şeytan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şeytan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2024 Salı

Her Şeyin Bedeli Var...Bir Gün Gelir Ödenir Öde Firuze

 


1980'lerde çalışma hayatında sabah, aceleyle yenen poğaça ve çayların eşliğinde "ne çok işimiz olduğuna" söylenerek ve "neleri  başardığımızı" paylaşarak başlardı. Daha iyi koşullar için birbirimize yol gösterir, gruplaşmalarda yer alıp kendimiz gibi insanlarla dinlenir , eğlenerek ve yardımlaşarak çalışırdık. Herkes düzgün giyinir, düzgün konuşur ; kişi tehdidiyle değil sistem cezası korkusu ile hizaya girerdi. Sistem vardı. 

İş çıkışında üstlerimiz altlarımız birlikte Ortaköy'e iner,  biz istemeden önümüze konan milyon çay eşliğinde 51 oynar ve gün boyu yaptıklarımızla-birbirimizle ama en çok da kendimizle dalga geçip gülerdik. Kumpir yeni modaydı. Komik öyküler ile doluydu sohbetlerimiz. Ya da ikili sohbetlerde samimi, içten anlatılan dertler- samimi, içten dinlenilen ..paylaşılan dertler vardı. İnsanlar birbirini dinlerken gözlerine bakardı. İletişim sadece ses akışı değildi.


90'larda azcık kaypaklıklar başladı. Sabahlar kaşarlı tostlar, birbirine alınmış simitler, çay ve üstüne "dur bi kahve de içelim"lerle başlar oldu.  Siyaset kısa bir sövme aralığı idi. Aşklar, hayatlar,yeni işler, yeni açılan alanlar ve olasılıklar sohbet konusu idi. Sabahın kör karanlığında başlardık çalışmaya gecenin kör karanlığında  çıkardık iş yerinden. Oruç  tutar, , pencerenden iple sarkıttığımız torbalarımızdaki yemeklerle (soğukta kalsın bozulmasın pratiği) üzerine gazete kağıdı  serdiğimiz masalarda birlikte iftar açardık. Lakin sahur hep daha eğlenceli  olurdu. Elimizde beyaz iplik ışığı kapatıp "iki lokma daha yesek mi" derdinde koşturmacalarımız😂 Servislerdeki uykularımız tatlı, hala herkes permalı ve kıvırcık. 

Sezen Aksu şarkılarında  geçmişi anar, geleceğe biraz endişe ama daha çok özlemle  bakardık.  Gelecek , güzel ihtimalleri de barındıran dev bir soru işareti idi ama güzel renklerle bezeli...


2000'ler geldi. Anneydik-babaydık. Seçimler ve kriterler,  koşullar ve seçenekler  hayli değişmişti. Giyim kuşam yine özenli ama artık daha sade..

 Bence şeytan yeryüzünde yüzünü aleni göstermişti. "Bizler ve onlar" ayrımı başlamıştı. Tünelin ucundaki ışığı umut sandık. Bazı şeyler iyiye gitmeye başlamıştı. TV'lerde sokaklarda insanlar tartışıyor, bizler dinliyor ama duymuyorduk. Görmek istediğimiz  gördük  , duymak istediğimizi  anladık.  

Kahvaltılar, aceleyle yenilen simitlere dönüştü. Daha çok da kendi masamızda. Tuhaf  kurallar ve tuhaf kuralları koyan  tuhaf insanlarla doldu iş hayatı. Yine de dostluk, yine de yardımlaşma vardı. Bir çok  hayal gerçekleşiyor gibiydi ; projeler, iyileştirilen çalışma koşulları ..kimin sözüydü o : kimse zehri tahta kasede vermez..altın kaselere dikkat edin. İş sonrası  servislerde kitap sohbetleri ederdik bol bol. Sistemde yer aldığı  halde cezalandırılmayan ya da düzeltilmeyen şeyleri anlatırdık biraz öfke biraz şaşkınlık ama daha çok " nasılsa düzelir" aldırmazlığıyla. Daha iyi  içindi sohbetler,  çocuklar, diyetler...Tarkan dinler olmuştuk. 

