Filanca lisenin öğrencileri .. saçma sapan bir müdürleri olduğunda, çocuklarım o lisede okumuyordu ama ben de velilerle birlikte okulun önündeki eyleme katılmıştım. Çocuklar ve vatan hepimizindi..her ikisini de ölümüne seviyordum.Bu sene, o filanca lisenin öğrencilerinden oluşan grupla ile ilk tanıştığımda kallavi birinin adıyla geldiler odama.
Henüz lisedeyken, zaten hakları olan ve alabilecekleri şey için "torpil" bulmaktan utanç duyup duymadıklarını sordum. Kallavi birinin adıyla gelen, yüzü hafif sivilceli gencin yüzü pembeleşti. "Annemin sınıf arkadaşı da..ben araya girerim dedi bize ondan..." diye beceriksizce açıklama yapmaya çalıştı. Gülümseyerek baktım yüzüne. Gençleri kırmayı sevmiyorum. Nazikçe "ona, ben hallederim..demeliydin" dedim. "Küfrettiği sistemi besleyenleri hiç anlamam" .
"Haklısınız" dedi.
"Genelde ,evet" dedim.
Toplu halde odama girip olağan akışın dışında şeyler istediklerinde, istediklerinden de fazlasını sağladım. Gençtiler, gayretliydiler, kendileri olarak da bir kapıyı çalıp istediklerini alabileceklerini görmelerini istiyordum. Her birine gerçekten değer veriyor, her birinin gözündeki bakışı önemsiyordum.
Sonra (ne yazık ki) sigara içmeye dışarı çıktıkları bir gün, penceremin altında olduklarını fark etmeden "salak karıyı nasıl da kandırdıklarını" birbirlerine anlattıklarını duydum. Yanımdaki nazik ses tonunu tekrar edip "kopardıkları" imtiyazlar için bol sinkaflı küfürler kullanarak zaferlerini kutluyorlardı.
Danışmayı arayıp kendime bir kahve söyledim.Sakince arkama yaslandım ve kalp kırıklığına karışmış öfkemi hazmetmeye çalıştım.
Aklımdan geçen,onlara sarf etmeyi düşündüğüm acı sözleri içeren onlarca cümleyi, kahvemi yudumlarken eledim de eledim.
Öfke yerini üzüntüye bıraktı. Ne hakla kızıyordum ki onlara?
Aradan zaman geçti. Bekledim. Yetişkin hayatımın bana kazandırdığı en önemli nitelik bu oldu sanırım. Beklemek, önceden asla beceremediğim bir şeydi. İnsan aceleden yaratılmıştı ve ben fena halde insandım. Bekleyemeyi öğrenmekle daha fazla mı insan oldum yoksa insanlıktan mı çıktım hiç bilmiyorum. Beklemek, yanlış kimyasal etkileşimle çürütedebiliyor.. niteliğini de arttırabiliyor. İyi izlemek iyi anlamak lazım neyi ne kadar beklemek gerektiğini.
Odama tekrar geldiklerinde, yine pırıl pırıl yüzleri ve tanıdık nazik tonlamaları ile yeniden bir şeyler istediklerinde o gün içtiğim kahvenin tadı geldi ağzıma. Ne istedilerse kabul ettim. Sevecen ve minnetar "ne harikasınız..keşke biz de sizin için bir şeyler yapsak" dedi kıvırcığı bonus kafaya çevirmiş hokka burunlu bi tanesi. (Bu yeni nesilde hiç çirkini yok yemin ederim).
"Aslında var bir şey" dedim usulca.
Biraz şaşkın durup baktılar yüzüme.
"Aaa çok sevindik" dedi samimiyetle kısa boylu, kızıl saçlı ve çillerle inanılmaz güzel görünen oğlanın bi tanesi.
"Evet evet" diye gönülsüzce onayladı alfa rolünü üstlendiğini bildiğim uzun ince oğlan. Sesini tanıyıverdim. Daha da üzülüp başımı eğdim.
"Bana küfredeceğiniz , benimle alay edeceğiniz zaman bunu penceremin altında yapmama nezaketini gösterirseniz sevinirim" dedim.
Sonra herkes ne diyeceğini ya da ne yapacağını ya da nereye bakacağını bilmezmiş gibi, yönetmen yeni rolü vermediği için sahnede öyle durup bakınan figüranlar gibi salındık boşlukta.
Tüm soruların cevapları bilgisayar ekranımdaymış gibi dikkatle ekrana bakmayı sürdürdüm.
Sessizliğin ağır geldiği anda suskun, belki şaşkın çıktılar odamdan bir şey demeden.
Ben de üzgün ve suçlu bilgisayar ekranına bakmayı sürdürdüm.
Her neyseler, onlara bunu biz yaptık.Üzgünüm.
Günün şarkısı son karede..tıklayınız lütfen