zabıta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zabıta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Temmuz 2018 Salı

Ekmek Günlükleri-1


Yazıya eşlik edecek müziğiniz için: (tık)

Belediyenin yoksullara ekmek yardımında bulunduğu  yıllarda görevliydim.
15 günde 15.000 insan ile birebir temasım olurdu sadece benim bölgemde kalan.
Bıkmak yorulmak bir yana, her birinin öyküsü , varlığı, sesi benim için heyecan verici idi.
Severdim onlarla konuşmayı, onları tanımayı ve hayatın "aslında" yer alabilmeyi.
Hepsi ayrı bir varoluş öyküsü idi bir ekmeğe muhtaç kalan.

Onları anlatacağım size zaman zaman.

Gelenler genelde üstü başı dökük, kar kış kıyamet yırtık pırtık penye giyen kadınlar olurdu. Ama bu sefer kapıdan girene inanamadım. Üzerinde kendisine son derece yakışan       ciddi pahalı markaların kıyafetlerini giyen genç bir kadındı  masama yaklaşan.

-Adıma kayıtlı  kupon var alabilir miyim ? dedi
Şüpheyle süzdüm onu.
Eğildim pabuçlarına ve çantasına baktım..onlar da bir aylık maaşıma elveda dedirtecek türdendi.

Bozuntuya vermeden bir kaç sor sormaya çalıştım.

- Ne ile geçiniyorsunuz?
-Gündelikçiyim, temizliğe gidiyorum.

Huzursuzca hırkasına baktım. Marka etiketi gözüme gözüme giriyordu.

-Eşiniz?Çocuklar?

-Eşim beni terk edeli  çok oldu. 3 çocuğum var günlük işlere gidiyorum, kira filan yetmiyor işte.

Gözümü gözlerine dikip arkama yaslandım. Bir süre birbirimize baktık. Bendeki huzursuzluk onda gittikçe artan bir neşe yaratıyordu bariz şekilde.

-Kusura bakmayın ama  kılık kıyafetinize bakınca gözüme hiç de öyle görünmüyorsunuz. Durumunuzun gayet iyi olduğunu düşündüm, hani ayıp olmasa sosyetedensiniz bile diyeceğim..dedim.

Neşe ve zaferle bir küçük çığlık attı.

-Öyle di miiiii!!!

Büromdaki zabıtalar şaşkınlıkla bana ve birbirlerine baktılar. Benim durumum da pek farklı değildi.

Kendi etrafında bir küçük tur attı.

-"Zengin görünüyorum di mi?" dedi tekrar onaylatmak isteyerek.
 

-"Evet" dedim merakla .

-Abla bunlar  evine gittiğim bir kadından, giysi yardımı yaptı bana ama neredeyse hepsi yeni. Dedim ona abla emin misin, eminim al al bende çok var dedi. Ben de biliyorum çok pahalı  kıyafetler. Çocuklarıma da aldı. Buraya gelirken heves ettim ben de bir günlüğüne zengin olayım , öyle görüneyim öyle gezeyim diye. Şimdi sen de bana öyle deyince ayyy içim bi hoş oldu, nasıl mutlu oldum ben . Bir günlüğüne de olsa zenginmişim gibi göründüm ya hahahahha bana nasıl baktın şaşkın kendini bi görsen abla. Kızmadın di mi abla?


Hırkası pabucu yerine çamaşır suyundan paramparça olmuş  ellerine bakmadığımı o an fark ettim.

Zayıf yüzünde ve özenle topladığı saçlarındaki solgunluğu o an fark ettim.

Neşeyle parlayan gözlerinin o ince ve yorgun yüze ne kadar yakıştığını o an fark ettim.

İnsan olmanın ne zor olduğunu, o an bir kere daha fark ettim.
Utandım.
Sonraki gelişlerinde yırtık penyelerini giydi ama yine de her seferinde "ooo sosyete nasılsın" diye seslenmemizden keyif alarak gülerdi gençliğinin verdiği tüm saflıkla.

