Setkaliyev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Setkaliyev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ağustos 2018 Cuma

MİM: Kendi Kendine


1. Elinde hangi sihirli güç olsun isterdin? 

Ölümsüzlük...ama twilight'taki  gibisinden. Tüm dünyayı gezmek, tüm dilleri öğrenmek, tüm güzellikleri sakınımsız yaşamak (mesela Everestin tepesinden dünyayı izlemek, okyanusları yüzerek geçmek) tüm kitapları okumak, hiç kilo almadan ve yaşlanmadan , hastalanmaktan korkmadan yaşamak.  Bence en büyük sihir bu olurdu : doyasıya yaşamak için ölebilmek.

2. En çok şaşırdığın tarihi eser neydi?

Tereddütsüz Chichen Itza  - Kukulkan Tapınağı diyeceğim . Ve  uzun uzun da anlatacağım:

  • Tapınak gündüz ve gecenin eşit olduğu 20 mart ile 23 eylül ekinokslarında, en uzun gün olan 21 haziran ve en kısa gün olan 21 aralıkta, yani yaz ve kış gündönümlerinde, ayrıca 16 temmuza denk gelen ve güneşin dünyanın tepe noktasında olduğu, Maya yeni yılının başlangıç gününde, merdivenlerin alt başında bulunan 2 yılan başının piramidin gövde kısmındaki basamakların yaptığı ilginç gölge oyunları sayesinde, bu yılanlar adeta canlıymış hissi verir.
  • Tapınağın dört tarafında bulunan 91 basamağa en tepedeki sunak kısmının tek basamağı da eklenince elde edilen 365 sayısı, 1 güneş yılını temsil etmektedir.
  • Kukulkan piramidi 18 derecelik bir açıyla inşa edilmiştir ki bir maya güneş yılında 18 ay vardır.
  • Mayalar zamanı tam olarak hesaplayabilmek adına 3 tür takvim kullanmışlardır.
  • Bu takvimlerden ilki Kutsal ya da Dini takvimdir. 20’şer günlük 13 aydan oluşur.
20 sayısı insanın toplam parmak sayısı olduğu için Mayalar tarafından kutsal kabul edilmiştir.
13 sayısı ise dünyanın yaratıcısının oturduğu cennetin en üst katını temsil eder. Aynı zamanda Mayalar kötülüklerin bedenimize girebileceği 13 nokta olduğunu kabul eder.
260 günden oluşan dini takvim, bir bebeğin ana rahmine düştükten sonra doğmasına kadar geçen süreyi esas almıştır.
  • İkinci takvimleri ise bizim bugün de kullandığımız, dünyanın güneş etrafında dönüş süresini temsil eden, 20’şer günlük 18 aydan oluşan Güneş takvimidir. Mayalar her takvim yılının sonunda ayrıca 5 tanrı ismine adanmış ve tanrıların dinlenmeye çekilip dünyanın korumasız kaldığı 5 artık gün olduğunu kabul edip takvimlerini 365 güne tamamlamışlardır. Bu artık 5 günde dünyanın korunması için ayinler ve dini törenler düzenlenir tanrılara kurbanlar verilir.
Her iki takvimin döngüsü kutsal döngü adı altında birleşir ve bu iki takvimin başlangıç günlerinin tekrar aynı olması için 52 yıl gerekir.
Kukulkan piramidinin bugün çıkılamayan en tepesinde çıngıraklı yılan kuyruğu şeklinde biten bir sütün vardır. Maya astronomisinde çıngıraklı yılan kuyruğu tasviri Pleiades   takımyıldızını temsil etmektedir. Ayrıca bu sütunun üzerinde ki yuvarlak kabartma güneşi temsil etmektedir ve sütunun gösterdiği nokta Pleiades   takımyıldızının Zenith noktası yani astronomi terimiyle gökte dünya yörüngesine göre ulaşabileceği en yüksek noktadır.
Pleiades   takımyıldızının 52 yılda bir döngüsünü tamamlayıp dünyanın eksenine göre tepe noktasına gelmesi ve bu günün Maya dini ve güneş takvimlerinin başlangıç günü olması oldukça önemli bir astronomik hesabın kanıtıdır.
Mayalar, 52 yıllık zaman döngüsü sonunda alttakini kaplayacak biçimde üste yeni bir piramit inşa etmişlerdir ve şu anki tapınak içinde üst üste inşa edilmiş 4 tane piramit bulunmaktadır.
