vefa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vefa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2022 Çarşamba

Gerçek Yaşam Öyküleri - Çıkmaz Sokak

 



Birlikte kahve içtiğimiz Boğaz manzaralı terasta, bir nebze olsun umudunu diriltmek, moral vermek için sordum neşeyle:

- Bak şimdi, şu hayatta en çok neyi seviyorsun.

Tamamen fiziki yapısından  kaynaklanan öfkeli  yüz ifadesine uyumsuz  bir dalgınlıkla baktı bana. Düşündü. Dramatize etmeksizin, samimiyete "hiç bir şeyi" dedi.

Çok uzun yıllar insana dair çözüm bulmaktı mesleğim. Çıkmaz sokakları hemen tanırım. Kaderini benimsemesi için , sustum.

Onunla, ben 5 yaşında iken tanıştık. Sıra arkadaşımdı. 70'li yılların tahta sıralarını bilirsiniz. Her oturuşumuzda ıslak ve kuru temizlik bezi ile siler. Saydammış hissi veren , damarları seyredebileceğiniz beyaz ellerini dikkatlice sıranın üzerine serdiği örtüye koyardı.

 Hiç unutmam, türkçe sınavında "şair" kelimesinin yazımını onun kağıdında görmüş ve kendi kağıdımdaki hatayı düzeltmiştim. Her derste birinciydi.Sınıfta birinciydi. Bıldırcını andıran  sivri hatlara sahip aksi suratı gülümsediğinde bile azarlar gibi göründüğünden midir, temizlik hastası olduğunda mıdır, kuralcığılığından mıdır bilmem pek arkadaşı yoktu. şimdi geriye dönüp baktığımda, çocukken bile fedakar ve merhametli kalbinin kendisine  karşı takılınılan uzak tutumlarla ne çok incindiğini görüyorum.

Ortaokulda ayrı sınıflardaydık. Koridorlarda bazen rastlaşır, kazağının -gömleğinin  daimi beyazı, ölçülü adımları, yine kısacık saçları ile beni kucaklamasına sevinçle karşlılık verirdim.



Lise ayrı deryaydı..karşı cinsi ve aşkı keşfetmiş, limandan çıkıp ummana atmıştım kendimi.O günlerde değil  Semra ( gerçek öykülerde sahte isimler kuralı devam ediyor), sülalesi mezardan çıkıp gelse umursayacağımı sanmıyorum doğrusu. 

Ben eriyen karların oluşturduğu  coşkun bir nehre dönüşürken o hala  elinde sabun,bez,kolonya gezen, hala derslerde birinci, hala bıldırcın bakışlı -kısa dik saçlı  ,kuralcı,gülümseyen ama gülümsemesi görülmeyen bir genç kızdı.

Sonra yıllar,yollar,kader denilen yazılı  olmayan asıl metin vs vs..koptuk gitti.


Facebook'un yaptığı en iyi şey hatta sanırım belki de tek iyi şey  kopup  gitmiş insanların birbirini bulmasını  salamaktı. Facebook sayesinde  Fizik dersinden 9 aldığı için ağlayan bıldırcın suratlı kız ile "aynı adlı eser" i, eserin adı AYNI sanan sarsuk kız seneler sonra birbirini buldu.

Semra  da Trabzon'dan başka ilde okumuştu. Türkiye'nin en büyük illerinden birinde mühendisliği yine birincilikle bitirmiş ancak   sebebini bi türlü anlayamadığım şekilde Trabzon'a geri dönmüştü.


Birbirimizi bulunca derhal buluştuk tabii.

Evlenmiş ayrılmış.

 Onca birincilik ve harika diploma ile bir devlet dairesinde saçma sapan evrak kayıt memuru  olmuş. İlkokul mezunu adamlar, partililer, sorunlu kişiler..iş hayatı ızdırap dolu.

