hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Eylül 2016 Pazar

20 Eylül 2016 Salı

Mahkeme


Unutmaya çalışıyorum, olmuyor.
Kader,ertelenemeyenmiş meğer.

Çok seneler önce, sabaha doğru bir saatte işten çıkmış Seyrantepe'den Üsküdar'a gelirken Altunizade'den Nuh Kuyusu Caddesi'ne döndü araç. O anda, karşı kaldırımdaki bir delikanlı hızla bizim şeride yöneldi. Karşıdan karşıya geçmeye çalışıyordu. Şoförümüz sola kırdı. delikanlı yavaşlasa herkes kurtaracaktı. ..ama o hızlandı. Şoför direğe bindirmeyi göze alıp daha çok kırdı direksiyonu, delikanlı daha hızlandı. Sonra o korkunç ses....



Onu bir an havada gördüğümü hayal meyal hatırlıyorum tüm bu anlar birikimi olan kısacık bir kaç saniyenin içinde. Sonra başaşağı ön camdan kucağıma inişini. Ağzıma dolan cam kırıklarını. İçimdeki , hala anlam veremediğim sakin sükunetimi. Araçtan inişimi. Koşturanları. Karşı kaldırımdan gelen çığlık çığlığa arkadaşlarını.

Çocuk 27 yaşındaymış. Zonguşdak'tan gelmiş o gün. Üniversiteyi kazanmış, babasının hediye ettiği araba ile İstanbul'a gelmiş. O akşam arkadaşları ile bulup içecekler ve yeni başlangıçların zaferini kutlayacaklarmış. Tam buluşmuşlar, arabayı iyi park edemedim diye huzursuzlanmış. "Boşver" deseler de dinlememiş. "Dur şunu düzelteyim öyle gidelim içmeye" demiş.

Sonra eceline koşmuş.

Mahkemeye şahit gittiğimde panikten delirmek üzereydim. Aile, şoförden kanparası almış bir miktar ama yine de mahkemeye vermiş. Hani ben seni öldürmeyeceğim ama mahkemeye  de çıkmadan olmaz parası. İğrendim onlardan, evlatlarını kaybetmiş aileye duyduğum saygın merhamet yerini tiksinmeye bırakıverdi.  Daktilo kız adresimi sordu, söyledim.O da tekrar etti.

-Ahçıbaşı....
"Hayır" dedim. "Ah beddua demektir. Ahçıbaşı bedduacıbaşı demek olur. osmanlıda bedduacıbaşı diye bir meslek mi vardı?Yoktu! Aş yemek demek. Aşçıbaşı  ise yemek pişirenlerin en kıdemlisi demek. Padişahın aşçıbaşısı....."

Hakim kürsünün üzerinden eğilip bana baktı.

"Ciddi misin sen?"

 Sustum. 

Taksi şoförünü gösterdi karşı tarafın avukatı. "Neden siz şahit olarak çağrıldınız?Şoförü tanıyor musunuz?"

"Elbette tanıyorum" deyince ortalık yeniden karıştı. Şahitliğimin reddi istendi. Hakim bana baktı  "şaşkın bu" dedi. Sonra sordu "nerden tanıyorsun,yakınlığın ne?"
-"Ne yakınlığı" dedim şaşkın. Kaza yapan aracın sürücüsüydü ordan tanıyorum.

Hakim bu sefer sesli güldü.
-İyi, öyle söylesen ya.

Bende gittikçe artan paniğe hayret ediyordum. Kaza olmuş, gencecik bir insan kucağımda can vermişti. Direğe bindirdiğimiz sırada bile çığlık atmamıştım ama mahkemede yaprak gibi titreyip saçmalıklar rekorunu zorluyordum.

