okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Kibritçi Kız, En Sevmediğim Masaldı Her Zaman

Merhaba,
Bi de özür dilerim..

Gülümseyerek yazıyorum şimdi ,ne zamandır görmediğim sevdiğim insanlara kavuşmuş olmanın hazzı ile.


Kaç kere açtımsa bloğu seyrettim klavyeyi sahilde oturup denizi seyreder gibi.
Sizinle olmayı özledim, size anlatmayı sizi dinlemeyi özledim ama sanırım gecenin en koyusunda,şafağın hemen berisindeyim.

Somut sorunların soyut söylemlerle derman bulmadığı demdeyim.




















Otomatik pilotta uçuyorum. Her şey yolunda. Kızlarım gezilere gittiler:Selin'i okul yolladı 10 gün Kanarya Adaları'na gitti, Nehir Ihlara Vadisi'ne gitti (orada kaybolmayı becerdi) sonra gözyaşlarını tutamadığı Anıtkabir'e gitti geldi.Son sınav haftası başladı.12'sinde Selin'in okulunda mezuniyet balosu var.Selin Mezun olmuyor ama okulun ilk mezuniyet balosu ve katılmak istiyor. Benim de gitmem gerekiyor...ama gece elbisem yok, bulmam gerekiyor :-p ve o gün Nehir'in Cambridge sınavı var benim götürmem gerekiyor filan falan .....falan filan.

Babam kaza geçirdi..zaten o yetti benim  tüm akışı otomatik pilota teslimime.Uyudum kaç günlerce kimi gözüm kapalı kimi gözüm açık.


Her şey yolunda : bir yudum suyum kalmadı ama çölde koşturmaya ve bir vaha bulana kadar durmamaya and içmişim gibi bir haldeyim işte

Sevmiyorum bu haldeyken kelimeleri özgür bırakamayışımı, anlatmayışımı, kendimin bile aşamadığı duvarları set çekip "asıl ben içerideyken", "olması gereken ben"in tüm diğer "ben"ler adına herkes için her şey yolunda olan bir dünyada var olmasını.

Merak edilmeyi ,zor bulunan bir lüks olarak görüp arsız veletler gibi seviyorum. 
Gelmek istesem de ..bazen gelemiyorum.

Anlatacağım..uzun uzun.E kadın bi sus dedirtene kadar hatta :)

Meraklanıp "neredesin" diye soran tüm gönül dostlarına okyanuslar dolusu mai mai teşekkür ediyorum.


Ne isterdim biliyor musunuz?
Hani herkesin iyiliğini, sağlığını, memleketimin kurtuluşunu istemekten başka.

Endişe etmeden , gönül teli titremeden şu en sevdiklerimden olan müziği dinleyebilmek...Pek darlandım bugünlerde gerçekten.


12 Nisan 2015 Pazar

Lacivert Takım Elbiseli Adile Naşit


Çaktırmadan , günlerin mevsimlerin geçip gidişi gibi geçti gitti ellerimden bebekliği..

Sarı saçlı sarı elbiseli bebeği olan kıvırcık Selin...

Daha kıvırcık saçlarındaki  bebe şampuanının papatyalı kokusunu içime çekmeye doyamamışken bir gün sokakta anaokulu servisinin ardından el sallar buldum kendimi.


O günlerde anlamalıydım başıma geleceği.
Veliler okulun bahçesinde beklesin, çocuklar küçük;henüz 4 yaşında, ağlarlarsa güven vermek amacıyla sizi çağırabiliriz dediler.
Bütün gün bahçeden bekledim "heyyy ben burdayım bebeğim" gülüşüm cebimde hazır.
Bir beni çağırmadılar bir beni!
Akşam okul bitti, herkes annesinin kucağında, benimkisi iki eliyle kapıya yapışmış "gitmicemmmmmmmmmm gitmicemmmmmmmmmmm" diye feryat feveranda...


İlkokula kaydettiğim gün 12 Nisan'dı..yani bugün.
Ağlaya zırlaya indim Çamlıca'nın yokuşlarından.
Okula başladığı gün lacivert takımımın içinde tebessümle yolcu ettim onu.
O içeri girince ise içimdeki Adile Naşit fırlayıverdi bastırdığım yerden..sular seller gibi akıttım göz yaşlarımı.


Annelik, tüm tezatları aynı kapta eritmek ve yaşamak galiba.


 Doğururken beyin hücrelerimin önemli bir kısmını kaybediyorum anladığım kadarıyla..eskiden daha mantıklı, daha sağlıklı düşüncelere ve tepkilere sahiptim ben.

Selin, okulun seçtiği öğrencilerden biri oldu ve İTÜ Ayazağa  kampüsünde  "Nasa's İnternational Space Apps Challenge 2015 İstanbul" etkinliği kapsamında düzenlenen "hackathon'a"  katıldı. 


