doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mayıs 2015 Pazar

Cahil ve Mutlu


7 üniversite bitirsin:herkes cahildir ilk çocuğunda!

İlk annelik-babalık anıları anlatılırken söylemler romantik -duygusal -ayıklanmış endişeli sözlerle dolu olsa da herkesin yalnızken sadece aynaya bakıp anlatabileceği "ilginç" anıları olduğunu düşünmüşümdür hep.

Evlendikten sonraki senelerde herkesin bebek haberini beklediğini biliyordum.
Lakin Türk toplum yapısının sorgulayıcılıkta sınır tanımayan ,müdahil yapısının boyutunu kestirememiştim.
"bebek ne zaman" gibi özel hayata müdahale kabul ettiğim bir soruya tahammülüm yokken "e hadi!"ler giriverdi günlük yaşantıma."Gecikme" diyordu insanlar Tabakhane'de bir randevum varmışcasına.Bebek doğduğunda yanımda olup yardım edeceklermiş gibi sorumsuz, umursamaz,bencil....

Gençlik yıllarında daha az hoşgörülü, daha ters bir hatundum ben. Bu,olgunlaşmış halidir deli laz kanımın.

Tersliyordum insanları çekinmeden ama onların:yani iş yerindeki insanların-komşuların amansız ısrarını beklemiyordum gerçekten. Oysa çizgilerin silik olduğu, hatta bazen olmadığı bir toplumda herkesin herkese karışmasının  reel bir gereklilikmiş gibi yaşandığı hayata dahildim.




Rahmet olsun ruhuna,iyi bir kadıncağızdı:alt komşum olan yaşlı teyze bir gün balkonda başını yukarı çevirip "türkler bebeksiz gelin sevmez" diye kızgınca seslendi bana.

O kadar tatlı ve sevecen bir yalnız ihtiyardı ki tersleyemedim..ama öfke, lavdan bir sıva ile içime yayılmıştı. Gittim patatesli börek yaptım..aklımı ve elimi meşgul edip yatıştım.

İş yerinde servis arkadaşım olan hanım hepsinden beterdi.Sadece sabah bir akşam bir asat görüyor olmama rağmen iş edinmişti neden bebeğimizin olmadığını öğrenmeyi.En sonunda bir sabah öfkeyle "Olmuyormuş bebeğim" dedim . İrkildi, "doktora git canım her şeyin bi çaresi var" dedi. Sinirden deli olduğumu hatırlıyorum. Döndüm yüzüne baktım ve "rahmimi aldırdım be anam..." dedim. İnce kaşları havaya kalktı "taşıyıcı anneler var şimdi" dedi,. Azmi dehşet vericiydi. Tam eşime de çamur atmak ve korkunç öyküde "bakayım buna ne çare bulacak" noktasına gelmiştim ki Allah acıdı indik servisten. O sabahı hiç unutmam.

Neyse, hasbelkader 5. senenin sonunda "sizi çağıracağınız yok ben geleyim" diyen kızımın müjdesi olan çift çizgili hamilelik testi ile dumur olduğum o günü de gayet net hatırlıyorum .Anne olacaktım."Anne olunca anlarsın" denilen yüzlerce şeyi anlayacaktım.Aman Allah'ımdı! Gerçek miydi tüm bu yaşadıklarım?









İşte saçma sapanlıklar tam da o zamanlarda başladı.

Özer gitti bebeğe diş fırçası aldı.
Hani bebek beklemiyorduk ,sürpriz olmuştu da yine de daha akliselim saçmalıklar yapabilirdik di mi?
Yelek aldık hemen ardından...cam göbeği.

İleri görüşlülüğümüz sınır tanımıyordu.
Muhteşem anne/baba idik biz.



Gittik yazlığa ranza aldık....
Kışlıkta beşik yokken!

Yahu hatun (bendeniz) birincisini hayırlısı ile bir getir dünyaya büyüt ikincisi doğsun ..di mi ya?
Yooo..ranza en elzem şey.
Bebek doğunca yeleğini giyer, üst katında oturup dişlerini fırçalar.




