Kimleri affetmedim ki diye düşündüm sabah işe yürürken.
Selin Ankara'ya gidiyor , 20'li yaşların tüm saçmalıkları ile mutlu ve o mutlu olduğu için ben çok mutlu.
Nehir..aman Allah çocuk üniversitenin ilk senesini bitirdi kaşım gözüm derken her şeye rağmen. Eğitim olmasın diye uğraşan değerli yöneticilere rağmen eğittiğimiz çocuklarımız...
Selin'i yolcu etmeye tren istasyonuna gittim ve oradan da işe yürüdüm işte , onu anlatıyordum.
Yalan dolan beni işten attıranı affetmişim. (Bana zimmetli master bantları saklamıştı, işten atılınca getirip masama bıraktı)
Senin eşine ben daha uygunum, ben onu daha mutlu ederim diyeni affetmmişim ( Allah günah yazmıyo ben ne diyeyim dedim sanırım bi şekilde )
Gezi nedeniyle işten çıkartıldığımda, onca emek verdiğim onca seneyi paylaştığım insanlar sırtını döndü ya korkudan...2 kişi hariçtir. Kendimi zorlaya zorlaya onları da affettim ama o iki kişiyi başıma taç ettim o ayrı mesele.
Kaza geçirip yatalak olduğumda evime gelen ve neyim var neyim yoksa çalıp giden " canımın yarısı" şahsı da affetim. Komiktir ben onu affettiğim için bana kızgın, o benle konuşmuyor
İftira atanı, yarı yolda bırakanı da affettim.
Annesinin yüksek makamını kullanıp, sadece bana duyduğu kıskançlıktan dolayı kızımın bursunu kestirip okuldan ayrılmasına neden olanı da affettim.
Liste uzar gider.
Kimi ya da neyi affedemez insan? Sınır ne bu konuda?
Hiç bilmiyorum.
Ama onu affedemiyorum. Affedeceğimi de sanmıyorum.
Bir çok iş yerinde, makamda,görevde bir çok değişik işte çalışmışım ; geriye baktığımda kendimi hayretle ama "onca şaşkın halime rağmen başarmışım aferin" lerle izliyorum kendimi.
Yaşama atılmak için kararları yeterli donanım ve tecrübe olmadan verdiğimiz lise son sınıfta seçtiğin mesleği al cebine..bir ömür onunla yürü. Ne saçma şey.
Ne yazık ki ülkemizde denemelere, vazgeçmelere çok yer yok. Uğultulu bir koro var hiç susmayan.
Uslu ol-okula git-ders çalış-okulu bitir-ders çalış-üniversiteyi kazan-ders çalış- üniversiteyi bitir- iş bak- askere git- evlen-çocuk yap- ev al-araba al-yazlık?-bi çocuk daha yap- Bir de kızın olsun/bir de oğlun olsun..ikinciyi yap-borçları öde- çocuk uslu olsun-çocuk okula gitsin-çocuk ders çalışsın... korkunç bir bitmeyen döngü!
Çocuklarıma bunu yapmadım.
Çocuklarıma bunu yapmayacağım.
Üniversiteyi kazanıp Trabzon'dan İstanbul'a geldiğimde 16 yaşındaydım. Hayatıma karar verdiğimde yani..müthiş değil mi? Entellektüel bakışı olan, iyi bir ailem ve cevval bir annem oluşu kurtarmış beni geriye baktığımda. "Yapabilir miyim" endişesini hiç taşımadım ama bu kendime güvenimden mi sarsukluğumdan mı onu da bilmiyorum dürüst olmak gerekirse.
Tüm o masalar içinde en çok öğretmenliğimi sevmişim geriye dönüp baktığımda. Artık var olmayan okulda, artık var olmayan güzelliklere özlemim biter mi bir gün ? İstanbul'un hemen hemen en güzel semtlerinden birinde çok sevdiğim güzel işimde çalışıp hayatın renkli akışı içinde "bildik" sokaklarda nefes alıp verirken, bir çok insanın " ne şanslısın" dediği bi kavşakta sakin salınımlarımda yürürken öğretmenliğimi hatırlamak, kendime özlem gibi derin bir sızı yaratıyor bende.
En lüks otellerde ofisim oldu, en yüksek makamlarla yemekler iş birlikleri..titrler titrler...ee ne olacak? Karacaahmet mezar taşında makamı yazanlarla dolu. Geriye ne kalıyor? Alkışı da duyuyorsun, ihaneti de görüyorsun. İnsan kalıyor mu , dostluk kalıyor mı, kardeşim diyeceğin insanlar biriktirebildin mi peki dön bak geri ..
Yağmurlu Karadeniz günlerinde sınıfta yanan fındık sobasının çıtırtısında ormanlarla kaplı dağları seyretmeyi , çocukların sıcacık gülüşlerinde ısınmayı ve alt katta abimin olduğunu bilmeyi seviyordum.
Camii kaldı..şatafatlandırdılar Kahve kaldı..orda yaşıyor erkekler
Okulu yıktılar
Ormanları yaktılar
Çocuklar büyüdü gitti
Abim...o hepsinden beter gitti.
Eskiden olsa daha derin bir üzüntü daha koyu bir hüzün sarardı içimi eminim. Oysa şimdi gülümseyerek bakıyorum ve " iyi ki yaşadım o günleri " diyorum.
Marka ayakkabılar giymek ve serçe parmağım havada (!) yemekler yemek zorunda olduğum bu yaşam kesitinde, öğle uzun teneffüsünde toprak bahçesinde voleybol oynadığımız o günleri, abimin ruhsuz bir kayaya dönüşmüş benliğinde artık var olmayan sıcacık gülüşünü, çocukların ilkbahar çiçeklerini derleyip masama bıraktığı güzel ellerini hiç bilmeseydim ,hayat daha mı güzel olacaktı sanki?
* * *
Bazen , iyi ki unutmadıklarım var diyorum. Yitirilmiş gülüşler sahibinde değil bende saklı kalmış. Hayli zenginim diyebilirim...gönlü fakir kalana yazık.
Günün şarkısı Cem Karaca'dan...hayatımızda kalan tüm güzel insanlara gelsin.