Hasta babası ona bırakılmış, zaten bir de abisi var. O da başka ilde evli ve çocuklu..her şey Semra 'nın üstünde. İşten izin alamaz,  babası onu bırakmaz, işte mutlu değil, evde mutlu değil. Zeka ile keskinleşmiş aksi bakışlarını üstüme dikip , her söylediğine verdiğim tepkiyi dikkatle gözlemleyerek  görüşmeyeli hayat ona neler etmiş anlattı durdu buluştuğumuzda. Onu  dinlerken geçmişi hiç düşünmedim. Geçmişten, saydam beyazlıkta teni haricinde hiç bir şey kalmamış gibiydi. Öfkeyle herkesin hatalarını, toplumun  inisiyatifsizliğini,küçücük mahallede herkesin tanıdığı bir ailenin ferdi olarak hiç evlenip ayrılmışlığın getirdiği baskıları  anlattı.

-"Konuşmuyorsun" dedi. Sonra endişeyle "seni sıktım mı " diye sordu.

Her zamanki gamsız halimle gülümsedim.

-"Yok, dinliyor ve düşünüyordum. Şair kelimesinin yazılışını senden kopya çektimdi ben biliyor musun?"

Kaşları bir araya geldi ve aksi aksi süzdü beni. 

-"Ben sana onca sıkıntı anlatırken bunu mu düşündün?" dedi

-"Evet" dedim

Gülmeye başladı.

-"Bana senin gibi gamsız biri lazımmış ay ne güldümmmmm" diye diye kahkahayı bastı.

Senelerce devam etti dertleşmemiz, gülüşmemiz, buluşmamız, konuşmamız. Herkesin herkesi tanıdığı yerlerde derinlemesine dertleşeceğin güvenilir biri bulmak zordur. Abisi ile  abimin ne samimi arkadaş olduğu konusu önce onu gerdiyse de zamanla aştık bunu.Allah da biliyor ya,  susmak konusunda iyiyimdir ben. Sustum da nitekim her zaman.

Ona "aşık olmalısın" dedim. "Yeniden yuva kurmalı,  iş-ev" saçma döngüsünü kırmalısın. Hayli de zengin bir ailen var, güzel bir yeni hayat kurabilirsin..denemelisin.

Sanırım bunlardı  duymaya ihtiyaç duyduğu cümleler. Siyah ve gri kombinasyonları  sarı-yeşil-mor-turuncu detaylarla renklenmeye başladı. Zaten çıtı pıtı zayıftı ya..daha bi yakıştırdı giydiklerini kendine. Tüm dertlerini, haklı kırılmışlıklarını,çaresiz isyanlarını anlattıkça önerdiğim çözümler ona hep çok komik geldi. Bana hep çok güldü, ben de bana gülmesini hep çok sevdim. 

4. senenin sonunda, aralık bir kapıdan sızan ışık gibi aydınlandığını ve gülümsemesinin derinleştiğini gördüm sevinçle. Çalıştığı devlet dairesinde biri ona çıkma teklif etmişti ve o da kabul etmişti temkinli temkinli. Dul..dikkat isteyen sözcük onun yaşadığı  yerlerde.

Adamın adı Murat.  Kendi işlettiği bir çeyiz dükkanı var. İş için gelip giderken görmüşSemra 'yı Beğenmiş sevmiş. O da evlenip  ayrılmış ama çocuk yokmuş.

Onun Murat  ile  neşesine kavuştuğunu, yarınlara dair  ihtimallerinin zenginleştiğini görmek beni  sevindiriyordu gerçekten.Sonra, onun Murat adına bahane bularak anlattığı bazı şeyler beni tedirgin etmeye başladı. En çok da "gururlu ama allem kallem edip hesabı çoğu zaman ben ödüyorum..annesine bakıyor ne de olsa,msarafı çok. Kızıyor bana böyle yapınca ama çok tatlı" kısmına takılmıştım.

Onun hanımhanımcık mühendislik okuduğu  yılları çok da takdire şayan hanımhanımcık şekilde yaşamamıştım ve çevrem de katolik rahibelerle dolu değildi. Görücü usulü evlendirildiği adamcağızdan başkasını pek de tanımayan Semra 'nın benim gördüklerimi göremediğini, Murat'ı hakikatten murat olarak algıladığını  endişe ile fark etmiştim. Romantik evlilik teklifi  beklenenden önce gelmiş, bu da benim endişelerimi ayyuka çıkartmıştı. Murat 'ın, Semra  hakkında neler bildiğini merak ettim. Üzerine tapulu 4 katlı apartmanı biliyor muydu mesela..