-Taksi hızlı mı gidiyordu
-Hayır
-Hızı kaçtı mesela
- Benim ehliyetim yok, param çok olduğunda taksiye biniyorum ama kalan zamanlarda otobüsle  gidiyorum her yere. Yani nerde hangi hızla gidlir bilmem ama nereye hangi otobüs gider ya da hangi saatlerde ne kadar sürede gider bilirim, onu söyleyebilirim ama taksi hangi hızda gidiyordu diye sorarasanız bilemem ama o saatte yollar boş olduğu halde neden daha hızlı gitmiyor diye düşünüyordum otobüs olsa..

Hakim yine güldü.

-Nefes al, nefes al tamam...sakiiiin.

Sonra beni dışarı aldılar.

O çocuğu  unutmayı, ağzıma dolan cam kırıklarının içerisinde baş aşağı kucağıma yığılışını hatırlamamayı çok istedim ama olmuyor. Hemen her zaman, benden alacak bir fatiha'sı daha varmışı anlıyorum.

Şoföre ne ceza verildi onu bile hatırlamıyorum.
Kalbim böbreğimin üzerinde zıplıyordu güm güm güm. 

Eve geldim.

Hayal kur, plan yap ama kader diye de bir şey var unutma dedim.
Mahkemesi başka işliyor kaderin.


Belki de ondan bu  uysal boyun eğişim hayata.
Ve belki de ondan anlamayışım hırsları yüzünden örselenen insanları


9 Haziran 2016 Perşembe

45'lik Plak


Hiç bu kadar ne istediğimi, ne istemediğimi, neyden yorulduğumu,neye susadığımı bildiğim bir yaşım olmamıştı.


Hayallerim vardı. umutlarım hep arka cebimde, eksildikçe artan.
Aşk ,barışık olduğum bir renkti hayatımda.
Kızdıklarım, kırıldıklarım....




Ama hiç bu kadar net değildi benim için sözcükleri. Anlatımlar yalın, paragraflar kısa.

Kırılganlığımı gördüm aynada.
Sakınganlığımın sebebini


Bir kendim vardı dünyada affedemediğim
45 yaşımda tüm hatalarım ve sebep olduklarım için kendimi de affettim.


Sevdim seni 45. yaşım. 44'e merhaba diyordum ki sen geldin .

Aklımda çocukluğumdan dizeler... hoşgeldim



Yedim sırlı elmayı, 

Gördüm gizli dünyayı. 

Gündüz oldu, geceler; 
Ak sakallı cüceler, 

Korkunç devler hortladı, 
Cinler, cirit oynadı. 

Kesik başlar yürürdü, 
Saçlarını sürürdü.

Bir de baktım, melekler, 
Başlarında çiçekler. 

Devlere el bağlıyor, 
Gizli gizli ağlıyor. 

Kılıcımı çıkardım, 
Perileri kurtardım. 

Kurtardığım periler, 
Adım adım geriler, 

Kanadını açardı, 
Selam verir, kaçardı. 

Az, uz gittim, dolaştım, 
Altın Köşke ulaştım. 

Bir kapısı açıktı, 
Öteki kapanıktı. 

Kapalıyı açarak, 
Açığa vurdum kapak. 

At önünde et vardı, 
İt, ot yemez ağlardı; 

Otu ata yedirdim, 
Eti ite yedirdim. 

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Hayal Meyal

Hayallerini sordum  çevremdeki insanlara.


Çocukların hayalleri Greace filminin final sahnesi gibi.
Aşk-umut-süregelen işleyişine umursamaz bir isyan-sınır tanımazlık-henüz örselenmemiş kanatların güçlü çırpınışları.

