Dua etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dua etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2019 Cumartesi

Sincabın Duası



Ne sorsanız cevabı var..iş ki göresiniz iş ki duyasınız olsun.

Neden hep ne olacağını  belirterek dua ediyoruz ki dedim;  duayı , dilemeyi öğretenle tanıştım.

Güzel düşünüp daha güzelin, beklediğimde gelen o oluyor.


Yaşamak güzel şey..en azından bir sincap ciddiyetiyle yaşamak.

İş yerinden yazıyorum yine :-) İşsiz olmayıp çalışıyor olmak ne güzel.

Mutlu hafta sonları, daha mutlu hafta içleri ola :-)

21 Şubat 2017 Salı

BÜYÜ



Gerçek tüm öykülerdeki gibi isimleri değiştiriyorum:

Ağlamaktan gözleri küçülmüş, yüzü sırılsıklamdı.

Harem'e bakan bir tepede çay içiyor ve mainin tonlarının birbirine karıştığı o nefis manzarayı görmüyorduk bile. Dostumu çok seviyor olsam da  saatlerdir bitmeyen yinelemelerinden ve mantığa sığdıramadığım ilişkilendirmelerinden bayılmak üzereydim.Yine de yılların hatırı vardı, sessizce çayımı yudumlayıp dinlemeye devam ettim.

-Sana bişi diyeceğim..dedi en sonunda.

Dalgın dalgın ufka bakmayı sürdürerek "yes?" dedim.

-Ertan'a büyü yapıldı. Bunun başka açıklaması yok bak sabah beri anlatıyorum sana adama bi hal oldu.

Bitse de gitsek modundaydım.

-Büyü..tabii..dedim.

-Ben bir hoca buldum,  methede methede bitiremiyorlar. Herkesin derdine deva olmuş, bir giden kapısından ayrılamıyormuş.

Kınamaktan çok uzak baktım gözlerine. Çaresiz ve mutsuzdu biliyordum.

-Eeee?

Biraz sıkılarak başını eğdi:

-Ona gideceğim ama korkuyorum tek gitmeye. Bizim çevrede yok böyle şeyler biliyorsun. Senden başkasına da açamam durumu.

Başıma geleceği anlamış efkarlı efkarlı çaya bakıyordum.

-Sen de benimle gelirsen gidebilirim.

Suskunluk pırıl pırıl yaz havasında neşeyle ötüşen kuşların, sarı sıcak güneşin verdikleri ile uyumsuz-tatsızdı.

Hala ıslak yanaklarına ve bir zamanlar ışık saçan gözlerindeki umutsuzluğa baktım.

Arkadaşım da olsa giderdim. Kaldı ki  dostumdu.

-Peki..dedim.

Meğer çoktan randevular alınmış, öyle tereddütsüzmüş benim rıza göstereceğimden. İçten içe memnun oldum bana bu kadar güvenmesine. O da beni kırmaz hiç bir şey için bilirim. Hayatta yalnız bırakmayacak dostlar edinmişim diye düşündüm. İçim sıkkındı, kendime moral vermeye de çalışıyordum bir yandan.

Üsküdar'da, dar merdivenleri olan, cephesi mezarlığa bakan aralardan birinde bir eve çıktık. Kuntakinte duruşumu almış, ödümün patladığını  belli etmemeye çalışıyordum. Evden içeri girerken bir çok beklentim ve bunlara  paralel savunma stratejilerim vardı. Ama asla gördüklerime hazır değildim.

Ev, az eşyası olan kutu gibi  bir yerdi. Az evvel çamaşır asılmış, kokusu  hafiften ortama dağılmıştı. Sağda solda ilkokul öğrencisinin ödevini yaparken ortada unuttuğu kitaplar, çerçeveli aile fotoğrafları vardı. Hani alt komşuya çaya inmiş gibiydik. Kesinlikle herhangi bir aile eviydi.