  • Mayalar güneşin ikizi ve savaş tanrısı olarak kabul ettikleri Venüs gezegenine de çok önem vermişler ve 3. Takvimlerini Venüs’ün 584 günlük yörüngesine göre düzenlemişlerdir.
Venüs’ün yörünge hareketini tamamlarken dünyanın yörüngesiyle olan açı sayesinde 4 evrede gözlemlenir. Dünya ile güneş arasından geçtiği yeryüzünden görünmeyen 8 günlük ilk evre sonunda başlayan 236 günlük Venüs’ün gün doğumundan önce gözlendiği yani sabah yıldızı adını aldığı ikinci evre. Ardından 90 günlük güneşin arkasından geçtiği 3. ve takip eden 250 gün boyunca Venüs’ün gün batımından sonra yani akşam yıldızı olarak görüldüğü son evre ki Mayalar takvimlerini Venüs’ün sabah ve akşam yıldızı olarak görüldüğü tarihlere odaklamışlardır.
Dünyanın ve Venüs’ün 5 e 8 oranındaki hareketini kutsal döngü olarak kabul etmişlerdir yani 2625 günde Venüs 5 dünya 8 kere yörüngesi etrafında döner.
  • El Castillo’nun kuzeyinde bir Venüs platformu vardır.
  • El Castillo’ya uzak bölümde bulunan içindeki sarmal merdiven sayesinde El Caracol, ya da Türkçe adıyla salyangoz adını taşıyan tapınak aslında astronomik bir gözlem evidir ve şehrin en alışılmadık yapısıdır.
  • Gözlemevinin pencere ve kapılarının yerleştirilmesinden Venüs’ün yörüngesini takip ettiği tahmin edilmektedir.
  • Bu binalar grubu içinde Kutsal Top Oyunu alanı önemli bir yer tutmaktadır. Pelotte adı verilen kalça omuz ve baş vasıtasıyla ağırlığı 3 kilograma kadar çıkabilen kauçuk topun çemberden geçirilmesi sonucu kazanan takım kaptanının kurban edildiği ilginç bir oyun bu ve Maya kalıntıları içinde bu kadar iyi korunmuş daha büyük bir saha yok.
  • Top sahasının 83 metre uzunluğu, 8,2 metre yüksekliği vardır ve topun geçirildiği çemberlerin bulunduğu duvarların birbirinden uzaklığı 27 metredir.
  • Chichen Itza’daki Jaguar Tapınağı’nın girişinde nöbet tutan taştan hayvan heykelleri bulunmaktadır.
  • Top sahasının içindeki duvar rölyeflerinde kafa kesme sahneleri hala görülebilmektedir.
  • Chichen Itza şehrinde toplam 13 tane Kutsal Top Oyunu alanı olduğu düşünülüyor.
  • Pelotte sahasının yan tarafında T şeklinde etrafı kurukafa kabartmalarıyla süslü kurbanların kafataslarının saklandığı Kafatası Rafı ya da platformu gene şehirdeki kurban verme inancının önemini yansıtan binalardan biridir.
  • Bazı yıllar tanrıları sakinleştirmek için binlerce insan kurban verildiği bilinmektedir.
  • Bu binaların kuzeyinde Cenoto Sagrado ya da Türkçe adıyla kurban kuyusu vardır. Şehrin suyunu depolayan 2 obruktan büyük olanı 60 metre çapında 35 metre derinliğindeki bu kuyuya kurbanlar ayaklarına ağırlık bağlanarak atılırmış. Kurtulabilen olursa tanrının kurbanı reddettiği ve kötü günler yaşanacağına inanılırmış.
  • Kalıntılar arasında ziyaret edilen bölümden biraz uzakta iç duvarlarındaki resimler milattan sonra 869 yılına tarihlenen renkli ev adını almış Casa Colorado şehirdeki en eski binadır.
  • Chichen Itza ‘da Kukulkan piramidinin hemen arkasında bugün 168 sütunun hala ayakta kaldığı 1000 sütunlu Savaşçılar Tapınağı’na bir kemerin altından geçilerek girilmektedir. Toltek ve Maya savaşçıları dışında, jaguar ve kartal figürleri de işli sütunların zamanında bir çatıyı taşıdığı öngörülmektedir.
3. En sevmediğin insan tipi?

Menfaati için başkasına zarar verebilenler ve ülküsü olmayanlar.

4. Obsesiflik derecesinde takıntın var mı?

Emir kipi içeren hiç bir şeyi yapmam. "Lütfen" cennetten çıkmadır.