Geçmişime bakınca kendi aptallıklarımla o kadar eğleniyorum ki başka eğlence aramaz oluyorum çok zaman.

Hamilelik dönemi ile ilgili en net hatırladığım şeylerden biri , şeker hastalığı nedeni ile yaptığım o ağır diyetten bıktığım ve hastaneye kontrole giderken, "şekerim düşük çıkarsa vallahi billahi pizza yiyeceğim" diye Pizza Hut promosyon afişine bakıp yalana yutkuna yeminler ettiğim;doktor beni apar topar doğuma almaya kalkınca sırf aklım pizzada kaldığı için oradan kaçmanın yollarını aradığımdır.

Bir gün size Selin ile tanıştığımız o ilk günü anlatayım.
Komedi dünyası idi doğumun her anı.
Detaya girmeden 3-5 minik yaşanmışlığı paylaşayım yine de şimdilik:


Selin buz pateni ile tanıştığında :))



Doktor neşteri vuracağı sırada çığlığı basıp "durun" diye haykırmak cehaletin yüksek lisans görmüş hali değil de nedir?
Adam telaştan neşteri daldırıvereydi ciğerime kadar onu kim suçlayabilirdi?

-"Ne oldu "..dedi doktor korkuyla
-"Saati görmüyorum, yükselen burcunu hesaplayamam sonra.Biriniz bana saat verebilir mi" dedim o an dünyanın en doğal ve mantıklı şeyinin bu olduğuna inanarak.

13:09:07'de Selin doğdu.
Yükseleni Boğa imiş :))


İkinci çocukta öyle mi oldu ya?Haaayıııır tecrübeli bir anne idim ben artık.
Doktor 23 Ocak dedi Nehir'in doğum tarihine
Abim var ya hani şu kıvırcık olan..anlatmıştım Bora diye
O'nun doğumgünü 12 Şubat
Aynı güne denk gelsin diye gitmedim doğuma..12 Şubat'a kadar oturdum bekledim
Deli ettim doktorumu deli ettim.

Bi de abime telefon açtım "herkes çeyrek altın takar sen cumhuriyet takacaksın" diye.
Şimdi dayı-yeğen doğumgünlerini birlikte kutluyorlar.


Doğum için ameliyata gireceğim.
Hemşire hijyen diye yırtınıyor ama yok..beni ikna edemiyor
Dudağımda nar çiçeği rujum, gözlerimde far...çocuk çıktığında anasını güzel görsün böyle gireceğim doğuma diye tutturmuşum.
Hemşireyi de deli ettim.
Ama tecrübeee;saati bu sefer yakınıma aldım evvelden.
En az benim kadar çatlak doktorum "bunu hissediyor musun Kadriye" dedi.
"Neyi?" dedim.
"En sevdiğim cevaptır " diye kahkahayı bastı ve neşteri vurdu
Bir yerlerde Yaşar çalıyordu.
11:34:15'te Nehir doğru.
Yükseleni ikizler...



Dünyanın en saçma sapan ve en güzel şeyi annelik.

İlk andan itibaren hiç bir şey eskisi gibi olmuyor..hayatı en baştan öğrenip, kölesi olacağınız bir krallığın inşaasında mantığı hiçe sayıp delicesine çalışıyor ve yeniden var oluyorsunuz. 




:

12 Nisan 2015 Pazar

Lacivert Takım Elbiseli Adile Naşit


Çaktırmadan , günlerin mevsimlerin geçip gidişi gibi geçti gitti ellerimden bebekliği..

Sarı saçlı sarı elbiseli bebeği olan kıvırcık Selin...

Daha kıvırcık saçlarındaki  bebe şampuanının papatyalı kokusunu içime çekmeye doyamamışken bir gün sokakta anaokulu servisinin ardından el sallar buldum kendimi.