Şimdi nerede ve ne haldedir kimbilir..                                           
O zengin"miş" gibi yaptı
Ben insan"mışım" gibi...

İkimizde eksiktik ne yazık ki...

18 Nisan 2015 Cumartesi

Ümit

Size hiç gönül sarayımı aydınlatan aşkımdan bahsetmedim ben di mi?

Yani işimden..

Oysa ne öyküler yaşandı,ne alimler ne zalimler geçti oradayken ..kimi iz bırakmadan kimi unutulmadan .

Hayatımdan gelip geçenlerin portrelerinde,gerçek yaşam öyküleri serisinde bugün o kesitten birini anlatacağım size:

Yardıma muhtaç ailelere yardım dağıtıyorduk.
Benim olduğum büro Kadıköy-Maltepe-Pendik-Kartal bölgesindekilere ait işlemlerin yapıldığı yerdi.
Tek başınaydım ve kayıt listesinde adı olan binlerce insan ile görüşmem, kayıt tutmam,yardımları onlara vermem gerekiyordu.
Ayrıca yeni başvuruları da değerlendirmem gerekiyordu.
İşte bu, gerçekten zordu.

Kış günü incecik penye blüzların altına plastik terlik giyen kadınların titreyerek yardım istemeleri kolay dayanılır bir şey değildir.

Ta ki , bir çoğunun köşe başında bekleyen eşlerinin yardımı ile altın bileziklerini torbaya koyup çizmelerini-kıyafetlerini oracıkta değiştiğini gözünüzle görene kadar.

Yol param yoktu , bir lirayı  komşumdan aldım da geldim diye ağlayan menekşe gözlü yaşlı teyze için gözleriniz dolmuşken evrak getirmek için içeri giren zabıtanın "ana! ev sahibim!" feryadı sizi sizden alır götürür. İnanmak istemezsiniz. 

Örnekler kolayca çoğaltılabilir.
Bir süre sonra öğrenirsiniz kim muhtaç kim değil, kim yalancı kim değil sorularının cevaplarını içeren ip uçlarını ve yanılgı payını en aza indirmeyi.

Ve kişiliğiniz illa yaşamdan keyif almayı-yaşamın hakkını vermeyi emredenlerdense, bu ağır yorgunluklar içinde  kendi kendinize oynayacağınız minik oyunlar türetir,dışında kalmaya çalışmanın yorgunluğu yerine dahil olmanın , detaylarda var olabilmenin ayrıcalığını yaşarsınız.


Kimbilir bilmem kaç bininci görüşme sonrasında gün sona ermek üzereyken geldi kapımdan içeri.Üzerinde lise kıyafeti olan solmuş bir lacivert ceket, kocaman ama koskocaman siyah gözler,iri dudaklar ve ergenliğin baş tacı sivilceler.

-Burada yardım dağıtılıyormuş , biz de alabilir miyiz? dedi minnetsiz ve aslında çok da umurum değil havalarında. Normalde ona hayır demem ve yollamam gerekirdi çünkü kayıtlı olmadığını kendi de söylemişti. Ama o kocaman siyah gözlerdeki kırgınlık beni kendine çekti.

-Adın ne senin?
-Ümit

 İyice bir süzdüm onu. Rahatsız olduğu belliydi ama akıp duran burnunu çekmekten başka tepki vermedi.

-Nedir buraya gelme sebebin Ümit?

Dimdik gözlerimin içine bakarken ilk kez bakışlarını kaçırdı.

-Annemle babam ayrıldı.Ev bizim ama okuyan 3 kardeşiz, gelir yok.Babam aşçı.Yardım etmeye çalışıyor ama...

-Nerede okuyorsun?
-Kadıköy ....Lisesinde
-Nerede oturuyorsun?
-Maltepe'de
-Zor olmalı?
-Seneye bırakacağım, yol parası çok masraf.

