çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2022 Pazartesi

Hayat : Alkışı Duydum, İhaneti Gördüm

 



Bir çok iş yerinde, makamda,görevde bir çok değişik işte çalışmışım ; geriye baktığımda kendimi hayretle ama "onca şaşkın halime rağmen başarmışım aferin" lerle izliyorum kendimi.

Yaşama atılmak için kararları yeterli donanım ve tecrübe olmadan verdiğimiz lise son sınıfta seçtiğin mesleği al cebine..bir ömür onunla yürü. Ne saçma şey.


Ne yazık ki ülkemizde denemelere, vazgeçmelere çok yer yok.  Uğultulu bir koro var hiç susmayan. 

Uslu ol-okula git-ders çalış-okulu bitir-ders çalış-üniversiteyi kazan-ders çalış- üniversiteyi bitir- iş bak- askere git- evlen-çocuk yap- ev al-araba al-yazlık?-bi çocuk daha yap- Bir de kızın olsun/bir de oğlun olsun..ikinciyi yap-borçları öde- çocuk uslu olsun-çocuk okula gitsin-çocuk ders çalışsın... korkunç bir bitmeyen döngü!

Çocuklarıma bunu yapmadım.

Çocuklarıma bunu yapmayacağım.

Üniversiteyi kazanıp Trabzon'dan İstanbul'a geldiğimde 16 yaşındaydım. Hayatıma karar verdiğimde yani..müthiş değil mi? Entellektüel bakışı olan, iyi bir ailem ve cevval bir annem oluşu kurtarmış beni geriye baktığımda. "Yapabilir miyim" endişesini hiç taşımadım ama bu kendime güvenimden mi  sarsukluğumdan mı onu da bilmiyorum dürüst olmak gerekirse.

Tüm o  masalar içinde en çok öğretmenliğimi sevmişim geriye dönüp baktığımda. Artık var olmayan okulda, artık var olmayan güzelliklere özlemim biter mi bir gün ? İstanbul'un hemen hemen en güzel semtlerinden birinde çok sevdiğim güzel işimde çalışıp hayatın renkli akışı içinde  "bildik" sokaklarda  nefes alıp verirken, bir çok insanın " ne şanslısın" dediği bi kavşakta  sakin salınımlarımda yürürken öğretmenliğimi hatırlamak, kendime özlem gibi  derin bir sızı yaratıyor bende.

En lüks otellerde ofisim oldu, en yüksek makamlarla yemekler iş birlikleri..titrler titrler...ee ne olacak? Karacaahmet mezar taşında makamı yazanlarla dolu. Geriye ne kalıyor?  Alkışı da duyuyorsun, ihaneti de görüyorsun. İnsan kalıyor mu , dostluk kalıyor mı, kardeşim diyeceğin insanlar biriktirebildin mi  peki  dön bak geri ..

Yağmurlu Karadeniz günlerinde sınıfta yanan fındık sobasının  çıtırtısında ormanlarla kaplı dağları seyretmeyi , çocukların sıcacık gülüşlerinde ısınmayı ve alt  katta abimin olduğunu bilmeyi seviyordum.

Camii kaldı..şatafatlandırdılar
Kahve kaldı..orda yaşıyor erkekler

Okulu yıktılar

Ormanları yaktılar

Çocuklar büyüdü gitti

Abim...o hepsinden beter gitti.



Eskiden olsa  daha derin bir üzüntü daha koyu bir hüzün sarardı  içimi eminim. Oysa şimdi gülümseyerek bakıyorum ve "  iyi ki yaşadım o günleri " diyorum. 


Marka ayakkabılar giymek ve  serçe parmağım havada (!) yemekler yemek zorunda olduğum  bu yaşam kesitinde, öğle uzun teneffüsünde  toprak bahçesinde voleybol oynadığımız o günleri,  abimin ruhsuz bir kayaya dönüşmüş benliğinde artık var olmayan sıcacık gülüşünü, çocukların  ilkbahar çiçeklerini derleyip masama bıraktığı güzel ellerini hiç bilmeseydim ,hayat daha mı güzel olacaktı sanki?