Müzeyyen Hoca sakız gibi bir başörtü ile çıktı içerki odadan. Son derece güler yüzlü idi. Benim kuntakinte halimi görmezden geldi, nezaketle elimi sıktı. Direkt konuya girildi ve dostum Ertan'nın nasıl da büyülü olduğunu, evliliğinin bitmek üzere olduğunu, mutsuzluktan ölmek üzere olduğunu,kavgaların ardının arkasının kesilmediğini bütün sabah dinlediğim ne varsa hepsini ama hepsini yine ağlama krizleri eşliğinde Müzeyyen Hoca'ya anlattı. O da dostumu  sağlam bir psikolog edası ile sözünü kesmeden, arada hım hım'layarak ve zaman zaman omuzlarını sıvayıp teselli ederek -anladığını  belli ederek dinledi.

Anlatım bitince içeriden Kur'an-ı Kerim aldı geldi. İçinden dualar okudu. Kimisinin türkçesini bize açıkladı. Arada çocukları geldi "anne biz çıkıyoruz okula" dediler, onları öptü yolcu etti . Bize hiç bir şey ikram etmemesini de mahcup bir gülümseme ile "sonra içinde bir şey var sanıyorlar, buraya gelenler biraz farklı" diyerek özetledi.İlk defa sempati ile baktım yüzüne. Kadıncağız neler yaşamış olmalı diye düşündüm.

Birbuçuk saat orada kalmışız. Dostum "bana vereceğiniz bir şey yok mu" dedi sadece dua ile yollanmanın hayal kırıklığı içinde. Müzeyyen Hoca "ben Allah'a inanırım, sen de inan. Dua ettik, niyaz ettik derdini açtık. Sen de söylesen duyan o, ben de söylesem duyan o.Ötesinde kimden ne bekleyebilirsin ki" dedi. 

Dost sıkıntıyla başını eğdi. Mantıken hal verse de mantıkla yatışamayacak kadar ayaktaydı duyguları,umutsuzluğu.

"Bak" dedi Müzeyyen Hoca "seni bir hafta sonra yine bekliyorum. Sevgi ve sabır bildiğin tüm büyülerden üstündür. Kocan sana her bağırdığında -seni seviyorum- de. Kocan sana her kızdığında sabret sus. Her akşam  yatarken ve her sabah kalktığında ona sevgini hatırlat. Yeni evlisiniz ve aklınız karışmış; birbirinizi sevdiğinizi ben görüyorum siz görmüyorsunuz. Bu dediklerimi yap, bu da senin büyün olsun." Dost umutla baktı yüzüne, halâ bir şeyler bekler gibiydi. "Ben uzaktan okuyacağım, kontrol edeceğim ama dediklerimi eksiksiz yapmalısın" diye sırtını sıvazladı,eline de bir muska tutuşturdu  Müzeyyen Hoca.

Çıktığımızda her cümlenin her kelimenin üzerinden heyecanla geçtik. Ben beklediğimden çok farklı bir sabahın şaşkınlığı, o ise yeni büyünün heyecanı ile dopdoluyduk. Bir hafta sonra orada buluşmak sözüyle ayrıldık.

Müzeyyen Hoca yine sakız gibi bembeyaz bir baş örtüsü ile açtı kapıyı.  Camları siliyormuş, bitmek üzereymiş;  iki dakika beklememizi rica etti.

Dostun yüzü gülüyordu. Hafta ortası Müzeyyen Hoca onu arayıp "diklenme demedim mi ben sana" diye uyardığında kavga etmek üzereymiş. "Az kaldı her şeyi bozuyordum" diyordu neşeyle. Gözlerini Müzeyyen Hoca'dan alamıyor, ağzının içine bakıyordu. Ben ise kunta'yı indirdiysem bile kinte'yi muhafaza ediyordum. Öylesine tepkiliydim ki bu tür şeylere aslında, gardımı indirmem mümkün değildi.

Bu kez çay ikram edildi.

Her şey  yoluna girivermişti bir haftada. Ertan sakinleşmiş, fırtınalar, tayfunlar yerini sert rüzgarlara bırakmıştı. Bu yolda devam edilirse tatlı meltemlerin okşadığı  akşamlar yakındı, bunu hepimiz görebiliyorduk.

