Facebook etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Facebook etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2022 Çarşamba

Gerçek Yaşam Öyküleri - Çıkmaz Sokak

 



Birlikte kahve içtiğimiz Boğaz manzaralı terasta, bir nebze olsun umudunu diriltmek, moral vermek için sordum neşeyle:

- Bak şimdi, şu hayatta en çok neyi seviyorsun.

Tamamen fiziki yapısından  kaynaklanan öfkeli  yüz ifadesine uyumsuz  bir dalgınlıkla baktı bana. Düşündü. Dramatize etmeksizin, samimiyete "hiç bir şeyi" dedi.

Çok uzun yıllar insana dair çözüm bulmaktı mesleğim. Çıkmaz sokakları hemen tanırım. Kaderini benimsemesi için , sustum.

Onunla, ben 5 yaşında iken tanıştık. Sıra arkadaşımdı. 70'li yılların tahta sıralarını bilirsiniz. Her oturuşumuzda ıslak ve kuru temizlik bezi ile siler. Saydammış hissi veren , damarları seyredebileceğiniz beyaz ellerini dikkatlice sıranın üzerine serdiği örtüye koyardı.

 Hiç unutmam, türkçe sınavında "şair" kelimesinin yazımını onun kağıdında görmüş ve kendi kağıdımdaki hatayı düzeltmiştim. Her derste birinciydi.Sınıfta birinciydi. Bıldırcını andıran  sivri hatlara sahip aksi suratı gülümsediğinde bile azarlar gibi göründüğünden midir, temizlik hastası olduğunda mıdır, kuralcığılığından mıdır bilmem pek arkadaşı yoktu. şimdi geriye dönüp baktığımda, çocukken bile fedakar ve merhametli kalbinin kendisine  karşı takılınılan uzak tutumlarla ne çok incindiğini görüyorum.

Ortaokulda ayrı sınıflardaydık. Koridorlarda bazen rastlaşır, kazağının -gömleğinin  daimi beyazı, ölçülü adımları, yine kısacık saçları ile beni kucaklamasına sevinçle karşlılık verirdim.



Lise ayrı deryaydı..karşı cinsi ve aşkı keşfetmiş, limandan çıkıp ummana atmıştım kendimi.O günlerde değil  Semra ( gerçek öykülerde sahte isimler kuralı devam ediyor), sülalesi mezardan çıkıp gelse umursayacağımı sanmıyorum doğrusu. 

Ben eriyen karların oluşturduğu  coşkun bir nehre dönüşürken o hala  elinde sabun,bez,kolonya gezen, hala derslerde birinci, hala bıldırcın bakışlı -kısa dik saçlı  ,kuralcı,gülümseyen ama gülümsemesi görülmeyen bir genç kızdı.

Sonra yıllar,yollar,kader denilen yazılı  olmayan asıl metin vs vs..koptuk gitti.


Facebook'un yaptığı en iyi şey hatta sanırım belki de tek iyi şey  kopup  gitmiş insanların birbirini bulmasını  salamaktı. Facebook sayesinde  Fizik dersinden 9 aldığı için ağlayan bıldırcın suratlı kız ile "aynı adlı eser" i, eserin adı AYNI sanan sarsuk kız seneler sonra birbirini buldu.

Semra  da Trabzon'dan başka ilde okumuştu. Türkiye'nin en büyük illerinden birinde mühendisliği yine birincilikle bitirmiş ancak   sebebini bi türlü anlayamadığım şekilde Trabzon'a geri dönmüştü.


Birbirimizi bulunca derhal buluştuk tabii.

Evlenmiş ayrılmış.

 Onca birincilik ve harika diploma ile bir devlet dairesinde saçma sapan evrak kayıt memuru  olmuş. İlkokul mezunu adamlar, partililer, sorunlu kişiler..iş hayatı ızdırap dolu.

Hasta babası ona bırakılmış, zaten bir de abisi var. O da başka ilde evli ve çocuklu..her şey Semra 'nın üstünde. İşten izin alamaz,  babası onu bırakmaz, işte mutlu değil, evde mutlu değil. Zeka ile keskinleşmiş aksi bakışlarını üstüme dikip , her söylediğine verdiğim tepkiyi dikkatle gözlemleyerek  görüşmeyeli hayat ona neler etmiş anlattı durdu buluştuğumuzda. Onu  dinlerken geçmişi hiç düşünmedim. Geçmişten, saydam beyazlıkta teni haricinde hiç bir şey kalmamış gibiydi. Öfkeyle herkesin hatalarını, toplumun  inisiyatifsizliğini,küçücük mahallede herkesin tanıdığı bir ailenin ferdi olarak hiç evlenip ayrılmışlığın getirdiği baskıları  anlattı.