Zaman ne yazık ki  beni  haklı çıkardı. Murat'ın eski eşi Semra  ile iletişime geçmiş ve ona güvenmemesini  söylemişti. Sonra Murat'ın dükkandaki  çırağı, anlaşmazlıklarının sonucu yediği dayağın intikamını ödenemeyen  bonoları Semra 'ya  ifşa etmişti. Bakımını üstlendiği annesi ise..rahmet olsun ruhuna öleli seneler olmuştu.

Yine de aksi  bakışları, çatık kaşlarının  ardındaki  tertemiz inanmışlıkla, sevgiye inanma çabasını  gördüm onda. Onuru sevdasına ağır bastı, Murat'ı terk etti.

Babasına alzheimer teşhisi konulması tam da o yıldı. Partizanlığın normalleştiği ülkemizde,  doğru dürüst tahsili olmayan adamı filancanın yakını diye getirip ona şef yaptılar. Şef, Semra'in dul olmasından başka bir kusur bulamamıştı ama diploması olmayanların diploması olanlara neler neler ettiklerini görüp yaşadığımız ülkemizde Semra da bunun acısını  çekti bol bol. Tüm gücüyle dik duruşunu koruyor ama her gün daha çok ruhu yıpranıyordu. Tünelin ucundaki ışığı görme umudu..zayıflamıştı.

Abisi temkinli bir uzaklıktan sevgi ve şefkatini esirgemiyordu. Semra evlendiğinde ayrılmasına abisi çok destek olmuş hatta ısrar etmiş. Sonradan öğrendim. Sonra da aile evine , yaşlı anne babasının yanına yerleştirmiş onu. Düşünceli abi.

Semra tertemiz kalbinin, merhametinin, vicdanının esiri...tüm imkanları mevcutken Ümit Yaşar'ın şiirindeki misal yalnızlığın taaa içine sürüklendi

Şimdi bütün gün üstüme yağmur yağıyor
Bütün gece kar
Yalnızlığın tam ortasındayım artık
Yalnızlık kadar

Geçenlerde aradım onu. Özledim gel dedim. Geldi, boğaz manzaralı bir yerlere gittik. Bitişiğe yakın kaşlarının  çatıklığı ve aksi bakışlarını  gören garson siparişi bana sordu  her zamanki gibi. Semra çantasından çıkardığı ıslak mendille ellerimizin değeceği yerleri sildi . Artık ona ne diyeceğimi bilmiyordum. 

Bir nebze olsun umudunu diriltmek, moral vermek için sordum neşeyle:

- Bak şimdi, şu hayatta en çok neyi seviyorsun.

Tamamen fiziki yapısından  kaynaklanan öfkeli  yüz ifadesine uyumsuz  bir dalgınlıkla baktı bana. Düşündü. Dramatize etmeksizin, samimiyete "hiç bir şeyi" dedi.

Çok uzun yıllar insana dair çözüm bulmaktı mesleğim. Çıkmaz sokakları hemen tanırım. 

Kaderini benimsemesi için , sustum.

Onun için bekleyeceğim..onu hiç bırakmadan.

Yaşanmamış gün için umut  yoktur demek, en fazla kendimize haksızlık olur.


Günün şarkısı Semra için..



8 Mart 2021 Pazartesi

Kadınlar Günü ve Leylek Vefası

 


Kadınlar Günü... leylek Yaren kadar vefa, Balıkçı Adem kadar vefayı bilen olsa yeter ötesini kim  istedi ki?

İşte onların inanılmaz öyküsü..

Bursa’da, Türkiye’nin ilk ve tek leylek köyü olan Karacabey’e bağlı Eskikaraağaç’ta her baharda muhteşem bir şey yaşanıyor. Yaren Leylek 8 yıldır baharda göç ettiği Eskikaraağaç’a geliyor ve her defasında Adem Amca’nın teknesine konuyor…

Adem Amca, Bursa’da Türkiye’nin tek leylek köyü olan Eskikaraağaç’ta yaşıyor. Buraya her bahar mevsiminde, özellikle martın ilk haftası binlerce leylek geliyor ve yuvalarına yerleşiyor

10 yıldan uzun süredir gölde balık tutan Adem Amca, 8 yıl önce bir leyleğin teknesine konduğunu fark etti. Şaşırdı çünkü ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştı.