İsmini ,imzaladığım izin kağıdına baka baka yazdığım bu etkinlikten Cuma akşamı saat 17 de çıkacak ve ertesi gün yine gidecekti.

Sonra beni aradı..
-"Anne" dedi şarkı söyler gibi konuşarak incecik nazik sesi ile. "Akşam 7 'de çıksam olmaz mı?Burada etkinlik 23'e kadar devam ediyor.

-Olur tabii kızım..dedim sakin,sevecen ve kendinden emin ses tonumu kullanıp içimdeki Adile Naşit'in paniğini bastırarak.

Telefonu kapattık. Suratım 5 karış işime gücüme baktım. Onun orada ne kadar mutlu olduğunu bildiği için sevinçle çarpan kalbimin sağ yanı , onun akşamın bir vaktine kadar benden-evden uzak kalmasından hoşnutsuz kalbimin sol yanından daha baskın çarpıyordu.

Bir kaç saat sonra telefon çaldı yeniden.

-"Anne" dedi sesine kendinden emin bir ton vermeye çalışarak ama aslında ürkek ve biraz umutsuz. "Herkes burada kalıyor akşam ben de kalsam olmaz mı?
-"Başınızda kim var, ne yiyip ne içeceksin, telefonunu nasıl şarj edeceksin,ben sana nasıl  ulaşacağım,kalacağınız mekanı bana tarif et..ben de sana cevap vereyim"

-Arkadaşlarla kalacağım..herkes kalıyor anne. Yaşam alanı oluşturuldu burada, yiyecek ücretsiz,telefon şarjını arkadaşımın bilgisayarından halletmem işten bile değil..anne;öğretmeni arayamaz mısın?

Lacivert takımları ile gülümseyen kadın cevap verdi:

-Öğretmeninin telefonunu bana yolla, ben onunla konuşurum.Elbette kal kızım, bence bu harika bir fikir.

Sonra öğretmeni ile konuştum:

-Ben Selin'e güvenirim ve o güvenli diyorsa ortam güvenlidir ama bir yetişkin olarak sizin ağzınızdan duymak da rahatlatıcı doğrusu. İstediği kadar kalabilir, bizim açımızdan sorun yok.

Yalaaaaaannn yalaaaaannn.. ben gece kalkıp kaç defa öpüyorum o tepesindeki kıvırcık bulutları, ne yer ne içer benim bebeğim?Hiç bile istediği kadar kalamaz yafuuu sabah güneşin ışıkları ile birlikte odasına girip öpmem lazım tazecik yanaklarındaki gül pembedennnn.

Sipariş ettiği 3-5 bir şeyi babası hiç üşenmeden götürüverdi Ayazağa'ya, kızının yanına.

Cuma sabahı gitti.
Dün yoktu .
Bu akşam gelecek..midem kırk düğüm bekliyorum.
Bu gidiş 3 günlük..başladı bir kez.Artık açıldı kanatlar,mevsim o mevsimin eşiği.


Sabah kardeşine mesaj atmış:

-Çiğköfteli milkshake'im, dün TUDEM nasıl geçti?

Nehir de cevap yazmış:

-Ekmek arası bisküvi gibiydi sınav...gel çabuk ;özledim!

İçimdeki Adile Naşit göz yaşlarını  silerken lacivert takım elbiseli kadına döndü ve dedi ki "Bi milyon doğru ve bi milyon yanlış arasında en doğru kararımdı hayata iki kardeş olarak devam etmelerini sağlamak."

İkisinin nadiren aynı fikirde olduğu konulardan biri bu.

Mutlu ve umutlu günler bizlerle olsun.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Deli Veli

Selin'in okul müdürü ingiliz. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu da öyle. Velilerin büyük büyük bir çoğunluğu da ya yabancı ya yabanı ile evli. Türkiye güzel ülke, lokumları harika modunda sanırım herkes , çok bilmeden genelleme yapmak istememekle birlikte ilk izlenimlerim bunlar.

Neyse efendim, veli toplantısına gittim veli gittim deli geldim. Sunum ingilizce idi .Veliler soruları ingilizce soruyorlardı. Onların , konuşma akışında güldükleri yerlerde benim kahkaha atmaya başladığımı fark ettim bir süre sonra. Zira oradaki tüm insanlar anlatılanın içerisinde yer alan espriye gülerken ben kendi halime gülüyordum.

Çocukken arabaların arkasına konulan biblolar vardı, köpeğin başı ayrı idi ve araba her sallandığında sırıtarak baş sallıyordu. Akşamın bir vakti süslenip püslenip gittiğim veli toplantısının o nezih ortamında hay gelmez olaydı aklıma o köpek geldi. Kendimi felaket derecede özdeşleştirdim onunla. Sonrasında film koptu tabii.