-"Konuşmuyorsun" dedi. Sonra endişeyle "seni sıktım mı " diye sordu.

Her zamanki gamsız halimle gülümsedim.

-"Yok, dinliyor ve düşünüyordum. Şair kelimesinin yazılışını senden kopya çektimdi ben biliyor musun?"

Kaşları bir araya geldi ve aksi aksi süzdü beni. 

-"Ben sana onca sıkıntı anlatırken bunu mu düşündün?" dedi

-"Evet" dedim

Gülmeye başladı.

-"Bana senin gibi gamsız biri lazımmış ay ne güldümmmmm" diye diye kahkahayı bastı.

Senelerce devam etti dertleşmemiz, gülüşmemiz, buluşmamız, konuşmamız. Herkesin herkesi tanıdığı yerlerde derinlemesine dertleşeceğin güvenilir biri bulmak zordur. Abisi ile  abimin ne samimi arkadaş olduğu konusu önce onu gerdiyse de zamanla aştık bunu.Allah da biliyor ya,  susmak konusunda iyiyimdir ben. Sustum da nitekim her zaman.

Ona "aşık olmalısın" dedim. "Yeniden yuva kurmalı,  iş-ev" saçma döngüsünü kırmalısın. Hayli de zengin bir ailen var, güzel bir yeni hayat kurabilirsin..denemelisin.

Sanırım bunlardı  duymaya ihtiyaç duyduğu cümleler. Siyah ve gri kombinasyonları  sarı-yeşil-mor-turuncu detaylarla renklenmeye başladı. Zaten çıtı pıtı zayıftı ya..daha bi yakıştırdı giydiklerini kendine. Tüm dertlerini, haklı kırılmışlıklarını,çaresiz isyanlarını anlattıkça önerdiğim çözümler ona hep çok komik geldi. Bana hep çok güldü, ben de bana gülmesini hep çok sevdim. 

4. senenin sonunda, aralık bir kapıdan sızan ışık gibi aydınlandığını ve gülümsemesinin derinleştiğini gördüm sevinçle. Çalıştığı devlet dairesinde biri ona çıkma teklif etmişti ve o da kabul etmişti temkinli temkinli. Dul..dikkat isteyen sözcük onun yaşadığı  yerlerde.

Adamın adı Murat.  Kendi işlettiği bir çeyiz dükkanı var. İş için gelip giderken görmüşSemra 'yı Beğenmiş sevmiş. O da evlenip  ayrılmış ama çocuk yokmuş.

Onun Murat  ile  neşesine kavuştuğunu, yarınlara dair  ihtimallerinin zenginleştiğini görmek beni  sevindiriyordu gerçekten.Sonra, onun Murat adına bahane bularak anlattığı bazı şeyler beni tedirgin etmeye başladı. En çok da "gururlu ama allem kallem edip hesabı çoğu zaman ben ödüyorum..annesine bakıyor ne de olsa,msarafı çok. Kızıyor bana böyle yapınca ama çok tatlı" kısmına takılmıştım.

Onun hanımhanımcık mühendislik okuduğu  yılları çok da takdire şayan hanımhanımcık şekilde yaşamamıştım ve çevrem de katolik rahibelerle dolu değildi. Görücü usulü evlendirildiği adamcağızdan başkasını pek de tanımayan Semra 'nın benim gördüklerimi göremediğini, Murat'ı hakikatten murat olarak algıladığını  endişe ile fark etmiştim. Romantik evlilik teklifi  beklenenden önce gelmiş, bu da benim endişelerimi ayyuka çıkartmıştı. Murat 'ın, Semra  hakkında neler bildiğini merak ettim. Üzerine tapulu 4 katlı apartmanı biliyor muydu mesela..

Zaman ne yazık ki  beni  haklı çıkardı. Murat'ın eski eşi Semra  ile iletişime geçmiş ve ona güvenmemesini  söylemişti. Sonra Murat'ın dükkandaki  çırağı, anlaşmazlıklarının sonucu yediği dayağın intikamını ödenemeyen  bonoları Semra 'ya  ifşa etmişti. Bakımını üstlendiği annesi ise..rahmet olsun ruhuna öleli seneler olmuştu.