"Kıskanırın rengi baharda yeşiller,Sevda büyüsü gibisin sen, Firuze,Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu,Üzüm buğusu gibisin sen, Firuze" nin inceliğinden "Kıl Oldum Abi"lere geçisin bir  toplumsal deformasyonun açık başlangıcı olduğunu görmüyorduk. Her şeyin kolaylaşması iyi bir şey sandık. Kuralları bir bir omuz atarak yıkıyorduk ve bunu özgürlük sanıyorduk. İyi kalpli ve aptaldık.

2024'ler...yediğimiz ekmekte bile katkı maddesi var. Sabah kahvaltıları yerini başka kültüre ait kahveleri  havalı  bir şekilde elimizde tutup yürürken içmemizden ibaret.

Eskisinden bin kat fazla çalışıyoruz ama yetmiyor. Kimse kimseye güvenmiyor. Ne sistem var ne liyakat. Geçmişe dönüp bakmaya yüzümüz yok, gelecek ise tüm renklerden arınmış bir  endişe yumağı. Kılıcımız yok, kalkanımız da elden gitmek üzere hissiyatı vakıf . Bizler-onlar az geldi bir de diğerleri var. İş çıkışı sohbet filan yok.. Konu hep siyaset. Kültür gitti, sevgi gitti..dertleşme de gitti . İnsanlar birbirlerini gözleri cep telefonlarında dinliyorlar. -mış gibi yapmanın kitabını  yazıyor insanlık. 

Şeytan yüzünü gösterdi ..saklamıyor da. ..hala alkış  tutanı var bile isteye. Şaşkınız ..

Duru bir su gibi, bazen volkan gibi
Bazen bir deli rüzgâr gibi
Gözlerinde beklenti, yıllardan beri yavaş
Acelen ne? Bekle, Firuze



9 Şubat 2017 Perşembe

Şizofren-2

 Sonra ağladığını gördüm bir  kenarda belki kendisi de farkında olmadan. Büründüğüm rollerimin sağlam ve onaylanmış  zırhının  içerisinde o kadar rahattım ki  kımıldasam ve var olsam mı  diye düşündüm huzursuzca. Artık çok yorulmuş olduğumu, var olmaktansa olur gibi  yapmayı tercih ettiğimi de o vakit kanıksadım.

Gözlerine çektiği  kalın siyah  göz kalemi akmış, özensiz kesili  saçları  rastgele ensesinde toplanmıştı. Tutam tutam özgürlüğünü ilan eden  siyah saç öbekleri arasında iyice solgun,iyice masum görünüyordu. Gönlümü hoş etmek için sürdüğü yangın kırmızısı ruj, tek mutluluk kaynağı ,hayatındaki tek canlı renk gibi parlamıştı yüzünde.

Tek laf etmeden geçip gittim önünden.
Var olduğunu  bile unuttuğum bir rüzgar  vardı şimdi doluvermişti yelkenlerimde..savrulmadan yaşamak mümkünün çok ötesindeydi besbelli.


Şizofren olmayı kendisi seçmemişken bunca gözyaşından sonra  nasıl sorumlu  tutabilirdik ki onu hatalarından dolayı. 1-2 sorgulamıştım hataların sebebini, kulağıma fısıldadılar ne yapacağımı diye açıklama yapmıştı kocaman gözlerinde saçma duygula geçiş festivali düzenlerken. En sevdiği iş arkadaşlarından birine galiz küfürler savurup 10 dakika sonra "seni kırmak istemezdim ama dün bir telefon aldım tam 11:46'da sana bunları söylemezsem ikimizi de öldüreceklerdi" dediğinde ne gülen olmuştu ne kızan. Herkes sonsuz bir hüzün ve ne yapacağını bilmezlikle bakmıştı kâh masum yüzüne kâh bina zeminine.

Bir gün çay getirdiğinde "ben en çok şeytanları seviyorum müdürüm" dedi. İçine gömüldüğüm çalışmadan başımı kaldırıp baktım, konuşmak istiyorsa dinlemeliydim. "Neden Umman" diye sordum. (Gerçek öykülerde sahte isimler kuralımız devam ediyor). "Şeytanlar kötü,  zaten kötü. Ama asıl ben meleğim diye konuşan ama canınızı yakanlar var ya. Sevecek sanırsınız sevmezler, saracak sanırsınız döner giderler. iyiyi beklerken kötüyü bulunca insanın canı daha çok yanıyor bilirler ama aldırmazlar. Hah..melekler daha çok üzüyor insanı müdürüm..en iyisi  şeytanlar " dedi. Bir süre yüzünü seyrettim. Çiller mi yoksa koca kara gözlerindeki boşluk mu o masumiyeti veren diye düşündüm. "Biz yine de meleklerden olalım Umman ... insanlar yeniden inanır meleklere belki o zaman" dedim. Gözleri doldu, başını eğdi ve odamdan çıktı kabullenişle.