* * * 

Bazen , iyi ki  unutmadıklarım var diyorum. Yitirilmiş gülüşler sahibinde değil bende saklı kalmış. Hayli zenginim diyebilirim...gönlü fakir kalana yazık.


Günün şarkısı Cem Karaca'dan...hayatımızda kalan tüm güzel insanlara gelsin.




28 Şubat 2021 Pazar

Baygın Bakışlarına Kurban Olduğum Doktor

 








Nehir "anne karnım ağrıyor" dedi.

"Ayaklarına çorap giymedin mi yine sen" dedim yüzyıllarca annelik genlerinin aktarımını dile getirip.

Sonra kustu.

Normal görünse de akış, örümcek adamdan hallice  olan annelik güdülerim alarma geçti ve Özer ile birlikte Nehir'i Haydarpaşa Numune Hastane'sine götürdük bir koşu.

17 yaşında olduğu için çocuk servisine gitmemiz gerekiyormuş.

Çocuk servisine gittik.

İnanılmaz nazik ve iyi insanlardı bizimle ilgilenenler.Sırf onların hatırına ve pandemi döneminde ne kadar perişan olduklarını bildiğimden ,ayakkabılarının "hepsini" kapısının önünde apartman ahalisinin koklaması içinbırakan sağlık görevlisi çocuklara sesimi çıkartmıyorum. Normalde o kapılarının önündeki bot ve ayakkabı deryasını fakir fukaraya dağıtır çıplak ayak bırakırdım onları uyarılara rağmen sürdürdükleri bu iğrençlikleri için.

Neyyyse...

Nehir'e karın ultrasonu çekildi ve kan tahlili  yapıldı.Toografiye karar kılınmıştı ki Zeynep Kamil Hastanesindeki  çocuk cerrahıyla yaptıkları görüşme sebebiyle serum bile bağlayamadan apar topar o hastaneye yolladılar bizi.

Yıllar önce okumuştum bir yerlerde : avukatın genci doktorun yaşlısı makbulmüş.Doktor yeniden kan tahlili aldı. Ufak tefek , çizgi film karakterine benzeyen, iddiasız görüntüsüne tezat  zeki ve sakin gözleri olan doktora  göz hapsine almış olmalıyım ki sakin bir sesle "sakin ol annesi" dedi.


Hahaha ..sen dersin de ben olamam doktorr...kontrollü sakin dururum da sakin olamam işte. 

Kan tahlili sonuçlarına baktı. Nehir'e "parmak ucunda kalk" dedi. Sonra da" bırak kendini yere bas" dedi. Sonra bana döndü ve" ameliyata alıyoruz " dedi.

Baygın bakışlarına kurban olduğum doktor. ..öldür beni!Di mi?

"Tomografi çekeceklerdi öteki hastanedeki doktorlar..siz de bir baksanız o şekilde emin olsak hocam" dedim saygısızlığımı farkında olup hitap ile üstünü örtmeye çalışarak.

Çizgi film karakteri hızıyla  döndü bana ve az sonra uyuyacakmış gibi kapalı göz kapaklarının ardından ciddi,sakin baktı yüzüme. "Ben teşhisimden eminim. Ne diye çocuğa o kadar  radyasyon yükleyeceksiniz? 130 röntgen çekilmiş gibi radyasyon...gerek yok" dedi. Sonra sabır ve öfkeyle karışık "ben eminim de sen emin değilsen al götür çocuğu fenalaşırsa gelirsiniz derdim ama..riske atmak istemiyorum annesi" dedi.

Bir saat içinde Nehir ameliyat oldu. Apandisit ameliyatı başarıyla sonuçlandı.

. Ameliyat öncesi giydirdikleri  siyah ameliyat elbisesi ile ablasına ve babasına yolladığımız komik fotoğraflar elimde bakakaldım ameliyathane kapısından geçerken korkudan kocaman olmuş gözleri ile bana el sallayan kızıma.

Yine yapayalnız hissettim kendimi.