Müzeyyen Hoca bir kez daha "unutma,  sevginin sabrın büyüsü her şeyden üstün. Dileyeceğini Allah'tan dile, kişileri sokma bir daha araya" dedi. Sonra muskayı geri aldı, içini açtı. Sadece "bismillahirrahmanirrahim" yazıyordu. Bakakaldık yüzüne. Gülümsedi. "Daha büyük bir cümle bilmiyorum, evrenin yaradılış sırrıdır bu..size mi derman olmayacaktı" dedi.

Saygıyla başımı eğdim.

Bir kaç ay sonra oradan geçerken baktım camları boş. Dosta sordum, taşınmış gitmiş ama kimse bilmiyormuş nereye gittiğini.

Çay ikram ederken tereddüt etmeyeceği insanların arasına gitmiştir belki de...

Bunca kara,kötü,sapkın,iğrenç,aşağılık,menfaatçi insanın arasında sakız kadar beyaz kalabilmişler de var..unutmamak lazım.

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Sınama

Allah'ım dedim caaan-ı gönülden.

Bilge'nin bloğunu okuyunca tüm korkularım  su yüzüne çıktı.
Su yüzüne çıkmaları az geldi, gelip yapıştılar boğazıma.
Nefes alamadım korkudan.

Camdan dışarı baktım bir süre Pazartesi'nin yoğunluğu ile bunalmışken hepsinden sıyrılıp çaresiz, korkmuş. Unuttum tüm raporları,yapılacakları,ertelenmeyesiceleri..

Allah'ııım dedim.



Beni ve sevdiklerimi;
Açlıkla,pislikle,yoklukla,sevdiklerimin acısıyla,sevmediklerinin acısına sevinecek kibirle,başımın öne eğilmesiyle sınama.
Şart mı sınaman?
Sınama.

Çok para ile sına beni Allah'ım
Bakalım rivayetlerdeki gibi yoldan çıkıp sapıtıyor muyum?




Deli gibi malım mülküm, bir yanı yeşile bir yanı maviye bakan  Londra meydanı kadar balkonlu köşküm olsun.


Bakalım kibre kapılıyor muyum?


Bu makus talihine yenilmiş göbek gitsin vampir Bella gibi bişi olayım..

Bakalım kendimi şaşırıyor muyum?

Sevdiklerimin sevinci ile tamamlansın tüm mutluluklarım
Çocuklarım, ailem,annem,babam,kardeşlerim,yeğenlerim....

Allah'ım
Nolur uzun hayırlı nefis bir hayat ver bana ve beni sınama dedim.

Şu memleketin haline bak..sınandık sınanacağımız kadar zaten
Daha sınama
Amin.


19 Ağustos 2015 Çarşamba

Kirpi

Çocukluğumda tatiller "hangi beldeye gitsek, kaç yıldızlı otelde havuza atlasak" şeklinde geçmezdi.

Trabzon, Sotka'da fırının üstündeki evin her köşesinde kendimize mutlu bir dünya yaratabilmemiz için teşvik edilen beyinlerimiz,3 kardeş olmanın tartışılmaz neşesi ile  saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacağımız eğlenceli çıkarımlarımız vardı.


En unutulmaz yazlarımdan biriydi.Annemle babamın odasında karyola ile pencere arasındaki minik dar koridora bir çuval kitap götürüp  sorumluluklarım bittiğinde evdeki meyvelerden kendime bir tabak hazırlıyor ve o minnacık alanda, kitap çuvalımın üstüne uzanıp seçtiğim bir kitabı okumaya başlıyordum. Evin genel koşturmacasından muaftım;kimse anne-babanın yatak odasına girmezdi. yere yattığımda gördüğüm sadece gökyüzünün kocaman pırıltılı mai'si olurdu. Rüzgâr denizin  yosun kokusunu taşır, kısacık saçlarımın arasında beni okşarcasına şefkatle dolaşırdı.

