bulut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bulut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2021 Salı

Mai'ye Özlem

 



Ben geri zekalıyım.


Geçmiş yazılarıma bakıp  ağlayan bi ben :-)


İşsiz kaldığım zamanki yazılarıma bakıyorum..o günlerde nasıl zormuş hayat benim için ama ben yine de nasıl dört elle sarılmışım yaşamaya.


Blog yazmanın ve buradaki dost insanların  satırlarının ne kadar destek olduğunu, nasıl da kocaman kuleler inşaa edip  beni koruduğunu şimdi çok daha net görebiliyorum.


Sevgili Blog Dünyasının artık burada olmayan- hala burada olan tüm insanları : benim beni kaybetmememe yardımcı olduğunuz için hepinize müteşekkirim.


Kaç günlerdir iki satır yazıp  dönüş yapmaya çalışıyorum ama ülke gündeminin yansımaları hayatı alt üst ettiği için normalde bir kere ve beş dakikada yapacağınız işi 10 kere ve 5 'er saatte yapıyorsunuz.


Olsun..şikayet mi ettim sanki? Daha çok şey yapmak isterdim ama zaman  ve koşullar bu kadarına müsaade ediyor ne yapalım.

Nehir üniversite sınavı senesinde ve hala odak yok.


Selin Erasmus ile İspanya'ya gitti  ve çok mutlu.

Özer anneciğii uzun zamandır hasta olduğu için endişe ile Eskişehir'e gitti ve üzgün.

Ben hala bulutları  seyredip  her sabah gördüğü ağaçları  her sabah eksilmeyen bir özlemle selamlayan , gerçek dünyanın kirinden bıkmış gizemlerine ve sürprizlerine doymamış bir şaşkın. Şıkır şıkır giyinip  az daha yürüsem şu  gökyüzünün altında diye kulaklarında klasik müzik deryası yürüyüp duran bi tip...

amaaan ne bileyim..bi sürü şey oldu anlatsam  sabaha kadar yazmam lazım.


Dur bakalım döndüm inşallah diyeyim de bir...

21 Eylül 2018 Cuma

Dürüst müyüz? Mim :-I

Mim'i bir Ertuğrul'da bir Çağla'da gördüm. Onlar kadar nazik ve sevecen olmam mümkün değil ama olsun dur yapacam bu mimi dedim.

Hadi bismillah:







1- Dürüstçe fikirlerinizi söyleyecek yapıya sahip misiniz? Bu mecrada da öyle miydiniz? Kırılmasın diye geçiştirdiğiniz yorumlar oldu mu? Bazı yorumlar vardır, karakterlerimizden tüyolar verirler. Ben bunlara çok dikkat ederim. 

Yok yok..dürüst mürüst değilim ben burada. Aslında tam ayrımı zor: ya normalde kibar ve yumuşak yapılı biriyim hayat gardımı almaya itti beni ve içimdeki Recep İvedik pörtledi, ya aslında nobran ve kırıcı biriyim burada herkes çok nazik ve tatlı elimde olmadan uyum sağlıyorum bilemedim. Kırılmasın diye geçiştirdiğim yorum hiç olmadı, dşünen beyinlerden çıkan kelimelerle dolu bu mecra ve zevk alıyorum her kelimeyi okumaktan. Yorumlar, bana tutulan objektif bir ayna gibi kıymetli. Hem kendimi hem yazanı görüyorum; bu da az bişi değil




2- Blog tutmaktan sıkıldığınız oluyor mu? Zaman zaman çekilmeler hissediyor ve üzülüyorum. Hani, sevdiğin komşundan uzak kalmışsın gibi… Aynı coşkuyu yakalayamadığımız zamanlar da oluyor. O zaman açıkçası eski hareketliliği özlüyorum. Hele alıştığım bir arkadaşım “şak”diye ilgisini kesince, normal yaşamımdaki kadar üzülüyor, nedenini anlamaya çalışıyorum. Siz sadece soru kısmına odaklanın lütfen…

Blog tutmaktan sıkıldığım olmuyor , tam tersine zaman yaratıp girebiliyorum buraya yani asla istediğim sıklıkta değil. Oysa çok isterdim aklımdan gönlümden geçenleri derleyip paylaşmayı. Bir üst cevapta da dediğim gibi, yazmak zaten güzel ama yorum kısmına bayılıyorum. 




3- Yazdıkça rahatlıyor musunuz? Yani yazmak sizin için bir ihtiyaç mı?