5. Başkalarının kötü ama senin iyi saydığın, sana ait bir özellik söyle.

Suskunluğum. Kuralları sorgulayıp gerekirse uygulamayışım.

6. En çok hangi özelliğin kıskanılır?

Kıskanılan bir yanım hiç olmadı da kelimelerle aram iyidir, onu takdir ederler.

7. Kız arkadaşların seni sevgililerinden kıskanır mı? Ya da böyle bir şey sezdin mi?

50  yaşında komik bir soru ama gençlik yıllarını düşünürsek evet çok oldu. Kız arkadaşlarımın erkek arkadaşlarından çıkma teklifi pek sık gelirdi sahidende ama bu onların kanı bozukluğu idi benle alakası yoktu bence. Hiç birini kabul etmedim, doğrularım arasında yer almıyordu bu tür şeyler, halen de hazzetmem. Medenilik seviyem orada kalmış ...

8. Yeniden doğdum dediğin an?

Çok net :-) 

Yazının başlangıç cümlesi bile ip ucu veriyor olmalı : Hiç unutmam fena halde öldüydüm bi keresinde. (tık lütfen tık)


9. Şu dünyada en çok sıkıldığın ortam?

Boş muhabbet ortamı..zaman hırsızlarından nefret ederim.

10. En son okuduğun kitap?


İflah Olmaz Optimistler Kulübü (Doğumgünüsü Hediyeesi idi bana sevgili Kirpim ve Künkör'üm tarafından)

11. Yanından ayırmadığın 5 şey?

Kalem,kâğıt,kitap,cüzdan,cep telefonu

12. Son zamanlarda en çok dinlediğin müzik tarzı?

Klasik müzik. Örneklemek gerekirse (tık)

13. Asla bitmesini istemediğin ama final yapmış bir dizi?

Aşk ve Gurur (buna da tık nooolur)

14. Çocukluğunu hatırlatan bir koku? 


Yosun, yağmur, toprak...yani Karadeniz.

15. Diyelim ki reenkarnasyon var ve sen bu dünyada ikinci hayatını yaşıyorsun. Sence ilk hayatında neydin?

Mavidebirnokta


4 Aralık 2014 Perşembe

Gördüm...


Uzun ince bir yoldayım
Yürüyorum gündüz  ve çok uzun zaman.

Yüreğim dar mekan geniş olsun dedim, tavanı en yüksek yeri sokak buldum. Günlerdir, haftalardır yürüyorum yürüyorum yürüyorum. Kulaklığımdan  sevdiğim ezgiler adımlarıma eşlik ediyor. Düşünüyorum, hatırlıyorum. Yürümeye devam ediyorum, yokuşlar ,düz yollar ...dşünüyorum, unutuyorum.  Özlediklerim gelip geçiyor  dimağımdan, kızgınlıklarım her adımda ayaklarımın altında.

Sonra binlerce kez önünden geçtiğim bir caddenin bir kez daha önünden geçerken milyonlarca yıldır o caddenin üzerine doğmuş güneş, bulutlarla hüzmeler yaratıp bana sesleniyor: boşver...yaşamak güzel şey.

Elimden alamayacakları güzellikler gök yüzünde . Gülümsüyorum..




Yürüyorum, ayaklarım benim emrimde ben ayaklarımın. Kulaklarımda Vivaldi Rain ... yağmur damlaları gibi kendi düzeninde akıp giden notalar ruhumu arındırıyor. Yapmam gereken o kadar hiç var ki...unutsam rahatlarım.  Gönlümü ısıtan güzellikleri ile ağaçlara bakınıyorum. Çocukluktan kalma alışkanlık, avuç içlerimi gövdelerine dayayıp onları dinliyorum. Onlarca değil yüzlerce kez seyrine daldığım ağaçta bir detay fark ediyorum şaşkınlıkla. Deli bu insanlar, sevdanın kendisi deli. Ağaç kızıyor mudur buna;kim ister ki sevda ile de olsa kelepçelenmek diyorum...sonra hatırlıyorum. Aşk hoşgörülendir!


Yürüyorum. Girmiyor o nefesler göğsüme girmiyor. Adımlarım ardıardına, kulaklarımda kelebeklerin dansı. Aklım yağmur sonrası beklenmedik anda geliveren güneş misali gönlümdeki kara bulutları dağıtıyor anılarla. Bakıyorum, aklım gönlümle barışık..görüyorum. Nerede okumuştum ben bunu: ne tarlalar vardır üzerinde ot bitmez ne kayalar vardır üzerinde bereketli incir ağaçları yetişir. Adımlarım yavaşlıyor ve duruyorum. Umut dalga dalga yayılıyor  benliğime. Üzerinde ağaçlar bitmiş kayalara bakakalıyorum. Allah'ım, kendi aptallığımdan beni koru..Ne insanlardan ne hayattan umudu kesmek mi?