O dönem okuduğum hemen hiç bir kitabı unutmadım.
Bu sabah, "ne yapsam"larımın arasında , "hayattan ne beklemeli ne dilemeliyim"in nasıl hassas ve ters tepebilecek bir soru olduğunu bilerek işe gelmek için yürüdüğüm esnada sıyrıldı geldi o öykü anılardan. 

Sorular ve cevaplar...hepsi bir ömürde saklı aslında.

Vadinin birinde tüm hayvanlar bolluk bereket  içinde birlikte yaşarlarmış. Derken, günün birinde gökyüzünden bir melek kanadı kırılarak vadiye düşmüş.Hayvanlar, ona saldırmak yerine şefkatle yaklaşarak kanadını onarmış, onun yeniden eski haline dönmesine yardımcı olmuşlar. Melek tamamen iyileşip gökyüzündeki yerine dönecekken "bana yaptığınız bu iyilik karşılıksız kalamaz.Hepinize bir dilek hakkı veriyorum ama dileklerinizi geri almanız mümkün değil o yüzden iyi düşünün size yarına kadar müsaade.Yarın gelecek ve dileklerinizi gerçek kılacağım" demiş. Hayvanların hepsi sevinç içinde onu uğurlamışlar.Gece, hiç birinin gözüne uyku girmemiş. Hepsi , yarına gerçekleşecek dileği en doğru seçmek çabasındaymış.

Ertesi gün melek dilekleri gerçekleştirmek ve veda etmek için vadiye gelmiş.Tüm hayvanlar önünde sıra olmuşlar.

Tavşan:

- Ben herkesten çok korkuyorum,etim lezzetli hep peşimdeler..demiş.

Melek gülümsemiş ve ona çok hızlı koşabilme yeteneği bahşetmiş.

Zürafa:

-Çok obur biri sayılmam ama hep alçak dallardaki  olgun-sert yaprakları yemekten bıktım...demiş

Melek gülümsemiş ve ona, ağaların en tepesindeki taze yaprakları yiyebilmesi için uzun bacaklar ile uzun bir boyun bahşetmiş.

Sıra kirpiye geldiğinde:

-Ben ölümsüz olmak istiyorum..demiş

Meleğin gülümsemesi yüzünde soluvermiş.

-Kirpi...bu çok tehlikeli ve kötü bir dilek. Şimdi git düşün ve herkesin dileği bittiğinde seni tekrar yanıma çağırdığımda kararını bir kez daha dile getir..demiş.




Kirpi günün ve sıranın sonuna kadar sabretmiş. Herkes hak etmese bile dileğine kavuşurken ve  meleğe en çok yardımcı olan kendisi iken dileğinin yerine getirilmemesine karşı öfke doluymuş. Dileği tekrar sorulduğunda, aradaki zamanı dileğinin doğruluğunu değil uğradığı haksızlığı düşünerek geçirdiğinden "bir tereddüdüm yok..ölümsüz olmak istiyorum" demiş.



Melek üzgün üzgün bakmış yüzüne,cevap vermemiş. Sadece "peki" anlamında başını sallamış, kirpiye ölümsüzlük bahşetmiş ve hepsine veda ederek gökyüzüne yükselmiş.


Aradan yıllar geçmiş.

Kirpi önceleri pek mutluymuş.
Sonra çok sevdiği eşinin ölümüne şahit olmuş.
Arkadaşlarının,akrabalarının hatta evlatlarının  ölümlerine şahit olmuş.
Torunlarının torunlarının torunlarının yaşadığı şeyleri anlatıp paylaşacağı, mutluluğunu katmerleyip üzüntüsünü paylaşacak bir kader ortağının yokluğu yalnızlığın en derinine itmiş onu.
Anlattığı şeyler kimsenin ilgisini çekmez olmuş.
Yazlar aynı,kışlar aynı..hayat kendini tekrarlar ve bir heyecan içermez olmuş.
Üstelik ölümlerine şahit olmaktan bıktığı için birilerini sevmekten iyice korkar olmuş,içine kapanmış.

