camii etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
camii etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2022 Pazartesi

Hayat : Alkışı Duydum, İhaneti Gördüm

 



Bir çok iş yerinde, makamda,görevde bir çok değişik işte çalışmışım ; geriye baktığımda kendimi hayretle ama "onca şaşkın halime rağmen başarmışım aferin" lerle izliyorum kendimi.

Yaşama atılmak için kararları yeterli donanım ve tecrübe olmadan verdiğimiz lise son sınıfta seçtiğin mesleği al cebine..bir ömür onunla yürü. Ne saçma şey.


Ne yazık ki ülkemizde denemelere, vazgeçmelere çok yer yok.  Uğultulu bir koro var hiç susmayan. 

Uslu ol-okula git-ders çalış-okulu bitir-ders çalış-üniversiteyi kazan-ders çalış- üniversiteyi bitir- iş bak- askere git- evlen-çocuk yap- ev al-araba al-yazlık?-bi çocuk daha yap- Bir de kızın olsun/bir de oğlun olsun..ikinciyi yap-borçları öde- çocuk uslu olsun-çocuk okula gitsin-çocuk ders çalışsın... korkunç bir bitmeyen döngü!

Çocuklarıma bunu yapmadım.

Çocuklarıma bunu yapmayacağım.

Üniversiteyi kazanıp Trabzon'dan İstanbul'a geldiğimde 16 yaşındaydım. Hayatıma karar verdiğimde yani..müthiş değil mi? Entellektüel bakışı olan, iyi bir ailem ve cevval bir annem oluşu kurtarmış beni geriye baktığımda. "Yapabilir miyim" endişesini hiç taşımadım ama bu kendime güvenimden mi  sarsukluğumdan mı onu da bilmiyorum dürüst olmak gerekirse.

Tüm o  masalar içinde en çok öğretmenliğimi sevmişim geriye dönüp baktığımda. Artık var olmayan okulda, artık var olmayan güzelliklere özlemim biter mi bir gün ? İstanbul'un hemen hemen en güzel semtlerinden birinde çok sevdiğim güzel işimde çalışıp hayatın renkli akışı içinde  "bildik" sokaklarda  nefes alıp verirken, bir çok insanın " ne şanslısın" dediği bi kavşakta  sakin salınımlarımda yürürken öğretmenliğimi hatırlamak, kendime özlem gibi  derin bir sızı yaratıyor bende.

En lüks otellerde ofisim oldu, en yüksek makamlarla yemekler iş birlikleri..titrler titrler...ee ne olacak? Karacaahmet mezar taşında makamı yazanlarla dolu. Geriye ne kalıyor?  Alkışı da duyuyorsun, ihaneti de görüyorsun. İnsan kalıyor mu , dostluk kalıyor mı, kardeşim diyeceğin insanlar biriktirebildin mi  peki  dön bak geri ..

Yağmurlu Karadeniz günlerinde sınıfta yanan fındık sobasının  çıtırtısında ormanlarla kaplı dağları seyretmeyi , çocukların sıcacık gülüşlerinde ısınmayı ve alt  katta abimin olduğunu bilmeyi seviyordum.

Camii kaldı..şatafatlandırdılar
Kahve kaldı..orda yaşıyor erkekler

Okulu yıktılar

Ormanları yaktılar

Çocuklar büyüdü gitti

Abim...o hepsinden beter gitti.



Eskiden olsa  daha derin bir üzüntü daha koyu bir hüzün sarardı  içimi eminim. Oysa şimdi gülümseyerek bakıyorum ve "  iyi ki yaşadım o günleri " diyorum. 


Marka ayakkabılar giymek ve  serçe parmağım havada (!) yemekler yemek zorunda olduğum  bu yaşam kesitinde, öğle uzun teneffüsünde  toprak bahçesinde voleybol oynadığımız o günleri,  abimin ruhsuz bir kayaya dönüşmüş benliğinde artık var olmayan sıcacık gülüşünü, çocukların  ilkbahar çiçeklerini derleyip masama bıraktığı güzel ellerini hiç bilmeseydim ,hayat daha mı güzel olacaktı sanki?

* * * 

Bazen , iyi ki  unutmadıklarım var diyorum. Yitirilmiş gülüşler sahibinde değil bende saklı kalmış. Hayli zenginim diyebilirim...gönlü fakir kalana yazık.


Günün şarkısı Cem Karaca'dan...hayatımızda kalan tüm güzel insanlara gelsin.




19 Haziran 2015 Cuma

Cehennem

Yaş 16..üniversiteyi kazanıp İstanbul'a geldiğim sene.

Trabzon'dan çıkıp İstanbul'a geleceğim belli olunca dayımlar olsun teyzemler olsun telefonu bir kapatmadılar."Kadriye bizde kalsın Kadriye bizde kalsın" diye başlangıçta sevgi dolu sandığım ama  sonrasında benim tarafımdan "ay kimse çocuğunu başkasının yanında okutmasın"a dönüşen nidalar sonucu ilk sene Fatih'te dayımlarda kaldım.

İstanbul'da aşina olmayan ve hem kişiliğimle hem kültürümle uyuşmayan binbeşyüz şey arasında mutlu mesut yüzer ve üniversite eğitimimi sürdürürken ramazan geldi.