 Mai'nin en kurşuni tonunda bile aşkı, sevgiyi, güzellikleri görememek mi?








 

11 Eylül 2014 Perşembe

Benimle Yürür Müsünüz?

Annemler 87'den beri İstanbul'da olmama rağmen alışamadığım tatlara mecbur kalmayayım diye düzenli olarak tereyağ ve ekmek yollarlar bana. Gönderiyi almak için evden Harem'e yürürüm hep. Bu yürüyüş, herkesin içinden geçtiği ama  saygıyla karışık bir özlem hissettiğim bana özel ayrıntıları içerir. Bu kez, oralardan geçerken sizin için fotoğrafladım beni mutlu eden bu ayrıntıları.







Güneşin ,Selimiye'deki temiz kaldırımlara vurmasın severim her zaman. Çıplak ayakla yürüme isteği uyandırır içimde ama yapmadım hiç bugüne kadar.



İşte orada duruyor arkadaşım..ne çok özlemişim onu. Selimiye Camii bahçesindeki asırlık çınarlardan onu seçmiştim yıllar önce. Her yaprağını her dalını sevdiğim,  yapraklarının hışırtısına dallarındaki rüzgarın sesine sevdalandığım, suskun sohbetlerimin ortağı,derdimi anlattığım derdini dinlediğim dostum o benim. İzlemeye doyamadım senelerdir. Bu seferki kavuşma da gözlerimi doldurdu sevinçten.Ona bir isim koymayı denemedim...takma isim yakışmayacak kadar kişilikli bir arkadaş o. Aynı bahçede çocuklarımla tanıştırdığım ve onların da dost edindiği başka asırlık çınarlar var.





Eskiler dökülen yaprak kadar insan ölür derler sonbahar için..İşte geldi sonbahar benzersiz güzelliği ile.Yerdeki yapraklara hayran bakmamak mümkün mü?


Özlemle dokundum koca gövdesine.Avuçlarım bir süre dayalı kaldı .Sakinleştim,huzur buldum.Kulaklığımda Vivaldi'nin Winter'ı, çevremdekilere aldırmadan görüşmeyeli ne var ne yok anlatmaya koyuldum.


Gitmem lazım ama çevresinde dolaştıkça her ayrıntı beni onunla orada kalmaya zorlayacak kadar güzel. Her adımda seni yeniden keşfetmek ne güzel arkadaşım diye fısıldıyorum.Rüzgarı şefkatle dolaşıyor saçlarımın arasında.


Hey koca çınar,asırlık yapılar. Mermer eşik bile eğilmiş yüzlerce yıldır adımların yükünden. Müthiş bir şey o eşikten yüzlerce yıldır adım atanlardan biri olmak.Her geçişimde sevecen izlerim mermer eşiğin kavisinin anlattıklarını.


Gitmeden önce son bir kez dönüp bakıyorum ağacıma. Camii'nin  sizi olduğu gibi kabul eden sessiz huzuruna açılan kapısı (ben insanlarla muhatap olmayıp onları görmezden geldiğim için öyle algılıyorum aslında) siz nasıl görmek isterseniz öyle. Yarısı açık , beni çağırıyor da diyebilirsiniz yarısı kapalı beni istemiyor da diyebilirsiniz.


Çıkışta davetkâr iki yokuş var. Kışın extra eğlenceli bir hal alan bu yokuşlardan ilki Harem yönüne,Selimiye Kışla'sının duvarlarına doğru.


İkinci yokuş ise Çiçekçi tarafına devam edelim mi diye soruyor.Çarşamba günleri bu sokakta pazar kuruluyor.


Harem tarafındaki yokuştan indiğiniz zaman yolun devamında böyle, yolu oradan geçmedikçe kimsenin keşfetmeyeceği minik şirin yapılar ve yollar var. Kendimi özel hissediyorum orayı bilip yolda yürüdüğüm için.Bana ait bir güzergah bu, kendim keşfettim.Kulaklığımda artık Setkaliye var.


Boğazda bir yalı değil elbette ama eminim o balkonundan sarmaşık fışkırmış evin sahibi eviyle gurur duyuyor ve evini çok seviyordur. Neşeli bir ev diye düşündüm, çok hoşuma gitti.