Aç olduğunu  düşünüp ona biraz balık verdi. İşte Yaren Leylek ve adem Amca’nın dostluğu o zaman başladı. Tam 7 yıl boyunca Yaren Leylek her seferinde önce Adem Amca’nın teknesine geldi.

10 yıl boyunca her defasında  Adem Amca ve leylek beraber balığa çıktılar. Elbette Yaren Leylek tutulan balıklardan payına düşeni aldı.

Son bir kaç yıldır ise bu özel kavuşma anını Alper Tüydeş fotoğraflıyordu. Bu yıl ise belgeselci Burak Doğansoysal ile bu hikayeyi birlikte beyaz perdeye taşımak için çalışmaya başladılar.

Bu duygulandıran dostluk dünya basınında da yer buldu. Almanya’da ders kitaplarına konu oldu, Yunanistan’da ise bir festivalde gölge oyunu olarak oynandı.


‘Yaren Leylek ve Adem Amca’ hikayesi doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş tarafından ortaya çıkarıldıktan sonra, doğaseverler tarafından da ilgiyle takip edilmeye başlandı. 2019 yılında ise Karacabey Belediyesi’nin katkılarıyla, Yönetmen Burak Doğansoysal tarafından filme alındı ve Prag Film Ödülleri'nde En İyi Belgesel ödülünü kazandı.

Bir vefa,bir sevgi..önce insan sonra kadın-erkek olmak.
Fazlasını kim istedi?

4 Kasım 2016 Cuma

Gülüm


O kadar yoğun ve yorgun bir gündü ki , işlerimi bitirdiğim şu  an karman çorman olan kafamda sesler ve görüntü netleşsin diye  Ernesto Cortazar müziklerini açıp arkama yaslandım ve gittikçe grileşen gökyüzünü seyre daldım.

Bir de afillisinden çay söyledim kendime.

Normalde kendi mai'me kavuşma anım olması gereken şu  zaman diliminde memleketim diye kavrulan gönlüme serpecek bir yudum su kalmamış diye ah'ımı vah'a katarak susmak var sadece avucumda.

Sabah twitter vs gitmiş. Yaşasın Zenmate. Gündemi an be an izlemek mümkün onunla.

İzledik de ne oldu?

Ah'ım vah'ıma yoldaş oldu

Gönül Ülkü'nün Kadıköy Haldun Taner sahnesindeki veda törenine katıldım. Bomboş koltuklarda basın mensupları haricinde gelen 3-5 vefalı dost. Torunu konuşurken "biz çekirdek aileyiz..dedem de gitti iyice azaldık" derken titreyen sesi. Bir baktım gözlerimden şıpır şıpır yaş iniyor. Boş koltuklar, nerede vefa nerede değer bilmek nerede insanlık nerede saygı.



Ama imamı sevdim. Şahane bir şiirle  yolculadı sanatçıyı. Seni seviyorum derken bile  söz dudağı terk eder dedi. Vedalar üzerine 3 mısralık güzel bir şeylerdi anlattığı. Aferin ona.

Ağlamak zamanı mı memleket için?

Ayıp olur...bize yakışanı bulmak lazım, olması gereken budur. 


30 Nisan 2015 Perşembe

Bir Cenaze Güncesi

Selin,Bilfen mezunu.
Bilfen, hiç de anlatıldığı gibi çocukları yarış atı misali koşturan bir okul değil .Başarıyı , şansı tesadüflere bırakmayan sistemli bir okul sadece.Evet sıkı, evet hızlı verip hızlı alan bir okul ama siz zaten bunları bilip, çocuğunuz bu tempoya müsaitse oraya gitmelisiniz.
Nehir'i Bilfen'e vermeyi hiç düşünmedim.
Neşeli bir bülbüle nağme öğretmeye benzerdi..onun kendi müziği var 
                                            


Selin ise Bilfen'den başka yerde mutlu olamazdı:öğrenmeyi ve hızlı tempoyu seven bir çocuk.