Had safhada duvarlarım yüksek ve inanılmaz asosyalim ben. Yazmazsam ölürüm.Yazmak beni özgür kılıyor. Tek sahiden iletişim  kurduğum , perdesiz dile geldiğim yer satırlar. Blog, olmadı günlük...sesime değil yazıma bakmak lazım sahiden  ben için.



4-Geçiştirmek için yazdığınız oldu mu? Ya da bloğumu ihmal etmeyeyim diye demek daha sıcak bir ifade olur…



Evet oldu, kopmamak için şarkı paylaştığım zamanlar oldu mesela. İşimin yoğunluğu beni  girdap gibi içine çekerken bulutlara kement atmak gibi bir şey bu, önemsememek ya da geçiştirmek değil aslında.


5-Yorumların niteliklerinden memnun musunuz? Yapay olduklarını düşündükleriniz oluyor mu? Burada ferdi bloglarız, hep aynı yere yüklenip, abone gibi sürekli oraya yorum yapmanın altındaki sebep ne olabilir sizce? O kişi; elliye varan yorumlardan memnun olur mu ki?

Yapay olduğunu düşündüklerim oldu evet. Borç ödemeye gelmiş gibi , kalıp bir kaç kelime ve sonrasında bye byee . Yine de en azından iletişimi sürdürmek ve destek vermek için çaba olarak algılıyorum bunu. Bazen de "Mai'm" gibi içimin yağlarını eriten seslenişler oluyor  ..güzel yani çeşit çeşit hepsi :-) Hep aynı yere yorum yapanlara gelince; yazıya ve yazılana bakmak lazım. Yani çoğunluğa hitap etmiştir , bir sinerji oluştumuştur, devamlılığı vardır filan ..çok u nsur olabilir ve eminim o yorumların hepsinden memnun olan bir blog sahibidir.      

                         




6-Bir bloğu nesine göre değerlendirirsiniz? Tema ve blog düzenine mi, yazdıklarına mı? Ya da hepsi mi önemlidir?

Blog düzenine bakmıyorum yok. Yazdıklarına, samimiyetine,içeriğine ve etkileşimine. 







7-Antipatik bulduğunuz bloglar var mı? Buna rağmen onlara da yorum yapar mısınız, eleştirel de olsa? Zira buna da ihtiyacımız var…
Antipatik bulduğum değil de takip etmek gereğini duymadıım, içeriği  - işleyişi çok bana hitap etmeyen bloglar var. Eleştirel yazmadım hiç ama onlara da yorum yazdığım oluyor. Birincisi emek veriyor destek evrmek isterim ikincisi ilgi duymadığım o alanda kendi duvarımı kırıp farklı deneyimlere şans vermek isterim. Misal moda-makyaj.






8-Aramızda olmaktan mutlu musunuz?

Çokkkk..yazmaktan vaz geçtiğim dönemde nerdesin diye sorup sorup geri dönme şevki yaşatan sevgili kedilievintarzı'na hep müteşekkirim. Ya da "sen blog yazsana" diye beni buralara başlatan Gonca'ma.

9-Zaman zaman ters düştüklerimiz oldu. Bunu uzun sürdürür müsünüz? Yani büyük bir sorunmuş gibi mi algılarsınız? 

Ters düştüğüm olmadı ama olsa da uzun süre sorun etmem..konu Atatürk, ulusum,ülkem ve bayrağım değilse tabii.





10-Blog tutmanın sizce yararları nedir?

Birincisi  şahane insanlar ile tanışıyorsun. İkincisi bir sürü  farklı etkileşim ile dünyan zenginleşiyor ki bugünkü zamansızlıktan öldüğümüz dünyada bu büyük lütuf. Üçüncüsü kendini paylaşıyorsun, kendin oluyorsun. Yaşdıklarına getirilen yorumlar bakış açını derinleştiriyor, zenginleştiriyor. Kocaman bir nefes almak gibi           blog tutmak. Geriye  dönüp yazdıklarını okuduğunda şaşırabiliyorsun : bir nevi hafıza oluşuyor. Başkalarının birikimleri ile çoğalıyorsun. Mesela Müjde'nin bloğundaki bir şarkıyı daha evvel dinlememiştim ve o kadar sevdim ki uzun süredir biri beni aradığında çalan müzik o.Burası okyanus ve ben mavidebirnoktaolmayı istediğim için buradayım


Ay fazla mı dürüst oldum ne...iş dünyasının girdabı yine paçamdan çekiştiriyor. Bu kadar zaman ayırmak büyük cesaretti .afferin bana :-P

26 Mayıs 2018 Cumartesi

Bir Kuş Olsa

Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin 

Bir kuş olsa mavilik derdi buna..Edip Cansever
                                                     (tık)





16 Ocak 2018 Salı

Paşa Gönlümden Sevgilerle



Merhaba,

"Canım Hiç Bir Şey Yapmak İstemiyor O  Zaman Ben de Yapmam" gününe hoş geldiniz.

