Bir çok iş yerinde, makamda,görevde bir çok değişik işte çalışmışım ; geriye baktığımda kendimi hayretle ama "onca şaşkın halime rağmen başarmışım aferin" lerle izliyorum kendimi.
Yaşama atılmak için kararları yeterli donanım ve tecrübe olmadan verdiğimiz lise son sınıfta seçtiğin mesleği al cebine..bir ömür onunla yürü. Ne saçma şey.
Ne yazık ki ülkemizde denemelere, vazgeçmelere çok yer yok. Uğultulu bir koro var hiç susmayan.
Uslu ol-okula git-ders çalış-okulu bitir-ders çalış-üniversiteyi kazan-ders çalış- üniversiteyi bitir- iş bak- askere git- evlen-çocuk yap- ev al-araba al-yazlık?-bi çocuk daha yap- Bir de kızın olsun/bir de oğlun olsun..ikinciyi yap-borçları öde- çocuk uslu olsun-çocuk okula gitsin-çocuk ders çalışsın... korkunç bir bitmeyen döngü!
Çocuklarıma bunu yapmadım.
Çocuklarıma bunu yapmayacağım.
Üniversiteyi kazanıp Trabzon'dan İstanbul'a geldiğimde 16 yaşındaydım. Hayatıma karar verdiğimde yani..müthiş değil mi? Entellektüel bakışı olan, iyi bir ailem ve cevval bir annem oluşu kurtarmış beni geriye baktığımda. "Yapabilir miyim" endişesini hiç taşımadım ama bu kendime güvenimden mi sarsukluğumdan mı onu da bilmiyorum dürüst olmak gerekirse.
Tüm o masalar içinde en çok öğretmenliğimi sevmişim geriye dönüp baktığımda. Artık var olmayan okulda, artık var olmayan güzelliklere özlemim biter mi bir gün ? İstanbul'un hemen hemen en güzel semtlerinden birinde çok sevdiğim güzel işimde çalışıp hayatın renkli akışı içinde "bildik" sokaklarda nefes alıp verirken, bir çok insanın " ne şanslısın" dediği bi kavşakta sakin salınımlarımda yürürken öğretmenliğimi hatırlamak, kendime özlem gibi derin bir sızı yaratıyor bende.
En lüks otellerde ofisim oldu, en yüksek makamlarla yemekler iş birlikleri..titrler titrler...ee ne olacak? Karacaahmet mezar taşında makamı yazanlarla dolu. Geriye ne kalıyor? Alkışı da duyuyorsun, ihaneti de görüyorsun. İnsan kalıyor mu , dostluk kalıyor mı, kardeşim diyeceğin insanlar biriktirebildin mi peki dön bak geri ..
Yağmurlu Karadeniz günlerinde sınıfta yanan fındık sobasının çıtırtısında ormanlarla kaplı dağları seyretmeyi , çocukların sıcacık gülüşlerinde ısınmayı ve alt katta abimin olduğunu bilmeyi seviyordum.
Camii kaldı..şatafatlandırdılarKahve kaldı..orda yaşıyor erkekler
Okulu yıktılar
Ormanları yaktılar
Çocuklar büyüdü gitti
Abim...o hepsinden beter gitti.
Eskiden olsa daha derin bir üzüntü daha koyu bir hüzün sarardı içimi eminim. Oysa şimdi gülümseyerek bakıyorum ve " iyi ki yaşadım o günleri " diyorum.
Marka ayakkabılar giymek ve serçe parmağım havada (!) yemekler yemek zorunda olduğum bu yaşam kesitinde, öğle uzun teneffüsünde toprak bahçesinde voleybol oynadığımız o günleri, abimin ruhsuz bir kayaya dönüşmüş benliğinde artık var olmayan sıcacık gülüşünü, çocukların ilkbahar çiçeklerini derleyip masama bıraktığı güzel ellerini hiç bilmeseydim ,hayat daha mı güzel olacaktı sanki?
* * *
Bazen , iyi ki unutmadıklarım var diyorum. Yitirilmiş gülüşler sahibinde değil bende saklı kalmış. Hayli zenginim diyebilirim...gönlü fakir kalana yazık.