Yaptığı hatayı anlamış anlamasına ama yapacak çok şey de yokmuş.
Artık tahammül edemediği bir çok şey için vadiyi terk etme kararı almış. Vadiden yukarı tırmanırken ayağı kaymış ve yuvarlanarak tekrar aşağı düşmüş.Normalde ölmüş olması gerekirken bacakları kırık , yara bere kesik içinde kalan kirpi acıyla haykırmaya başlamış.

-Ben hatalıydım, ölüm ,gerektiğinde en güzeli imiş. Ben hatalıydım, yaşama müdahale etmeden anlayarak yaşamak lazımmış..Ne diledim ben..ne yaptım kendime ah...

Melek yüzyılı aşan bu pişmanlığı duymuş...Kirpiye bir kez daha dileğini vermiş.

*****

Ulaşılmaz olan en güzeli değil.
Yaşadığımız, o an için değil.
Dileklerimiz kendi felaketimiz olmasın....
Emerson'un sözü çok önemli ... DUALARINIZA DİKKAT EDİN .. GERÇEKLEŞEBİLİRLER.


12 Ağustos 2014 Salı

Dileğinden Emin Misin?

Havva'ya söz verdiğim dua ile ilgili anıma geleliiiim:



Hayattaki en iyi dostum ile bir gün genç sayılabilecek yaşta yani yüzyıllar ötesinde iken Ortaköy'de yaptığımız keyif sonrası Beşiktaş'a dönmeye uğraşıyorduk. Onunla sohbet nefes almak kadar kolay ve akıcı olmuştur her zaman çünkü sorgulanma ya da yanlış anlaşılma riski taşımaksızın gönülden dökülen harfler kelimelere, kelimeler seslere, sesler anlamlara bürünür ve biz bunu severek yaşarız. Kırmızı çizgilerimiz nezaketle belirlenmiştir ve ikimizde bunun asla ihlal olmayacağını biliriz. Yaşamın tadını bandıra bandıra çıkarttığımız günlerden biriydi ve her şeyi doğru yapsak da neden sonuca ulaşamadığımızı sorguluyorduk .

 Ona "doğru dilemiyorsun" dedim. "O da ne demek" dedi dost ve dua konusu yeniden açıldı.


Şimdi olanları anlatıyorum.

-  "Misal" dedim " şu an niye durakta bekiyoruz?Hadi dua et amaca varalım"
Güldü kirpi kirpi gülüşüyle
-"Allah'ım lütfen otobüs gelsin" dedi.

Anında otobüs geldi ama bir seris otobüsüydü ve bizle bir alakası yoktu. Kırıldık gülmekten.

-""Bir daha dene" dedim
-"Allah'ım lütfen bir belediye otobüsü gelsin" dedi ciddi ciddi

Bir belediye otobüsü geldi ama Sarıyer yönüne gidiyordu yani bizim gideceğimiz istikametin tam tersi yöne. Duraktakiler kahkahamıza bir anlam veremese de  biz kırılıyorduk gülmekten.

-"Hadi Kirpi, doğru duayı et artık" dedim.
-"Allah'ım" dedi  sözcükleri tane tane sıralayarak "Lütfen Beşiktaş yönüne giden bir belediye otobüsü gelsin"

Duası anında kabul gördü ve Beşiktaş yönüne giden bir belediye otobüsü geldi ama o kadar doluydu ki durakta hiç durmadan devam etti.

Gülmeye devam ediyorduk ama aslında bu iş artık şaka olmaktan çıkmış belki de aldığımız alacağımız en önemli hayat derslerinden birine dönüşmüştü. Dostum tekrar sazı eline aldı.

-"Allah'ım""lütfen" "Beşiktaş yönüne giden ve bu durakta durup kapısını açacak bir belediye otobüsü hemen gelsin" 
Sonra bana baktı "oldu mu sence?"
Dedim ki "cık" bence olmadı
"Neden" dedi
"Bekle" dedim


Kısa bir bekleyişten sonra  Beşiktaş yönüne giden bir belediye otobüsü gelip durakta durdu, kapılarını açtı  ama bekleyenler o kadar çoktu ki biz binemeden doldu ve gitti.


Dost bana döndü
-" Sen dene "
-"Yok" dedim "bu senin meselen"

Gülümsedi.