Biraz daha baktım kara gözlerinin kırgınlığına.

-Ümit, öyle bedava ekmek kimseye yok.Gel bu yorgun ve yaşlı kadına yardım et bakalım, önce hak et ..dedim.

Şaşkın şaşkın bana baktı. Söylediğimi anlamamış gibiydi.

-Gel gel, canım çıktı yemin ediyorum. Hem şu yardım evraklarını düzenlemem için yardım et hem de az daha anlat bakalım kimsin nesin, burcun ne mesela. En sevdiğin şair kim filan, muhabbet edelim yahu, dibim düştü sorgucu teyze gibi olmaktan sabah beri.

Gülümsemesi güvensizdi. Yerinden kımıldamadı.

-Gel len! dedim daha keskin bir haykırışla.

Elinde tuttuğu kitaplarını telaşla masama bırakıp hala tereddütle masanın arkasına, yanıma geçti. Masamın altında yanan elektrikli soba ıslak pabuçlarını ısıtsın istiyordum. Ona, yerinden kımıldamadan yapacağı iş verdim.

Küçük, tutuk sohbetimizi tamamladığımızda eve daha da geç kalmasından endişe ettiğim için gönülsüzce de olsa ayrıldım ondan.

-Yalnız bana söz ver, yine geleceksin.

Gülümsedi kanadı kırık kuşlar gibi. Cevap vermedi ama giderken mutluydu. 
Devam eden koşturmaca karmaşanın içinde aklımda gittikçe zayıflayan bir hayal olarak kaldı Ümit.

Yardımlar 3 ayda bir veriliyordu.

Ordulu Sakine,Mardinli Çinko, Diyarbakırlı Bemece,Suat Teyze gibi belli başlı -bana göre- bir şeyler paylaştığıma, gönül teline dokunduğuma inandığıma, öykülerini dış ses gibi dinlemek yerine içinde bulunabildiğime inandığım kişilerin gelişini sabırsızlıkla bekliyordum. Onların iyi olduğunu görmek, küçük sohbet aralarında neler yaşadıklarını bilmek,hayatlarına kısa temaslarla da olsa dahil olmak beni mutlu ediyordu. Hele ne söylediğini anlamam mümkün olmayan o yöreden gelenler yok mu? Gülmekten bayılıyorduk birbirimize derdimizi anlatana kadar. İki ihtimal var her zaman: anlamıyorum diye kızmak veya anlamanın bir yolunu bulmak. Bir tebessümün anlattığı şey her yerde aynı.

İsimlerinin öykülerini dinlemeye bayılırdım.

BMC kamyonları çıktığı sıralarda babası çok istemiş onlardan almayı ama para nerdeee..alamamış adamcağız. Tam o sıralarda kızı doğunca "bence Be Me Ce" diyen ünlü sanatçıya " bence de bemece" demiş ve kızının adına Bemece koymuş.Nüfus kağıdında, bildiğiniz Bemece yazıyor. Ben buna katıla katıla gülünce "aman senin adın Kadriye de n'oluyo" diye o da bana gülmeye başladı.

Ne güzel günlerdi.

Neyse,artık bahar gelmişti ve bir akşam üstü yine kapıdan giriverdi Ümit. İlk geldiğinde aynı boylardaydık ama 3 ayda nasıl boy attıysa beni geçmişti boyu. Şimdi yüzünde tereddütten ziyade nasıl karşılanacağına olan merak baskındı.Nihayet bir sebep bulup gelebildiğine sevindiği de belliydi.

-Ooo Ümit, gel paşam gel. Nerelerde kaldın? Ben de gelmeyecek bu sefer bu oğlan diyordum.
Gülümsedi.
-Hadi hadi git ikimize birer gazoz kap şu büfeden, dilim damağım kurudu. Çabuk gel, bekliyorum hadi.

Az sonra gazozlarımızı içerken koyu sohbete başlamıştık.