En alası benim ufaklık(11)
Ablası ve ablasının en iyi arkadaşı Fransa'ya yerleşmeye karar verdiler. Ev bakıyorlar kendilerine(yaş 15) Nehir "ben de geleceğim" dedi. Doğa (Selin'in kankası) " ablan kriminolog olacak ben mimar..sen ne iş yapacaksın Nehir" dedi. Nehir de  gayet doğal bir şekilde "Cumhurbaşkanı olacağım" deyiverdi. Doğa'nın suratındaki şoka girmiş inanmaz ifadeyi görünce de "yok mu oralarda Cumhurbaşkanı" dedi biraz canı sıkkın,hani yeni meslek araması gerekmiş. Selin ile Doğa Nehir'in hayallerine , ben üçünün hayallerine güldük için için. Ben ikisinin birlikte Fransa'ya gidip yerleşemeyeceğini , Selin'in kriminolog Doğa'nın mimar Nehir'in de Cumhurbaşkanı olamayacağını biliyordum .

Oysa kimse yaşanmamışı bilmez değil mi..
Ayıp bana.


Gençlerin hayalleri ise hep kaçış içeriyor bugünlerde. Amerika'da meslek edinme, yurt dışında filanca program,kendi evleri, hatta mümkünse karavan.. yüzü gülmez endişeli yetişkinler toplumu olduk son 10 yılda. Umut veremedik çocuklara, yarına birlikte bakamadık pencerelerimizden. Bir yarın olduğundan emin değilken yalan söylememekti belki amaç ama  bu bizim çaresizliğimizdi. Onlarsa Esaretin Bedeli finalindeki gibi kurallara boyun eğmiş görünseler de duvarlarında birer Raquel Welch posteri ile sürpriz sonlar hazırlıyorlar herkeslere. Umut olsun yolları, ışık ışık yürüsünler yarınlarımıza.


Yetişkinlere sorduğumdaysa-hani yetişkin dediğim 40 yaş üstü- emeklilik diyor çoğu. Yorgun insanlar. Gülmeyi özlemiş, hayal kurmayı özlemiş, korkmamayı özlemiş, nükteler savurmayı ve paylaşmayı özlemiş insanlar. Selvi Boylum Al Yazmalım'daki gibi Cemşit'in elini tutup İlyas'ın ardından gözyaşı döken bir halleri var.Sorumluluk ve huzurun 65 yaşlarına ertelenişi hayalleri dahi karartmış.

Dostlar,

Hayal kuran ve gülen insanları özledim.
Küfründe bile mizah saklı o güzel insanlar nereye gitti?



10 Ocak 2016 Pazar

Bak İşte Bir Minik Serçe

Öyle özledim ki buraya yazıp kendimi seyretmeyi ve bende ne varsa sizinle paylaşmayı, hani  olacak iş değil bir gün daha beklemem.

Zaman olmadı..kısa uyduruk konuşmaları da , laf ola beri gele diye yazmaları da sevmedim ömrümde.



Ondan geciktim..affola.

Saçımı kestirdim bir sene üzerine.
Bulutları izledim lacivertle grinin kesişiminde huzurla;sinsi sinsi yüreğime sokulan korkunun günden güne rüzgarlarla dağıldığını hissederek.
Rokfor aldım ..bayılırım rokfora 
Aramaya üşendiğim dostlarımı aradım
Özlediğim isimler çıkıverdi yoluma
Bir şeyleri erteleyip vazgeçebilme lüksünü tanıdım kendime ufak ve yavaştan.




Sözün özü..iyiyim ben.


İş arkadaşlarımla bir toplantı sonrası birşeyler yemek için gittiğimiz yerde "çok paran olsa ne yapardın" sorusunu koyuverdik masaya öylesine. Yaş 40'ın üstünde olunca "çok paran olsa ne yapardın" sorusuna verilen cevapların 20'li yaşlarda verilenlerle hiç alakası olmuyor. Bazen kendimize kahkahalarla gülmemize neden olan absürd cevaplar verip eğlendik bir süre. Sonra ben "gerçekten çok param olsa elimde avucumda ne varsa satar, tüm hayatımı bir sırt çantasına doldurup seyyah olurdum" dedim.