Odaya gidip içine bir kaç yıl sığdırmış oldukları birbuçuk saati beklemeye koyuldum.

Gerçekten çok yalnız hissediyordum.İçimde Uçan Hollandalı'nın hayalet gemisini yüzdürdüğü karanlık koca bir okyanus vardı.

Sonra  Nehir odaya getirildi. Apandisit sırta doğru gittiği için laparoskopi ile değil açık ameliyat ile almışlar . "Başardım" dedi bana bakıp. Çok korktuğunu görebiliyordum. Hemşire "çok cesurdun" dedi sağlam bir ciddiyetle. O an idrak ettim ki, kızım 17 yaşında da olsa bir çocuğa seslendiği gibi sevecen ve sakin, moral verici ve müşfik davranılmasına ihtiyacı vardı ve bu yüzden 18 yaş altı insanlar yine de çocuk servisinde olmalıydı. Erken büyütmenin manası yok çocukları di mi? Ne çocuk ne genç..hem çocuk hem genç. Ne zor yaşlar hem yaşayan hem birlikte yaşayan için. Karmaşık ama özel, zor ve güzel.

Bizim doktor geldi ,Nehir ile gülerek ,sakin ve ciddi ilgilendi. Sonra yine sakince bana dönüp" sakin ol annesi " dedi.

Şimdi şu var. Ben zaten yapı olarak sakin bir insanım; iş ki biri çocuklarıma ilişmesin. Davranışlarım da sakin ve kontrollüdür her zaman, hatta o zaman bile. Ama o, tecrübeli gözleri ile içimdeki deli gömleği giymiş debelenen anneyi görebiliyordu.

Doktora şapka çıkardım.Saygın ve mesafeli tavrına ayrı, Nehir'im için yaptıklarına ayrı.

İki gece kaldık hastenede. Diğer detaylar şimdi lüzumsuz geliyor bana. Ayrılırken  Nehir "şu battaniyeyi satın alsak da eve götürsek" dedi, ona çok güldüm sadece. Kerameet battabiyede değil, yorgun bedeninin ihtiyaç duyduğu huzurlu uykudaydı , o yüzden çok güzel uyudun" diyecektim ama sustum.

50'li yaşlarımda ancak öğrenebilmişim susmayı. İlla doğrusunu söylemek ne gereksiz şeymiş. Bırak, bazı şeyler hayalindeki gibi kalsın insanların. Bırak, hayat herkesin ruhunda kendi şekli ile yer alsın.

Hala öğrenmeye çalışmak, "ben böyleyim n'apim" demeden hayatla birlikte evrilmeye devam etmek..bu da benim ailemden gelen eğitimle edindiğim şans olsa gerek. Hamdolsun.

16 Temmuz 2019 Salı

Susar Mısınız Yeterince


Ortaokul Türkçe öğretmenim bir harikaydı. Bildiğim ve olduğum her şeyin temelinde onun sesi vardır kanımca. Bir karış,zayıf ve dikkat çekecek kadar suskun ,hiç arkadaşı olmayan bir çocukken onun beni büyüleyen bilgisi suskun  dünyamda sabırsızlıkla beklediğim saatleri doğurdu.

Yüksel Hoca, iyi bir cümlede gereksiz kelime olmadığını söylemişti. "Ben kendim,  bugün biter bitmez yarın sabah koşar adım sizin eve gelirim" yerine "Yarın erkenden  sizin evde olurum" denilmesi gibi. "Sen biliyorsun" yerine "biliyorsun" gibi.

Daha sonra tahsilime devam ettiğim iletişim fakültesinde de iyi bir romanın-senaryonun bol replikle beslenmediği ve lüzumsuz kelimelerden arınmış olduğu bilgisi verilmişti.