-"Allah'ım, Beşiktaş yönüne giden, bu durakta durup kapılarını açan,bizim bineceğimiz,Beşiktaş'a salimen varıp kolaylıkla ineceğimiz bir belediye otobüsünün tez gelmesini nasip eyle"
Döndü bana baktı.

-Oldu mu sence?
-"Klima da söyle, klima da söyle" dedim fısıldayarak..sıcaktan bayılmak üzereydik...
-"Allah'ım o dilediğim otobüs var ya, çalışan ve bir süredir etkin kliması da olsun "

O dakika içinde boş bir otobüs geldi, artık boşalmış durakta izdiham olmadan otobüse bindik ve klima ile serinlemiş koltuklara kendimizi attık.


Anlayacağımızı anlamıştık, içtenlikle şükredip amin dedik.

Demem o ki, hayatta kendimizden başka suçlayacağımız, kendimizden başka hata bulmamız gereken çok az şey var sanırım. 

Sizler için iyi olan ne varsa o olsun...verilen ve verilmeyen herşeyin bitimi bizim mutluluğumuzla son bulsun.

10 Ağustos 2014 Pazar

Dualarınıza Dikkat Edin


Dilek dilediğim anlar geliyor aklıma bazen.

12 yaşlarındaydım. Sıkıntıdan öldüğüm ama ailemin tavizsiz bir şekilde gerekli olduğunu belirttiği, zoraki tebessümden yüz kaslarımın ağrıdığı bir ev gezmesinden dönüyorduk. Yorgundum,sıkkındım ama söylemenin bir çaresi olmadığını bilenlerin sığındığı suskunluktaydım. İstanbul'da olduğumuz bir zamandı.Dönüş yolunda vapura bindik ve alt bölüme geçtik. Gecenin o vakti zaten kalabalık olmayan vapurda bulunan bir kaç kişiyi incelemeye verdim kendimi.Derken gözüm ona takıldı. Düzgün kıyafetli orta yaşlarda bir hanım.Çantasına sıkı sıkı sarılmış yorgunluktan uyukluyor..ama yüzünde huzur, yüzünde dingin bir tebessüm.

Diledim o an. Dedim ki ben de çalışan bir kadın olayım, canım çıksın yorgunluktan ama hayata muzaffer gülüşlerim olsun.Dedim ki mecburi ev gezmelerinden, mecburi selamlaşmalardan, mecburi sarılmalardan uzak yalın bir yalnızlığı nasip et Allah'ım.

Belki de bu duaya borçluyum nefret ettiğim İstanbul'daki yaşamımı...bir de büyüklenmiş laflarıma :" Bana versinler İstanbul'u düzeltirim yemin ederim." Gittim İstanbul Belediye'sinde halkla ilşkilerde çalışmaya başladım seneler sonra. "Hayatta burda oturmama ıyyy ne biçim yer" Karacaahmet'in yanından geçerken ettiğim sözü , Karacaahmet'in yanında ikamet ettiğim 20 senede hatırlamadığım bir gün oldu mu acaba?

Diyeceğim o ki, dualarınıza dikkat edin;gerçekleşebilirler (Emerson)

Ve büyük laf etmek dediklerinin,aslında olacağı bilen yüreğinizin size fısıldaması olduğunu unutmayın. Bana ne "İstanbul umurunda mı" diye soran olmuştu ne de "Karacaahmet'in oralarda oturur musun" diye soran..ama ben ikisine de cevap verdim. Çünkü dış dünyanın lüzumsuz debdebesine o kadar kulak vermiştim ki yüreğimin fısıldamalarını duyamadım doğru dürüst.

Şimdilerde Rahmi Koç'u ayıplıyorum deli gibi.Bir de büyük lafım var: ben hayatta bir tekneye atlayıp dünya turuna filan çıkmam.Sabah mai akşam mai..bu ülkenin bitmez kaoslarından kabuslarından uzak kalmak ha...mümkün değil yapmam.

Hem ayıplar hem büyük laf edersem... kim bilir  :-)))