Kız kardeşine asılan olursa diye ortaokulun kapısında bekliyormuş gidince. Ortaokul bitsin, asla okutmayacakmış kardeşini. Mahallede bir tamirci varmış, orayla anlaşmış.Bu yaz başlayacakmış orada çalışmaya.Okumayacakmış.

-E, sonra Ümit ..dedim üzgün üzgün.
-Sonra bi kız bulacam ama başı kapalı, okumamış.Okuyan kız doğru dürüst olmuyo anlarsın ya.Çalıştırmam ben karımı..bakarım eve işte..dedi.

-Ümit, ben senin yaşından 2 sene fazla okula gittim,çalışıyorum da..  dedim cümlemi tamamlamadan.

Esmer yüzüne taze bir kızıllık yayıldı.Bakışlarını  çevirdi yine kaçmak istercesine.
-Siz başkasınız..dedi

Cevap vermedim.
Susmak, konuşmaktan çok daha fazla sözcük içeriyor bazen.

-Senle bir anlaşma yapalım. Seneye de oku, ben de size glen yardımı arttırayım dedim.
-Yol parasını bulabilsem ..diye ağzından kaçırdı. Sonra yine gururla baktı yüzüme."Okusam ne olacak zaten"

Ama ben çoktaaan anlamıştım aslında seçmek istediği yolun bana anlattığı yol olmadığını.Fakirlikten dolayı yaşaması gereken hayatı kendi seçmiş gibi davranarak gururunu kurtarmaya çalıştığını.

Zabıta arkadaşlara rica ettim, alıp onu bir çay içmeye içerdeki odaya geçtiler.Erkek erkeğe konuşmak, nasihat daha etkin olacaktır diye düşünmüştüm.Beni her ne kadar sevdiyse de belli ki onun  "doğru" kriterlerinin çok dışındaydım.

Hacıannem yazısında anlatmıştım bana uzatılan sorgusuz sevgi elini. Hemen Ülker Abla'yı aradım. Ona durumu anlattım. İş kadını olmanın getirisi ile kısa - net sorular sordu ve adının bilinmemesi kaidesi ile Ümit'in yol masrafını ve harçlığını üstleneceğini söyledi.

Ümit geri geldiğinde onu karşıma alıp kendisine bir sponsor bulduğumu, kırık not getirmemesi şartıyla eğitim masraflarının tamamının karşılanacağını söyledim.

Önce bana inanamadı. Sonra kuru toprağa yayılan yağmur damlaları gibi umut ve sevinç yüzüne yayıldı dalga dalga.Sarılmaya kalktı,elini sıktım. Hem mesafe koymalı, hem ona saygı duyduğumu anlatmalıydım.

Evlerine incelemeye giden ekipler yardım niteliğini  ve miktarını arttırmışlardı çünkü gerçekten berbat vaziyetteydiler.Ümit, hemen her gün okul çıkışı uğramaya çalışıyor bazen zabıta abileri ile bazen benimle sohbet ediyordu.

Bir gün annesini getirdi tanıştırmak için. Annesi "Ümit benim her şeyim , o olmasa nasıl yaşardım bilmiyorum.Dertlerimi ona anlatıyorum, bir an dayanamam yanımdan ayrılmasına" dediğinde sakin yaradılışıma alabildiğince ters düşen bir öfke kabardı içimde.

-"Ümit daha çocuk. O size dayanacak hanımefendi siz ona değil. Bir kendinize gelin lütfen"  dedim tıslayarak."O okuyacak, bir geleceği olacak..size düşen ağlayıp sırtına yaslanmak değil yolunu açmaktır"

Birbirinden asla hoşlanmayacak iki kadın olarak birbirimizin gözlerinin içine baktık.Geçirmeye niyetlendiği minik sinir krizi, buz gibi bakışlar ve aldırmazlığın zırhına çarpınca geçiverdi.

Onu sevmemiştim.