Yine de aksi  bakışları, çatık kaşlarının  ardındaki  tertemiz inanmışlıkla, sevgiye inanma çabasını  gördüm onda. Onuru sevdasına ağır bastı, Murat'ı terk etti.

Babasına alzheimer teşhisi konulması tam da o yıldı. Partizanlığın normalleştiği ülkemizde,  doğru dürüst tahsili olmayan adamı filancanın yakını diye getirip ona şef yaptılar. Şef, Semra'in dul olmasından başka bir kusur bulamamıştı ama diploması olmayanların diploması olanlara neler neler ettiklerini görüp yaşadığımız ülkemizde Semra da bunun acısını  çekti bol bol. Tüm gücüyle dik duruşunu koruyor ama her gün daha çok ruhu yıpranıyordu. Tünelin ucundaki ışığı görme umudu..zayıflamıştı.

Abisi temkinli bir uzaklıktan sevgi ve şefkatini esirgemiyordu. Semra evlendiğinde ayrılmasına abisi çok destek olmuş hatta ısrar etmiş. Sonradan öğrendim. Sonra da aile evine , yaşlı anne babasının yanına yerleştirmiş onu. Düşünceli abi.

Semra tertemiz kalbinin, merhametinin, vicdanının esiri...tüm imkanları mevcutken Ümit Yaşar'ın şiirindeki misal yalnızlığın taaa içine sürüklendi

Şimdi bütün gün üstüme yağmur yağıyor
Bütün gece kar
Yalnızlığın tam ortasındayım artık
Yalnızlık kadar

Geçenlerde aradım onu. Özledim gel dedim. Geldi, boğaz manzaralı bir yerlere gittik. Bitişiğe yakın kaşlarının  çatıklığı ve aksi bakışlarını  gören garson siparişi bana sordu  her zamanki gibi. Semra çantasından çıkardığı ıslak mendille ellerimizin değeceği yerleri sildi . Artık ona ne diyeceğimi bilmiyordum. 

Bir nebze olsun umudunu diriltmek, moral vermek için sordum neşeyle:

- Bak şimdi, şu hayatta en çok neyi seviyorsun.

Tamamen fiziki yapısından  kaynaklanan öfkeli  yüz ifadesine uyumsuz  bir dalgınlıkla baktı bana. Düşündü. Dramatize etmeksizin, samimiyete "hiç bir şeyi" dedi.

Çok uzun yıllar insana dair çözüm bulmaktı mesleğim. Çıkmaz sokakları hemen tanırım. 

Kaderini benimsemesi için , sustum.

Onun için bekleyeceğim..onu hiç bırakmadan.

Yaşanmamış gün için umut  yoktur demek, en fazla kendimize haksızlık olur.


Günün şarkısı Semra için..



16 Temmuz 2018 Pazartesi

Lucy


Bir güzel güneşli Pazar günüydü.

Trabzon'da ve ilk gençlik yıllarımın sevimli endişeleri, masum sevinçleri ile dolu günlerindeydik.

TV'deki western filminden gözümü alıp sabırsızca balkondan görünen güneş ışıkları ile yıkanmış yemyeşil manzaraya ve üzerinde güneşin pırıltıları oynaşan denizin eşsiz maviliklerine özlem duyduğumu fark ettim. Film , beni esir etmişti TV başında. Bir zinciri kırdım, kendimi dışarı attım ve bir daha asla saatlerce tv başında kalmadım.


Şimdilerde günlerce evde tv açılmadığı oluyor. Çocuklarım da pek derdinde değil televizyon. İyi film olursa  bakarım, onun dışında bazen kısa süreli 3-5 şey belki.


Ama fark ettim de, pek  övündüğüm bu  özgürlüğümü sosyal medyaya kaptırmışım. Lucy filmindeki gibi  herkes ipnotize olmuşcasına durakta- otobüste- yolda -yürürken -yemek yerken -arkadaşı ile otururken herkes ama herkes yaşlı genç çoluk çocuk herkesin elinde cep telefonu var. Birbirleri ile konuşurken dahi  insanlar cep telefonlarına bakıyor. Lucy  , çok şey anlatan bir film aslında.


Çocuklar oyun için bir araya gelip birbirlerinin yüzüne bakmadan cep telefonları ile uğraşıyorlar. Denize  girdiklerinde de yanlarında olabilsin diye özel kılıflar var..facia

Hastanelerde bu nedenden dolayı ruhsal sorun yaşayan insanlar için bölümler  açılmış.

En kıymetli şey zaman...farkına varmadan savuruyoruz an be an.