O günlerde anlamalıydım başıma geleceği.
Veliler okulun bahçesinde beklesin, çocuklar küçük;henüz 4 yaşında, ağlarlarsa güven vermek amacıyla sizi çağırabiliriz dediler.
Bütün gün bahçeden bekledim "heyyy ben burdayım bebeğim" gülüşüm cebimde hazır.
Bir beni çağırmadılar bir beni!
Akşam okul bitti, herkes annesinin kucağında, benimkisi iki eliyle kapıya yapışmış "gitmicemmmmmmmmmm gitmicemmmmmmmmmmm" diye feryat feveranda...


İlkokula kaydettiğim gün 12 Nisan'dı..yani bugün.
Ağlaya zırlaya indim Çamlıca'nın yokuşlarından.
Okula başladığı gün lacivert takımımın içinde tebessümle yolcu ettim onu.
O içeri girince ise içimdeki Adile Naşit fırlayıverdi bastırdığım yerden..sular seller gibi akıttım göz yaşlarımı.


Annelik, tüm tezatları aynı kapta eritmek ve yaşamak galiba.


 Doğururken beyin hücrelerimin önemli bir kısmını kaybediyorum anladığım kadarıyla..eskiden daha mantıklı, daha sağlıklı düşüncelere ve tepkilere sahiptim ben.

Selin, okulun seçtiği öğrencilerden biri oldu ve İTÜ Ayazağa  kampüsünde  "Nasa's İnternational Space Apps Challenge 2015 İstanbul" etkinliği kapsamında düzenlenen "hackathon'a"  katıldı. 


İsmini ,imzaladığım izin kağıdına baka baka yazdığım bu etkinlikten Cuma akşamı saat 17 de çıkacak ve ertesi gün yine gidecekti.

Sonra beni aradı..
-"Anne" dedi şarkı söyler gibi konuşarak incecik nazik sesi ile. "Akşam 7 'de çıksam olmaz mı?Burada etkinlik 23'e kadar devam ediyor.

-Olur tabii kızım..dedim sakin,sevecen ve kendinden emin ses tonumu kullanıp içimdeki Adile Naşit'in paniğini bastırarak.

Telefonu kapattık. Suratım 5 karış işime gücüme baktım. Onun orada ne kadar mutlu olduğunu bildiği için sevinçle çarpan kalbimin sağ yanı , onun akşamın bir vaktine kadar benden-evden uzak kalmasından hoşnutsuz kalbimin sol yanından daha baskın çarpıyordu.

Bir kaç saat sonra telefon çaldı yeniden.

-"Anne" dedi sesine kendinden emin bir ton vermeye çalışarak ama aslında ürkek ve biraz umutsuz. "Herkes burada kalıyor akşam ben de kalsam olmaz mı?
-"Başınızda kim var, ne yiyip ne içeceksin, telefonunu nasıl şarj edeceksin,ben sana nasıl  ulaşacağım,kalacağınız mekanı bana tarif et..ben de sana cevap vereyim"

-Arkadaşlarla kalacağım..herkes kalıyor anne. Yaşam alanı oluşturuldu burada, yiyecek ücretsiz,telefon şarjını arkadaşımın bilgisayarından halletmem işten bile değil..anne;öğretmeni arayamaz mısın?

Lacivert takımları ile gülümseyen kadın cevap verdi:

-Öğretmeninin telefonunu bana yolla, ben onunla konuşurum.Elbette kal kızım, bence bu harika bir fikir.

Sonra öğretmeni ile konuştum:

-Ben Selin'e güvenirim ve o güvenli diyorsa ortam güvenlidir ama bir yetişkin olarak sizin ağzınızdan duymak da rahatlatıcı doğrusu. İstediği kadar kalabilir, bizim açımızdan sorun yok.

Yalaaaaaannn yalaaaaannn.. ben gece kalkıp kaç defa öpüyorum o tepesindeki kıvırcık bulutları, ne yer ne içer benim bebeğim?Hiç bile istediği kadar kalamaz yafuuu sabah güneşin ışıkları ile birlikte odasına girip öpmem lazım tazecik yanaklarındaki gül pembedennnn.

