14 Kasım 2014 Cuma

Gü'ye...





Köpeklerden çok korkardı

Polisleri hiç sevmezdi

Kader onu polis olmaya zorladı..

Yetmedi,

Gitti, köpeği olan bir polisle evlendi!


Gü yok ama gruptan diğer dostlar yanımda
Üniversitenin ilk yılı arkadaş edinmem kolay olmadı.Erkek traşı kesik saçlarım mıydı garip gelen her şeyi  kana kana yaşamak arzusunun coşkusu muydu insanları ürküten bilmiyorum.Lakin  bir Eylül sabahı kantine girip gözüme kestirdiğim grubun masasına oturdum ve "hey merhaba..ben geldim" dedim bir lütfu bahşedercesine. Uzak yıllardan kendimi izlediğimde Tipitip'ten sonra en tip çizgi film karakteri benmişim gibi geliyor.O gruptakiler bana baktı, birbirlerine baktı ve"yürüyüşe çıkalım en iyisi biz" dediler.Beni masada tek bırakıp hep birlikte yola koyulmuşlardı ki arkadaş olacağım azmi ile beynini delmiş biri  olaraktan ben gurur edep haya gibi tüm verileri beynimde sıfırlayıp peşlerinden koşturdum "oluurrr ben de sıkıldımdı otur otur".



Beni kabullenmeleri epey zaman aldı doğallığıyla..ama binicisini sırtından atamayan atlar gibiydi ilişkimiz.Ben vazgeçmedim...onlar boyun eğdi.Önce komik geldim onlara,sonra sevdiler ve kabullendiler zamanla.Zira alışılagelmişin teki olmasam da kusursuz yeşillikteki İngiliz çayırlarında açıvermiş bir gelincik misali yanlış da olsa renklerim zararsız ve sevecendim.



O da o gruptaydı. Çok kiloluydu, yüzünde sivilceler vardı ve ben gülüşüne ölüyordum.Erkekleri , ona aşık olmadıkları için anlamak imkansızdı.Gözlerinin, gözlerinizin içine bakarken sıcacık olan kahverengilerini nasıl görmezlerdi ? Şaşırdığı zaman kahkahayı basmadan evvel yanağının kenarında beliriveren o haylaz gamzeler "burada gülüşü eşsiz bir kız var" diye bağrınan işaret tabelası gibiydi.Temiz ve düzgün giyinirdi.Derslere en düzenli giren oydu içimizde.Uyumluydu, tahammül edemeyeceği salaklıkta espriler yaptığımda şefkatle gözlerini devirir ve gamzelerini ortaya koyan bir gülüşle bana bakardı. Bir sürü şeyin yerine koyduk birbirimizi;dosttuk,kardeştik,sırdaştık.Söylenmemiş kelimelerin anlaşılması ile derinleşirdi paylaşımlarımız. Yurt ortamında bile ne yapar ne eder , bize fırınlara yalvara yalvara pişirttiğimiz tepsilerde börekler yapardı. Biz doymadan o yemez, o yemeden biz doymazdık.


Derken mezun olduk..ayrıldı yollarımız.Babası bir kazada vefat edince aile dostları araya girip apar topar emniyete aldılar Gü'yü.Ailenin en büyük çocuğu olarak aldığı sorumluluklar, bizler "ne yapacağız" derken onu "ne yaptım" demeye itti elbette.Torpilsiz gençler ordusunun sağlam neferleri idik, savrulurken elele tutuşmaları bırakmamaya birbirimizden kopmamaya çalışıyorduk. Ben, Hacıanne'mlerde kalmaya başladığımda o yersiz yurtsuz kalınca gönül sarayları kaçak yapılan saraylardan bile geniş olan Hacıannem'ler onu da bağırlarına basmış ve misafir etmişlerdi. Tayini Trabzon'a çıkınca ise annem ve babam kardeşi ile birlikte Gü'ye kucak açtı.

Yanlış aşklara açtığı yelkenlisini idare edecek kaptanlardan değildi o. İlk defa başkasını düşünmeden kendisi için çıktığı bu seferde gemisi ağır darbeler aldı gerçektende. O buhranda gitti, apar topar evlendi kıskançlık abidesi ve köpeği olan o polisle.Yangından mal kaçırır gibi aldı götürdü Gü'yü uzaklara.Bir daha da haber alamadık kendisinden.

Bir gün, aradan yıllar geçmiş ve ben evli iki çocuklu  ve eskiye kıyasla kesinlikle ağırbaşlı bir hanım olmuşken takvimdeki o sayfa beni dürttü.Gü'nün doğumgünüydü. Tüm kızgınlıklarımıi kırgınlıklarımı,umup bulamadıklarımı  bir seferde silkip attım sepetimden.Özlem, o kadar yakıcı bir haldeydi ki yetişkinlere ait değerlendirmeler sağ kulağımdan girip sol kulağımdan çıkıyordu. Bir dostuma rica ettim, Gü'nün izini buldu bana.Ne yaptım ne ettim bulunduğu yerin telefonunu da buluverdim.Onca sene sonra sesini duyacak olmanın sevinci ile açtım telefonu.

