustos böcekleri başka böceklerin bestelerini dillendirmez.. Oysa bu yeni gelen insanlar gürültücü,cahillikleri ölçüsünde inatçıydılar. Başak tarlalarını talan ettiler, güneşi küstürdüler..kirletemedikleri , sadece ne yaparlarsa yapsınlar mai kalan deniz oldu. 

Güzel günleri sona erdirdiler, iyinin savaşında adil ve dürüst değildiler.

Zaman, olageleni sundu;bunca kötülük içerisinde o artık Huckleberry Finn şapkası ile yalnızdı ve mahkümdü. Sürdüler bahçesi kendileri gibi yapmacık sarayın kulübesine , onu surlardan atmak için lazımdı sadece herhangi bir bahane.





Özgürlüğün bedeli yıllara yayılan emekleri , kalbinin de sağ yanı oldu. O artık şapkası daha yıpranmış kanadı kırık bir kuştu. Yine de vazgeçmedi , uçamadıysa da koştu. Kırgınlığı ve öfkesi ile haftalarca sustu. Güneş ondan yanaydı, tavrını koydu:güneş dediğiniz  artık ışıktan ziyade bir buruk pustu.

Çabalar çabaları, hayırlar hayırları,azalan zaman dökülen takvim yapraklarını izledi.
Sustu, Huckleberry Finn şapkasını eğip gözlerini herkesten gizledi.
Görebildikleri sadece dudaklarında rakseden müstehzi tebessüm idi.


***

Saçları güneş gözleri deniz peri uzaklardan seslendi
Karanlığa küfretmemek elbette elinde değil idi
Ama kanat çırpmış , yapmıştı elinden geleni
Beklenmedik anda..birdenbire beliriverdi
Karanlığı yaran titrek mum ışığının gölgesi
Saçları güneşten gözleri denizdendi

Tüm tek kanatlı melekler çırptılar ellerini
Tüm tek kanatlı melekler "Sen ne güzel şeysin Sebuş" dedi


***


28 Mart 2014 Cuma

Bahar..ama çok

Bahar çaldı camımı iki tık'la. 

Canı sıkılıyormuş."İstanbul'a gelesim yok vallahi" dedi az sıkkın "herkes bir koşturmaca, herkes yere bakıyor..göğü bezedim başını kaldırıp gören yok." Ayakkabılarımı giyip fırladım evden.Benim de canım sıkkın, yarenlik ederiz birbirimize dedim gönül diliyle. Haytalığı üzerindeydi, 3-5 damla yağmur serpiştirdi üzerime, kaçışan ya da hemen şemsiyesine sarılanları izledik  gittikçe genişleyen bir tebessümle.

Seçim zamanı, o almış bu vermiş o gitmiş bu gelmiş..işsizlik can sıkıcı zaman diliminde;fazla uzamış. Boşverdik azcık. 

-Nen var..dedi

Güldüm yürürken , hiç büyümeyecek bu bahar, hep böyle akıllı ama çocuk mizaçlı bişi kalacak.

-Boşver, bildiğin şeyler.Bugünü zehirliyor ama yarına sirayet etmiyor..dedim.

Rüzgarıyla saçlarımı okşadı sevecen, huzur doldu içim.Tomurcukları filizleri taze yeşil bir bahar dalını okşadım incitmeden usulca.O da gülümsedi.

Konuştuk bir senedir olandan bitenden sorgusuz iki dost sıcaklığıyla. Muzipliğinden hiç bir şey kaybetmemiş, kâh beklenmedik rüzgârlar kâh pat diye açıveren güneşin sıcaklığı..insanlara bakıp o kadar gülüyordu ki dayanamadım ben de gülmeye başladım. 

Dağlara çıkmayı her zamankinden çok istediğimi, artık buna ihtiyaç duyduğumu anlattım.Dinledi dikkatle, anladı suskunca. "Ya denizlere aşkın?" diye sordu... "maviye aşkım biter mi hiç, biri ihtiyaç ve aşk ama diğeri yaşam sebebim" dedim."İlle de mai ille de mai ha " dedi, yine gülüştük.

Sararmış koca bir yaprak düştü önümüze. Minnettarım sonbahara, bitmesi gerekenin olgunluğu olmasa başlamak mümkün olmazdı asla dedi. Saygı ile baktık solup gitmişe,solup gitmişliği ile bile başlatmayı bilene.

Suskun yürüdük 3-5 adım daha.Veda zamanı gelmişti en azından bugünlük ama ayrılmak gelmiyordu içimizden;nasıl sonlandırılacağını da bilemiyorduk bu  suskun uzun ve dopdolu sohbetimizin.

-Sormaya dilim varmıyor ama ne oldu şu senin iş arayışın..var mı bişi  ..dedi pat diye
İrkilip bakakaldım narin siluetine
Sonra ikimizi de alıverdi bir kahkaha tufanı, tekrar görüşmek üzere ayrıldık bin neşeyle