Sipariş ettiği 3-5 bir şeyi babası hiç üşenmeden götürüverdi Ayazağa'ya, kızının yanına.

Cuma sabahı gitti.
Dün yoktu .
Bu akşam gelecek..midem kırk düğüm bekliyorum.
Bu gidiş 3 günlük..başladı bir kez.Artık açıldı kanatlar,mevsim o mevsimin eşiği.


Sabah kardeşine mesaj atmış:

-Çiğköfteli milkshake'im, dün TUDEM nasıl geçti?

Nehir de cevap yazmış:

-Ekmek arası bisküvi gibiydi sınav...gel çabuk ;özledim!

İçimdeki Adile Naşit göz yaşlarını  silerken lacivert takım elbiseli kadına döndü ve dedi ki "Bi milyon doğru ve bi milyon yanlış arasında en doğru kararımdı hayata iki kardeş olarak devam etmelerini sağlamak."

İkisinin nadiren aynı fikirde olduğu konulardan biri bu.

Mutlu ve umutlu günler bizlerle olsun.

13 Ocak 2015 Salı

Milat


Anneliğe hazır olmak diye bir şey var mı acaba?

O da olsun bu da olsun şunu da tamamlayayım şeklinde bir dizi bahane vardı anne olmadan önce. Hazır değildim. Deliydim,doluydum ama adam değildim. Düşünmüyordum bile hazır olmayı.

Sonra tıbbi verilere göre kendimi bu hazır olmadığım altın çağdan %99 korurken %1'lik bir mucize gerçekleşti ve hamile olduğumu öğrendim. O kadar imkansızdı ki bu, doktor hamile olduğumu söylediğinde şaşkın ve çok şaşkın olarak eşimle birbirimize dönüp bakakaldık. Doktor paniğimizi değerlendirerek müdahale etti: "evli değil misiniz yoksa?"

Çapa'daki prof. teyze ,anne olamazsın dedi. Beyninde şu var bu var acil ameliyat olman lazım.

Tabutta rövaşatamı anlatmıştım..omuriliğimde platin, zor şer toparlamış kırık bel vardı..dediler ki anne olamazsın.

Bir de şeker çıkmasın mı o ara..e dedim başka yok mu? Dediler çok riskli çok çok riskli..

Dahası da var ama yazmayacağım. Prospektüsünde kocaman "hamilelikte kullanılmaz" yazan ilaçlar kullanmam gerekiyormuş.
Dediler: anne olamazsın...

Hayata gol atıp %1'lik ihtimali değerlendiren güzel kızım, Selin'im karar vermiş; doktorlar profesörlere söz düşer mi? Evladım geleceğim demiş, ölüm yüzde kaç ihtimal; yaşam varken sorulur mu?

He he..dedim onlara.Cevap vermeye bile değmezdi nezdimde. 

Onlar etrafımda dizlerini dövüp bilmem kaç tahlil yapadursun, ben insanlara gereğinde kulak tıkamayı öğreneli çok olmuştu.


Hiiiç bile karartmadım enseyi. Fıldır fıldır gezdim,eğlendim.Şekerden dolayı perhiz yapmak zorundaydım hem de çok ağır çünkü insülin iğnelerini istemiyordum...başka da bir sıkıntıyı takmadım kafama.Ama göbeğimle övüneceğim o tek dönem perhiz yapmak yok mu?O çok dokundu kanıma.

Zaten eşimin babalık sendromu iki kişilikti, bana sıra kalmadı.