Önce şaşırdı.Her zamanki sakin üslubu ile kim olduğumu sordu."Benim" dedim "Bak. Onca sene neden aramadın sormadın sormayacağım sana.O kadar özledim ki seni, sadece doğumgününü kutlamak ve özlemlerime sus deme istiyorum.Soru yok cevap da yok"

İki çocuğu olmuş onun da.Eşi bilmem ne müdürü olmuş.Konuşması sakınımlı, içten coşkulardan çok uzaktı.

Günler sonra beni aradı sesinde anlamlandırmaya uğraştığım ama bir türlü isimlendiremediğim bir neşeyle.Kardeşine iş bulup bulamayacağımı sordu aslında onun da beni ne çok özlediğini anlatırken laf arasında.... Neredeyse dışarıdan duyulabilecek bir sesle kırıldı kalbim.Son sigarasını paylaşan iki dosta ait gülüşlerimi, gün ışığına çıkartıp örselemediğim gönül seslenişimi bir yana koydum; iş yerinde kullandığım ses tonlaması ve vurgu ile "CV'nizi yollayın bakalım.Hayırlısı olsun" dedim.

Dostluğa inancım böylece sona erdi....derdim ama yok canım.Şahane dostlarım var benim.Şahane bir dostum ben.Bir elmadan kurt çıktı diye kim vaz geçer elma yemekten, biri gönül kırdı diye  mahrum mu bırakı kişi kendini sevmekten?


Bir şey öğrendim elbette.Bitmesi gerekeni bitiriyor hayat.Çok da zorlamamak lazım.Her meyvayı mevsiminde, her insanı ait olduğu zaman diliminde hayatına dahil etmeli belki de.Biten bitmiştir,hayatın altı üstünden bazen daha iyidir filan.

Hayatıma dahil olmayı lütfeden tüm dostlarıma kucak dolusu sevgilerimle..


12 yorum :

  1. gidene dur demem giden gitmiştir zaten..
    diye bir laf vardı dimi:)
    Cansın ciğersin can ciğer kuzu sarması dostsun sen!
    benden de kucak dolusu sevgiler ve öpücükler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen akıllı ve yufka yürekli olma karışımını başarıyla dengeleyen nadir güzellerdensin Sebuş'um. Dostsun,kardeşsin,cansın.Çok teşekkürler

      Sil
  2. Ya sen çok şirinsin biliyorsun değil mi? İnsanın sarılası geliyor sana, öyle içten bir kadın. Duyduğum en güzel cümle. "Her meyvayı mevsiminde, her insanı ait olduğu zaman diliminde hayatına dahil etmeli belki de."
    İnsan sana tüm sırlarını açıp açıp rahatlamak istiyor. Sen baya bir güzel dostsun!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ersin merhaba, benim yazımdan çok daha içten,sıcak ve dostane senin yorumların.Elini değdirdiğin her eşyaya güzellik katan sen değil misin, hayata bakışındaki renkleri ve zarafeti görmek için bloğuna bir göz atmak yeter de artar bile. Gönlünün coşkusu hiç bitmesin, çok teşekkürler.

      Sil
  3. Evet bizler çok şanslıyız, gerisine Defne'nin lafı cuk oturur :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Defne yaaa...o yazılara sığmaz o tez konusu o can o bal o hayatımın neşesi.Kurban olurum Deniz diyen ağzına diline onun :-))

      Sil
  4. Okulda kol kola gezen kızlara uzaktan bakar imrenirdim. Koluna gireceğim, sıcacık sohbetler edebileceğim dostlarım olmadı. Olsaydı eminim şu an hepsi "Gü" dibi buruk bir anıdan ibaret olacaktı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burcu merhaba, yaşadığını yaşadığın yerde bırakman ve yeni dostluklara tereddütsüz kapını açık tutabilmen kaydıyla güzel olma ihtimali daha yüksek bu tür ilişkilerin belki. Özlemde ısrar yanlıştı belki..bilmiyorum ki .Senin kadar detayda bile güzelliği yakalayabilen, renklerin ahengini nakşedebilen birinin çok dostu olmalı.

      Sil
  5. Ne kadar içten yazmışsın..
    Kutluyorum..

    YanıtlaSil
  6. Teşekkür ederim Tolga. Belki yazmak benim için konuşmaktan daha rahat olduğundan böyledir.Tonlama yok,mimik yok dolayısı ile anlatmak istediğini daha perdesiz ve anlam yüklemelerinden uzak anlatabiliyorsun.

    YanıtlaSil
  7. kadriye,
    ekrana yapışıp seni öpesim geldi.ben sevme ayarı bozuk biriyim,hep kendimi dürtüp sınırlamaya çalışsamda fren balataları tutmuyor,gözünü çıkarıyorum sevmenin.sonra içimin dışımın acıması kabuklar oluşturuyor,çok kabuklarım var benim,özetle:) ama umudum da var,bu kadar çok kurtlu elma olsa da sağlam birine ulaşırım diye:))
    sevgiler

    YanıtlaSil
  8. Tatlı Havva,güzel Havva..senin sevme ayarının bozuk olduğu ve frenlerin tutmadığı zaten besbelli ama çamurlar cılız dereye değil ummana dştüğünden kirletememişler suyu.Gönlün hep böyle uçsuz bucaksız derya kalsın;her hastalık bir aşı imiş ya..her kabuk da gönlü güçlendiren bir tecrübe olarak kalsın zihnimizde.Boşver (kıyamadım sana yahu...)

    YanıtlaSil