Dün,gözleri dolu dolu andı okula dair özlemlerini.

Anılar anılar anılar..peki ama neden böyle canlanıp karşımıza dikildi o anılar?
Anlatacağım.

Vildan aradı 3 gün önce. Bilfen velilerinden sevdiceğim bir hatun.
2 senedir görüşmüyoruz; safi benim eşekliğimden.
Sesini duyunca neşeyle başladığım konuşma onun tedirgin sesi ile kesildi.

Haberler mutlu,haberler neşeli değildi.


Bilfen'deki veli grubundan sevdiğimiz bir arkadaşımız vefat etmiş.

Bilfen'de 3-2-3 sistemi vardı.Çocuklar ilk 3 sınıftan sonra harmanlanıp 2 sene birlikte okuyacakları yeni sınıfa geçer sonra tekrar harmanlanarak 3 sene başka bir sınıfta okurlardı.Bunun getirilerinden biri olarak herkes herkesi tanır,herkes herkesle arkadaş olurdu.

Haberi, bende telefonu olan bir başka veliye ilettim ve kısa zamanda hepimiz öğrenmiş olduk.

Bir arkadaşımın cenazesine ilk katılışımdı.
Selin'in katıldığı ilk cenazeydi.
Cenazeye çelenk gönderen Bilfen'i bir kez daha takdir ettim.
Çocukların okuduğu dönemdeki okul müdürü ve öğretmenlerinin bir kısmının ktılarak annelerini kaybeden eski öğrencilerini kucaklamaları zaten hüngür hüngür ağlama halindeki bendenizin yüreğinde sıcacık duygular bıraktı.
Eski okul arkadaşlarının yanısıra yeni okullarındaki arkadaşları da annelerini kaybeden ikizleri kucaklıyor ve ne yapacaklarını bilmezlikleri ile kocaman boyları olsa da çocuk kalplerinin asıl olduğunu ortaya koyuyordu.

Detaylara girmeyeceğim.
Detaylar acı..çok acı

Annelerini kaybeden ikiz kardeşleri yürek yana yana izlerken kaşları sakal gibi olan bir adam geldi yanımıza. (Şakirin Camii avlusundayız.)

-Kadınlar, bak cenaze namazı sırasında erkeklerin arkasında duracaksınız ona göre.Sonra oyunbozanlık olmasın.Allah size böyle emretmiş.Erkeklerin arkasında sizin yeriniz.

Neye uğradığımın şaşkınlığı ile adama bakakaldım. Yanımdaki hanımlar cenazeye hürmetlerinden seslerini çıkarmadılar ve başlarını çevirdiler. ..ama arkamda bir adam, kaşı sakal kılığında olana cesaret vermek istercesine kalın ve gür bir sesle "tabii tabii , ya ne olacaktı?Allah razı olsun" dedi.

Gözyaşlarımı silip usulca başımı adama çevirdim:
-hass...

...cenazedesin Kadriyeeeeee camiidesin Kadriyeeeee...

-binallaaaaahhhhh!!!!

İkizlerden birine yoğunlaştı yine dikkatim,acı öfkenin alevini siliverdi.

O anda bir adam geldi..Camiinin arka tarafına geçtik hanımlarla
Orada 10 dakika bile kalamadık.
Başka adam geldi, ileride öğle namazı kılacaklarmış...önlerinde duramazmışız.Nazamları bozulurmuş.
E bakmasın milletin totosuna,eğsin başını kılsın namazını  tövbe tövbeee..diyemedim.Ön ile arka arasında cenazelerin bulunduğu ön tarafa yakın durduk. Cenaze namazı başladı.Bizi oradan da kış kışladılar.Kıbleyi kapatıyor muşuz.

Behey ne talihsiz bir şey kadın olmak camii avlusunda.
Bir dahaki cenazeye paten takıp gideceğim.

Gide gele yoruldum, zaten ağlıyorum iki gözüm iki çeşme bulanık her yer.Bir gönlüm net bir gönlüm dingin.

