fidanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fidanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2016 Çarşamba

Küçüksu Kasrı - Sonbahar - Nehir

Bu Pazar da yine Nehir'in hocası MÜ Beykoz tesislerinden antrenman var dedi. Benim canıma minnet, orada yürümeyi çok seviyorum. Çıkışta , "annemin canı çıktı" düşüncesinden fersah fersah uzak bir "gezelim, kendimize zaman ayıralım isteği oldu Nehir'imin.

Sonbahara dokunmak, zamanı nitelikli kılmak isteğine nasıl hayır diyebilirdim ki?
 Önce yol üzerindeki bu park çekti dikkatimizi. İkimiz de kendimize ait bir köşe kestirdik gözümüze. İkimiz de sonbahar hüznünü gördük terkedilmişlikte. İkimiz de orayı uzaktan sevdik ama sevdik.

Sonra bir fidanlığa dalıverdik "bakalım burada ne var" keşfi heyecanı ile. Şu davetkar yola bakakaldık.

 Önce bir gidelim keşfedelim dedik, sonra bırakalım hayal ettiğimiz gibi kalsında karar kıldık gülüşünün aydınlığına köle olduğumla.


"Anne bak" dedi heyecanla. "Senin en sevdiğin doğa olayı."
Bunu  bir davet kabul ettik,  anayoldan denize dönen yola saptık.


Küçüksu Kasrı'nın yanındaki Kafe'de bulduk kendimizi. Oysa , yoldaki tabelalara bakarken öğretmenevi niyetindeydik.

Ama manzara, mai'nin hüzmeyle yıkanmış hali beni olduğu kadar Zuzu'mu da aldı kendinden sanırım.


Anne-kız birer çay söyledik kendimize. Sonra neşeyle her ayrıntının tadına vardık .



Dönüşte Küçüksu Kasrı'nı gezme kararı verdik. Çocuklarımla sarayları-kasırları-müzeleri gezmeyi sevmişimdir her zaman.Bu kasrın görüntüsü büyüleyici geldi bize.


Kasrın dışında da içinde de her ayrıntı  muhteşem. ..ama rehber beni deli etti.

Tavandaki süslemelerin bir kısmı kumaş. Bodrumu ile birlikte üç katlı olan yapının bodrum katı mutfak, kiler ve hizmetçi odalarına ayrılmış, öbür katlarsa bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiş. Her oda, hem hole, hem de arkasındaki diğer bir odaya açılyor çift kapısı var. Denize bakan odalarda iki, kara tarafındakilerde ise bir şömine bulunuyor.

Nehir resimde de görüldüğü üzere nereye bakacağını şaşırmış vaziyette. Halısından avizesine, koltuğundan camlarına her şey büyüleyici.


Odalar eşyaya boğulmamış. Her adımda zarafet ve sanat asaletle çevrenizi sarıyor.

Alçı kabartma ve kalemişi süslemeli tavanları, bir şömine müzesini andıran birbirinden farklı renk ve biçimde İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineleri, her bir odada ayrı süslemeli ve ince işçilikli parkeleri, Avrupa üsluplarındaki mobilyaları, halı ve tablolarıyla zengin bir sanat müzesi niteliğindeki Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet döneminde bir süre devlet konukevi olarak kullanılmış . Rehberimiz üstünkörü bu bilgileri verdikten sonra hararetle bu hükümet zamanında bakım yapıldığını, çalışanlara dolgun maaş verildiğini anlattı durdu. Eskiden kararan yaldız ile süslemeler düzeltilirken şimdi 24 ayar altın kullanılmışmışmış.


Ortadaki masa Abdülaziz tarafından yapılmış aklımda doğru kaldıysa. Muhteşem oymaları ile tek başına bir sanat eseri.O oval alanda tuğrası var.


Tavanlardan gözümüzü almak mümkün değil. Rehber bu arada Atatürk'ün yatağının buradan kaldırıldığını anlatıyor şevkle. Ondan kala kala aşağıda duvardaki resim kalmış.