Bugün o gün.

Ben ilan ettim sabah uyandığımda.

Yok yok..bir yerim ağrıyor sızlıyor, yorgunluktan ölüyorum filan değil.

Gün hafif yağmurlu, es geçilmeyecek kadar güzel bir 16 Ocak 2018 günü. Bugünü severek yaşamaktan başka bir şey gelmez elimden. Doğama aykırı olur. Doğama aykırı şeyler beni çok yıpratıyor. O yüzden bugünü severek yaşayıp "Canım Hiç Bir Şey Yapmak İstemiyor O  Zaman Ben de Yapmam" günü ilan etmekten başka çarem yok.

İşe yine Andy Williams'ı(tık) dinleyerek yürüyüp geldim. Yine sabah aldığım karar üzere yol üstünde gördüğüm yaşlılar ve güzel şeylere mutlaka selam vermem gerekiyordu. Sevimli yaşlı insanlar gördüm. 

Tombul vücudumun elverdiğince reverans yapıp nazikçe tebessüm ederek selamladım onları.  İnanmazsınız biri bile kayıtsız kalmadı. "Deli mi ne" bakışlarını mı ararsınız,  "Paramı mı çalacak acaba" endişesi mi ararsınız, "ben de başımla reveransı ve bu vakitsiz selamı onaylayıp karşılık vereyim"  mi ararsınız, yorgun gülüşlerin arkasında neşeli bakışlar mı ararsınız..ama hiç biri görmezden gelip başını  çevirmedi. Seviyorum  yaşlı insanları.

Yolda gördüğüm eskimiş yapraklar, zarif ferforjeler,camlarda şahsına münhasır izler bırakmış sevgili yağmur damlaları, yağmur damlalarını evladını seven bir anne şefkati ile bağrında gezdiren eşsiz güzellikteki bulutlar, çıkıntılarında anılar biriktiren kaldırım taşları, zamansız güneşe kanmış gonca yüklü dallar, insanların zulmüne kötülüğüne inat bir aradayken güzel-renkli-özgün bir görüntü yaratmaya çalışan çöpler, camgöbeği deniz dalgaları..hepsi ile selamlaştım bugün. 


Sevgili hanımefendi mi sevgili beyefendi mi demeliyim bilemedim ilkin. Sonra her ikisinin de yanlış olacağını anladım. İngilizcedeki "it" kavramı  anca oturdu beynime. Her iki cinsiyete de sahip ve cinsiyetsizdiler çünkü, anladım ben onları. Onlar da karşılıksız bırakmadı  selamımı. Yağmur tepeme yağdı, rüzgar gözüme esti filan. Memnunduk halimizden.

Şimdi öğle arası. Peynir ve çubuk kraker yiyip  nugget ile destekleyeceğim öğünü.

Çok mu  sağlıksız?


Amaaaaaannnn.... hani, zerre umurumda değil.

Bazen "sağlıklı ne yemeliyim" stresinin bizi daha fazla hasta ettiğini düşünmüyor değilim.

Güzel günlerimiz ola..sevgiler

17 Ekim 2017 Salı

Ekim



Sen hazırsan ben de hazırım Ekim dedim.




Sen bana bir adım gel ben sana koşarım Ekim dedim.



Tüm güzellikleri ile kalktı geldi.




Her akşam iş çıkışı ve her sabah işe gelirken havada uçuşan toz zerreciğinden artık solmakta olan yeşillerde saklı mai'yevuran yumuşacık ışığına;


eşsiz güzellikteki yolcu bulutlarından sadece Ekim'de saklı deniz maisine kadar aşık oldum yaşadığım her güne.



Bir adımlık yerde ne mutluluklar, güzellikler saklı bilseniz...

Her fotoğrafta sizin için müzik saklı..hangisini dilerseniz..











