orman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
orman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ekim 2024 Pazartesi

Emaaaaannn....didim!



Sabah sabah, ömrü hayatımda kırdığım ne kadar pot varsa zihnime üşüştü.

Nasıl hastalıklı bir espri anlayışı var  beynimin bilmiyorum ki...

Taaa ilkokuldan başladı. (Devirdiğim çamlar amazon ormanı kadarmış meğer ) hepsi zihnimde canlandı.

Yahu normalde keyiflidir benim sabahlarım. 

Hani normalde keyifli ve sakin biriyim ben.

Günaydınlarım hayatı, kuşu-böceği-ağacı-yaprağı. Sevdiğim  müziklerle yürürüm bi saat filan. İş yerime gelirim "canım kendim ne istiyosun bu sabah" şeklinde şımartırım kendimi.


Hangi  efsunlu nefes üflendi  kulağımdan içeri de böyle başladım güne.

Yürüyüş yolunu yarıladığımda özgüven filan sizlere ömür ; "bildiğim geri zekalıyım ben ha" moduna girmiştim çoktan.

Sonra içimdeki muzur ikizler dürttü bi süre. O  çamları devirdiğimde karşımdakilerin yüzlerinin aldığı halleri hatırladım. Yüzüm kızardı kızarmasına ama kıkır kıkır da güldüm hem salaklıklarıma hem karşımdakilerin donup kalmalarına.

Sonra "makamsal boyutta" yediğim haltlar küle çevirdiğim çam ormanları akın akın gelmeye başladı.

Hem yürüyorum hem kendimi tutamayıp arada "hay ben senin" diye söyleniyorum sesli sesli.😂🤣

Kedili Evin Tarzı adlı bir blog vardı  , eskiden ne güzel yazardı Havva. Bir yazım üzerine "herkesi affediyorsun ama kendini hiç" demişti. Sonra bunu yapmam için ısrarlı telkinleri, sevecen ısrarları olmuştu. Kendi dağlarımı  yüzünü hiç görmediğim, artık nerede olduğunu da bilmediğim o güzel insanın nazik-samimi el verişi ile aştım. Affedemediğim neler varsa  ve kimler varsa koydum önüme. Hepsini tek tek tek tek affettim. Amaaaan...sırtımdaymış ya Ağrı dağı...dümdüz ettim.

Sabah  aklıma o  telkinler geldi en sonunda şükürler olsundu valla ,yol bitmiş ama ben de bitmiştim resmen.

Affediverdim kendimi tüm sarsukluklarım için.

İyice silinmiş ama harfleri  belli olan bir satır gibi oldu  rezil anılarım.

Sıradaki şarkı sırtında Ağrı Dağı taşıyanlara gelsin...değmiyor.


26 Şubat 2021 Cuma

Muz Kabuğu








Trabzon'da öğretmenlik yaptığım dağ köyünde, çocuklarıma muz getirdim bir gün.

Sevinçle yüzüme baktılar.

Muhammet, kabuğuyla ısırıverdi muzu.

Meğer ilk kez görüyorlarmış.


Tüm yardımların toplanıp güneydoğu'ya yollandığı yıllardı.

Öğretmenlik yaptığım köyde,okulun kütüphanesi bile yoktu.


Annem çarşı pazar dolaşıp kıyafet topladı çocuklarım için.

Ayakkabıları yoktu bazılarının.

Okula kadar çıplak ayak geliyor, okulda giyiyorlardı eski püskü pabuçlarını.

Teşekkür niyetine sarılıverdiler anneme..kocamandı sevgileri ,sevinçleri.

Okula yine yalın ayak geldi o çocuklar ama okulda giydikleri pabuçlar artık "gıcır"dı.

"Sana elma kızartalım" derdi çocukların anneleri, "hatır için de kızarmış elma mı yenir" derdim içimden. Meğer patatese elma derlermiş oralarda. Anlayıp dinlemek yerine kibrimize sarılıp ne mutlulukları öteledik ömrümüzde kimbilir. 

Ömrümün en mutlu günleriydi.

Dağlarda eriyen karla coşan bir nehir, ormanlarında geyiklerin gezdiği dağlar,  çıplak bahçesinde uyduruk bir voleybol ağı bulunan ve öğretmenlerin uzun teneffüste voleybol oynadığı bir okul. Çocuklar koşar, çocuklar oynar, hepsinin yanağı al al.


Öğretmen masasında her sabah taze kır çiçekleri.

Sınıfta çıtır çıtır yanan fındık kabuğu sobasının sıcağında komik bir öğretmen ve her birini taparcasına sevdiği öğrencileri.

Güzel olan neyi getirebildim bugüne?

EKMEĞİN "GUDUĞU"

Sabahları bana taze ekmeğin guduğunda tulum peyniri alan abim dahil hepsi yok hükmünde...yittiiii gitti.

Kimi kendi isteğiyle

Kimi zamanın hükmüyle


Ne yazık...