Önce facebook'u bıraktım. Uzun bir süre kapalı tuttum, şimdi günde bir kere girip ne var bakıp  çıkıyorum. Bir "Mai'ye dair  ne varsa benimdir" paylaşımlarım var keyifle yaptığım, onu  ihmal etmemeye çalışıyorum.

Twitter takip ettiğim tek mecra artık ama o da ruh sağlığımı olumsuz etkilediği için  göz ucuyla bakar oldum. Hala aptal zafer nidaları, memleketin   felakete sürüklenişinin resmi  ... bünye kaldırmıyor. Fiziksel olarak acı çeker oldum. Çocuk gelinler ile haberlerde normal tepki veremez, ağzımdan çıkanı kontrol edemez hale geldim.

Şimdi sadece pinterest'te Allah ne güzel şeyler yaratmış ona bakıyorum. Oyunları moyunları da bıraktım. Sadece " bil ve fethet" oynuyorum ki o da hakikatten hoş bir bilgi-tahmin oyunu. Öğrenmenin hazzı 47 yaşında da azalmamış bu iyi bir şey.

Sonuçta hayatımda kocaman zaman dilimleri açıldı. Oooooh bi sürü zamanım var şimdi her şeyi hallettiğim. Ruh  halimde gözle görünür bir iyileşme var. Boynumdaki sıkıntılı ağrı da gitmek üzere. Otobüste geçtiğim yolları izlemeyi,toplu taşıma araçlarında kitap okumayı, insanları izlemeyi özlemişim. Eskisi kadar kitap okur hale döndüm.

 
Beni benden ve hayattan uzaklaştıran her şey düşman bana.
Düşmana el vermek de akıllı insana yaraşmaz di mi?

Teknolojiyi ve getirilerini daha ölçülü ve dikkatli kullanmak için elimden geleni yapacağım, sizlere de tavsiye ederim.

11 Mayıs 2018 Cuma

Biri Vardı


Mümkün olduğunda girmiyorum artık facebooka. Eskimiş eşyaları kaldırınca nasıl orta yerde kocaman boşluk olur ve ferahlarsınız, ayyynen öyle bir etkisi oldu hayatımda.Gözüm alışmış, ne çok yer tuttuğunu fark etmediğim için kaldırıp atamamışım bunca zamandır.

Bu sabah bir girdim ne var ne yok bakayıma. Fark ettim ki çevremdeki bir çok insan çocuğunun mezuniyet balo elbiselerini, müjdeli haberlerini paylaşıyor.

Çoğu uzun zamandır görmediğim insanlar. Çoğu, hayatın standart kalıplarında renksizleşmeden önce tanıdığım insanlar. Bakmak ve görmek hüzün verdi. Bir de sanki kimsenin görmeyi başaramadığı bir filmi izlercesine heyecanlandırdı beni.


Biri vardı. Gerçek isim kullanmayacağız ya, "Fikret" diyelim.Gençliğinde koca gamzelerini ortaya çıkartıp gülümsemesine biterdik. Hep hızlı konuşur, hızlı yemek yer,hızlı nefes alırdı. Bir de gelir gelmez tuvalete koşması vardı, biz ona gülerdik o da bize gülerdi. Sonra dillendirilmeyen , dillendirilmesi zor bir yola saptı gönlü. Kuzenine aşık oldu. Kuzen hanım da ondan hoşlanmıştı sanırım. Durumu sezinleyen ailelerde yine dillendirilmeyen bir "hayır" mesajı verildi.Dillendirilmeden hatta birleşmeden ayrıldılar. Fikret'i gördüm işte facebook'ta. Saçı bembeyaz olmuş, ayyyy bi de çirkinleşmiş. Nişanlarında burnundan kıl aldırmayan gelinin babası ufalmış,  torunlarının yanında mutlu gülümsüyor. Gelini gülümsüyor çocukları gülümsüyor. Fikret'te ise o suskun,kaderine razı buruk mütebessüm bakış .Bir araya geldikleri yok kuzen hanım ile. Yine de düşündüm mutlu olurlar mıydı? Aileleri dışlamayı başarsalar olurlardı mutlu diye karar verdim. İkisi de şu an olduklarından çok daha mutlu olurlardı.

Nasip.