13 Ekim 2016 Perşembe

Hüzme


Unutturmaya yıldırmaya çalışsalar da unutmayın güneşli güzel günleri, Atatürk ilke ve inkılaplarının getirdiklerini-yokluğunun ihtimalinde bile neler kaybettiklerimizi.

Güneşe,ışığa,sevgiye,azme inancınızı kaybetmeyin. Aşurenin üzerine nar serperken bile renklerin ve başarmış olmanın mutluluğu ile neşelenebilen insanlarız biz:mutluluğa inancımızı kaybettirmelerine izin vermeyin.


Tamam gece uzun sürdü, tamam karanlık dört bir yandan geldi, tamam kahpe içerdendi kapı kilit tutmadı ama "kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde yenilirsin" diyen adamın da aptal olmadığı bir gerçek. Vazgeçmeyin. Hiç bir duygunuzun yitmesine de izin vermeyin.

Babam ve annem kooparatife katılıp yeni ev aldığında, yeni evimizdeki ilk akşamlarımdan birinde 2000 yılını  hayal ederek  planlar yaptığımı hatırlıyorum. 1970'lerde var olan biri için büyülü bir sayı kabul etmek lazım :2000 . Bir sürü planım ve kararım vardı ama hiç biri bugün yaşadıklarımla örtüşmüyor. İyi kötü para biriktirmiş olacaktım ve hayallerim arasından eleme yaparak birini seçip yapılabilecek olanıgerçekleştirecektim. Tabii ki sırt çantam ve kitaplarım ile bir yerlere gitmek üzerine  ve döndüğümde de harika bir müzik seti -çelik kapısı olan evimde kitaplara boğulmak üzerineydi seçeneklerin neredeyse tamamı. Planlama maddiyatla ilgili: Kayseri'ye mi gidebilecektim gezmek görmek için Portekiz'e mi? 5 sene mi haftasonu mu..filan.

Hayallerimin hiç birinde tüm ülke halkının kendini güvende hissetmediği , adalet-sağlık-eğitim gibi temel kavramlara güvenimizi yitirdiğimiz, çocuk gelinlerin arttığı, benim ca-nım Ata'mın emanetlerine bunca saldırı olduğu ,araplaştığımız günler yoktu. Ne hayalimde ne gerçeğimde olmasın da zaten. Kim ister ki bunu?


Ne ekersek onu biçmedik mi? Bugünler de dünün yarını değil miydi klişenin dediği gibi. 
Umut ekelim.
Her şeye rağmen gülümseyelim.
En güzel karşı koyuş değil mi gülümsemek?
Gülümsemekten vazgeçmeyelim.


En sevdiğim doğa olayları sıralamasında ilk 3'tedir hüzme. Güneşin, her şeye rağmen bulutların arasından sızışı, yare-mai'ye kavuşması ..çubuk çubuk, çizgi çizgi umuttur hüzme gönülgözü açık olup görebilene. 


Bir tabloyu güzel değerlendirmek için geri çekilip öyle bakmak gerekirmiş. Bugün yaşadıklarımıza, bize yaşattığı bunaltıdan uzak kalmayı başarıp geri çekilerek objektif baktığınızda neler görüyorsunuz neler..resmi doğru okumak lazım.Umudu asla kaybetmeyin.

Proje okulları ile ilgili : tüm velilerin,öğrencilerin ve değerli öğretmenlerin yanındayım her türlü.

Malum:kadın zayıftır ama anne güçlüdür. Hepsini ben doğurdum, o geleceği mahvedilmek istenenlerin hepsi benim evladım.


Bulut bulut olsun isterse tüm gökyüzü.Onlar çok, onlar kara, 
onlar güçlü demek yok;hiç ama hiç vazgeçmedim, ben güneş olacağım.

13 Ocak 2016 Çarşamba

Kimse Bilmez

Dün akşam iş çıkış saati geldiğinde her günkü gibi masamı toplayıp unuttuğum ya da yarına hatırlamam gereken bir şey var mı diye aklımı yoklarken ayni her günün rutininin alışılageldik kıvrımlarında huzurla boğula boğula yaşamaya devam ederken sadece bir anlığına penceremden görünen gri-lacivert bulutlara takıldı gözlerim ve hemen sonrasında akıllara zarar ağır yoğun ama kesinlikle her zerresi ile benim için yaratılmış bir hüzün geldi çöreklendi içime.

