Fransa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fransa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2024 Çarşamba

Mennan Usta

 


Gaziantep’e bir Fransız gelir.

Tekstilcilere akıl verir:
“Makineleriniz yetersiz… Yenileyin, dünya pazarı sizin olsun”
En iyi makinelerin Fransa’da olduğunu söyler…
Kendi mallarını pazarlar.
***
Dinleyenler arasında bir usta vardır.
Kendine özgü lehçesiyle…
“Bu adam ne diy?” der.
Kafaya takar, makinenin resmine bakar.
Demiri eritir, çeliği büker, vidasını, motorunu koyar.
Fransızların 3 milyon Euro’ya satacağı makineyi…
50 bin liraya üretir.
***
Yerli piyasaya sunduğu yetmez.
Brezilya’ya kadar çeşitli ülkelere yaptığı makineleri gönderir.
Bu usta, Mennan Aksoy’dur.
Diplomasız dahi!
***
Yoksulluktan okuyamamıştır.
İlkokulu 9 yılda bitirmiş, bir daha eğitim görmemiştir.
Allah vergisi öyle bir akıl ve beceriye sahiptir ki…
Makineyi bir görsün, ertesi gün atölyesinde yapımı başlanmıştır.
***
Bu nedenle…
Uluslararası makine, teçhizat fuarlarına girişi yasaklanmıştır.
Mühendislerin, aylarca çalışarak tasarladığı makineleri, tek başına yapmaktadır.
El emeği ve tümü yerli malzemeyle.
İster ki…
Yerli sermaye gelişsin.
Boşa döviz ödeyerek, kazıklanmayalım.
***
Mennan Usta, “ Çeliğe hükmetmeyen, hiçbir şeye sahip çıkamaz” derdi.
Öyle bir teknoloji üretti ki…
Yoğunluğu düşük triko üretti.
Yazın serin, kışın sıcak tutan bir ürün.
Dünya peşinde koştu. Kapıştı.
***
TÜBİTAK ödüller verdi.
ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerde hocalığı düşünüldü.
Diploması yoktu!
Tasarımını cebinde taşıdığı tebeşirle, yere çizerek anlatırdı.
Aklına yetişmek mümkün değildi.
***
Gaziantep’te kanalizasyon atıkları büyük dertti.
Çamuru, kokusu şehri bezdirmişti.
Belediye yönetimi, dünyayı dolaşır, çareler arar.
Mennan Usta, “ Memleketteki ustalar öldü mü?” diye çıkışır.
Okumuş gençleri de alır, yanına…
“ Şöyle yapın, bu parçayı, şuraya takın” talimatıyla, kafasına göre sistemi kurar.
Kanalizasyon çamuru alınır…
Kurutulurken, enerji üretilir.
Çıkan küller de asfalta, çimentoya katkı maddesi konulur.
Bugün…
Antep’te her gün çıkan 160 ton çamurun bertaraf edilmesi Mennan Usta’nın eseridir.
***
Mennan Usta, 2015'te toprağa verildi.
Vasiyeti;
Gençler bilim ışığında yetiştirilsin.
İmkânlar verilsin, önleri kesilmesin..

13 Ekim 2019 Pazar

Balzac Vallahi Enteresan Adam (Ursule Mirouet 'tan Yola Çıkış)

 
Balzac romanlarını  büyük bir keyifle okuyorum her zaman. Bir taraftan da İş Bankası'nın " Hasan Ali Yücel" serisinden alabildiğimce kitap almaya ve çocuklarıma bana göre eşsiz bir miras oluşturmaya çalıyorum. Bu sefer  Ursule Mirouet'i aldım.Balzac’ın yirmi günde yazdığı ve bir mirasın etrafında dönen entrikaları ele aldığı Ursule Mirouet (1841) Yazarın anıtsal yapıtının "Taşra Yaşamından Sahneler" bölümünde yer alıyormuş.

Akıcı ve zengin dili,  her kitabında üşenmeden bezediği anlatımlar tasvirler ile Balzac hep ilgimi çekiyor. Kısa bilgiler vereyim onun hakkında. Cidden ilginç bir adam .