*************


Biri vardı okulda suskun ağır abi olmasıyla meşhur. Onu gördüm. Güzel bir evlilik yapmış ,kendi gelinine gelini kendisine denk.Kız almış bizimkini, evirmiş çevirmiş ;olanın üstüne koymuş eksiltmemiş. Bizimkisi ağır abi pozlarında yine, kız istemeye gitmişler aileden birinin oğluna. Kendi al yanak sinek kaydı traş, eşi makul ölçüde yakın,tam da diz altı bir sade elbise...o kadar klasik o kadar doğru görünüyorlar ki  rahatsız oldum.Bana biraz aykırılık lazım sanırım.

***********


Biri vardı. Aşka aşıktı. Kızın derdi hasreti günlüktü. Baktım, bir oğlu bir kızı olmuş, zengin kocayı da boşamış bir villa sitesinde gününü gün ediyor. Hayat dert etmeye değmezmiş, kızı bişiye alıp satmadık ama hepimize örnek oldu dedim güldüm.

*************



Kendi resimlerime bakacak oldum..hepsinde biraz muzır biraz mahzun gülümseyen bir kız. Hep sevmiş,hep sevilmiş,hep bir mai olmuş hayatında.


Yaşadığımız güne şükür dedim....

26 Eylül 2016 Pazartesi

Orkidli Ayakkabı


Kakara kikiri günlerimizin biriydi, okuldan fıymış bir üst sokaktaki kahveye gidecektik okey partisine. Dert eksikliğinde canımız sıkıldığı için kendimize dert edindiğimiz, Kayahan şarkılarını en sevdiğimiz zamanlardı. Bir şemsiyenin altında üşümemek için birbirimize sokula sokula insanları çekiştirip eğlendiğimiz  konuşma akışında Derya "Mahmut'u biliyor musun böyle havalarda ne yapıyormuş üşümemek için" dedi. Mahmut'u düşündüm. Hep gülümseyen ama uzak duran,genelde duvar dibinde oturan ve duvar kenarında yürüyüp dikkat çekmemeye uğraşan maddi durumu hayli hayli  kötü biriydi. "Ne yapıyor ki" dedim. Ayakkabısı su almasın diye içine orkid koyuyormuş. 




 (Bu arada bir tık ile devam etmenizi önersem?)

Hani vardır ya, grup ortamına karşı çıkacak gücü bulamazsınız, sizin de gülmeniz gerekir, sizin de onlar kadar kötülüğü görmezden gelenlerdenmiş gibi davranmanız gerekir. O an "n'apim herkes böyleydi" dersiniz demesine de size ait olmayan o cümle yıllarca vicdanınızı sömürür durur. Sonra siz bu sızıyı bir daha yaşamamak adına "hayır" demeyi öğrenirsiniz. Şekillenir, dik duracağınız rüzgarlara hazır hale gelirsiniz...İşte öyle bir gülüştü onlarla birlikte gülmem,Mahmut ile sanki komik bir şey varmışcasına neşeyle alaycı bakışmam. Onun sessiz bakışlarını yere eğişine kızmam...

Facebook için söylenen bir söz var. "Kaybettiğim arkadaşlarımı bulmuşum,bulasım olsa kaybetmezdim" diyor kimisi. Doğru değil. Üniversiteden sonra çok savrulduk, alan geniş "İletişim Fakültesi". İş hayatında belli bir sektörde de çalışmıyorsun ki rastlaşasın.

Mahmut'u Facebook'ta, üniversite arkadaşlarının buluştuğu grupta buldum. Beni ekleyince uzun bir tereddüt süresinin ardından ben de onu ekledim.



"Herkesi" gocunmadan ekleyen bir kaç isimden biri Mahmut. "eski arkadaş" demiş, kimseyi ayırmamış. Profil resmine baktım, artık yere eğdiği bakışları kaldırmış bir adam bakıyor bana dimdik. Bakışları düz, sorgusuz, anlatmayan ama dinleyen. Hemen ne iş yaptığına baktım, hatırı sayılır bir firmanın cafesini işletiyor,kendi iş yeri var.Hayatta olanaklar ile sorunları  eşleştiren zekasını kullandığını varsaydım. 

Mısır'daki amcamdan miras kalmış gibi sevindim. Ne çok affedilmeyi bekleyen anım var benim.

Hadi onlar gençliktendi..ya şimdi bile bile üzdüklerim...ama olsun. Affetmek lazım dünyanı, kendimizi ve insanları ve şansı ve kaderi.


Hayat, bir adım geri çekilip baktığınızda size çok şey anlatıyor. Umudun hep var olduğunu, adaletin sessiz ve aksak adımlarla da gelse mutlaka geldiğini, inanmaktan vazgeçmeyenlerin umuda kavuştuklarını ve insan olarak kalmanın zor ve ağır bedellerle dolu olsa da vazgeçilmeyecek bir  karar olduğunu anlatıyor mesela. 