Yol üzerinde gördüğüm bu sokak tabelası karşısında bastım kahkahayı. Hava bükücü Aang ile Su bükücü Katara burada mı oturuyor acaba ? En kısa zamanda çocuklarımla bir yürüyüş düzenleyip şımarık balkonu ve bu tabelayı göstermeliyim.


İşte yine mesajını gönül kapısının açıklığına bırakmış bir camii kapısı. Üsküdar'ın her köşesi tarih. Bu camii kaç yılllık diye baktım..1826!


188 yıllık camiinin önünden saygıyla başımı eğip geçtim.Eşya insandan uzun ömürlü..kimler geçti kapısından kim bilir?Kimi derdine kimi şükrüne şahit etmiştir o kapıdan geçişleri.Zaman...


Şimdilerde Üsküdar'ın her yerinde bu reklam vb leri var. Reklamlar o toplumun gerçek seviyesini ama bunun yanında bir de sömürülen değerini gösterir derdi İletişim Fakültesindeki prof hocam. Misal:bulaşık reklamlarında kadın oynadığı sürece kadın erkek eşit bir toplumda yaşadığınızı sanmayın. Ve bilin ki sömürülen değer kadındır.Bu değerlendirme ışığında bu reklamlara bir kez daha hoşnutsuz bakıyorum.


İşte Harem'e geldim, mis kokulu tereyağını,babamın eli değmiş ekmeğini,annemin bize yaptığı reçelleri aldım. Artık eve dönme zamanı.

10 Ağustos 2014 Pazar

Dualarınıza Dikkat Edin


Dilek dilediğim anlar geliyor aklıma bazen.

12 yaşlarındaydım. Sıkıntıdan öldüğüm ama ailemin tavizsiz bir şekilde gerekli olduğunu belirttiği, zoraki tebessümden yüz kaslarımın ağrıdığı bir ev gezmesinden dönüyorduk. Yorgundum,sıkkındım ama söylemenin bir çaresi olmadığını bilenlerin sığındığı suskunluktaydım. İstanbul'da olduğumuz bir zamandı.Dönüş yolunda vapura bindik ve alt bölüme geçtik. Gecenin o vakti zaten kalabalık olmayan vapurda bulunan bir kaç kişiyi incelemeye verdim kendimi.Derken gözüm ona takıldı. Düzgün kıyafetli orta yaşlarda bir hanım.Çantasına sıkı sıkı sarılmış yorgunluktan uyukluyor..ama yüzünde huzur, yüzünde dingin bir tebessüm.

Diledim o an. Dedim ki ben de çalışan bir kadın olayım, canım çıksın yorgunluktan ama hayata muzaffer gülüşlerim olsun.Dedim ki mecburi ev gezmelerinden, mecburi selamlaşmalardan, mecburi sarılmalardan uzak yalın bir yalnızlığı nasip et Allah'ım.

Belki de bu duaya borçluyum nefret ettiğim İstanbul'daki yaşamımı...bir de büyüklenmiş laflarıma :" Bana versinler İstanbul'u düzeltirim yemin ederim." Gittim İstanbul Belediye'sinde halkla ilşkilerde çalışmaya başladım seneler sonra. "Hayatta burda oturmama ıyyy ne biçim yer" Karacaahmet'in yanından geçerken ettiğim sözü , Karacaahmet'in yanında ikamet ettiğim 20 senede hatırlamadığım bir gün oldu mu acaba?

Diyeceğim o ki, dualarınıza dikkat edin;gerçekleşebilirler (Emerson)

Ve büyük laf etmek dediklerinin,aslında olacağı bilen yüreğinizin size fısıldaması olduğunu unutmayın. Bana ne "İstanbul umurunda mı" diye soran olmuştu ne de "Karacaahmet'in oralarda oturur musun" diye soran..ama ben ikisine de cevap verdim. Çünkü dış dünyanın lüzumsuz debdebesine o kadar kulak vermiştim ki yüreğimin fısıldamalarını duyamadım doğru dürüst.

Şimdilerde Rahmi Koç'u ayıplıyorum deli gibi.Bir de büyük lafım var: ben hayatta bir tekneye atlayıp dünya turuna filan çıkmam.Sabah mai akşam mai..bu ülkenin bitmez kaoslarından kabuslarından uzak kalmak ha...mümkün değil yapmam.

Hem ayıplar hem büyük laf edersem... kim bilir  :-)))