hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Temmuz 2021 Cuma

Duruyom Öyle


Eski zamanlara ait bol oscarlı bir filmde izlemiştim. Genç,zengin,yakışıklı adam çok sıkılıyordu. Arabayla gezerken amcası ya da dayısı her neyse şuraya gidelim buraya gidelim diye önerilerde bulunuyordu. .."bak, ilkbahar geldi  her yer cıvıl cıvıl, Sen nehri harika,kızlar nefis..vs. Delikanlı çok kızıyordu. 

-Ağaçlar geçen sene ne renkti?

-Yeşil

-Bu sene?

-E yeşil?

-Oooofff... Sen nehri geçen sene nasıldı?

-Mavi ve coşkun

-Bu sene?

-E..mavi ve coşkun

-Oooooofffffff...Kızlar?

-Genç, cıvıl cıvıl ve modaya uygun

-Bu sene?

-...aynı

-Oooooooooooooooooffffffffffffffffff...


Ruh halimden dolayı  bu sahne aklıma geliyor sık sık.O zaman kıkır kıkır güldüğüm sahneyi  dudaklarımı kemirerek anıyorum.

İstanbul, sokaklar, insanlar, haberler...haberler..hep aynı.

O ona laf sokuyor..bu  bilgiye gerek duymadan sallıyor da sallıyor..öteki berikine düşman, beriki ötekini aşağılama derdinde... ufffff 

Siyasette aynı yüzler..ölümsüz şekilde aynılar. Ve aynı gündemi farklı nağmelerle yaratmaya devam ediyorlar bir çok değerli şey yok olup giderken.

Sanat tükenmiş.

Bilim..stabil ve güvenilmez olmuş. Bir uzay keşifleri aldı başını gidiyor tatlı bir heyecanla.

Spor dünyası..pert ve bunun pandemi ile alakası yok bence.

Çocukluk mat bir renge bürünmüş.

Yine bir filmde izlemiştim 1800'lü yıllarda geçiyordu. Genç adam kahvaltısını çabucak ediyor ve  "yeni icatlar çıkmış olmalı, bugün neler var koşup  öğrenmeli,görmeliyim" diyerek evden fırlıyordu. İnsanoğlunun mücit ve heyecan dolu yılları.

İleriye bakmaya heves bırakmadılar. 

Geçmişe bakınıp diz döveceğiz..geçmişi bile kirlettiler.

Bugün de ..iç açıcı değil.

Yeğenim Mert var benim. Dünya tatlısı bir özel çocuk o, ruhu özel. Hani  dökük yıkık dar kapıdan girersiniz ardında bir saklı bahçe, cennetten köşe bulursunuz ya. Öyle Mert. İddiasız ve sade kalacak kadar ihtişamla çözmüş hayatı. Ne yapıyorsun Mert dediğimde "hiç, duruyom öyle " derdi bana.

Yani hayat bana değerek sağımdan solumdan akıp gidiyor, yapabileceklerim sınırlı ve onları da yaptım zaten. Şimdi sadece var olmayı sürdürüyorum.Bu da her zaman çok eğlenceli değil.

Bugünlerde ben de "duruyom öyle".. 

Ve yaşamayı özledim "kaliteli, akıllı insanlarla, değerini bilerek...."

11 Haziran 2021 Cuma

Ya Sev Ya .....



Bayılıyorum TLC'deki "Ya Sev Ya Sat" veya "Kumsal Evleri" türü programları seyretmeye.

Dünya ne güzel ve ben ne kadar azını gördüm dedim önce.

Evleri, seçimleri, önceliklerin farklılıklarını  merakla izledim sonra.

Çift lavabonun önemini bir türlü anlayamadım mesela.



Evlerin değişimini izledim .

Bunun meslek olarak ne eğitim gerektirdiğini merak ettim.

Kaç meslek dalı bir arada çalışıyora baktım.

TV programı olarak bunu  düşünüp organize eden beyne saygı duydum.

Minnacık mekanlarda yaşamayı seçenler ile "5 yatak odası  5 banyo bir de bodrum kat, bahçe mutlaka geniş olmalı" diyenler arasındaki farkı düşünüp  hangisi neden bunu seçiyor acaba diye de düşündüm.