Günlerdir Geveze'nin sabah akşam aralıksız içimde mırıldandığı o şarkıyı ,o sesini yükselttikçe benim hazırlamam gereken raporlar arasında sesini kıstığım o şarkıyı açtım sözlerinin her harfinde gönlümü demleye demleye.


Gri-lacivert bulutlar altındaki gökyüzü keskin parlak bir maviye dönüşüp , kendi rengi kırmızı oluncaya kadar benim onları seyrettiğim gibi karşımda durdu ve beni seyretti.

Şarkıyı tekrara aldım.

Düşmek üzereyken es kaza yakaladığın halata tutunup nefesinin düzelmesini, titremelerin geçmesini beklersin hani
Sonra yaşama güdüsüdür baskın gelen.
Elindeki sıyrıklara aldırmadan halatı eline dolarsın sımsıkı

Yaşamak istediklerin değildir artık gündemin ilk maddesi
Bulut kızıla, gün akşama dönmüştür
Artık mevzuu yaşamanın ta kendisi oluvermiştir.

Ötelemedim.

Bıraktım içime çöreklendi hüzün. Bir benim bildiğim şeyler, bir de herkesin bildiği ama bir benim aldırdığım bir beni yaralayan şeyler gezindi yüreğimde, ağzımın içinde acı bir tat bıraka bıraka.

Şarkı kaçıncı kez döndü, ben ne zaman döndüm gittiğim uzaklardan bilmiyorum.
Mesai biteli bir saatten fazla zaman olmuş..hava kararmış

Anlatmanın faydası yok bazen
Kimse bilmez..kimse bilmez.



BULUT GEÇTİ 
GÖZYAŞLARI KALDI ÇİMENDE 
GÜL RENGİ ŞARAP 
İÇİLMEZ Mİ BÖYLE GÜNDE 
SEHER YELİ 
ESER,YIRTAR ETEĞİNİ GÜLÜN 
GÜLE BAKTIKÇA 
ÇIRPINIR YÜREĞİ BÜLBÜLÜN 
BU YILDIZLI GÖKLER 
NE ZAMAN BAŞLADI DÖNMEYE? 
KİMSE BİLMEZ,KİMSE BİLMEZ...



27 Eylül 2015 Pazar

Siz Küçükken Kaç Yaşındaydınız?

Korkudan baskın tek duygu umutmuş.

Korku ve öfke anında kontrol zayıflayınca ortaya çıkanlar komik oluyor çoğu zaman. Ne İstanbul Türkçesi ile şakıyan beylerin korku /öfke anında sinkaflı küfürleri ya da lehçeli nidalarına şahit olmuşumdur.

Ya da neredeyse 30 senedir İstanbul'da yaşayan bendeniz kızınca gayet içten bir "yapma da!" ile çığlığı basar, samimi öfke anımda "afkur afkur" diye söylenir,beni çılgına çeviren birine o an rahatlıkla "anderin gaybanası" diye sayıp söverim. O anlarda Amerikan filmlerinin "oh ! lanet olsun!"ları yer almaz dimağlarımızda.

Akşam İstanbul'da gök delindi yere indi. Nasıl bir gökgürültüsü nasıl bir şimşek nasıl bir sağanak yağmur..yok böyle bişi.


Jane Austen'in İKNA romanına dalmış hayli geç yatmıştım. Yerimden kalkasım yok ama kulağım çocuklarda. En sonunda içeriden Nehir'in , yani küçük kızımın titrek sesi yükseldi. 

-"Babaa..babaaaa"

Eşim yerinden fırladı hemen yanına gitti,Nehir kucaklanarak annesinin sıcacık kollarına getirildi. Eh, Selin'in nesi eksik?O da yarı uykulu geldi yattı yanımıza.



Korkan çocuk , üzülen çocuk "anne" diye ağlamaz mı?
Ne yapsam ne etsem Nehir'in aşkı ve önceliği baba işte. Sağlam çakan bir şimşeğin aydınlığında bunu görmüş olduk.



Kıskandım mı sandınız?
Az bile sanmışsınız.
Öldüm kıskançlıktan..ama küçükken "anne" diye değil " baba" diye ağlayan bir kız çocuğu olduğumu hatırladığım sürece ağzımı açmaya hakkım yok biliyorum.

Selin anladı derdimi. Uykusunun içinde gülümsedi , uzandı elimi tuttu.


Nehir son gökgürültüsü ile burnunu sineme gömdü.