Genel anlatımları anlıyor olmakla birlikte programlar ve teknik terimleri içeren her anlatımda araba sallantıya giriyor ve ben yüzümde anlıyormuşcasına bir tebessümle başımı sallıyordum. Böyle zamanlarda kendimi dışarıdan izlemek acaip eğlenceli. Şıkıdım şıkıdım giyinmiş aklıbaşında dış görünüşte olsa da  iç dünyasında iflah olmaz bir Huckleberry Finn barındıran veli. Disiplin kuralları ve üniformaların gerekleri anlatılırken onaylayan sesler çıkartıp şu böreklerden iki tane alaydım ölecem açlıktan diye iç geçiren bir veli. Ödevlerde dikkat edilmesi gereken hususları not eden veliler gibi eline kalem kağıt alıp dikkatle slaytları izlerken "topuklu bile giysem ayaklarım sandalyeden yere değmiyo len" diye kendiyle eğlenen bir veli...

Selin'in tüm tembihleri aklımda,kimseyle kavga etmedim,kimseleri didmedim.Annecik oldum gittim annecik oldum çıktım toplantıdan. Herkesler arabasına bindi gitti de ben kalakaldım yol ortasında. Okul Tarabya'da ev Üsküdar'da.Akşam olmak üzere.



































Evi aradım..ohhh yemeklerini yemiş uslu uslu ödevlerini yapıyor iki kardeş. Dünyada başka ne ister insan? İstinye sahilindeki tüm o muhteşem yalı-villaların yanından geçerken "çocuklarıma da böyle yerlerde sağlıkla neşeyle yaşamayı nasip et" diye dua ediyorsa dünyada kendisi için isteyeceği şeyler maddi değildir insanın artık. Olmuşum bir nevi  kokoş derviş bu akşam dedim, uzun zamandır bu saatlerde dışarıda değildim zaten dedim ; yaşamın sunduğu bu uzun ve yalnız yolculuk koşulunu keyifle kucakladım.


18:30 da çıktığım veli toplantısından eve varışım 20:40'ı buldu. Kızlarım evde bir başlarına olunca keyif yapmışlar.Şükür dedim varlıklarına.


"Anne ne anlattılar" dedi Selin, gülümsedim. 


Anladı,sarıldı güldü...
Kokladım tüm özlemişliğimle..
Dikensiz bir güldü..





9 Eylül 2014 Salı

Kıssadan Hisse



Bu sene bir şeyden emin oldum.

Kazma kürek dalmışsan hayatın ortasına ve üşenmeden bıkmadan yılmadan usanmadan dik yokuşlardan kaçmadan koşmaya devam ediyorsan ama akış hızlanarak inadına tam tersine sürüklüyorsa seni şelalenin dik noktasına yaklaşmışsın ve mücadeleyi bırak kaderini yaşa zaten de yapacağın başka şey yok demeye çalışıyordur hayat.

Yukarıdaki cümlemi okusa türkçe hocalarım ne derdi diye gülümsedim şu an :-)

Selin için dağa bayıra , kurda kuşa, düz yol az geldi dik yokuşa koşturup kendimi paralarken...
Nehir için boştan alıp doluya, doludan alıp boşa koyarken ve renkleri birbirine yamayıp modifiye gökkuşakları yaratmaya uğraşırken..
Çocuklarım için olmazı oldurmaya çalışırken...olması gereken oluverdi birdenbire

Birinin hayali cisme büründü kucağımıza düşüverdi
Birinin doktoru güneş oldu camdan giriverdi

Selin http://horizonkoleji.com/ okuluna başladı bile..bu ikinci haftası

 

Nehir http://www.dogakoleji.com/tr/istanbul-kolejler/uskudar-doga-koleji başlayacak hevesinin haddi yok hesabı yok.

 




22 Ağustos 2014 Cuma

İmdat...Ama Çok


Selin , özel bir çocuktu.


İlk kelimelerini okuduğunda 2 yaşına basmamıştı.
3 yaşına geldiğinde benim kayıtlı olduğum forumlara kaydoluyor, sevdiği resimlerin linkini veriyordu vs vs vs
Çoğu zaman bilemedim onunla ne yapacağımı
Anneliğin verdiği güdüyle onu delicesine sevmek ve korumak iyiydi ama yine içgüdülerim avaz avaz tek ihtiyacının bu olmadığını söyledi bana hep.
O pedagog senin bu pedagog benim gezdim durdum. Çocuğun bir sorunu yok, ben doğru mu davranıyorum beni düzeltin eğitin dedim.
Çok da faydasını gördüm.Her doğrunun dosdoğru olmadığını, yanlış bildiğimiz şeylerin doğruların anahtarı olabileceğini,Selin'i üzenlere kafagöz dalmamın Selin için de benim için de iyi bişi olmadığını filan öğrendim mesela. Şüphesiz ki en doğru şey kardeşinin olmasıydı, Nehir'in varlığı ikimize de çok şey öğretti, hayatımızda bir çok şeyi düzeltti.