Yaşlılığın ilk emaresi imiş sese tahammülsüzlük. Şimdi , sesle birlikte lüzumsuz konuşmalara ve kelimelere tahammülsüzlük aldı başını gidiyor benim cenahta. Söylenmese de olurdu diyeceğim yüzlerce cümlenin ve sesin ortasında yalnızlığa ve seçilmiş sessizliğe hasret bir yaşam sürdürür oldum. Bugün 1.5 saat kadar süren görüşmemizde sadece "çalışmalarımı devam ettirecek akşam saatlerinde kullanabileceğim bir alan arıyorum" cümlesi yeterliyken bir sürü  harf,ses,kelime,cümle,anlatım beynime nakşedildi. Hunharca katledilen benim  ömrümdü. 

Türk insanına mı mahsus bu özellik bilmiyorum. Çok fazla kişisel veri ile yapılıyor iş görüşmeleri. Çocukluklarını dinliyorum bir çocuğunun, ya da çocuklarını. Arabalarını,kahvaltı alışkanlıklarını,sosyal ve siyasi görüşlerini. Artık yerine oturmuş tonlamalarla "evet,hımm,hayır,hımmm,hadi ya,gerçekten mi,kesinlikle katılıyorum" lar akışta yer alıyor. Yorucu, sıkıcı ve gereksiz.

Bugün bir koro çalışması için görüşme yaparken hobilerin öneminden bahsedildi ve koroya davet edildim. Heyecan ve samimiyetle "hobi zamanlarımı sesten ve sözden arınmış zaman dilimleri yaratarak kullanıyorum ben" dedim. Klasik müzik dinliyorum (tık..bugünkü önerim) çünkü tını sözden anlamlı ve derin geliyor. Yürümek ve balık tutmak,fotoğraf çekmek ve kitap okumak en sevdiklerim..çünkü kimse ile konuşmam gerekmiyor.



Susabildiğim ve sessizliğin asil huzurunu besleyebilecek ses-sözlerle dolu günlerin özlemi beni yakıp kavuruyor.

20 Temmuz 2018 Cuma

İyilik Peşinde Koş


Bana da bir arkadaşım yolladı az evvel.
Çorbada tuzum olsun dedim, kendi bütçeme uygun bir bağışta bulunuverdim.

Çocuklar bizim..

Koruncuk vakfı'nın çalışmalarını takip ediyor ve beğeniyorum. Bir tane kötü şey duymadım haklarında. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt NUHOĞLU da enteresan biri. Reklamı , şaşayı sevmiyor ve güzel şeylere imza atıyor.  

Bu kampanyaya katılmış, titrini bir yana koymuş (pek kullandığını da görmüyoruz zaten) birey olarak var olmuş ve 2 çocuk için toplumsal yardımlaşma bilinci oluşturmak adına boğazı yüzerek geçecekmiş.

Diyor ki :

Neden Koşuyorum

Neden Yüzüyorum? 

Kimliklerimiz, dillerimiz, inançlarımız ne olursa olsun hepimizin ortak noktası çocuklarımızdır. Çocuklarımızın mutlu, özgür, güvenli bir geleceğe hazırlanması için hepimizin yapması gereken çok fazla şey olduğunu biliyorum. İster kamu kuruluşu olsun, ister özel sektör kuruluşu, ister sivil toplum örgütü ve isterse konuya duyarlı bireyler olarak hepimiz büyük ya da küçük demeden çocuklarımızın düşlerini gerçeğe çevirecek adımları atmak için bir araya gelmeliyiz. Bu anlamda 2018 Samsung Kıtalararası Yüzme Yarışı’na bu duyarlılıkların altını bir kez daha çizmek, alanında önemli işler başaran Koruncuk Vakfı’nı desteklemek için katılıyorum. Boğazın sularında aslında yarışmıyor ortak bir hedefe doğru yüzüyoruz. Attığım her kulaç çocuklar için olacak. Sizlerin de desteğiyle yaşamın her alanında çocuklarımızın yanında olacağız. 

Kıtalararası Yüzme yarışında Şişli Belediye Başkanı Sayın H. Hayri İnönü’yle birlikte Koruncuk Vakfı yararına korunma ihtiyacında olan çocuklarımız için yüzüyoruz.


Bence şahane bişi..

