Sayfalar

22 Mayıs 2017 Pazartesi

262.800 Saat Üzerine...


 13 Mayıs üniversitenin pilav günü vardı.

Totom yer görürse kıyamet kopar korkusu ile şu yorgunluğa aldırmayıp oraya  gittim.

İsimleri buradaki gerçek hayat hikayelerinde geçen insanların 30 yıl sonraları ile buluştum.

Her şeyden önce, evveli hatırlamak bugünü analize daha iyi sebep oluyor.

16 yaşındaki Kadriye 50 yaşındaki  sınıf arkadaşlarına bakıyor ,onlarda kendini ve geçen zamanı izliyor.

"Z"'nin iki torunu olmuş. Katıla katıla güldük o bize biz ona. Gün boyu dede diye seslendik. Çocukların hayatına saygı, seçimlere saygı ve tevekkül üzerine inanarak yaşadığı şeyleri anlattı bize  tatlı tatlı. Zaten o hep tatlıydı ki. Eşi ile görücü usulü evlenmiş. "Şans hep %50 bu işlerde kızım " diyor gülerek bana. Haklı, biliyorum. Çok da mutlu bir evliliği var. Eşi sanırım çarşaflı. Eşinden bahsederken sesindeki samimi saygı beni mest ediyor. Sevdiğim dostumun mutluluğu için hiç görmediğim eşine minnet duyuyorum. O tüm bunları anlatırken ders kitaplarını boru gibi büküp elinde tutan  ve dost olmaya çalıştıkça benden uzaklaşan 20 yaşlarındaki Z geliyor gözlerimin önüne tüm ayrıntıları ile.

"A" garip bir karışım. Bir üniversitede ders veriyor, bir iş daha yapıyor . Daha yeni çocuğu oldu , 5 yaşında. Torunu olan ona, o torunu olana gülüyor. Her zamanki peşin sözleri arka cebinde , daha sakin daha durgun izliyor konuşulanları . Çocuğu kocaya bırakmış gelmiş belki aklı onda birazcık. Çok kilo almış. Kiremit rengi dikdörtgen yakalı penye strech blüzü ile kalın kemer taktığı pantolonunu giydiği zamanlar ne çok beğenirdim onu, hatırlıyorum. Sigaraya hepimizi o başlatmıştı neredeyse. Şimdi içmiyor bırakmış.

G'nin bir çocuğu üniversiteyi bitirmek üzere.Başka şehirden gelmiş bizi görmeye. Ne aşıktım ona okuldayken. O ise benden akıllıydı, olmayacağını bildiği yola girmedi. Bugün birbirine samimiyetle değer veren iki dost olarak o bankalarda oturup muhabbet edebiliyorsak onun akıllılığı sayesinde biliyorum. Bir ara minnetle omuzuna dokunuyorum. Nedenini anlamasa da gülümsüyor. Konuştuğumuz konu  hakkında cep telefonumdan açtığım yazıyı okumak için yakın gözlüğünü burnunun ucuna oturtunca basıyorum kahkahayı. Hararetle ettiğimiz sohbet esnasında okul kapısında gelişini beklediğim günlerde,  geldiğinde beni görünce yüzünde beliren ve anlamını çözemediğim o ifadeyi hatırlıyorum. Çaresizlikmiş meğer. Burnunun ucundaki gözlüğün üzerinden bakıp  bir şeyler anlatan bu adam  dost, iyi ki kaybetmemişim.


"Ş" okulda aşkın timsali idi. Ayrılmazlardı partneri ile. Fizik hiç değişmemiş, insan iki kilo alır di mi ?Yok. Boşanmışlar. Konuyu bizimle konuşmak onu rahatsız ediyor belli. Açmıyoruz konuyu. konuşacak binlerce konu arasından onun istedikleri ile devam etmenin ne mahsuru var.