Selin , anaokuldan itibaren Türkiye'nin en iyi okullarından birinde eğitim gördü. Ve bu sene 9. sınıf yani TEOG senesi oldu.

Şimdi önümüzde bir çok kapı var. Tıpkı Alice Harikalar Diyarında masalında olduğu gibi her kapı başka diyara açılıyor. Üstelik Alice Harikalar Diyarındaki manyak Kupa Kraliçesini aratmayan birileri tarafından yönetilen ülkede... Hepsinin ayrı doğrusu var ve her seçiminde kazandığı şeylerin yanında tercih etmediklerinden dolayı kaybettikleri olacak. Özel okula mı gitse (eğitim sistemi sihirbazın şapkasından habire tavşan çıkartmak gibi) en iyi 3 devlet okulundan birini mi seçse. Gelecekle ilgili hayallerinin net olmasını bekleyeceğim yaşta değil ki kararın belirleyiciliğini ona bıraksam. 

Bi okul var..mezunları genelde ingilizce tıp kazanıyor  eve yakın ama Selin onu istemiyor

Bi okul var , yine eve yakın ve gittiği okulun devamı anadolu lisesi ama hep aynı camia,farklı kazanımlara gitmeliyim diye onu da istemiyor

Bi okul var, hakkında harika şeyler de duyuyoruz çok kötü şeyler de duyuyoruz. Şüphesiz güzel bir vizyon veriyor ve iyi öğrencileri var ama Selin düzeyinde eğitim almış biri için özellikle yabancı dil konusunda beklemek  beklemek beklemek demek.Eve ne yakın ne çok uzak

Bi okul var, Almanca eğitime geçecek ve Almanya'daki okullar tarafından  üniversite hayatında desteklenip kapılması muhtemel ama Selin yurt dışında Amerika ya da Kanada ya da İngiltere istiyor...Almanya ilgimizi çekmiyor.Eve yakın filan değil

Bi okul vardı..onun sınavını kazansa artık Selin'i hiç düşünmeyecektim ama o bu sene test çözmek yerine tumblra kendini adadığı için yeterince hızlı değildi. Sınavını kazanamadı ve böylece hayatında ilk defa bir sınavda birinci olmak şöyle dursun sınav kazanmamış oldu. Şahane bir şamardı.Bütün sene ettiğim nasihatlerin yapamadığını yaptı.Müteşekkirim.

Bi okul var, tüm saydıklarımdan farklı bir eğitim veriyor ama çok eski değil yani kanıtlanmış başarısı sonucu yok ama iyi temelleri var...önünde çok güzel kapılar açıyor ama farklılıkları büyük risk bizim için. Garantici türk halkı genlerim isyan ediyor, yavrumun kanatlarına rüzgar olabilme arzum beni kamçılıyor.

Bugün TEOG yerleştirme sonuçları açıklanacak ve ben ne yapacağımı bilmiyorum.

Tanrım, lütfen kızım güzel ve aptal olsun çünkü bu dünyada bir kızın olabileceği en iyi şey bu (yıllar önce izlediğim bir diziden...)

Güzel bir Cuma..hadi yaşayalım



26 Temmuz 2014 Cumartesi

Islıkla da Çalınır Cenaze Marşı

Hayatımdan renklerin ve seslerin tanımlarını değiştiren insanlar geldi geçti. İnsanlara ve hayata güvenin derinliğini-tanımını değiştiren insanlar.Başlangıç nedir son nedir diye düşündüren insanlar. Daha evvel bunlardan birinin portesini çizmiş ve ensest ailenin felaketle başlayıp "Allah Allaaaah" dedirten sonunu anlatmıştım.

Yine gerçek isim vermek münasip değil diyerek başlayalım.


O yıllarda gönülleri kaptırmak kolaydı Mavi Ay dedektiflik bürosunun çapkın ve sevimli gülüşüne sahip Bruce Willis'ine.Bahsettiğim kişi ( hadi ona Ahmet diyelim) gülüşü aynen Bruce Willis gibi derin bir gamzenin çarpık ve biraz mahcup çekiciliğini taşıyordu. Sadece bu bile bir çok kızın  başını çevirerek ona bakmasına sebepti. Açık sarıya çalan saçları, masum görünüşünün ardında her an beklenmedik haylazlıklar yapabilirim diyen sıcak bakışları vardı.Boylu,ince yapılıydı.

O gün,ders arasında okuldan çıkıp hızlı  hızlı yürüyerek grup arkadaşlarımı bulmaya koyulmuştum.Biri ıslık çaldı.Döndüm baktım,yeni gelenlerden bir çocuk.Yanına gittim.