Bunun için paraya ne gerek var dediler biraz hayretle..Bunu şimdi de yapabilirsin.Gittiğin yerlerde günübirlik işler bulur ve yoluna devam edersin..
Hayır..dedim. Sadece maddi kaygısı olmayanlar güvence aramaz ve rastgele yaşamaya cesaret edebilirler.
Sonra bu konu masada biraz, içimde ise çok daha uzun süre tartışıldı.

Tek olsam cesaret eder miydim bilmiyorum ama iki çocuğunuz varsa ve kural-kanun-kaide vb şeyin olmadığı, akşamdan sabaha bir sürü şeyin değiştiği bir ülkede yaşıyorsanız hayata biraz daha güvensiz bakıyorsunuz sanırım.

44 yaşında bir şeyden eminim artık.
Bazı hayallere kavuşmak acı veriyor. Bir hayali yaşayacaksanız , hayalinizdeki gibi yaşamalısınız. Aşkınıza kavuştuğunuzda yemekten sonra sürekli geğiren ve ayakları kokan biri olmamalı o.Ya da ayyaş ya da maçlarda sinkaflı küfreden filan. Yani aşkınıza kavuştuğunuzda aşka kavuşmalısınız. Herkesin hayali farklı, ama her neyse o hayaldeki o şekilde yaşamalı her şeyi. 

Akşama yemekte ne var soğan alayım mı sevgilim diyen ve taze soğanın yeşiline yakut yüzüğü takıp getiren bir eş hayali hiç fena değil mesela.Romantizim ve hayatın idamesi gerçeklerinin kesişimi :-p

Benim hayalim hep gitmek üzere. Allah hayırlı gitmeler ve hayırlı dönmeler nasip etsin diyorum hep hani. Yarın ne bulup ne yiyeceğim endişesi ile dağılmamalı aklım. Tek olsam bile evet demezdim 40 yılın hayalini Huckelbery Finn gibi yaşamaya. Maide bir nokta olmak, başka şeye de kafamı takmamak içinse yola çıkış derviş değilim ben mecburen bir takım kaygılardan arınmış olmam lazım. Gönlümün daha yüksek olduğu günleri geride bırakmışım ben. Yazık bana .


İtalya'ya gitmeye karar verdim ilkin.
İtalya'ya gittiğimde daha çok hayalim olacak.
Çocuklarıma hayal kurmayı ve hayallerine inanmayı öğrettim.

Ne umudu , ne hayalleri alamasınlar içimizden.

25 Kasım 2015 Çarşamba

Kaçarım ki...


Kaçmak çözüm değil diyen halt etmiş.
Öyle güzel kaçtım ki ben bile şaştım.

Öyle sinsi sinsi gizli gizli de değil ha..hani tam tabir, topuklarım arka tarafı döve döve kaçtım.


Şükürler olsun.


Hayallerimi aldılar benim. Elimde kolumda değer verdiğim 3-5 ne varsa acıtarak aldıkları yetmemiş gibi  tamıtamına 40 yıl beslediğim ve oluruna inandığım hayalimi aldılar elimden. Az geldi, ülkemin hali yenilir yutulur değil. Bayrağım, ulusum...kim ne çamur atarsa atsın ya da işlenilen hataları (koyun sürüsünden bahsediyorum ) ne olursa olsun bu film böyle gitmemeliydi.

 Atatürkçüyüm ben . Saklamadım  ömrümde. Ayıp olan saklanır. Atatürkçüyüm ben , dibine kadar , her zerremle inkılaplarının ve yaptıklarının sadık savunucusuyum . Bugün yaşanan karanlık cehaletin zafer naralarını  o naraları atan embesilleri de kapsayacak endişe ile izliyorum.Ne zaman sussa zaman, ben kendime kalsam içimde bir puslu sessizlik...o sorun bu sorun...Kaldıramıyorum bunu.Tıpkı 5. katta güneşin her daim içinde olduğu pırıl pırıl evimden çıkıp okumaya diye zemin katta karanlık ve rutubetten yosun bağlamış o eve geldiğim zamanlarda hissettiğim  nefessizlik yapıştı yakama.