Destek olmak, ben de bu işin ucundan tutacağım demek isteyen olursa diye linki paylaşıyorum. Linkte hem kampanyanın bilgileri hem bağış yapmak isteyenler için yönlendirme bilgileri var. 

Sizlerden ricam elinizden geldiğince bunu yaymanız.

Çocuklar hepimizin.
Güzel olan şeylerin gittikçe azaldığı bugünlerde  daha da asılmak lazım böyle şeylere.

https://ipk.adimadim.org/kampanya/CC30247

20 Haziran 2018 Çarşamba

Masal Bu Ya...



İki küçük çocuktular korktuklarında elele tutuşup kırılgan duygularını saklamaya çalışan.


Birinin gülüşü masumiyet çağlayanı  ..gür,tertemiz,aydınlık.
Diğerininki mahzun  ama kocaman,çekingen.

Aydınlıkla karanlığın savaşı bu. Yitirilenlere aldırmayış,nefsin körlüğü, suçlamanın kolaylığı. Dinleyip anlama zamanı şimdi.
Tembellikten kaçınma zamanı şimdi.


Biri , çağlayan gülüşlü olan bir tokat attı mahzun olana. Bir minik goncagül'e atfedilmiş kibir ve güç savaşı ile başladı karanlığın  aydınlıkla savaşı.

Mahzun gülüşlü daha da mahzunlaştı ama köprüleri atmadı. Affetti zamana birikmiş sevgiye sığınıp. "Korkuyor mu acaba" dedi saldırganlığa anlam veremeyip, tuttu diğerinin elini yine de.

Balzac bir romanında "kötüye merhamet ve anlayış iyiye zulümdür. Cesaretlendirir,beslersiniz kötülüğü"  der. Bu masalda da olagelen böyle seyretmiş.

Gülüşü çağlayan gittikçe daha kötü daha  kırıcı olmuş. Çünkü etrafındaki herkes her koşulda onu affetmiş. Öfkesi bitmez bir çöl gibi kasıp kavurur  olmuş ortalığı. Herkesin umudu, küçücükken  etrafı aydınlatan iyi kalbindeki son bir kırıntı kaldıysa onu yok etmemek ve güzel günlere dönebilmekmiş. Onu  anlamaya çalışıp affetmeye devam etmişler.


Sonra gülüşü özlenen olmuş adı çağlayan gülüşlünün. Korktuğu için korkutan, korkutunca da korkusunu unutan zalimin teki olmuş.Yoldaşı kulağına hep sevdikleri ile ilgili   nifak cümleleri fısıldaya fısıldaya onu kör etmiş.Aklısıra kazandığı zafermiş ama yoldaşı aslında neyi kaybettiğini göremeyecek kadar beyinsizmiş. Zalimliği ile goncagül'ünün dikenini sivriltmiş. Bir gün o dikenin eline değil kalbine batacağını bilmez gibi  düz yolları yokuş edip , önüne geleni pervasızca kırmayı iş edinmiş.


Kocaman çekingen gülüşlü ise karanlığı beslememek için susup geri çekilmenin hoş bir tevazu olduğunu ama yetersiz ve bazen hatalı olduğunu anlamış. Kılıcı  çekmek yerine kalkanı  güçlendirmiş..ve aydınlıkla karanlığın savaşı şiddetlenerek devam etmiş.


Masalın sonunu yazmak isterdim ama masal halen devam ediyor. ...çok şükür henüz bir sonu yok. 

Ama iyiler her zaman kazanır...

Bir kitap okuyorum, "arif"in teki tarafından   hediye edilmiş bir alem kitap. 




Hiçliğin ululuğundan bahsediyor sanırım özetle.

Karanlıkla aydınlığın savaşında meydanda toplanılıyor.

Savaşçılar  savaşa başlıyor. İyiler de kazanıyor kötüler de.

Sonra kötülüğün savaşçılarından "nifak "ortaya çıkıyor.  İyileri darmaduman ediyor. 2 gün 3 gün iyilerden kimse onnu yenemezken iyilerin başı alana "muhabbet"i sürüyor.