-Bana ıslık mı çaldın sen?

Yüzü kıpkırmızı oldu.

-Bana mı dedin?dedi şaşkın
-Senden başka okul arkadaşına ıslık çalan andaval var mı burda?
-Ayıp ama!!!
-Ha ayıp diye bişi biliyosun yani.E bu da bişi..dedim ve yoluma devam ettim. Oldum bittim olanı kafaya takıp büyütmek huyum yoktur. Kaldı ki genç ve daha vurdumduymaz yıllarımdı. Derse geri dönerken onu çoktan unutmuştum.

Ertesi gün yanıma geldi.

-Arkadaş olmak istiyorum ..dedi
-Çıkma teklifi ise bu çok komik bi teklif..lise yıllarında kalmış bir söylem, dedim
 Gülmeye başladı. "Seninle nasıl tanışıp sohbet edebilirim?Çıkmak filan istemiyorum ".. dedi.
"Adını söylemekle başla ve bir daha bana ıslık çalma" dedim. Kahkahalarımız dostluğun kapısını araladı.

Sonrasında tek tük selamlaşma ile başlayan sohbetlerimiz oldu. Geldiği yer çok mutaassıpmış. Teyzesinin kızı bayramda nişanlısı ile çarşıda karşılaşıp bayramlaştığı için aile nişanı atmış bu kız utanma bilmiyor diyerek.Babası hamam tellağı imiş .İstanbul'u kazanınca çevresindekiler İstanbul seni yer demiş ama babası okusun istemiş, doğduğu büyüdüğü o yerin dışına ilk çıkışı imiş."Sana laf attığımda bacak kadar boyunla önümde dikilip bana hesap sorunca ne yapacağımı şaşırdım" diye anlatırdı gülerek.

Ahmet gerçekten çekici idi.Kısa zamanda çevresini kızlar sardı, o da kısa zamanda mahcupluğunu üzerinden attı.Onu severek izlerdim ama ne en yakın arkadaşımdı ne de tek arkadaşımdı ve hızla akıp giden hayat kendi ezgisini oluştururken tek bir şarkıyı ona ayıramayacak tempoda yaşıyordum. Yine de paylaşımlarımız kesilmedi hiç bir zaman, içtenlik ve güven ise perçinlendi .

Bir gün baktım yüzü perişan..aşık olmuştu. Bu iyiydi...
Bir gün baktım havalara uçmuş...İlk aşkı ile çıkmaya başlamış ve ilk ilişkiye girdiği kadına deli gibi bağlanmıştı.Bu kötüydü,kesinlikle çok kötüydü.

Aşık olduğu kadın (bir başka yaşam portesinde de onu anlatacağım) hayat kadınıydı.Boyu boyuna uygundu ama biri kurt görünümlü kuzu iken öteki kuzu görünümlü yaralı kurttu. Yaralı hayvanlar daha acımasız daha yırtıcı olurlar.Ahmet'in aşkı olan kız, yarası da öfkesi de taze cinstendi...

O yaşlarda herkes kararlı olur, "yapma,etme" dedimse de dinlemedi. Bir kaç sene önce bir başka arkadaşım bana "Kadriye Hanım, köy çocuğu-toprakla uğraşan erkek ilk elinin değdiğine kök salar,gönül verir.O kökün kopması çok can yakar, çok zaman alır ve beraberinde çok şey götürür" demişti.

Arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim diyen ne güzel demiş. Ahmet utangaçlığını bir yana bırakmış sevgilisinin hayatına ayak uydurma derdindeydi.En önemli sorunu ise para oldu o dönemde. Hamam tellağı babasının güç bela arttırarak yolladığı para Nişantaşı'nda bir günü bile karşılamıyordu. Sigaraya başlamıştı , bakışları masum neşesinden gittikçe yoksunlaşıyordu. Ne yaptımsa sigaradan vazgeçiremedim onu, sevgilisi ise artan bir öfkeyle beni izliyordu.Yaklaşık o günlerde onunla da arkadaş oldum yakın arkadaşlarımın tüm kınamalarına rağmen.

Sonra Ahmet için okula polis geldi.Korkmuştuk.Ne oldu diye sordum, hırsız çetesine katılmış.Yakalanmışlar ama son anda kaçmış Ahmet. İçim yanmıştı hem üzüntüden hem öfkeden. Gidip teslim olmuş sonra, bir süre içeride yattı .Bu tip içerde yatmaları da zamanla sıklaştı. Önceden okulun en popülerlerinden biri  iken artık onunla konuşan pek yoktu.

Bir gün yanıma geldi "küs müyüz?" dedi.
-Islık çalaydın daha iyiydi..utanmazlığının sınırı var diye düşünürdüm dedim öfkeyle. Gözleri gölgelendi.
-Herkesin bir fiyatı var ben bunu öğrendim.Bu ay para artarsa senin ederine de bakarım ..