İş dersen..varlığına şükür.
Yol var gidersen, ben var seversen modeli hayat...
Ayran yok tahtırevan yok.. 


Aldım şapkamı  çıktım o  pencerenin olduğu kafesten.
Kendimi aramaya koyuldum ilkin.
Zorunluluklar ve sorumluluklar kolumdaki sepette;prangalarım onlar benim.
Aklımdan yaptıklarım yaşaadıklarım hayallerim ..bana ait dünyaya ait ne varsa geçirmeye koyuldum sessiz sedasız.
Bir tanesi elinde meşale ile geçti tüm o karanlığı yarar yara.
Hayalimi buldum.
Hayalimi bulunca yolumu çizdim.
Dişlerini  kene gibi etime geçirmiş olumsuzlukları silkindim attım.Kımıldamam için sebep, koşmam ya da yürümem için bir güzergahım var artık.


Anlamıyordum yaşadıklarımı, bir şeyler yanlıştı görüyordum. 
Anladığımı düşünüyorum şimdi.
O yüzden susmak ve beklemek ağır gelmiyor artık.
İçimden olumsuz cümle kurmayı yasakladım kendime. Yapım gereği eleştirel olan bakışı hissettiğimde pabuçlarıma çeviriyorum gözlerimi.Eleştirme.Olumsuz üretme diyorum.

Dünya birbirine girmek üzere. Olumsuzluklar diz boyu ama twittera dahi girmez oldum..
5 metre çevremde mevcut olanlardan başka yaşam formu yok dünyada benim için şimdilerde.
Pencereyi açıp bana ne hissettirdiğini hatırlayana kadar kış güneşinin mai parıltısına bakıyorum.
Dr Who izleyip zihnimin çeperlerinin pasını siliyor, şu Azeri kanallarında forever'ı izleyip katıla katıla gülüyorum.
Sabahları ,sonrasını düşünmekten yorgun beynime "boşver" diyerek güzel ve sağlıklı kahvaltılar yapıyorum.
İyi ki kin tutmamışım ömrümde kimseye..kaldırmazmış yüreğim o nefreti.
Şükredecek şeyleri bulup gözüme sokuyorum.
Üzülmemeye çalışıyorum.
Sevmediğim insanlardan uzak durup sevdiklerimi daha çok arıyorum.

Dengeler, usül,kaide...boşverdim gitti.

Hani onca severdim;kimseye laf bile sokmuyorum 
:-)

Bilerek ya da bilmeden kabini kırdığım herkesten zilyon kere özür dilerim.

Deniyorum....gerçekten deniyorum.Paçalarımda safranlarım,okyanusu yüzerek geçmeyi deniyorum.

Bu da bizim şarkımız olsun diyerek...en güzel günler bizlerin olsun.



11 Eylül 2015 Cuma

Rüzgâr


Bir hedef koy kendine ve ona inan..hayalinin gerçeğine dönüşmesi için ilk ve en önemli adım bu.

Simyacı ile başlayan furyada beni kendine inandıran ve gerçekliğini tartışmasız biçimde kabul ettiğim en önemli anlayıştı belki de bu.


Şimdi kabusumun bittiği, yokuş yukarı tırmanıp güneşin doğuşunu aynı hizada izleyebileceğim bu dağın tepesine varıp nefes aldığım ve gözümü önümde belirsizlikleriyle cazip geniş ufka diktiğim bu anda kocaman bir nefes alıyor olmam gerekmez miydi?

Gerekirdi.



Olmak zorunda olduğum Kadriye olan Kadriye'ye bi sağ bi sol kroşe geçirmiş tahta oturmuş. Olmak istediğim ile olan Kadriye, hatta olması gereken Kadriye olmak zorunda olduğum Kadriye'yle kavga halinde. Hüküm sürenin bakışı donuk,gülüşü yalan.Yine de severim onu,korumaktır geride kalanı amacı bilirim..