Bütçeniz ne kadar diye sorulduğunda "1250000 dolar" diyenlerle bildiğiniz papaz eriğin kilosunun 19 TL olduğu  memleketimin insanlarını  kıyasladım hazin iç çekişler eşliğinde.

"Kendimi burda yemek yaparken hayal edebiliyorum"lar dikkatimi çekti sonra. "Burada arkadaşlarımızı ağırlarken kendimi hayal edebiliyorum"


Coğrafya kadermiş var ya...gerçekten öyle.


Hayal edebilmek kiiim biz kim?!


Hayallerimizi de çaldılar.

Her günkü yürüyüş yolum üzerinde Siyami Ersek Hastanesi var. Onun tam önünde miniminnacık bir simitçi kulübesi. İçinde koskocaman bir adam. Koskocaman adamın oturduğu tabure..kışın kımıldamadan oturmak zorunda orada. Akordeon gibi katlanmış da katlanmış. "Zeytinli mi olsun sade mi" yanından geçerken en sık duyduğum cümlesi. Başka bir şey diyemiyor sanki. Bu cümle ona, hayatına,diline ,damağına yapışmış. Zeytinli mi sade mi..

Kendimi o tıkış tıkış mekanda hayal edebiliyorum.

 Hayallerim filan kalmamıştır herhalde. Akşam eve götüreceğim ekmeğim var diye şükreder, ağrıyan dizlerimden şikayet etmekten bile korkarım o  kibrit kutusu kadar simitçi kulübesi elimden giderse diye. Önümden binlerce insanın geçip gidip beni oradaki bir ağaçtan bir park dubasından farklı görmeyişine de aldırmam zamanla. "Çift lavabosu yok..kendimi burda hayal edemiyorum" demem. "Tuvaletim gelmesin burayı kilitleyip taaa hastaneye gitmek zorunda kalmiiim" derim sanırım.

Minimalist yaşam sevenler, minnacık karavanda merdivenin alt kısmına dolaplar yapıldığında şaşkınlık ve sevinç  çığlıkları atıyorlar. Onu oraya nasıl sığdırdın bu harika...çığlıkları  kaplıyor her yeri.

Siz gidin bi de o adamı görün. O adamı o kibrit kutusu kadar simitçi kulübesine hem de taburesiyle nasıl sığdırmışlar,koskoca adama böyle bir hayatı nasıl  kabul ettirmişler onu görün.

Coğrafya kadermiş..

Ya sev ya terk et diyarı burası.



7 Mayıs 2021 Cuma

1 YILDA HAYATIMDA NELER DEĞİŞTİ? MİMİ


Deep (tık) bloğunda bahsetmiş ; 

" Berra (https://berraed.blogspot.com/2021/04/1-yilda-hayatimda-neler-degisti-mimi.htmlçok hoş bir mim düşünmüş Mimler her zaman keyifli oluyor ve bizleri kaynaştırıyor" diye.


 Mimlere bayılan bendeniz de hemen atladım üstüne tabii. Buyrun efendim :



"Bir yılda hayatımda neler değişti? Bir yıl önce neredeydim ve şimdi neredeyim?"

1. Geçen sene olmamı istediğim yerde miyim?

Geçen sene hayatımın dünyayı kapsayan bir salgınla bu kadar mükemmeleşeceğini hayal edemezdim. Geçen sene olmamı istediğim bir çok yer var (ikizler burcuyum ben  öyle sabit ve sınırlı hayallerim olmuyor ne yazık ki) ama iş yerinde sevgili odamda çalışıyor olmak hoşuma giden seçeneklerden biriydi ve ben tam da oradayım. Yine de küçük seyahatler özlemedi değil bu gönül. Neyse, canım işim balım evim arasında geçiyor günler ve evet olmak istediğim yerler buralar.

2. Son bir yıl iyi mi geçti, yoksa kötü mü?

Son bir yıl iyi geçti diyeceğim çünkü hiç bu kadar kendime zaman ayırabildiğim bir dönem hatırlamıyorum desem yalan değil. Sadece dünya ve ülkemin gidişatına dönüp bakarsam...ki bakmayacağım. Gerçekten. Elimden bir şey gelmiyor ve elimden bir şey gelmeyen şeyler için üzülmek bu kısacık hayatlar için çok fazla. İki yazı öncesinde şıppadanak önümde işlenen cinayeti anlattım... Gerçekten biraz daha duru sular seyretmek, göğün mavisinde neşelenmek kararındayım yoksa ruhum ipini koparan bir kırmızı uçan balon misali süzülerek uzaklaşacak bu çirkeflikten ve benden.

