Kadıköy sahil tarafında bir Tarihi Saray Lokantası var.
Burger King'in sağındaki sokaktan giriyorsunuz..hemen orada.
Neredeyse 20 yıldır önünden geçerim , geçen senelerde merak edip girdim.
Tavanı yüksek, minik şirin avizeleri olan, temiz, masaları ahşap ve kocaman olan ve daha fazla müşteri alalım diye tıklım tıklım oturtmayan ferah bir lokanta.
Ev yemekleri yapıyor, pide -döner-lahmacun vb de var.
Karadenizliler.
Lezzetli yemekleri. Temiz de.
Sevdim orayı :-) Sıkça gider oldum.
Ablam İstanbul'a geldiğinde bir sabah , gece henüz güne ışımışken "abla gel çorba içelim" dedim. Sabahın köründe olur muydu olmaz mıydı..girdik çorba içtik ama nasıl hoşumuza gitti var ya. İçimiz ısındı, keyfimiz yerine geldi, neşelendik. Sohbet ettik. Sabahın taze çayından içtik. İkimiz de o sabah çorbasını unutamadık.
Şimdi ne zaman oraya gitsem sabah çorbasına, karşımdaki boş sandalyeyi de alarak bir fotoğraf çeker ve özlemimi aktarırım ablama.
Hani denize girersiniz, her taraf yosundur , elinizle itersiniz açık denizin durgun mavisine kavuşmak ve kendinizi suya bırakmak için ya.
Ablamla benim tüm güzel anılarımız öyle. Planlı bir şey yok. Ola ki bir şehre geldiğimizde, sorumlulukları elimizle nazikçe öteleyip kendimize azıcık zaman yaratıp palas pandaras bir minik gezinti yapıyoruz. Kâh sabah çorbası, kâh Gümüşsuyu'ndan Beşiktaş'a inerken o an keşfedilmiş taze kahve ve kruvasan, kâh kısacık bir vapur yolculuğunda çay-tost eşliğinde kıkır kıkır sohbetler.
Ve sonra onların yarattığı güzel anıların yıllarca solmayan renklerinin neşesi...
-Ne?? dedim.
-Abla sen her geldiğinde ne diniyosun merak ediyoz biz ..dedi gülerek.
Kulaklığı çıkardım. Müziği hoparlöre verdim. (tıklayınız ve müziği dinleyiniz.)
Durdu dinlediler 10 saniye kadar.
-Haaa ondan..dediler.
Bu sefer ben de güldüm.
-Ne o ondan olan ..dedim.
- Sen her zaman gülümsüyon, sabahları da öyle öğlen de gelsen kulağında kulaklık yine öyle. Bu dinlendiriyo demek...dedi.
-Öyle sanırım dedim bu sefer kıkırdamamı bastıramayarak. Çok komik geldi bana merakları ve içtenlikle sormaları.Sabahın o saatinde kimse de yoktu. Cebimi masanın üstüne bıraktırdılar. Onlar klasik müzik eşliğinde masaları silip azalan pul biberleri doldurdular ben de çorbamı içtim.