Olması gereken Kadriye sağlam bi çimdik atıyor bu aşamada. Silkinmeye çalışıyorum. Olmak orunda olduğum kadriye dimdik bakıyor gözlerimin içine. Taviz veresi yok, riske giresi yok, benim en sevdiğim duyguların naif yumuşaklığından muaf..bana göre sevimsiz. Bi de şu, gülüşümü çalması yok mu. en çok ona sinir oluyorum. Olmak istediğim Kadriye tüm melodilerin en güzelleri ile çınlamaya hazırken bu soğuk duygusuz hesapçı Kadriye'ye kalmak var ya..ölüm ölüm. Uyuz!

Hayallerimi koyduğum  hazine sandığım ise alabildiğine boş. Ben farkındayım uçurumun kenarında çiftetelli oynadığımı, ben biliyorum bir ayağım boşlukta gözlerimi kapadığımı  ama bir şeyler yapacak gücü toplamak bazen öyle güç ki. Koşabiliyorsunuz ama hayal kuramıyorsunuz..berbat bi bitiklik bu.






Nedir diye bakındım hayatıma sabah. Araçlar ve amaçların yer değiştirdiğini gördüm. O yüzden boş peronda giden trenin ardından bakarcasına çaresiz ürkek kalışın  yol ağızlarında.

Babam tüttü burnumda tüm bu karmaşanın içerisinde. Anladım ve gördüm ki bir kez daha, onun kokusuna sesine , başımı okşayan sert elinin şefkatine muhtacım yaşım kaç mevkim ne olursa olsun. Çocukluk anılarım üşüştü başıma. Hep o araba kullanırken ve ben yanındaki koltukta otururken. Cılız bacaklarımı koltuktan keyifle sallandırırken onun o emsalsiz yakışıklı yüzünün her çizgisine hayran baktığım ve annem, kardeşlerim olmadan bana kalışının keyfini çıkarttığım o anlar. Sert yüz hatları ile tezat, dudağının kenarında  bize bakarken hep var olan o sevecen tebessümün güneşten bile parlak ışığı.







Karadenizin yeşilinde saklı, maisinde gizli kalmış anılarda kalmak üzere olan sıcak gülüşler...


















Hayal kurmak mı?

Çocukluğuma dönmem ve babamın neşeli bir türkü mırıldanan sesi ile dolan wolswagende kendimi buluvermem mümkün mü?

Eve döndüğümüzde onun için topladığım çiçekleri görünce annemin yosun yeşili gözlerindeki ışıkların pırıltısının artması ile içime gurur dolduğu o günlere dönebilmem.
Sorgulanmadan sevmek ve sevilmek mi aradığım.

44 yaşındaysan ve  İstanbul denilen keşmekeşte yaşıyorsan, mai nerde yeşil nerde derse gönül.. hayat çok zor.


Geveze'yi biliyorsunuz artık, şu sabah uyandığımda içimde şarkı söyler bulduğum ve tüm gün arka planda vır vır hayata eşlik eden Geveze. Volkan Konak doldurdu her yeri bu sabah....

Yelken olup dünyanın tüm rüzgârlarını içinize almak isterken dümene yapışıp kalmak zorunda olmak...işte bütün mesele bu.


4 Temmuz 2015 Cumartesi

Düşler ve Düşüşler

Nereye gitmek isterdin sorusunun cevabı da tıpkı ıssız adaya düşsen yanına alacağın 3 şey ne olurdu sorusunun cevabı gibi değişiyor yaşla ve yaşananla.

Bir bildiğim , her cevabımda mai olması, hayal ederken bile burnuma denizin tuzlu ,kendine mahsus kokusunun dolması.