Ümit, yardımsever meleğinin kim olduğunu çok merak ediyorsa da söz verdiğim üzere ona bilgi vermiyordum.

Lise sona geldiğinde üniversite hayali kurmaya çekinir olmuştu.Bu, gönüllü bursunun devam edeceğini ve hatta fazlasını bulacağıma söz verdiğimi söylesem de tereddütleri , korkuları daha baskındı. O lise sona geldiğinde kız kardeşinin liseye başlama zamanı gelmişti ve artık hayat görüşü değişen Ümit kardeşinin liseye yazılması için ön ayak olup gönlüme taht kurmuştu.

Lise sonun ilk döneminde , adet olduğu üzere karnesini getirdi. Bursunu kaybetme korkusundan derslere asılan ve  o zamana kadar hiç kırık notu olmayan Ümit'in 2 kırık notu  vardı.

Karnesinden bakışlarımı ayırıp uzun uzun yüzüne baktım.
Artık, benden en az 15 cm uzundu.

İçerden atkımı alıp yanına geldim.

-Eğil
-Ne?
-Eğil
-Niye Kadriye Hanım ?
-Başını bağlayacam, büronun camlarını sileceksin.
-Ne?
-Duydun
-Hayatta yapmam
-Anlamadım(tehditkâr)
-Ama Kadriye Hanım ( aman Allah'ım tonlaması)
-Amanı zamanı yok,eğil!

Sildirdiğim camların önünde Ümit ve ben

Başını sardım, eline kova ile bez verdik.

-Kadriye Hanım bari içerden sileyim..gören olur yav.

-Oğlum, sen okumazsan zaten olacağın bu. Aşağılanacaksın, istemediğin işleri yapıp başkalarının pisliğini temizleyeceksin.Alış. Git, çık dışarı, sil camları yürü!

Sesimde tereddütten eser yoktu.

Çıktı ve camları sildi.

Geldi, atkıyı masama attı,gitti.
Kızgındı..ama benim ona kızgın olduğum kadar değil.

İki ihtimal var her zaman: buraya kadarmış diye pes edip vazgeçmek  veya devam etmenin bir yolunu bulmak.

İkinci dönemin ortalarına kadar gelmedi.
Geldiğinde birlikte kokoreç yemeye gittik.

Bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu, benimse hiç öyle bir niyetim yoktu.

-Kadriye Hanım bişi soracam. Tüm sınıfa döner ekmek yollayan isimsiz bir hayırsever geldi bugün, hepimiz bayram ettik. Benim sponsor muydu o?

Güldüm.

-Bilmem ben ..dedim.
-İyi bir bölüm kazanırsam bana yine yardım edecekmisiniz Kadriye Hanım?

İnanarak baktım yüzüne.

-İyi bir bölüm kazanacaksın ve ben sana daha çok yardım edeceğim Ümit ..dedim.

Kara gözleri dalgınlaştı.Bir karar vermeye çalıştığı belliydi ve artık sonuna gelmişti.

Ümit Kocaeli'nde Makine Mühendisliğini kazandı. 

Onunla nasıl gurur duyduğumu da, ben ondan nasıl ayrı kalırım diye ortalığı yerle bir edip çocuğu neredeyse vazgeçme raddesine getiren,ağlaya ağlaya Ümit'in beynini eriten annesini  hayalimde nasıl parça pinçik ettiğimi de anlatmayayım.

Ümit'in bursu devam etti.
Ona başka yardım edecek insanlar da buldum.

Tam , onun bana müjdeli haberi verdiği gün bir dostum beni arayıp "Kadriye Hanım, Kocaeli'de üniversite bursu veriyoruz bir kişilik kontenjanım var..var mı bildiğin ihtiyaç sahibi biri" diye sorması ise "sen yola kalbin doğru çık, Allah tutar elinden"i anlatan enfes bir tesadüf oldu.

Ümit, maddi anlamda zerre kadar zorlanmadan okudu.