3. Hedeflerimi gerçekleştirebildim mi?

Bir kısmını. Önemli bir kısmını evet. Yeni hedeflerin olmazsa hedeflere ulaşmak insanı mutlu etmiyor tam tersine boşluğa düşürüyor çok öncelerde öğrendiğim bir şeydi bu. Hedeflerime ulaştım, yeni ve şahane yeni hedeflerim var.


4. Neler öğrendim?

Hayat kısaymış kuşlar uçuyormuş. Abin de olsa sevdiklerin canını yaka yaka hiç yoktan sebeplerle dönüp gidebiliyormuş. 

Değişmez dediğin her şey değişebiliyormuş. Aslolan sevmeyi bilmek, sevebilmekmiş. İnsanlar olmayınca dünya daha duru, renkler daha parlak,her yer daha sessiz ve barış içindeymiş.Kadıköy misal: hiç bu kadar güzel olmamıştı.


5. Neler deneyimledim?

Kızım, evden hiç çıkmayan akıllı uslu  kızım corona olduğunda annelik güdüsünün benim bildiğimden de öte bir şey olduğunu deneyimledim.
 Ben corona olduğumda daha kaç kez ölümün kıyısından dolanıp yaşama döneceğim sorusunun  bana verdiği endişenin renginin eskisi gibi olmadığını deneyimledim. En önemli dileklerinin ve dualarının , hayat değiştiğinde  paldır küldür değiştiğini ve büyümek denen şeyin bazen yaşlanmaya dönüşebildiğini de deneyimledim. Ben çocuklarımı paylaşamam yarın bi gün aşıkolurlarsa oğlanları paralarım diyen bendenize hayatın  lafları  nasıl güzel yedirdiğini bir kez daha deneyimledim. Kızımın erkek arkadaşı covit olunca ülkesine dönemediği ve otelde onu yalnız bırakmaya gönlüm elvermediği için eve alıp baktığım yetmezmiş gibi cupgriye filan bile yedirdim mesela. Kişisel tarihimde bir devrimdi bu.

6. Kendimi daha mı yaşlı hissediyorum, yoksa genç mi?

Kendimi bugünü dolu dolu yaşamaya adadığım için ne daha yaşlı ne daha gencim..daha evvel böyle hissetmemiştim hiç.

7. Bir yıl sonra nerede olmayı umuyorum?

Montenegro ve İspanya. O ki hayal benim...daha mavide daha yeşilde ...

Siz de yapın çok güzel oluyor mimleri okumakkkk

10 Eylül 2019 Salı

06


Tanıştığımızda randevu almamıştı.






Tamamen başka ve dopdolu bir programı izinsiz, kat'i şekilde ikiye böldü.

Pek de seçim şansım yoktu, kabulleniverdim hayatıma yaptığı radikal değişimleri.

Sonra onsuz yapamaz hale geldim. Tam bir vurgundu benimkisi.  Kendimi tanıyamaz hale geldim ve bu köle olma özgürlüğümü kimselere sorgulatmıyordum.

Şimdi beni terk ediyor.


"Dönecem valla aaa ne var bu kadar büyüttün" diye feryat figan halde ama ben biliyorum ki  gidiş o gidiştir. 1 uğrar 2 uğrar..sonrasında yok artık. Yatağı boş, tabağı hep temiz.


Banyo sonrası  pembe yanaklarını koklamak yokkk.

Kara gözlerinin masum denizinde  gezinmek yokkk ...

Saçının her bir buklesine bakıp onu her gün bir kez daha çok varlığını bildiğin her şeyden çok sevip hayran olmak yokkkk....



Bi sürü yok'um oldu onun bi sürü var'ları olsun diye.

Daha evvel de demiştim. Annelik dünyanın en b.ktan ve harika makamı diye.
Tezatlar denizinde küllerinizden doğuyorsunuz habire.


Bekle kızımı Ankara....bir üniversiteli geliyor.


3 Temmuz 2019 Çarşamba

"Şimdilik"lik Özgürlük




“İnsanın özgürlüğü istediği her şeyi yapabilmesinde değil istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır . ” Jean-Jacques Rousseau .