Muhabbet(sevgi), nifakı yerle bir ediyor.

Kötüler bakıyor ki muhabbet her savaşı kazanır oldu, karşısına Gazap (öfke) çıkartılıyor Muhabbet'in. Muhabbet ne yapsa olmuyor ve 3. gün sonunda Gazap karşısında yenik düşüyor.

Gazap, iyilerin "Gazap'ı ancak o yener" deyişleri ile sahaya sürülen Hikmet yani insanın bilgide ve ahlakta ulaştığı kemal ile savaşıyor. Hikmet bu savaşın galibi oluyor.

Kötüler savaştan vaz geçer mi? Üstüste galibiyetler alan Hikmet'in üzerine en kuvvetli savaşçılarını yolluyorlar. Nefs. Nefs Hikmet'i yenip köle ediyor. Kötülüğün  kaçınılmaz galibiyeti ilan edilecekken  Aşk(ilahi sevgi)ortaya geliyor ve hepsine hükmediyor.

Karanlığın kıymeti aydınlıkta, aydınlığın kıymeti karanlıkta.


Gülüşünü yitiren tüm canlara Allah  merhamet etsin.



18 Nisan 2018 Çarşamba

40


Bin  tane derdi olur da insanın, özlem, kendini henüz kaybetmemişse insan, şartlı reflekslerle donanmamışsa beyni , özlem bir başka dert oluyor içine.

Bir yaştan sonra kaldıramıyor insan derler ya. Ben keşfettim o yaş 40.

Yaşlılığın gençliği, gençliğin yaşlılığı imiş  40.

Zorrr a dostlar, zor yaş 40.Baktım hüznünü   kaldıramıyor gönlüm öfkelenmeye çalıştım beyhude. Öyle özlem doldu ki içime, öfkem arşa fırladı "hiç affetmeyeceğim seni" dedim içimden avaz avaz.

İri çakıllarla dolu bir ıssız sahilde durup  ufka bakmak gibiydi. Arada bir uçsuz bucaksız mai;mai soluk griye dönmüş..siz içinde bir nokta. 

Dallarda bahar çiçekleri.

Mevsim kış.



* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *


Bir filmden replikti : "Tanrı'm, lütfen kızım çok güzel ve aptal olsun. Bu hayatta bir kadının  başına gelebilecek en iyi şey bu!"  

O zamanlar komik gelse de kafama takılmış  , düşünmüş durmuşum ara ara. Bugünün Türkiye'sinde söz hayli geçerli . Çocuğun IQ'su, akademik başarısı ne olursa olsun  hayallerine ulaşmaya hak kazanmışken burs bulamıyorsunuz. Çocuğun özel yeteneği ne olursa olsun eşit eğitim sağlayamıyorsunuz. Din iman hak hukuk ..her şey para olmuş.

Sorunları dile getirdiğinizde ise tam bir arap zihniyeti ile yerleşmiş "öğretilen cevaplar egemenliği" ile karşı karşıyasınız.

Sistem ne kadar sorun ise eğitim konusunda, veliler en az o kadar büyük bir sorun. Bunu gördüm, bunu bildim, bunu söylerim.

İnsan bir şeye hem küfreder hem besler mi?

Mantık , dirayet sizlere ömür


*  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *



18 Eylül 2017 Pazartesi

TEOG ve Türkiye'deki Eğitim Sistemi Üzerine Reel Yaklaşım

Yaşanmaz kıldılar bu memleketi.."oysa bu hasret bizim, bu sevda bizim" diyenlerden olduk biz her zaman. Şimdilik , biteceğine can-ı gönülden inandığım bu iğrenç zamanlar için:


Veli olmak deli olmayı getirdi ister istemez. En delirmiş , en bıkmış halimizle bile vazgeçmedik çocuklarımızdan. Biz, "varlığım Türk varlığına armağan olsun" diye harmanlanan nesiliz. Öyle kolay vazgeçmek yoook.