Neyse, kontrole diye gittiğim bir gün (12 
Ocak) beni doğuma alası geldi doktorların. Asistan geldi ve "hoca cs istiyor " dedi. Şu merak saldığım kitaplardan birinde ,bunun sezaryenin kısaltması olduğunu okumuştum. "Allah" dedim içimden "gittik"! Doktorum sakince "elimde hiç yok" dedi. Asistan bana baktı. Edward'ın Bella'ya ilk baktığı gibi hani.Kanımı istermişcesine ayyy. Neyse "hoca ısrarlı" dedi. Doktorum içini çekti, bana döndü "bebek yerini doldurmuş, suyu kalmamış,acilen ameliyata alıyoruz sizi" dedi. Yalandı biliyorum ama gıkım çıkmadı.Oysa, dönüşte şeytana uyup bir pizza yemek niyetindeydim. Birazdan ameliyata gireceğime değil pizza ile olan hayalimin suya düşmesine bozuktum. Bir yandan da doğumdan ne kadar sonra çıkıp o pizzayı yiyebilirim diye hesaplamaya çalışıyordum.

Eşimi aradım, doğumhaneye alıyorlar beni dedim. Sesten daha hızlı geldi Ulus'tan Altunizade'ye. Vallahi hala takdir ederim bu uçuşunu :)

Doğumhaneye beni Karslı bir hastabakıcı götürdü. Doğumdan da korkmadım.Telaş filan yoktu yüreğimde. Yaşamam gereken bir şey vardı, onu yaşıyordum. Hem sıkılmıştım hamilelik sakınmalarından. İçtenlikle , hamileliği 2 yıl süren filleri düşünüp onlara acır olmuştum.Sonra artık ertelenemez meraklarım vardı bebek hakkında. En çok, O'nun sesini çok merak ediyordum. Şimdi düşünüyorum da ,sanki yüzünü gördüğüm o ilk ana kadar anne olacağımı idrak edememiştim sanki , sadece yaşam bir süreç getirmişti ve ben de onu yaşıyordum.

Spinal anestezi yapıldı.Hani şu omuriliğinizin ortasına iğne batırıyorlar filan :-p Umurumda bile değildi. İlk kez böyle bir deneyim yaşıyordum ve "millet ne yapıyor etrafımda, onu niye yapıyorlar, bunu niye yapıyorlar, ben ne yapmalıyım, şimdi ne olacak" gibi bitmek tükenmek bilemz bir merak ile seyre dalmıştım alemi.

 Doktor, asistanlarına "bunu boşverin,normalde çığlık filan atarlar" diyerek beni "sanırım" takdir etti.

Sonra Selin geldi....

Anestezi uzmanı ile TRT'deki yayınlar hakkında sohbet ediyorduk doğum esnasında.
Sonra, hazır mısın dediler
Durun , saate bakacam 
yükselenini hesaplayamam sonra dedim.
Güldüler.
Sonra, saate baktım
13:09:07
Sonra o geldi
Selin
Bebek değil...kızım
Bebek değil...Selin
"O" değil..Selin'im

Tanıdık birini görmeyi beklercesine şaşkın yüzüne bakakaldım.Nasıl kırmızı ve minik bir şey bu dedim. A?Burnu yok? A?Dudakları ablam?







Bir titrek çığlık koyverdi "Selin" , görevliler onu alıp hemen sarmaya götürüyorlardı ki artık kanka olduğumuz anestezi uzmanı "getirin bir görsün bebeğini yahu" dedi.
Ekibin kalanı "ortalığı toplayıp" ameliyatı tamamlarken ben dikkatimi tamamen "kızım"a vermiştim. Ağlıyordu. 

Yanıma getirdiler.
Uzandım..
Çekine çekine dudağının kenarından öpüverdim.
Sustu..

Ne Fatih'in İstanbul'u fethi, ne  rönesans 
Çağ böyle değişirmiş meğer.

Zaman "Selin'den önce ve Selin'den sonra" olmak üzere ikiye ayrıldı.
Miladımdı o benim.

İnsandım,kadındım ama artık, bir de annelik vardı hepsinden her şeyden baskın olan. 

Tüm "anne olunca anlarsın"lar uzun yıllar bekledikleri eşikten sabırsızlıkla atlayarak kapımdan içeri giriyorlardu bir bir .

Epey sonra ameliyathaneden çıkartıldığımda aynı anda iki kişi aynı cümleyi haykırdı:

-Kızım nerde, kızım nasıl?

Bir ses bana,
Bir ses anneme aitti.