Yüzüne baktım kırgın ve suskun. Daha da hiddetlendirdi bu onu.

-Hepiniz aynı b.kun soyusunuz..dedi.
-"Değiştin diye korkuyordum" dedim yumuşak bir sesle sakince "neyse ki hala salakmışsın, hepten de değişmemişsin"
Dayanamadı güldü ama ben gülmedim. Bir süre birbirimize baktık meydan okuyarak,sonra kalkıp gitti.

O günlerde bir akşam Taksim'den otobüse binerken sırt çantamın açıldığını fark ettim. Geri dönüp baktığımda,şoparın tekinin içleri kanlı gözleri ile karşılaştım."Uleynnn" dememe kalmadan kaçtı ama cüzdanım gitmişti bir kere. Karalar bağlamadım desem yalan olur.80'li yıllar demek her şey kimlik demekti.Ve her kimlik bir sürü belge ve resim,bir sürü belge ve resim de bir sürü zaman ve para demekti ki bir öğrenciye zulümdü bu zulüm. Yurda zor-şer girdim o akşam ama ertesi gün okulda canım sıkkın oturuyordum. Derken Ahmet geçti önümden.

-Pist..dedim
Cevapsız bana baktı
-İnsanın her yerde arkadaşı olmalı diye buna diyolar herhalde.Cüzdanım çalındı,tanıyor olabilir misin çalanı..dedim.
İnanmaz gözlerle beni süzdü
-Ciddi misin , hırsızı hırsız bulur diyorsun yüzüme ha?
-Yüzünün arkandan pek farkı kalmadığı için arkandan değil yüzüne söylüyorum evet .
Hüzün çöktü karanlık  bakışlarına
-Nerde oldu
-Taksim'de..83'e binerken
-Gördün mü çalanı?
-Gözleri kanlı bi şopardı..cılız,senden kısa
-Paranı geri getiremem,cüzdanı alırsın
Akşamdan beri ilk defa gülümsedim ve kahkayı bastım:
-Kimliklerimi getir bana yeter yahu, para yoktu ki içinde
Yorgun bir gülümseyişle karşıladı uzatılan bu garip dostluk elini..usulca "tamam" dedi ve gitti.

Cüzdanımı o gün bana geri getirdi. Gümüşsuyu tarafında bir yere atmış şopar oğlan.Ahmet de gitmiş oradan almış getirmiş bana.Bu saçmasapan giriş ile ara verdiğimiz sohbetlere tekrar başladık. Terkedilmişti. Gırtlağına kadar borca batmıştı çünkü para yettirmek için hırsızlık yetmediğinde kumara başlamıştı.Başta kazanmasına izin veren sistem hırslandığını farkedince büyük oynamasına sebep olmuş ve her şeyini yitirtmişti. Üzüntüsü sevgilisinin onu terk edişineydi. Hala, para yettirse onun eski yoluna girmeyeceğine ,bedenini satmayacağına inanıyordu.Hala saf kalan bir yer vardı gönlünde ve bu ona dayanılmaz şekilde acı veriyordu.

Gözlerinin pırıltısı gitmiş, okulunu bitirmek amacından  ziyade gidecek yeri yokmuş gibi bir havada okula geliyor ve saatlerce konuşmadan oturuyordu. Bir karara varmaya çalıştığı belliydi. Arafta bekleyiş çok sürmedi. 

Günahı işleten şeytan , iyiye sevkeden melek değildir aslında. Şeytan sunar insandır seçen. O da kendi seçimini yaptı.

Bir süre ortada görünmedi.Sonra şen şakrak ve kılığı kıyafet iyice düzmüş halde döndü okul sokaklarına.Öyle  neşeli , öyle keyifli,öyle maddi manevi doyuran vaziyette idi ki herkes kısa zamanda etrafını sardı. Kimseye sitem etmiyordu ona sırtını döndüklerinden ötürü.Yenilenmişti, çökmüş avurtları dolmuş,belli ki cebi para görmüştü.Bir tek benimle konuşmuyordu. İçimden haykırmakta olan bir sese kulak vermiş , ben de ondan uzak durmuştum.Aradan uzun zaman geçti.Bir gün onu özel ve lüks bir araba bıraktı okula.Ahmet kendisine kızgın bakan eski sevgilisine aldırmadan arabadan indi ve benim yanıma geldi. Bir kez daha hiç bir şey olmamış gibi sohbete başladık.