Biz vazgeçmedik vazgeçemedik ama çocuklarımızı motive etmek ve  yaşama-gerçeğe-geleceğe inandırmak o kadar da kolay olmayacak sanırım. Kırgın kalpleri, dönekliğin kitabını yazmış olanlara ne kadar direnecek hiç bilmiyorum. Ama sonuna kadar biz buradayız ve inancımız-mücadelemiz onlara da sirayet edecek..tüm kalbimle inanıyorum.

Neticede ; engel olamıyorsak eğlenelim bari. Gülümseyinn



13 Haziran 2017 Salı

Tebessüm

Tebessüm sadakadır ya da vb bir söz vardı.

Bugün aklıma hep o kadın ve bu  söz geldi.
Sözün anlamına hayat katan o kadını hiç unutamadım.


İşsiz ve güçsüz günlerimdeyken , bir sabah Nehir'i her zamanki yoldan her zamanki adımlarla her zamanki ruh hali ile okula götürürken, sıkkınlık bıkkınlık içime öküz gibi oturmuşken, hava bulutlu yağmur bile lütfedip yağmazken, yangınımı kül edip
çocuğuma yansıtmamak için tüm gücümle çabalarken , artık hayal bile kuramayacak kadar içimi kurutmuşken o düdük ara sokakta karşımdan çocuğunu okula getiren bir kadının yaklaştığını fark ettim ve göz teması kurmaktan şiddetle kaçındığım o günlerde acele ile bakışlarımı kaçırdım.


Yine de bir an, tek bir an, bir saniye değil bir salisede neşeyle sürüldüğü belli olan kıpkırmızı ruj ile bezeli dudaklarında samimi ve kocaman, koooskocaman, dünyayı ısıtacak sıcaklıkta içten bir gülümseme ile bana baktığını gördüm.

Neden?

Dürtüsel olarak bakışlarım ona ve kıvırcık saçlı çocuğuna döndü.

Bir insan neden böyle gülümser ki hiç tanımadığı birine diye düşündüm.

İçime bir sıcaklık, ruhuma cemre düştü.

Sonra insanların bana her zaman" bayılıyorum sana, yüzünde hep bir tebessüm..insanın içi şenleniyor" deyişini anlamadığım günleri hatırladım.

O insanları anladım.

Tebessüm sadakadır sözünü anladım.

Gözlerime yaş doldu.

Sadakamı aldım, daha karanlık günler için cebimde sakladım.

Bugün her nedendir bilmem aklıma sık sık o kadın ve gülüşü geldi. Şimdi eski haline dönen ben, sokakta ve iş yerimde her zaman tebessüm eden ve bunu kendimden ya da yaşantımdan ya da yaşantımdaki insanlardan ya da yaşamın ta kendisinden sakınmamaya , eksik bırakmamaya  %100 kararlı olan ben hep gülümsüyorum.

İhtiyacı olan alsın diye...kendi cemrelerimi saçıyorum.

25 Mayıs 2017 Perşembe

Sol Cebimiz Çok Çok Büyük


"Unuttun mu ummayı" diye sormak isterdim.

Ama burası İstanbul.

Mecbur olmadıkça konuşmaz kimse kimseyle..hatta dostlarıyla  bile. Zaman az,bereketsiz;ne doğana sevinilir ne ölene üzülünür. Zaman yetmez.

İETT 'de gidiyoruz. Küçücük bi kız. Dizlerini içine çekse çamaşır sepetine sığacak;o kadar küçük. Başında iki metre  örtü. Kocaman kara gözlerinde anlamını çözemediğim bir ifade; ama donuk. Kimseyle gözgöze gelmemeye özen gösteriyor. Belli ki göz teması ağır geliyor; kimbilir ne gördü daha evvel. Kınama...şehvet?

Hap kadar çocuk ne diye örter başını ben anlamam. Kim ne isterse yaşasınlık konu mudur bu?
Konu  çocuksa,hayır.

Cinler tepemde, bakıyorum içerliyorum kızıyorum.

"Yaşın kaç" demek istiyorum.
"Unuttun mu ummayı" demek istiyorum..sonra "hiç öğrenmedim ki " derse diye korku düşüyor içime.