Yaz mevsimine yakın günlerde Ramazan ayını coşku ile yaşayan , saçları kısacık kesilmiş coşku dolu bir genç kızdım. Fatih'ten Harbiye'ye yürüyerek gidiyor, akşam iftarda sürahilerce su içiyordum. Oruç,sadece biraz suskunlaştırıyordu beni;ne hareketli yaşantımda ne neşemde bir değişiklik yoktu. Akşam eve geline ödevlerimi yapıyor, ödevler biter bitmez şimdi rahmetli olan yengeme yardım edip sofra kuruyor, dayımın oğlu ile kakarakikiriler arasında pide alıyor, iftarı yapınca sofrayı toplayıp koştura koştura camiye teravih namazını kılmaya gidiyordum.Teravih sonrası eve dönüyor, kalan derslerimi yapıyor,bulaşıkları yıkamaya yardım ediyor ve sonra yatıyordum.Sahurda kalkıp sofrayı kurup yemek yedikten sonra sabah namazını kılmak üzere koşturarak tekrar camiiye gidiyordum.

Her akşam farklı camiiye gitmenin ne büyük sevap olduğu söylenmişti bana..Her akşam farklı camiideydim.Keyfimden, mutluluğumdan bahsetsem de anlatmak mümkün değildi.

Lakin gençlik ölçüsüz coşkunluklar zamanı.Beden, uykusuz ve aç yorgunluklara çok dayanamadı. Ramazanın ortasından sonra olduğum yerde uyuklar hale geldim.Regli döneminde bile , dayım neden camiiye gitmediğimi şıp diye anlar utancı ile camiiye gidiyor ve o halde ibadetevine girmenin üzüntüsü ,utancı içinde affım için dualar ediyordum.

Geriye dönüp bakıyorum da;saf,iyi niyetli bir aptalmışım ben. Seviyorum geçmişteki Kadriye'yi.

Bu tempo ve ruh hali içinde, sonlara doğru bir akşam camiiye gittim ve kadınlara ayrılan yere koşturdum.Erken gelmezsek yer bulamıyorduk.O akşam da kandil akşamı olduğu için bi iyice doluydu her yer. Her gelene yer açalım diye sıkışmaktan elimiz ayağımız ezilmişti ama olsundu,bunun da sevabı vardı. Çarşaflı kadınların arasına düşmüştüm. Bir tanesi kararlılıkla, ellerimizi başımıza götürüp selam durduğumuzda parmaklarımızla kulaklarımızı ve burun deliklerimizi kapatmazsak solucan ve böceklerin tabutun içine sızıp kulaklarımıza ve burnumuza dolduğunu anlatıyordu. "Allah" "tövbe" vb nidalar arasında herkes onaylayarak "bak işte gördün mü"lerle bezeyerek bunu yapacağını belirtiyordu.

-Abla..dedim şaşkın ve masum."Öldükten sonra o bedende olmuyor ki ruh..varsın ne yiyecekse yesin,ne olacak ki solucandan?


Kadının öfkeli sözcükleri, diğerlerinin şaşkın mırıltıları teravihin başlaması ile yarım kaldı.Namaza başladık. Ama aklım o kadar karışmıştı ve kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki başım dönüyordu.

Secdeye vardık..oturarak doğrulduk.
Aman Allah'ım..dünyam kararmıştı..her yer kapkaranlıktı.Hiç bir şey görmüyordum. Solucanlar meselesine karşı çıktığım için mi kör olmuştum.

Lannnn?



Yoksa ölüyor muydum?
Kalbim deli gibi çarpmaya başladı.
"Allahuekberr"
Namazı bozmadım..tekrar secdeye eğildim.
Günahkârmıydım ben..neden karanlıklar sarmıştı etrafımı. Ghost filminden giriyor,solucanların kulaklarıma ilerleyişinden çıkıyordum.
"Allahuekberr"
Doğrulmaya kalktım
Yok..karanlık bir nebze olsun dağılmamıştı.Başımda gittikçe artan bir zonklama ile paniğim dayanılmaz boyuta ulaştı.Üstüste yemeye başladığım darbeler sonucu avazım çıktığı kadar "imdaat" diye bağırmaya başladım.

Çığlığıma "çık .ötümün dibinden körolası!" diyen öfkeli bir ses cevap verdi. Biraz gülüşmeler, namazı kıldıranın uyarı ile sesini yükseltmesi, kadınlar bölümünden uyarı ile yükselen sesler..

Dipdibe namaz kılarken önümdeki çarşaflının eteğinden içeri girivermişim ilk secdeye vardığımda.
Karanlık olan dünyamın sebebi, cehennem tahminimden çok da uzak değilmiş meğer.

Apar topar beni arkalara ittiler..eteğin altından çıkayım diye attığı tekmelerin etkisi ile bir süre sersem sersem bakındım etrafa.Sonra teravihi bırakıp eve döndüm.


Cennetin,sevdiğinin bir sözünde; cehennemin ise yobazın tekinin poposunun dibinde olabileceğini öğrendiğim bir yıldı.