-Nasıl buldun?..dedi
-Neyi..dedim
-Kılık kıyafet ,hal gidişat. 
Sustum..içimdeki huzursuzluğa bir anlam veremiyordum.Bruce Willis gülümseyişiyle baktı bana
-Ne oldu şimdi?
-Bilmiyorum ..dedim.Bir şeyler doğru değil sanki ama ne olduğunu bilmiyorum. 
-Senin kusurun da bu ,çok düşünüyorsun ..dedi.Ne yapsam diye düşünürcesine duraladı ve sonra bana ıslık çaldı.Neşesi bulaşıcıydı.Eski sevgilisinin hançer olmuş bakışlarına sırtını dönüp  kahve ısmarlamayı teklif etti. Gidip birer kahve içtik.Fal kapatacak mısın dediğimde hafif huzursuzlandı.Yok..dedi.Görebileceklerinden korkuyorum.

Bir hafta sonra sabah okula geldiğimde onu gördüm.Kaldırımda oturmuş perişan halde ağlıyordu.Yanına giden herkese küfrediyor ve kovalıyordu.Yine de gittim.

-Ne oldu,nen var?
-Babam..
-Öldü mü?
-Para yollamış
-Az mı yollamış?
Ağlayarak küfretmeye başladı,kafasına bir tane indirdim kitaplarımla.
-Küfretme benim yanımda, boyu bir karış olsa da hanım var yanında. Adam gibi anlat şimdi,nedir derdin?
Ağlamaya devam etti.
-Kızarsın
-Biliyorum
-O adam çok parar verdi bana..sonra ayrılırsam öldüreceğini söyledi.
Sükunetimi korur görünsem de anladığım şeyin yanlış olması için dua ettim.Kanım dondu.
-Hangi adam?
Başını kaldırıp bana baktı
-Kumarhanede tanıdım.Borçlarımı ödedi, çok içtik.Geceyi onunla geçirdim.Sonra..şeyi oldum işte.Bana çok iyi davranıyor her istediğimi alıyor.Sonra utandım,günah geldi aklıma.Ayrılmak istedim ..tehdit etti.
-Ne iş yapıyor bu adam?
-....şirketinin yöneticisi
-Yuh! Ciddi misin?
Sustuk ikimizde. O sessiz sessiz ağlamaya devam ediyordu.
-Gel , yürüyelim ..dedim üzerimizde yoğunlaşan bakışlardan rahatsız olarak.Yürümeye koyulduk.
-Sonra babam para yolladı.Kaç ay üstüne ilk defa.Ben günah ve sefa içinde yüzerken o aylar üstüne ilk defa para arttırabilmiş onu da bana yollamış.
-.............
-Öldürecem kendimi
-Az kaldı Ahmet,az kaldı ben seni öldürecem,sen yorma kendini .

Biraz daha yürüdük

-Git burdan,dedim.Memleketine git.Dondur kaydını kendine gel.Okula gelen o mahcup delikanlıya ne oldu?Ailenin tek umudusun sen ne hale geldin..git burdan.O adam oraya gelmez,unutur seni, git!

Düşündü.Bu aklına hiç gelmemiş gibiydi.Yürümeye ve susmaya devam ettik.

-Onu göremeyeceğim ...dedi inler gibi.Tam öfkeyle haykıracaktım ki kast ettiğinin ...şirketinin yöneticisi değil aldırmaz göründüğü o ilk sevgilisi olduğunu anladım.("Kadriye Hanım, köy çocuğu-toprakla uğraşan erkek , ilk elinin değdiğine kök salar,gönül verir.O kökün kopması çok can yakar, çok zaman alır ve beraberinde çok şey götürür" )

-Git..dedim ve geri dönüp okula doğru yürümeye başladım .

Okul bitti,hayat akışı hızlanarak sürüyor geleceğe yönelik belirleyici adımlar atılıyordu o yıllarda.Ablam,annem ve ben Trabzon'dan yola çıkmış tatil için Fethiye'ye gidiyorduk. Balıkesir otogarında mola verilince ayaklarımız açılsın diye inip biraz yürüdük ve ben beni bileli eksilmeyen neşesi ile sürüp giden muhabbetimize devam ettik. O sırada altında eski bir eşofman,ayaklarında sürüyerek giydiği bir terlik olan genç bir adam kolunun altındaki ekmeklerle yanımızdan geçerken duraladı.

-Kadriye???

Başımı kaldırıp baktım. Tanımam zaman alsa da akabinde bastım çığlığı:

-Ahmeet???

Bahsettiği adam onu uyuşturucuya alıştırmış.Bir kaç kez alkol bir kaç kez uyuşturucu komasına girmiş.Abisi İstanbul'a gelmiş,kolundan sürükleyerek Balıkesir'e getirmiş onu.Ahmet ve ailesi aslında güneydoğulu,orada yaşıyorlar.