Bir bildiğim, yaş kemale erdikçe hayallerimde gideceğim yerin ıssızlaşması, insanı azaltıp mai'yi çoğaltıyor olmam.

Bir de dağ ekler oldum son zamanlarda,dağ özlenesi bir şey artık.

Issız adaya düşsem yanıma alacağım 3 şey sorusuna da Majezik ekliyorum...şu son 3 yıl yordu beni yahu :)

Başımı alıp nereye gitmek isterdim sorusunun 40 yaş sonrası cevapları değişmemiş olup aşağıdaki gibidir.

Bora Bora'nın resimlerine bakıp içinde kaybolup bilgisayar ekranından başını kaldırdığında İstanbul'da olduğunu görmek zaman zaman ruhumu bin parçaya bölmektedir.

Arz ederim 

 








27 Haziran 2015 Cumartesi

Gerekmiyor

Hiç böyle bir günüm olmamıştı.

Güneşte ayazda rüzgarda yağmurda koşmuş koşmuş da baharın serinliğinde bir salkım söğütün altında manolya kokuları taşıyan serin rüzgârın kucağında bir nefeslik durmuş gibiyim. 



Hayalini kurmaktan bile vazgeçtiğim bir gün bugün.
Bugün ..seni yaşadığıma inanamıyorum.

Benden ne isteniyorsa yaptım!

Okudum,iyi bir üniversiteyi bitirdim.
Evlendim..iki güzel çocuk dünyaya getirdim.
Çocuklarımın ikisi de takdirname ile sınıflarını geçtiler.
İşsizdim..yarınlara ait endişelerim vardı..işe girdim.

Nehir Trabzon'da annem ile , yani çocuğuma benden iyi bakacak ben kadar seven ile birlikte.Mutlu ve aklım onda kalmıyor.Şu an onun için yapmam gereken ya da yapabileceğim bir şey yok.
Selin okulunda işe girdi, yaz tatilini doğru değerlendiriyor, sevdiği bir arkadaşında kaldı gece.Şu an onun için yapmam gereken ya da yapabileceğim bir şey yok.

Eşim işe gitti.
Mevsim yaz..serin bunaltmayan hediye bir yaz günü.


Yapmam gereken hiç bir şey, yok;dağları devirip , denizleri kurutan bir endişem yok.

Yemek yapmam gerekmiyor...çocuklar evde olmayacak.
Bir şeyleri yetiştirip koşturmam gerekmiyor.


Üzerimde öylesine rengi atmış ama rahat ve aşina ev kıyafetlerim...yahu saçımı taramam bile gerekmiyor.

Engelleyemediğim bir sırıtmadır geldi yerleşti suratımın orta yerine.Gittikçe genişliyor. Evde dolaşıyorum her şyi ilk kez görüyormuşcasına.İçinde koşturmadan, kafamda "gerekler" olmadan ; yağmur sonrası tozlardan arınmış netlikle seyredersiniz ya her şeyi...işte öyle seyrediyorum hayatımı,evimi.

Büyük kızım yarın gelecek inşallah da,küçüğüme ait özlemişlik sızı sızı kemiriyor yüreğimi. Özlemimi seviyorum, özleyecek birinin olmasını, kavuşmayı keyifle beklediğim özlemlerimi seviyorum. Dayısının ona aldığı ördek ile Trabzon'da mutlu koştururken hayal ediyorum. Elime pijamalarını alıp üstlerine sinmiş kokuyu içime çekiyorum..burnumun direği sızlıyor ama mutluyum.İnsan sevdiklerinin mululuğu ile mutlu olmuyor mu sanki.

Bugün öyle muhteşem bir gün ki...vazgeçmişim ummaktan.

Dışarı çıkmam gerekmiyor
İçeri girmem de gerekmiyor.

Paşa gönlüm ,sen ne istersen hiç çekinme söyle bana

Onu bile yapmam gerekmiyor .