"T" kalbimi kırdı geçenlerde. Facebookta yazımın altına siyasi yorum yaptı. Didiştik, tersledim. Şimdi babacan babacan gülümsese de pas vermiyorum. 30 senedir farklılıklarla dosttuk biz. Saygı duymak zorunda idi düşüncelerime.  Çekinerek  "nasılsın Kadriye" dediğinde "ne yapacaksın" diye cevaplayıp  muhabbetin köküne kibrit suyu ekiyorum. Aslında olgun, sevecen ve iyi bir insandır. Nitekim uzatmıyor, bana uyup çemkirmiyor da. Sadece arada uzaktan gülümsüyor. En azından bu sene gülümsemeyeceğimi biliyorum. Sınav çıkışı  soruları tartıştığımı halini hatırlıyorum. Adam hiç değişmemiş yaaaa....

"İ" canımın içisi. Okulda da ayrı severdim. Ölen bir kızkardeşi vardı, beni onun yerine koymuştu. Ailem de onu öyle sever. Evlendiğinde kızım kucağımda nikahına gittim. Karısı beni ben de karısını sevmedim. Görüşmüyoruz netekim. Sebep önemli değil. Bizim oğlanlar ilk kez başını yastığa koyduklarına gönül düşürürler. Bu da öylesi. Kız sebep aradıktan sonra benim yapacak  bir şeyim olmadığını biliyorum. O yüzden hiç girmedim o topa. Hatun bir akşam İ ile konuşurken "bir gelemediler evimize" diye dırdıra başladığında, sesim hoparlörde iken" selam melam söyleme karına" diyerek kapattım her kapıyı. Süreci uzatmanın anlamı yoktu. Nitekim İ'nin başında bir tane siyah tek kalmamış, bembeyaz saçları. Ne iyi ettim de uzak durdum diye düşünüyorum içimden. Koşup boynuna sarılıyorum : o gün onun doğumgünü. Bir ben hatırlamışım. Gülerek hepsinin doğumgünlerini sayıyorum. İlk tanıştığımız günü söylüyorum. Doğum yıllarını.. şaşırıyorlar.

Çıkıp Nişantaşı'da bir cafede oturuyoruz. Masada en küçük benim halen bizim sınıfta. Yaş neredeyse 50'ye gelecek, bu tanım beni çok güldürüyor. "G" ve "İ" için sürpriz pasta ayarlayıveriyoruz "A" ile. Hep birlikte "kazık kadar adamların doğumgünü mü olur" söylenmeleri arasında kahkahalar atarak yiyip içip sohbet ediyoruz gani gani.

Unutmak isteyip  unutadıklarım ile unutmayı hiç istemediklerim yanyana duruyor. Zaman zalımsın zalım diye haykırıyorum neşeyle. Yine de neşeli , yine de mutluyuz.

Bizim çekirdek grupta ben CHP'liyim. Biri ülkücü, biri HDP'ye oy veriyor, biri "ben evet dedim" diyerek çizgisini açıklamaktan çekinmiyor, biri öyle biri böyle. Çay içip  30 yıllık dostluğumuzu yudumlarken kıyasıya tartışıyoruz. Öfke ile değil, hakaret ederek değil. Birbirimize kah söylenip kah dalga geçip ama kırmadan, ötekileştirmeden, farklılığına saygı duyarak. Özlemişiz insan gibi konuşuluna ortamları kişileri. Ben,  eskiye ait özlediklerim içerisinden "en özlediklerim" arasına sokuyorum  bu ortamı.

Beyler ......bu  vatana nasıl kıydınız?


Sonra, Üsküdar'a döndüğümüzde "Z" ve "A" ile Kanaat Lokantasında alıyoruz soluğu.
Sonra o neşeli kahkahalar yerini hüzne bırakıyor.
Güzel günlerin güzel  anıları, neydik ne olduk ne olacağız ağrıları gelip haksız haksız çörekleniyor yüreğime . Kötü olan her şeyi unutup sadece güzelini aklımızda tuttuğumuz gençlik günlerinden çocuklarımıza bir Cumhuriyet bile bırakamadığımız lain günlere dönüyoruz ister istemez.


Umut, korkudan güçlü tek duyguymuş.