Bazen nasihat bazen dayak bazen doktor yardımı ile süreç atlatılmış.Tahsilini tamamlamak istemiş...izin vermemişler.İstanbul seni yedi,tekrarına lüzum yok demişler. "Sen bitirdin" mi dedi, evetledim.Başını eğip Bruce Willis gülüşüyle baktı bana.Mola bitmeden anlatabileceğimiz her şeyi anlattık birbirimize.Sana yazayım ister misin dedim,hayır dedi başını sallayarak.Sonra "ondan haberin var mı" dedi sesinin normal çıkmasına dikkat ederek.

-Cehennemin dibinde! dedim sesimin normal çıkmasına özen göstererek.

İkimiz de başımızı eğdik.Mola bitti,gitmem lazım dedim.Abim ekmek bekliyodu dedi.El sıkıştık birbirimizi bir daha hiç görmeyeceğimizi bilerek.Otobüse koşturdum...arkamdan bir ıslık sesi duydum.Durdum,kahkahayı basıp ona döndüm son bir kez el sallamak için.

Koltuk altında ekmekler,ayağında şıpıdık terlikler..ağlıyordu.












28 Mayıs 2014 Çarşamba

İşte Öyle Birşey...


Gül yüzünün cemaline kurban olduğum yavrum, ilk göz ağrım ilk aşkım,gündüz güneşim gece mehtabım, kokusunda varlığımın sebebini bulduğum kızım..Selin gitti.


Kendi elimle çektim ipimi. Okulu Yunanistan'a gezi düzenliyorumuş. "Aaa,tabii git kızım sen bütün sene çalıştın bunu senden çok hak eden yok" dedim sevecen yumuşacık. İçimdeki asıl ben bağrınıyordu "giderse koklayamam sabahları öpemem bensiz uyur bensiz uyanır ölürüm ben gitmesin kandır onu" diye. "Emin misin ane" dedi lüleleri arasından bir çift kara gözün şüpheli bakışıyla. Gülümsedim içtenlikle..."eminim yavrum"

Eminim ki sen gittiğinde deli olacağım ve uyumayacağım. Eminim ki tıpkı hapşırdığımda olduğu gibi bir an kalbim ve hayat duracak. Eminim ki gidip yastığında başının bıraktığı ize bakacağım...ve biliyorum bu hiç doğru değil.

Ödemeler-ayarlanacak şeyler, hepsini hallettim. Dün değil önceki sabahın 4'ünde götürüp okuluna teslim ettim ve neşeyle el salladım arkasından..ta ki gözden kaybolana kadar.O gözden kaybolduğunda ben de kendi içimdeki labirentlerde kayboldum.

Nehir geldi kucağıma yattı. Gözleri ışık, seslenişi su damlası kadar hayat veren bebeğim.Küçük ellerinde kendimi yitirdiğim, paçoz dudaklarının tebessümle kıvrılışı tüm dertleri unutturan tesellim,ab-ı hayatım,kurban olsun sana tüm varlığım. Durmuş olan kalbim onun seslenişi ile tekrar atmaya başladı. "Anne".."Efendim yavrum" "Büyüyünce beni de yollayacak mısın böyle tek başıma uzaklara"

Gülümsedim inançla:

-Elbette kızım...sen de uçacaksın bir gün kendi kanatlarınla.


Neşeyle çırptı ellerini Nehir , umudu çoktu yarınlara.


Her telefon açtığında "mutlu musun kızım" diye soruyorum. Yaşadıklarına inanamıyormuş gibi bir anlatışı var. Mutluymuş hem de çok. Herkes şapka aramış bütün gün ,ortalık yanıyormuş çünkü. Valiz hazırlandığı gün bi koşu Üsküdar'a inip ona şapka alan annesini sevgiyle anmış bir kez daha. Sirtaki öğrenmiş,çok neşeli bir dansmış.Gittiği yerlerin kimine hayran kalmış, kiminde ise abartacak ne vardı bu kadar diye şaşakalmış. Oda arkadaşları ile uyumluymuş, onları çok sevmemiş ama anlaşıyor olması yeterliymiş. Kontör yükler miymişim bitmek üzereymiş. Yunan öğrencilerle konuşmak acaip eğlenceliymiş. Kardeşinin gizlice valizine sıkıştırdığı "abla seni özlicem,canını sıkan olursa sen de onun canına oku, öğretmen kızarsa o başlattı dersin" konulu mektuba çok gülmüş.Gelince onu öpüp onunla gülecekmiş.Tamam kapatıyormuş ama bir de haaa,anne unutmadan söyleyeyim seni ummadığım kadar çok özledimmiş....

Seni düşündüm dün akşam yine 
Sonsuz bir umut doldu içime 
Bir de kendimi düşündüm sonra 
Bir garip duygu çöktü omzuma 

***
Hani eski bir resme bakarken 
Hani yılları sayar da insan 
Hani gözleri dolar ya birden 
İşte öyle birşey