Nereye gitti yatağı dediğimde şaşırdı. Dolmabahçe Sarayı'na götürüldüğünü söyledi. Bodrumda mı yani dedim. Yok dedi, evet dedi, hayır dedi. Harem'de sergileniyor aslına uygun şekilde dedi. Ata'ya saygısızlığı marifet edinmiş bunlar. Bir gün bir tanesi elimde kalacak ya dur bakalım..Maksat, mekanı tarihe uygun hale getirmekmiş. Nehir de telefon girişi gibi prizleri gösterdi ve elllerini havvaya  açtı "ne diyon seni abiiiii" modunda. Kızımla gurur duydum.

Konuk ağırlanan odaların bir kendi girişi var bir hizmetli girişi. Odaların her birinde İtalyan mermeri kullanılmış ve her odada ayrı renk konsepti uygulanmış. Hükümeti övmeyi iş edinen rehbere ben hatırlattım da diğer konuklara söyledi bunu. Rezalet!

Bahçesinde ilk kez nilüfer çiçeği gördü Nehir'im. Bahçesi de ayrı güzel.

Süslemeler batı tarzı imiş daha çok. Padişahlar av mevsiminde gelirlermiş ama kalan olmazmış. 

Diğer kasır ya da saraylara nazaran alçak  duvarları olduğu yazıyor vikipediada.


Bina tablo gibi. Gerçekten durup seyrettik duvarları


Orta bölümde bulunan kapıya, at nalı biçimli, iki kollu görkemli bir mermer merdivenle ulaşılıyor. Işık-renk-yapı hepsi birbirini tamamladığında gerçeküstü bir seyir sizi bekliyor.


Al bayrağım güzel bayrağım..rüzgar da itmiş olsa içim elvermiyor böyle görünmesine.


Zuzu'm kasrın girişinin o muhteşem harmonisinde 


At nalı şeklindeki girişin  iki kolu arasında fıskiyeli mermer bir havuz var. Gelin çeyizi gibi işlenir i  taş yahu?İşlemişler...


Bahçe ve henüz yapılaşmaya yenik düşmeyen bu şirin tepe eski zamanlara ait bir zaman diliminde hissettiriyor bir an için olsa da..

Uzun kenarı denize paralel, dikdörtgen yapı yerden 3m kadar yüksekteki bir alt bölüme oturan iki kattan oluşuyor. Deniz cephesi üç düşey parçaya ayrılmış; bunlardan ortadaki düz, yanlardaki dışbükey.


Bahçeyi çevreleyen parmaklıkların zarafetine bakar mısınız?

Kabartmalarla süslü ve hareketli deniz cephesinde, bu cepheye yaslanmış şadırvanlı küçük havuzunda, merdivenlerinde çeşitli batılı süsleme motifleri kullanılmış. Oda ve salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiş, bu iş için Viyana Operası dekoratörü Sechan görevlendirilmiş. tabii b bilgileri o sarsuk rehberden değil vikipediadan aldım. Nehir'ime de ben anlattım.


Bahçedeki turumuzu bitirmek üzereyiz.

Nehir ağaçların neleri hatırladığını merak ediyor.

Kapı..yanındaki iğrenç yeşil şeyi görmeyin canım. Kapı tek başına şiir. Uzun uzun seyrettim onu. Sonra rehberi gördük bahçede. Küçüksu plajının neden hala kapalı olduğuna dair ufak bir sohbet ettik. Sonra ben ona hikayesini kısa kesebileceğini çünkü  kapatıldığı dönem çalıştığım yer dolayısı ile asıl maksadı kestirebildiğimi, bu plajın asla açılmayacağından emin olduğumu söyledim. O da tebessümle onayladı.


Artık çıkış zamanı. Kapıdaki polis abi Nehir'in büyülenmişliğine gülerek çıkmamız gerektiğini, kapanış saatinin geçtiğini söyledi.


Hoşçakal muhteşem Küçüksu Kasrı. Kıvırcık'ımı da alıp yine geleceğiz Zuzu'mla.