Göz ucuyla kızımı kolluyorum ama annesizi teselli ederken annesi olarak yanına gidemiyorum.
Bu beni daha da kahrediyor..gidenin  ardından ayrı , kalanın gönlü kırıklığına ayrı ağlıyorum.

Helallik alındı,namaz kılındı  defin işlemi için yola çıkıldı.
Selin'in gitmesini görmesini istemedim.
15 yaş, bir evladın annesini toprağa vermesine şahitlik için erken dedim.
Ölüm,hayatı öğretecekse ona..kızım bu dersi aldı.
Dostluk ve vefa adına da yapması gerekenin ödevler okul vb günlük geçici şeylerden ne kadar üstte olduğunu anladı.

Ama o arkadaşının elini bırakmadı.


Ben de diğer annelerle birlikte güvenli bir mesafeden onları takip ederek defin alanına gittim.


Kadınlar..ahhhh olmaz olası kadınlar yine uzaktı alandan.Beyler kazdı-okudu-toprağı attı.

Hayat kendi ritminde akmaya ve yaşama adapte olmaya mecbur eder ya insanı. Koştur koştur  o gün iki sınavı olan Selin için rapor bulmaya gittik. 

Raporu aldıktan sonra Üsküdar meydanda bir an durduk kızımla..gözlerinden yaşlar boşandı.
Hiç ağlamaması beni ürkütmüştü..rahatladım.
Sonra gözünün kenarındaki yaşı kollayan annesinden kopup giden ikizlerin mahzun yüzleri düştü gönlüme..kızıma sarıldım,ağladım ağladım ağladım.



7 Mayıs 2014 Çarşamba

Duyguların Renkleri Var

En sevmediğim duygu çaresizlik. Rengi bulanık safran sarısı, çirkin bir kırmızının üzerine dökülmüş. Ne yapsam atamıyorum üzerimden, ne varsa bende kalan alıp götürüyor hepsini tereddütsüz...Zamanın getirdiklerini zamansız alıyor benden.Soğuk!

En aldırmadığım duygu öfke. Rengi palyaço pembesi.Nadir gelir, ben geliş sebebini sormadan alır şapkasını gider ardında iz bırakmadan.Kanımı ateşleyişini, bende yarattığı adrenalini severim ama en çok geç gelip tez gidişidir sevdiğim.Bir de , sadece öfkelendiğimde aldığı bir renk var gözlerimin; çakmak çakmak bir yeşil.Onu da severim.

En vazgeçilmez duygu huzur. Sevgi maisi ile şefkat maisinin uyumla kucaklaştığı bir mai rengi. O kadar serin bir sıcaklık ki o, incinmesin,kırılmasın , benden kimse alamasın diye kalbimin ve beynimin ennnnn içerilerine yerleştirip duvar ördüm çevresine. Aldırmazlığı içime veren Allah'ıma şükürler olsun.Bazen köy yanar kel bakar modunda yaşamak o kadar güzel ki :-))

En şiddetli duygu aşk. Rengi değişken ama asla pastel değil ve asla beyaz değil. Genelde damarlarımda kanın Şibumi kıvamında dolaşmasına neden oluyor.

En kuvvetli duygu annelik. Rengi mercan yeşili ile turuncu karışımı. Uç duygu ve kavranmların uyum içinde tek potada erimesine neden olan karmaşık bir düzen getiriyor dimağınıza.İlk defa ölümden korkuyor insan...onları bırakmak korkusu ölümden baskın.

En ferahlatıcı duygu özgürlük.Dünyanın tüm rüzgarlarını ciğerlerinize doldurmak demek özgürlük. Göğün maisi ile bulutun beyazı birbirine karışmış,Dalgaların köpüğü gibi kıpır kıpır ve vazgeçmeye hazır. özgürlük sıcak havada alınan serin ve taze bir nefes gibi...

En nitelikli duygu merhamet. Allah almasın kalbimden onu..başka iyi bir niteliğim yok çünkü. Merhamet kahverengi yeşil, merhamet sakınımlı mahçup. Merhamet suskun dilsiz ,tevazu içinde ama başı hep dik. Merhamet anne kurabiyesi tadında..