Gülüşü  sabahın ilk ışığı kadar naif ve belirleyici. Neler vermezdim daim kılmak için gülüşünü.

Her şey alışılmış rotasında gidiyordu, sonra ağladığını gördüm bir  kenarda belki kendisi de farkında olmadan. Büründüğüm rollerimin sağlam ve onaylanmış  zırhının  içerisinde o kadar rahattım ki  kımıldasam ve var olsam mı  diye düşündüm huzursuzca. Yanıma çağırdım odama vardığımda.

-Neden ağlıyorsun Umman, biri mi üzdü seni?

-"Müdürüm" dedi kırılgan "şizofren olabilirim ama yine de insanım. Kimse bana aşık olmayacak, Umman hiç yuva kurmayacak. ben ağlamayayım da kim ağlasın"

O kadar yalın , o kadar sahici ki yarasının derinliği ve yarattığı acı, teselli edemedim. Hani o klişeler var ya...beni bile hasta edebilirdi o an gerçekten. evlenenin başı göğe mi erdi, aman aşk dediğin turşu suyu, bi sen mi hastasın herkeste var bişiler...yok! Sahici acıya ancak sahici teselli yaraşır.

Bu, henüz devam eden bir öykü. En çabuk kuruyan şey  gözyaşı olsa da bıraktığı izler zaman zaman vadi gibi derin oluyor izleyenlerde.

1 Mart 2015 Pazar

Sosyal Medya Mimi

Selamm

Sevgili Buralı Olmayan yine şahane bir mimde beni unutmamış (ben seviyorum bu mimleri :-)))  ) ve ben de büyük bir keyifle mimleri cevaplamaya koyuluyorum.

Efeniiim

1-) facebook sorusu: herkesin sana okuman için baskı yaptığı bir kitap:

Oku diye baskı yok ama Kürk Mantolu Madonna'yı halen


okumadığım için bende bir kendikendime baskı var.Merak ediyorum ve elimdeki okuma sırası bekleyen yığını erittiğimde onu okuyacağım.

2-)tumblr sorusu: sen okuduktan sonra popüler olan bir kitap

Turgut Özakman - Korkma İnsancık Korkma
Benim okuduğum yıllarda o kadar bilinen bir kitap değildi sanırım. Ay bilemedim şimdi ..bana hepsi hep önemliydi-meşhurdu gibi geliyor.Öyle bir takibim yok açıkçası :-)

3-) myspace: beğenip beğenmediğini hatırlamadığın bir kitap 

Aklıma direkt Tolstoy'un "Şeytan"ı geldi.. 

4-)youtube sorusu:filme çevrilmesini istediğin bir kitap

"Korkma İnsancık Korkma" nın filme çekilmesi iyi olurdu.Sonucu hakkında herkesin aynı fikirde olamayacağı ve seviyorum demenin sınır tanımadığını fütursuzca ortaya koyan bir kitap o. "Metrestepe" de olurdu aslında :-)

5-)goodreads sorusu: herkese önerdiğin bir kitap:

Hermann Hesse - Narziss ve Goldmund

Sanırım bu öneri, sayısı tek olsa da önereceğin kişinin yaşı-algısı-yaşantısı-seviyesi gibi bir çok etkene bağlı değişebilecek bir şey olurdu.Narziss ve Goldmund'un mesajı son sayfada şamardan beter iniyor insanın suratına.Benim hayata bakışımı yerinden oynatan bir kitaptır o.


Mimler güzel ama kitap mimleri daha bi güzel
O zaman

1-) Deep




5-) Serhira da bizim için cevaplasın bu mimi o güzel cümleleri ile
6-) Bilge ...sensiz olmaz bu mim biliyosun di mi :-)

Aslında Havva'yı da mimlemek istiyom ama hasta diye yorarım diye kıyamıyom :-(