Birden ağır çekime girdi hayat. Herkes ve her şey yavaşladı. Çocuklarım eşimle birlikte tatile gitti ve ben iş durumumdan dolayı onlara engel olmamış olmanın hazzı ile akşamları boş eve gider oldum.

Onların bir arada mutlu ve neşeli olduğunu bilerek...

Akşamları kapıyı anahtarla açmak garip geldi ilk gün. Yıllardır yapmadığım şey.O kadar uzun süre yalnız kalmamıştım ki, önce heyecanla neler yapacağımı planladım. 

Sonra çekirdek ve kola alıp eve gittim ve Harry Potter serisini izlemeye koyuldum.


Bu, bir çok insan için yavan bir seçenek olabilir. Benim için ise çabuk bitmemesini dilediğim eşsiz bir dinlence anısı.

Sonra , huzurun sebebinin yapmak istediklerimin bir kısmını gerçekleştiriyor olmasından daha çok yamak zorunda olmadıklarımdan kaynaklandığını fark ettim. Bir adım içerisinde ne çok işi işe bağladığımı, ne istediğimden çok ne yapmam gerektiği odaklı  yaşadığımı,  ne istediğime artık benim bile aldırmadığımı fark ettim.


Bu gerçekten korkunç bir şey.

Dünyanın her yerinde mi annelik böyle, kadın olmak bu kadar yorucu bilmiyorum. Sanırım objektif bir şekilde bunu  anlatabilecek  kimse de yok tanıdığım.

Ama  öğrendim ki, gerçekten istemediğini yapmamakmış özgürlük.

Güzel tadını  hiç  unutmamak ve   "Fi" yi kaybetmemek dileğiyle  bir kaç gün daha yaşayacağım özgürlüğümü.

Sonra bebeklerimin eşsiz kokusu, sesi ,varlıkları girecek kapıdan içeri tekrar ve ben  Wilhelm Reich 'in DİNLE KÜÇÜK ADAM kitabında dediği gibi "başka bir insanın kölesi olma özgürlüğü öyle kolay anlaşılır bir şey değildir" kısmına geri döneceğim.

Özgürlüğün tanımı tekse bile mutluluğun tanımı çok ama çok fazla ve çok ama çok karmaşık.




20 Ocak 2019 Pazar

Şarkı Sözleri Öyküleri -2 Teoman - 17




Merhabaaaaaaaaaa

Kafayı yemiş ,dibini de hayli sıyırmış haldeyim ve Teoman'ı var eden Allah'a milyarlarca şükür eden bir kişiyimmmmm... 

Kural kaide: bana sormadan ben yaşamadan benim adıma konmuş her ne varsa teeeeeeeeeeeeee ebesinden başlayarak hepsini reddetmek isttiyorummm.


Çok sıkıcı bir şey tekrar aynı hayatları yaşamak..size ait olmayan ne çok eşyanız ve size ait olmayan ne çok kuralını var var...deli etmiyor mu sizi?

Yaşasın Teoman ve asla bitmeyen işler asla asla asla...kaç hayatımız vardı bizim?


En sevilenleri için..kendinize bi gelmeniz için : tık

ve o şarkı...17

“El sallamıştı annesine” diye başlayan o hüzünlü ve sert şarkıya; Teoman’ın Erdal Eren için yaptığı şarkıya yani. Erdal Eren’e yazılan birçok şarkı gibi o da içinde bir çocuk masumiyeti taşıyor…
Teoman’ın aynı zamanda akrabasıydı Erdal Eren. 1980 yılında 17 yaşındaydı ve idam edilmişti. Suçu bir askeri inzibatı vurarak öldürmesi olarak gösteriliyordu. Yalnız bu inzibatın otopsisinde yakın ateş sonucu öldüğü, Erdal’ın ise oldukça uzakta olduğunu mahkeme görmezden geliyordu. Kağıtlara Erdal Eren’in adı yazılmıştı bir kere. Kelebek kadar ömrü olmuştu Eren’in, yazdığı mektup bir hiçliğe teslim edilmiş, ailesine ulaşıp ulaşmayacağına emin bile değildi. Eren’in söylediği şarkı belki de “Elveda Zalim Dünya”ydı.
Erdal asıldığında ‘Onyedi’ yaşındaydı!

