Sabah yine yaklaşık 5000 adım atarak işe yürüdüm.
Bakmaya, yaşamaya doyamadığım günümün (her gün bir armağan değil mi?) zerresine varana kadar tadını çıkartarak adımlar atmak niyetinde çıkmıştım yola. Selin ve Nehir'in bilmem kaç bininci kez kulaklığımı bozmasına aldırmadan, bu sefer de müzik dinlemeden yürürüm diye kendimi oyalayıp yola koyuldum.
Dün de aynısı olmuştu..yolun yarısında yoruldum. Vaki değil benim yorulmam, hayra çıksın diyorum.
Neyse, anlatacağım o değil. Bugün de farklı sokaktan geçelim diye emretti gönlüm, epeydir balıkçı çarşısının içinden geçmiyordum, oraya saptım. Esnaf daha mallarını yeni sermeye başlamış (e hali ile ben de mesaiye yetişmeye koşturduğuma göre vakit erken) , ben de bayılıyorum kendi aralarındaki o muhabbetleri-seslenişleri dinlemeye.
-abim dönüşte bi çay da ben içiim
-olur abi
....
-senden ayrılan o oğlan vardı ya hani memlekete döneceğim diyen
-hangisi?
-kirpi saçlı olan
-heee?
-dün Göztepe'de gördüm aynasızı, üç kağıtçı lan o herif!
Hepsini anlatacak değilim, bir tanesine o kadar güldüm ki böbreklerim ağrıdı iki büklüm olmaktan:
Biri haldır haldır balıkları sermeye ıslatmaya uğraşıyor. Başında yün kukelatası, ağzının kenarında sigarası..tabir yerinde ise ter bi tarafından akıyor. Öteki 3-5 kişi de etrafında onu izliyorlar. Elleri üstleri ıslak:belli ki bir iş bölüşümü var, hepsi çabuk çabuk işi yürütüyorlar uyumla. Biri var, uzunca boylu. Lacivert ince ceketinin üzerinde balık pulları. Elleri cebinde vır vır , ergen çocuklara yaraşır ciddiyette anlatıyor:
-benim fikim de zikrim de aynı abi, aynı sözümdeyim. Kabul etmiyorum haksızlığı. Dün ne ise sözüm bugün de o.
Kukelatalı ağzının kenarındaki sigaradan sinirle bir nefes savurdu havaya, elleri hala dolu. Ağır bir kasayı iki kişi kaldırdılar bir yere boşalttılar. Uzunca lacivert ceketlisi bir an duraladıysa da devam etti.
-Dünden bugüne değişecek değilim abi. Dünkü sözümdeyim. Fikrim de değişmedi zikrim de. Ben öyle bir adam değilim.
Yün kukelatalısı balıkların üzerine buz boşaltırken dudağının kenarındaki sigaradan dolayı zor anlaşılır şekilde "şu sigarayı bi tutsana" dedi lacivert ceketliye. O da hemen uzanıp aldı sigarayı. Ağzı boşalınca kukelatalı "fikrine de zikrine de sana da diye başlayıp Jack London romanlarındaki denizcilerin dahi yüzünü kızartacak bir dizi yaratıcı sinkaflı küfür savurdu.
Sonra rahatlamış eda ile "ver ulan sigaramı" dedi.
Öteki sigarayı aldığı gibi dudağının kenarına tutuşturdu usulca ama aceleyle . Kukelatalı sakinleşmiş işine devam ederken yoldan geçenler - arkadaşları - yakındaki esnaflar gülmekten kırılıyorlardı .
Sadece yaşamak yetmez..! dedi kelebek.
Gün ışığı, özgürlük ve küçük bir çiçek de gerek..!
Andersen