Ya da bir deprem ile bir yangına bakar mülk dediğin, gönlünü zengin kıl mevsimlerden renklerden haz alan aklın olsun,hırsı öğretilmiş kuralları bir yana bırak gönlün huzur dolsun diyor.

Acımadan ve acıtmadan doğruyu bulabilmek dileğiyle...







13 Ekim 2014 Pazartesi

Elimden gelen bu ...

Önceden, bir vakitler facebook pek hoşuma giderdi.Derken arkadaşlık teklifleri,kabul etmezsen darılanlar devri başlayınca tadı kaçtı.Ardından, siyasi görüşün baskın yaşandığı iş yerimden tepkiler..."onun ekmeğini yiyorsun nasıl eleştirirsin"ler ya da tebessümle ifade edilen "çok cesursun vallahi"ler. Bu az gelmiş gibi "aile -eş-dost herkes görüyor yazdıklarını..sil onu"lar başlayınca "tamaaaam" dedim"buraya kadar" . Çocukların resimlerini koyma nazar değiyor, paylaştığımı beğenmemişsin ama ben senin her paylaştığını beğeniyorumlar beni deli etti.


Trabzon'a bunca aşıkken geri dönmeyişimin, dönemeyişimin sebebidir tüm bunlar.El alem ne der'ler ve teklifsizlik.Etiketlerinizle gezersiniz.Levent ile dolmuşa bindiğimizde ben parayı uzatınca adamın dönüp Levent'e ters ters bakması ve Levent'in uzattığı parayı alması 80'li yıllarda idi ama beni deli etmişti.Ben, önce insan sonra kadın olmak üzere bükmüştüm benliğimi.Özgürlüğümün bedeli oldu İstanbul'a katlanmak.

 8 Eki
İlişki durumum: "Abi çayın biri iptal"

Sonra twitterı keşfettim.Aman Allah, 140 karakterde şelaleler döktüren zeka abideleri ...memleket birbirindeyken renklerinin derdinde olan taraftarların inanılmaz vurdumduymazlığı, entellektüel zekanın evrimi yarım kalmışlarla aynı konuyu irdeleyişindeki dayanılmaz ızdırap, henüz kontrol edilemeyen haber kaynaklarının hızlı ve net akışı..büyülendim.Çoğu zaman tutamadığım kahkahalar ile sarsılırdım twitterda.Pek çok zaman hatada ısrar edenlere duyduğum öfke ile unuttuğumu sandığım nahoş sözler çıkabilirdi ağzımdan.

''Usta'ya Saygı'' gala konserine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ''Usta''dan kastın Aşık Veysel olduğunu farkedince salonu terketti...


Ne özlemişim ne özlemişim ne özlemişim düşünen,okuyan,araştıran beyinleri. Ne özlemişim ne özlemişim ne özlemişim doğru ile yanlışı ayırabilen ve daha önemlisi tereddüt edebilen insanları.Ne çok ne çok özlemişim belden alta vurmayan ,zeka ürünü esprilerin neşesini.Becerebilsem kucaklamak isterdim hepsini. Benim kadar kızgın, benim kadar "bindiği dalı kesen ve kötü bir sonu iştahla besleyenler"i şaşkınları izleyenler ile dolu orası.

Önce kendi adımla twitterdaydım..sonrasında da adım sarı çizmeli mehmet ağa oldu.Yeni hesap kurguladım mecburen.

Sonra Sosyal Medya Uzmanı olarak çalışmaya başladığım dönemde katıldığım toplantılardan birinde çok hoş bir tanımlama öğrendim."Facebook tanıdığın herkesin olduğu bir ortamda başkası gibi davranmayı ,twitter ise tanımadığın insanların yanında kendin olabilmeyi getiriyor"

Bugünlerde can yangısı "öfff" demekle geçecek gibi değil.Twitter, doğru insanların takibi ile her zamankinden önemli ama yaşananlar,yaşatılacaklar dayanılır gibi değil.

Bir diyorsun ki kenardan yürüyeyim artık göze çarpmayayım..bir diyorsun ki vatan sana canım feda, ne olacaksam olayım.


Elimden gelen bu ben iki kişiyim 
İkisi birden çıkmaya uğraşıyor 
Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim 
Birisi yeni baştan serüvene başlamış 
Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor 
Çoğalmak neyse ne.. azalmak zor .........Attila İLHAN