20 Mayıs 1799'da  Fransa’nın Tours kentinde dar görüşlü, şefkat yoksunu orta sınıf bir burjuva ailesinin içine doğan Balzac'ın gerçek adı  Honoré Balssa. Adını değiştirirken köylü kimliğinden kurtulmak amacıyla isminin önüne “de” takısı getirip soylulaşmaya çalışmış.İyi durumları olmasına karşın tammm bir soğuk nedamet olan annesi onu hemen evden atıp başkalarının yetiştirmesine ve sevgisiz büyümesine yol açmış. Balzac "Benim hiçbir zaman bir annem olmadı… Benim hayatımdaki tüm kötülüklerin sebebi annemdir." diyor bu nedenle.Aile kardeşlerini görmesine bile izin vermemiş doğru dürüst. Sonra hukuk okumaya zorlamışlar onu. Bir ara Vendôme papazlarının yönettiği bir kolejde eğitim görmüş. Aşırı dindar tarafı da sanırım buradan geliyor. Başarısız iş denemeleri olmuş.Bu nedenle hayli fakirlik de çekmiş. E oburmuş da bir yandan. Masanın üzerine sevdiği yiyeceklerin resimlerini çizerek avunduğu söylenir.
Zengin kadınlar ve şöhret hep tutkusuymuş. Vadideki Zambak karakteri olduğu söylenen kadınla 28 yaşında tanışmış. 28 yaşındayken, 45 yaşındaki Madame Laure de Berny ile tanışmış ve 15 yıl sürecek ihtiraslı bir aşk başlamış.Yazılarındaki çeşitlilik kadar  aşk hayatında da zengin ve çeşitli seçimleri olmuş.

Son derece itici ve pis bir görüntüsü olan Balzac'a hiçbir kadın “hayır” diyemiyormuş. Derken Fransa’nın en güzel aristokratlarından Marquise de Castries “Balzac’ın dış görüntüsündeki iticiliğe katlanamayan kadın” olarak Balzac’ın tarihine geçmiş ama  Balzac’ın intikamı acı olmuş. “La Duchesse de Langeais” adlı romanında Balzac, Marquise’i rezil etmiş. 

Balzac, devrinin yazarlarından,  sadece yaşamıyla değil ölüm şekliyle de fark yaratarak ayrılmış. Öyle ki, alkol içerek kendini dağıtan yazarlar arasından “koyu kahve” içen tek yazar olmasıyla anılıyor. Kahveyi o kadar çok içiyormuş ki, kahve içmeden  kim nasıl yazı yazar diye söyleniyormuş .  Ancak maalesef bu alışkanlığı onun sonunu hazırlamış.

Ardında 85’i tamamlanmış, 50’si taslak halinde olan çok değerli eserler bırakan Balzac'ın  sabahlara kadar kahve içerek durmaksızın yazdığı bu eserler hiçbir zaman tamamlanamayacakları için boyunları bükük  çekmecede öylece kalakalmışlar.

 Romanda gerçekçilik ve doğalcılık akımlarının yaratıcısı olarak kabul edilen Balzac, olay örgüsünü mantıksal bir sırayla gerçekçi bir gözlemcinin ağzından aktarıyordu. İşte bu yüzdendir ki; kahramanların tutarlı bir biçimde sunulduğu, belli kurallara bağlı “klasik roman tekniğini” Balzac’ın yaratmış olduğu düşünülür. Olağanüstü bir gözlem yeteneği ve güçlü bir hafızası olan Balzac’ın empati yeteneği de oldukça gelişmişti. Kendisini başka insanların yerine koyarak onların duygularını o kadar iyi yansıtıyordu ki, eserlerindeki arka planla karakterler arasındaki ilişki de bu yansımadan olumlu yönde etkilenerek eserlerini devleştiriyordu. Bu özellikleriyle romanın Shakespeare’i olarak kabul edilen Balzac, yaşama realist bir pencereden bakıyordu.

Ursule Mirouet'te aşırı dine düşkün yanını da görüyoruz. Akıcı ve zamanın gerçekleri, toplum yapısı hakkında önemli bir kaynak sayılabilecek eser her zamanki gibi akıcı ve keyifle okunur tarzda. Kitaptan aldığım satırlar da aşağıda yer alıyor:


  • Biçimin öne geçtiği yerde duygu yok olur.


