yazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ağustos 2024 Pazartesi

Makbule Hanım... Yok Yok..Çok Sevgili Makbule Hanım

 



Bir süredir kendi şehrinde kaybolanlar gibi  kayboldum sayılır.

Kalemden kağıttan yazıdan sesten hatta belki nefesten uzak  ,  ağdalı ve amaçsız ama esir düşülen bir koşturmaca içinde ziyan oldu gitti zaman.


Ama bu sabah  , dedim ki değişmeli bu saçma akış.

 Yettiğimce zorlamalı şartları.

İşte  tam da bu kararla, önce sevgi-nezaket ve güzelliği anlatıp başlayayım dönüş yolculuğuna istedim.


Sevgili Makbule Adalı..sen ne güzel bi kadınsın :-)

Taaaaaa Şubat'tan beri  gecikmiş bir teşekkürü kabul etmeni tüm kalbimle diliyorum.

Makbule  Hanım ile şiirden dostluktan güzellikten  bahsederek başlayan  satırlararası muhabbet benim ona yolladığım minnacık bir hediye ile devam etti. Makbule Hanım ise damlayı denize çevirerek sayfasında kocaman güzel bir yansıma ile bana dönmüş.  Kendi döngümde yitip gittiğim için  haberim  de geç oldu , cevabım da....


Sonrasında ise elinin emeği,  güzel kalbi  ve duru aklı ile yazdığı o güzelim kitabı bana yollamak nezaketini gösterdi.  Kitabı aldığımda, İstanbul'da normal  hayat akışında değildim ve gittiğim yerlerde iki satır okuyup merakımı gidermek için kitabı çantamda taşıdım. Biryandan bu geri dönüş-dokunuş  içimi sıcacık yapıyordu bir yandan hak ettiği teşekkürü edememek  her gün daha da ağırlaşan bir yük olarak sırtımda/kalbimde geziyordu.

Makbule Hanım, 
Yok yok....
Sevgili Makbule Hanım :)

Belki garip gelecek ama, bilgisayar harflerinin kusursuz çizgilerinin yineleyişinden bıkmışım çünkü rahat ve anlaşılır ama ruh yok ruh. Bu nedenle kitaptaki o sıcak içten güzel anlatımdan daha çok  iç kapağa yazdığınız, el yazınız beni etkiledi. Hemen her gün açıp baktım yazınıza, yazıdaki anlatıma , kısıtlı alana sığdırılmış mesaja, emeğe,kaleme.


Kendi el yazımızı  unuttuk neredeyse. Oysa o yazının bir ruhu var. Emek var kalem tutan elin emeği, karakteri var yazının -sahibini anlatan- rengi  var kalemin mesajı taşıyan.

Ben mutlu oldum ben :-)))


Sevgili Makbule Hanım...tüm emekleriniz ve nezaketiniz için gönül dolusu teşekkürler 

12 Ekim 2015 Pazartesi

Hüsamettin..Hadi!


Ne yazmaya gitse elim, ne söylemek istese dilim yarıda kalıyor.
Bir iyi haber alamamanın getirdiği iç çekişler tamamlıyor hep cümleleri.

Ankara'da olanlar, her gün şehit haberleri ..yetmiyormuş gibi bugün de Levent Kırca'nın vefatı.
Sevin sevmeyin..bir döneme damgasını vuranlardan "bize ait"lerden biri o.

Al ..bir iç çekiş daha.

Geveze'nin bile ayarı bozuldu.
Sabah kalktığımda içimde "sordum sarı çiçeğe annen baban var mıdır" diye şarkı söyleyen bir iç ses!
Yok artık...!

Gidip günlüğüme yazacağım. İç dünyamda eşelene eşelene gezmek vakti. Dış dünyaya penceremi açasım yok bugün.

Hüsamettin İncir Ağacımı Getir

bir deli feyz aldı diyordu 
bütün diktatörleri yeryüzünün 
bir başkası gökten zembille inmişti 
ve bir peygamberdi anlaşılmamış 
biri durmadan koşuyordu 
üstünde bir don bir gömlek 
ve bir başkası 
ölmek diyordu 
kurtuluş ölmek 
o genç bir adamdı 
sakalları uzamış saçları kirli 
gözleri cam gibi parlıyordu 
bir noktaya bakıyor 
sessizce ağlıyordu 
beni görünce 
belli belirsiz bir gülümseme geçti yüzünden 
dedi ki 
sivaslıyım 27 yaşındayım adım bekir 
sonra durdu ve bağırdı uzun uzun 
hüsamettin incir ağacımı getir

Ümit Yaşar Oğuzcan