Bir gün Ülker Abla ve kız kardeşi olan lisedeki tarih hocam beni ziyarete gelmişlerdi...ki bu senede bir ya olur ya olmaz. Ümit giriverdi kapıdan. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki mutluluktan oraya yığılabilirdim. Ümit'i masamın önüne oturtup Ülker Abla'ya koşturdum. Ona "bu senin oğlun..okuttuğun çocuk" diye fısıldadım. 

Ülker Abla gözleri dolu dolu baktı Ümit'e. Bakışlarında bir sevgi, gurur deryası ile seyretti onu. Ne kadar yalvardıysam da tanıştırmama izin vermedi. "Sağ elin verdiğini sol el bilmesin Kadriye" dedi. Bir kez daha saygım ve sevgim bilinen boyutun ötesine geçti; sözleri ve yaşamları ile bize ders veren ,öğreten insanlar vardır. Ben ne şanslıyım ki  onların en  güzellerinden biri hayatımda diye düşündüm.



Ümit'in yanına döndüm. Pek sabırsız bir hali vardı.

-"Kadriye Hanım" dedi "sizinle bir şey konuşmak istiyorum.Bugüne kadar bana çok iyilik ettiniz ama ben daha fazlasını isteyeceğim.Sizden başka isteyecek kimsem yok.Şu beni okutan Melek Teyze..onunla konuşabilir miyim?"

Adeta türk filmi formatına dönen iş yerimdeki akıştan başım dönmüş bakakaldım Ümit'e

-Neden Ümit...ne oldu hayırdır inşallah?!

-Kadriye Hanım, kız kardeşimi biliyorsunuz. O bu sene üniversite sınavına girdi. Annem ve babam istemedi ama ben durdum önlerinde. Okuyacak maddi bağımsızlığı olacak ezmeyecek el oğlu onu dedim. Sınava girdi  .... Üniversitesi Tarih bölümünü kazandı ama yollamıyorlar onu Kadriye Hanım. Başka şehirde diyorlar, kız kısmı diyorlar,para yok diyorlar.Olmaz!Olmaz!Onun okuması benim okumamdan da önemli Kadriye Hanım.Bize yardım et. O , Melek Hanım ile konuşalım, benim paramı kessin ona versin.

Heyecandan nefes almadan konuşuyor, gençliğin başı dikliğini-gururunu kardeşine duyduğu sevgiyle yenmeye çalışıyordu.

Onunla hiç bu kadar gurur duymamıştım.
Onu, hiç bu kadar sevmemiştim.

Tarih Hocam gözleri dolu dolu yanımıza geldi.

-Kardeşin tarih hocası mı olacak..dedi. Ben Kadriye'nin tarih öğretmeniyim. Yolla kardeşini okumaya, al bu yol parası..sonrası için irtibatta oluruz.Ben yardım edeceğim size.

Ümit inanmaz gözler ile bir ona bir bana bakıyordu.

-Yoksa bana yardım eden Melek Teyze o mu ..dedi heyecanla.

-Yok o değil Ümit..yemin etsem başım ağrımaz..o değil dedim gülerek.

Başka yerden de yardımlar buldum ,olmazı olur kıldık ve Ümit'in kız kardeşi üniversiteye gitti.

İki ihtimal var her zaman: yapamıyorum diye kızmak veya yapabilmenin bir yolunu bulmak.

Mavi Bilye'yi unutmamak lazım.

Sonuç mu?

Ümit ,bir İtalyan firmasına girdi. Orada çalışıyor mühendis bey.

Kız kardeşi (şaka değil - abartı değil) okulunu birincilikle bitirdi ve akademisyen olarak orada kaldı.


Bir kaç küçük dokunuşun sevgi ile birleşmesi, emek ile bezenmesi sonucu hiç var olacağına inanmadığımız Ümit'ler ile güzelleşebilir hayat.Tüm renkler mai oluverir ummadığınız bir anda.

Ümit... bizim elimizde.