Okul bahçesinde preverzatifleri şişirip  voleybol oynamaya uğraşan o umarsız gençlerden bugün sorumluluk sahibi ve her koşulda dik durabilen yetişkinler çıktıysa,vallahi diyorum umut havada karada her koşulda sapasağlam ayakta.

Vazgeçmemek lazım.
Yarınlar bizim.

12 yorum:

  1. Ne güzel bir gün olmuş. Zaman tünelinden geçmiş gibi. İyi ki üşenmeyip gitmişsin :)Biz de okul arkadaşlarımla bu hafta buluşacağız, dört gözle bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buluşunca sen de anlat Handan
      Valla insan bi garip oluyo ama güzel şeyler bunlar

      Sevgiler

      Sil
  2. Çok güzel bir gün olmuş adaş anlaşılan. İnsan geçmişiyle bugünkü kişi oluyor. Ve hiç bir insan tesadüfen karşımıza çıkmıyor. Sezen Aksu'nun şarkısı gelir bu buluşmalarda aklıma , çok severim "ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem".

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle kimse tesadüfen karşımıza çıkmıyor adaş...
      Sezen'in her şarkısı da alıp ayrı yere götürüyor insanı :-)

      Sevgiler

      Sil
  3. Lise arkadaşlarımızla 20 yıldan sonra! geçen, kadıköyde buluştuk. İlk ben geldim mekana. Nasıl heyecanlıydım sorma. 20 yıl geçmiş üzerinden ve biz ufak tefek kızlardık, aynı yatakhanede, aynı yemek masasında 4 koca yıl geçirdik. Tek tek gelmeye başladıklarında, yüzlerindeki ifadenin hiç değişmediğini ama zamanın neleri alıp neleri kattığını o kadar net gözlemledim ki! Benim içinde aynı durumu onlar düşünmüştür. Sanki hiç ara vermemişiz gibi daldık sohbete. Çok çok eğlendik, yüksek sesten uyarı aldık restoran görevlilerinden:) O zamanda paylaştıklarımın az olduğu arkadaşlarım vardı, onlarla yine az şey paylaşmayı tercih ettik güzel neşeli bir akşamdı ve sen anlatınca o kadar içine girdim ki konunun.
    Ne güzel tatlı tatlı anlatmışsın. Eski dostluklar, araya giren yıllara rağmen bozulmuyor NOKTA.
    selam eder, öperim kadriyecim seni.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Emel Kadıköy demek ben demek, bir gün bana da uğra beklerim.
      Garip olan da o zaten, aradan zaman geçmemiş gibi , sanki çay almaya gitmişsin de masada devam eden sohbete katılıyormuşsun gibi kaldığın yerden devam ediveriyorsun.

      Bu, muhteşem bir şey

      Sevgiler Emel'cim

      Sil
  4. ay ne güzel ya kıyamam yaaa. bi de, kanaat lokantası of of :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ahahahhahahahha
      Çağla, sen de benim gibi tüm yazılarda yemek yerlerine takılanlardansın.
      Ama bişi diyeyim mi? Kanaat'te ilk defa bu kadar tuzlu yemek yedim. Dedim kör olacak gelipi buranın kapısında dilenecem filan...neydi anlamadım. Tuzu bırakalı dışarıda yemek yiyemez oldum of of..,

      Sevgiler

      Sil
  5. Çok tatlı bir anlatım. Ne güzel buluşmuşsunuz. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kavuşmalar güzeldir Nilgün
      Kavuşulacak dostluklar versin Allah

      Sevgiler benden :-)

      Sil
  6. Masal gibi okudum, hatta tekrar tekrar okuyabilirim de...
    Dostlarınla geçirdiğin zamanlar tam keyiflik... Eksilerimizle, artılarımızla ve tüm uyumsuzluklarımızla hep bir bütün olmayı becerebilsek keşke ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Masal gibiydi zaten Şebnem, ben ne yazık ki Pamuk Prenses değil cücelerden neşeli olandım :-)

      Zamanı kabullenmekten geçiyor huzurun yolu sanırım...zamanı zamanla anlıyoruz işte

      Sevgiler

      Sil