En bedel ödeten ama en arı kalan duygu adalet. İnsan kendi adaletini uygulamalı, adaleti el'den beklememeli bazen. Adalet kömür karası kararlı.Adalet çelik kadar soğuk ama elden bırakmazsan senin vücut ısında.

En salak duygu korku. Rengi çiğ sarı..uçup kaçacak gibi.Bir Allah'tan bir nefsimden bir de sarhoştan korktum şimdiye kadar. Öteki renklerimi zedelemesin diye gelse de görmem, seslense de duymam duygularımdan bu. Soğuk çorba içmek gibi...

En çabuk kaybolabilen duygu vefa. Lila rengi, utangaç. Az insanda bulunur, çoğaltılması resimlerle-kokularla-şarkılarla mümkündür. Kırılgandır.beslenmesi gerekir.

8 Nisan 2014 Salı

Cümlesiz Kelimeler

Kocaman bir "hiç" oldu kendini tanımlamak istediğinde aklına gelen.
Bir telaş karıştırdı ceplerini, umut kalmış mıydı bir yerlere sıkışıp unutulmuş..tam da lazımdı şimdi, tam da olması gereken.

*********

Bugün İstanbul her zamanki gibi. Çok aynı , çok, çok! 

İnsanı hayvan olmaya özendirir zamanlardayız aklı olanlar için. Sorumluluklar ayaklara pranga, adaletsizlik ve gidişat "dur bekle" denileceğin ötesinde saçmalıkta.Kaçsan olmaz kalsan gönül dayanmaz . Sussan olmaz söylesen tesiri yok. Gülsen ayıp ağlasan zayıflık...bir tezatlar denizinde boğulmaktayız gündengüne.

Pantolunu belinden düşen çingene çocukları saracak yine etrafımı sokağa çıktığımda. İşte o teyze geldi, hadi bize pilav-nohut al teyze..diyecekler. İşsizlik maaşımla yine bugünlük karınlarını doyuracağım. Sonra Üsküdar'a yönelecek adımlarım, adımbaşı dilenciler, Türkçe bilmediklerinden önlerinde kartonlara yazılı yalvarışlar:onları bu hale getirenlerden de ; yardımı , kasalarındaki trilyonlara dokunmadan bize bırakanlardan da nefret edeceğim.



Anlaması ve anlatması gerekenler, onları umursamayanlar.Çok yemekten karnı şişip uzananlar, açlıktan uyanamayanlar.Hayat akıp gidiyor her zamanki saçmalığıyla. Karacaahmet'te yatan sadrazamlar, onların çürümüş kemiklerine değil taştan kavuklarına bakanlar.


Sevmiyorum bu ülkenin demokrasi iddialarını da , bunların koca yalan olduğunu minnacık menfaatleri ya da düşünmeyi reddeden beyinleri nedeniyle savunanları da. Hele içlerinde sevdiceklerim olmuyor mu zaman zaman ;her zamanki suskunluklarını unutup  düşüncelerini haykıran.Kollarımı kavuşturup kızgınlıkla bakakalıyorum satırlarında anlattıklarına. Öfkem sevgime yenik susuyorum ,içimde patlayan yanardağın lavlarını kaşık kaşık yutuyorum.


Bir şaşkın var inatla vefayı unutmayan tüm bu devinim içerisinde.Beni her aradığında sesindeki özlem ve vefayı merhem yapıp kanayan yerlere sürüyorum.Sıkıntılandığı zaman başörtüsünü, şovalyenin miğferini çekiştirip yüzünü örttüğü gibi çekiştirişini hatırlıyorum onunla konuşurken.Ağlayışını, gülüşünü, mahcup inadını, tüm zeki insanlar gibi kendinden emin olmayışının diğerleri arasında yerilişini,korkusunu...


Akışı da İstanbul kadar saçma bir yazı oldu bu ama tabiat ana gibi de doğal ve gerçek.

Tüm kalbimle onun bir daha hiç o kadar korkmamasını diliyorum.
Tüm kalbimle ;elimin , onun üzerinden uzak kalışı beni üzüyor
Tüm kalbimle;ona hak ettiği güzellikleri ve iyilikleri ve sabrı diliyorum..Allah'a emanet !.