  • İnsan, düşündüğünü söylemeden önce sözünü düşünmek zorundaysa,  siz düşündüğünüzü söyleyemezsiniz.


  • Dünya, bedava verdiğini sandığımız şeyleri bize çok pahalıya satar.


  • Bir müzik yapıtı ne kadar güzel olursa, bilgisizler o kadar az tadına varır.


  • Zengin yaradılışlı insanlarda duygular ancak dost bir ortamda gelişir.


  • Kurtlar arasında ulumak gerekir (Fransız atasözü)


  • Gözyaşlarını durdurmak insanın elindeyse, bir anayı bir dakika fazla ağlatmamak gerekir.


  • Tutkulu bir adam, bir kadının değerini onu ele geçirmek için katlandıklarıyla ölçer.


  • Uzun ömürlü şeylerin çocukluğu da uzun sürer.


  • Ayyaşlar gibi aşıkların da koruyucu tanrıları vardır.


  • İki rastlantı arasında insan daha güvenlisini seçer.


  • "Kızmamak gerek" dedim kendi kendime "yoksa intikamımı alamam".


  • Adalet her şeyi cezalandırmaz ama sonunda her şeyi öğrenir ve unutmaz.


  • Ne de olsa budalalığın kendi derinliği var.

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Hayal Meyal

Hayallerini sordum  çevremdeki insanlara.


Çocukların hayalleri Greace filminin final sahnesi gibi.
Aşk-umut-süregelen işleyişine umursamaz bir isyan-sınır tanımazlık-henüz örselenmemiş kanatların güçlü çırpınışları.

En alası benim ufaklık(11)
Ablası ve ablasının en iyi arkadaşı Fransa'ya yerleşmeye karar verdiler. Ev bakıyorlar kendilerine(yaş 15) Nehir "ben de geleceğim" dedi. Doğa (Selin'in kankası) " ablan kriminolog olacak ben mimar..sen ne iş yapacaksın Nehir" dedi. Nehir de  gayet doğal bir şekilde "Cumhurbaşkanı olacağım" deyiverdi. Doğa'nın suratındaki şoka girmiş inanmaz ifadeyi görünce de "yok mu oralarda Cumhurbaşkanı" dedi biraz canı sıkkın,hani yeni meslek araması gerekmiş. Selin ile Doğa Nehir'in hayallerine , ben üçünün hayallerine güldük için için. Ben ikisinin birlikte Fransa'ya gidip yerleşemeyeceğini , Selin'in kriminolog Doğa'nın mimar Nehir'in de Cumhurbaşkanı olamayacağını biliyordum .

Oysa kimse yaşanmamışı bilmez değil mi..
Ayıp bana.


Gençlerin hayalleri ise hep kaçış içeriyor bugünlerde. Amerika'da meslek edinme, yurt dışında filanca program,kendi evleri, hatta mümkünse karavan.. yüzü gülmez endişeli yetişkinler toplumu olduk son 10 yılda. Umut veremedik çocuklara, yarına birlikte bakamadık pencerelerimizden. Bir yarın olduğundan emin değilken yalan söylememekti belki amaç ama  bu bizim çaresizliğimizdi. Onlarsa Esaretin Bedeli finalindeki gibi kurallara boyun eğmiş görünseler de duvarlarında birer Raquel Welch posteri ile sürpriz sonlar hazırlıyorlar herkeslere. Umut olsun yolları, ışık ışık yürüsünler yarınlarımıza.


Yetişkinlere sorduğumdaysa-hani yetişkin dediğim 40 yaş üstü- emeklilik diyor çoğu. Yorgun insanlar. Gülmeyi özlemiş, hayal kurmayı özlemiş, korkmamayı özlemiş, nükteler savurmayı ve paylaşmayı özlemiş insanlar. Selvi Boylum Al Yazmalım'daki gibi Cemşit'in elini tutup İlyas'ın ardından gözyaşı döken bir halleri var.Sorumluluk ve huzurun 65 yaşlarına ertelenişi hayalleri dahi karartmış.

Dostlar,

Hayal kuran ve gülen insanları özledim.
Küfründe bile mizah saklı o güzel insanlar nereye gitti?