"Ne sarsuk bulutlar bunlar..koca gökyüzünde yer bulamayıp çarpılır mı birbirine yahu..bunlar sizden de sakar" diye fısıldadım onlara. Kasılmış omuzlar gevşedi.Bir iki mahmur kıkırdama çıktı ağızlarından.

Onlar uyudu.

Ben yağmuru,babamı ve çocukluğumu düşündüm sabah olana değin.







17 Eylül 2015 Perşembe

Martı ve Öküz

Hayatta yanlış kişilerle dostluk kurduğum çok oldu ama pişmanlığımı "keşke"lerle beslemedim.

Ama bu sabah bir kere daha anladım ki  yanlış kişilerle ilgili seçimlerim yaşımın ve yaşantımın getirisi ise de doğru şeyleri sevmişim.

Kişiler gitti ama sevdiklerim yanımda kaldı en zor günümde.

Şu "içime öküz oturdu nefes alamıyom oyyyy" dönemini atlatamıyorum bir türlü. Hani her şey yolunda ve ben surat asıyorum da değil, berbat bir şey önüme çıkanlar da değil. Hepimiz yaşamışızdır ve bi milyon kere daha yaşayacağızdır:  zamanla halledilecek şeyler ama belirleyicinin siz olmadığınız yerde sabır zor zanaat mirim.

Sabah uyandım evi topladım,çamaşırları yıkasam mı diye düşündüm vazgeçtim sonra gittim çocuklar uyandığında bulabilsin diye kıymalı börek yaptım. Böreğin altı pişsin de üst kızağa alayım diye beklerken mutfağı topladım filan sonra gayrı ihtiyari cama çıktım. Gri-laci bulutlar sessiz yolculuklarına kapılmış gidiyorlardı Eylül rüzgârları ile. Sabah serinliği ile hafifçe ürperdim, sokağa bakayım dedim. Üsküdar Belediyesi mini kamyonu çöp saatine uymayan tosbağaların çöplerini toplayayım da millet temiz sokaklara uyansın turu atıyordu. Çöpçüye baktım ve acaba çocukken ne olmak istiyordu diye düşündüm. Sonra içime oturan öküz yeri dar gelmiş gibi kımıldandı ve yine nefes alamaz oldum, başımı  göğe kaldırdım.


Kocaman mucizeler arayanlardan değildim hiç bir zaman.

Yaşamın sunduğu küçük mucizelerdeki büyük mesajları, rüzgârın tenime değişindeki şefkati duymayı bildim hep.
Sırf bunun için bile milyarlarca kez şükürler olsun.
Onca gri-laci bulut bir rüzgarla aralanıverdi. Parçalanışın oluşturduğu delikten minik şirin kesinlikle varoluşuyla benim direkt bir ilişkim olduğuna inandıran bir pembe bulut burnunu uzattı.

En az çocukluğumdaki kadar keyifle açılıverdi gözlerim.

Delik biraz daha büyüdü ve pembe bulutun da altında mailerin en parlağı bir gökyüzü göz kırptı.

44 yaşında işe gitmek üzere giyinip rujlar filan sürünmüş bir kadındı camdan bakan biliyorum ama ağzımın kulaklarıma kadar varan bir sırıtma ile yayılmasına mani olamıyordum.

Biri, benden evvel bastı kahkahayı.


Gözlerimi zorlukla aldım bulutların dansından.
karşı damın olabildiğince kıyısına tünemiş bana  bakıyordu Martı . karnı tok sırtı pek keyfi yerindeydi besbelli. 

"Merhaba" diye fısıldadım gözgöze geldiğimiz anda
Ağzını tuhaf bir şekilde aralayıp garip bir ses çıkarttı.

Bu sefer ben de bastım kahkahayı.

Ne lazımdı ki hayatın güzelliğini bana hatırlatmak için..daha fazla ne lazımdı.
Benim için var olan bulutlar..
Onların rüzgârla dansları.
Bir sürü koyu gri arasından bana ulaşan parlak mai
ve yılların eskitemediği dostum Martı 

Yanlış kişilerle dostluk kurmuş olabilirim hayatım boyu

Ama hep yanımda olacak doğru ve güzel şeyleri sevmişim.

İçime çöreklenen öküzü tatile gönderdim!

Şu an saat 07:55.
Çoktaaaan işe gelmiş ,masamdan yazıyorum.

Günaydın 17 Eylül 2015
Bir daha asla yaşayamayacağım güzel gün
Her anının tadını çıkartmak dileğiyle...