Yaz modu yetti artık diyerek haftasonu sinema sezonumu açtım.
Önce, Nehir'e birlikte gidelim , Joker gelmiş dedim.
Ama Joker'in +18 olduğunu öğrenince onu Elektrik Savaşları'na soktum ben de +18'i takmayacak yaşta olmanın verdiği kıvançla Joker'e girdim.
Vizyon tarihi 4 Ekim 2019 (2s 2dk)
Yönetmen Todd Phillips
Oyuncular: Joaquin Phoenix, Robert De Niro, Zazie Beetz
Tür :Dram
Ülke: ABD, Kanada
Dram tanımlamasını onaylamıyorum filmin türü konusunda. Dramın tillahı, yıkılıyor filan yazmaları lazımdı bence.
Bana , bir şekilde Otomatik Portakal'ı anımsatan filmde Arthur Fleck'in hayatınaodaklı bir anlatım var. Arthur'un yalnızlığı, "farklılıkları" , sistemin ve toplumun ayrıntıya zaman ayırmamasnın getirdiği bilinçli acımasızlık onu Joker'e dönüştürüyor.Babasız büyüyen Arthur’u en yakın arkadaşı olan annesi Happy diye çağırıyor. Korktuğunda ya da çok üzüldüğünde elinde olmadan kahkahalar atan "Happy" ilerleyen safhalarda "iyi " olma savaşını kaybederek , tıpkı doğanın kendisini kirleten insanlardan öç alması gibi , bir felakete dönüşüyor.
Başta , filme ne diye +18 koymuşlar ki merakı ile içeri girdim ama içerdiği ağır psikolojik öğeler, göstergeler ve dram nedeni ile "iyi ki Nehir 'i alıp girmemişim" diye sevindim.
Joaquin Phoenix bence bu sene oscar'ı alsın , hatta bi oscar daha alsın. Gerçek hali ve filmdeki hali aşağıda fotoğrafta yer alıyor. Oyuncunun inanılmaz güçlü ortaya koyduğu dönüşüm, dans ve bakışlarla, kahkaha atarken gözlerinden fırlayan acı ile sizi sarsıyor.Bu, inanılmaz değil de ne?
Uzun yıllar İBB Beyazmasa'da çalıştığım için olsa gerek, toplumun ayrıntılara önem vermezliğinin yarattığı dramları görerek yaşadım çok zaman. Bir virgülün bir hayatı kurtardığına, bir tebessümün bir insanı değiştirdiğine çok şahit oldum. Joker, sanatsal açıdan üstün başarısı tartışılmaz bir film bence. Ancak gönlünüz dar, nefesiniz az ise gitmeyin insanı etkilemeden kapısından yollamıyor çünkü kuvvetli bir film. Ancak ben , filmi izlerken sanatsal açıdan boyumun yettiğince her şeyi incelerken bir yandan da yaşadıklarım , izlediklerim ve/veya toplumun bugünkü halini düşünmeden edemedim. Zengin ve güçlü olanın "palyaço"ları aşağılaması bana aşina geldi mesela. Ve bunun yarattığı infial beni çok düşündürdü.
Merdivenler bence bu filmde ayrı bir simge halinde.
Bir tebessüm, kendimizi azcık yorarak bakmaktan görmek aşamasına geçebilmek, bir selam vermek ne çok şeyi değiştiriyor hayatta bir bilsek...ya da biliyoruz ama önemsesek...
Yukarıdaki kare, filmde Arthur'un bir komedyen olmayı çok önemseyip çok tutunduğu dönemde otobüste bir çocuğu güldürdüğü için mutlu olduğu anda , çocuğun annesinin onu "çocuğumu rahat bırak " diye azarlaması üzere "kahkahalarla" krize girip acı çektiği andan. Bu, korkunç bir şey. Ahlaki değerlerini yitirmiş toplum(lar)da annenin koruma güdüsü insani değerlerin yitimine yol açtı. Ve diğer alanlarda diğer insanların. Çocuklarımı korumak adına kaç tebessümü ya da başlarını okşamak için uzanan kaç eli düşünmeden ittiğimi düşündüm. Filmde, kendimi de "suçlular" kefesinde gördüm.
Gülümsemek ve gülümsetmek , sevmek ve sevilmek tek ihtiyaçken insanları canavara dönüştüren ama yaldızlı yüksekleri tutmuş insanların kusurlarını görmeyen toplum kendi canavarını yaratmış. Filmin sonuna doğru kimi neyle yargılayacağınızı şaşırıyorsunuz.
Beklenmedik çok fazla gelişmeler ve sonuçlar içeren filme "içinizin dar olmadığı" bir gün mutlaka gitmenizi öneriyorum.