Kendimi suyun akışına, İstanbul'a bırakıyorum.
Şu nefes alamazlığımı unuttursun bana koşturmacası içinde

Boğulacağım!

Hatırlamak , bilmek  kurtarıyor bizi çok zaman:



Sel ile mücadele etmek manasızdır. Gücünüz yetmez. Kendinizi akıntıya bırakın, koruyun : ta ki  sel zayıflayıp kıyıya yakın yere geldiğiniz ana saklayın gücünüzü: gücünüz kurtuluş için lazım olacak.

27 Aralık 2016 Salı

2017 Dansımız

Uzun lafın kısası;
Savaş haksızlıklar adalet özlem demokrasi para pul vs vs vs

Bir çocuğun kalbinde mutluluğu muhafaza ettiysek, yeni yıla dua-umut-inanç ile girmemek için hiç bir sebep göremiyorum ben.

Zuzu'mun  emeği,neşesi  ile çekirdek ailemiz ve 2017'ye hoşgeldin dansı (babayı azcık harcamış oldu ama olsundu çok eğlendik biz izlerken)

Hepsi hepsi 1 dakikalık bir video...izleyin e mi?

Umutlar hep bizimle olsun.


13 Aralık 2016 Salı

17

Yaşanan her günün alıp götürdükleri ile şarkılar yeni anlam kazandı
Hüzün, baş tacı artık bu ülkenin  çocukları, gençleri,anne ve babaları için...



Boş ver beni 
Mühim değilim 
Bu O'nun hikayesi 
Çok beyazdı, kir tutardı 
Ömrü kelebek kadardı 
Mektupları şişedeyken 
Bir de bakmış deniz yokmuş 
Tek başına dans ederken 
Mutsuzluktan sarhoşmuş 
Daha 17'ymiş. 
Oyundan kalkmak isterken 
Kağıtlar dağıtılmış 
Bu hava boşluğunda 
Artık her şey satılıkmış 
Trafikte akmayan 
Hep onun şeridiyken 
Söylediği son şarkı 
"Elveda Zalim Dünya"ymış 
Daha 17'ymiş.

1 Aralık 2016 Perşembe

"O İnsanlar"




























Yandım desem anlar mı "o insanlar"
Yanmayı bilirler mi onlar?

Sene 2016, millet fezayı delmiş arşa çıkmış hücreden koyun yapmış
Bir yangın merdiveninin önünde korkudan çığlık çığlığa yanan evlatları bilir mi onlar?



Yoook.
Yarın yine mutlu olurum. İnsanım ben. Temellisi yoksa bile unutmak lütfu bağışlanmış bana.

Yarın yine mutlu olurum ama iflah olmam ben bu saatten sonra.


Tecavüz edilen  bebeler.

Ah , ruhu tazecik,savunmasızlar.  Kokusu cennet bebekler.

Canım çok yanıyor desem , anlar mı bi seferlik de olsa anlar mı "o insanlar"

Pişik olsa canları yanar diye  mis kokulu pudalarla bezedimiz çiy taneleri bebekler

















Biz kıydık di mi  size?
Kimi tecavüz ederek
Kimi susarak
Kimi korkarak
Kimi cık cık ne fena şeyler bu şeyler diyerek
Biz yaptık  di mi hepsini..


Ağır geliyooor insan olmak bana ağır geliyor
Cayır cayır yanıyorum kaçıncı seferdir
Yanmak, kabullenen "o insanlar"ı gördükçe daha da ağır geliyor.

Beddua mı edeyim?
Yetmez ama evet
Nefret mi edeyim
Değmezsiniz.
Anlatsam
Anlamazsınız


Duygusal olmanın zayıflık kabul edildiği bu  çağda, avaz avaz yanıyorum yangın merdiveninin önünde yanan o çocuklara.
Evlendirmeyip "okusun" diye çocuklarından ayrı kalmayı  kabul eden o analara babalara

Yapanlar-susanlar-vesile olanlar;
Sizden nefret etmeyeceğim
Ama asla affetmeyeceğim