Boşver beni
Mühim değilim
Bu O’nun hikayesi
Çok beyazdı, kir tutardı
Ömrü kelebek kadardı
Mektupları şişedeyken
Bir de bakmış deniz yokmuş
Tek başına dans ederken
Mutsuzluktan sarhoşmuş
Daha 17’ymiş.
Oyundan kalkmak isterken
Kağıtlar dağıtılmış
Bu hava boşluğunda
Artık her şey satılıkmış
Trafikte akmayan
Hep onun seridiyken
Söylediği son şarkı
Elveda Zalim Dünyaymış
Daha 17’miş

13 Ağustos 2018 Pazartesi

Hasret



Önce  bi tık

 Bir gün  okuldan eve geldiğimde evimiz klasik olarak misafir doluydu. Annem ve misafirleri şık kıyafetler içerisinde sohbet edip, pasta -çay ikilemesinin zarif takımlarda ikramını izleyip ortama neşe saçıyorlardı.

Misafirden o zamanlarda da nefret ederdim. İç dünyama çekilişime izin vermeyen ve hoşuma gitmeyen anlamsız kuralları burnuma sokan bir sürü insandı bana göre.

Yine de   yetiştiriliş tarzıma uygun bir şekilde güler yüzle hepsini selamladım, yaşlıca olanların ellerini öptüm. Üzerimde okul üniformam olduğu için okul ile ilgili aynı tarzdaki soruları  tek tek cevapladım. Müsaade alınca da odama doğru yollandım.


Annemin göz ucuyla beni izlediğini biliyordum, bu konuda hata kabul etmediğini de. Henüz yürek  yemediğim yıllardı diyelim.

Sonra ev kıyafetlerimi giyip, elimi yüzümü yıkayıp bir kez daha yanlarına gittim. Beş dakika orada oturmasam yiyeceğim paparayı biliyordum. Ortamı her ne kadar sevmesem de annemi izlemek hoşuma gidiyordu. Gerçekten mutlu gibiydi, tatlı yanakları kırmızı kırmızı. Tek kat hafifi bir ruj (başka makyajını hiç görmedim) konuklarına samimi bir sohbet tutturmuş..

O sırada , bizim rutin işleyişimizi bozan bir şey oldu. Babam gündüz vakti ve evde misafir varken eve geldi. Neşeli ve bana göre eşsiz gülümseyişi ile "hanımlar, Rabia'yı kısa bir süre için sizden çalıyorum hoş görün " dedi. Herkes neşe ve merakla mırıldandı. Anlayışlı bir sesle mırıldanılan "tabii tabii ne demek"ler derin merak barındıran tınılardaydı. Bense meraktan ölüyordum.

Babam annemi aldı ve gitti.


Çay servisi ve misafirlerin sigara dumanlarını içime çekmek ile meşgul oldum. Annem gibi davranmaya çalışıyor, o zamanlar kibar sandığım muhtemelen alık bir gülümseme ile sohbet etmeye çalışırken annemin yokluğunda ağzımdan laf almaya çalışan teyzelerin ince oyunlarına karşı da dikkatli olmaya uğraşıyordum.

Annem geldi.

Yüzünde inanılmaz bir sevinç, heyecandan bahar rengi gözleri ışıl ışıl.

Babam kooperatife girmiş.

Artık bir evimiz olacakmış.


Annemin de onayını almak için bir acele yeni evimizin olduğu yere götürmüş  onu. Annem de tamam deyince bi tamam olmuş her şey.

Nasıl gururlandım ikisiyle de. Herkesin meraklı soruları ve annemin neşeli cevapları içinde  oturdum kaldım misafir odasında.

Hayat, güzel şeylere kapıyı aralamıştı.

Mutluydum

* * * 

Bugün yükselen dolardan, yitip giden adaletten,mahvolan ülkemizden, mahvolan hayatlardan bıktığım ve bunları yazmak -yaşamak istemediğim bir gün. 


Güzel şeyleri anmak , güzel şeyleri geri getirir belki de... sadece misafir geldiğinde kapısı açılan misafir odasından,  rahat eşofmanları çekip oturan değil  şık ipek gömlekleri ile misafirliğe giden o güzel insanlardan,  manası yok diye terk edilmiş güzel nezaket kurallarından, güzel başlangıçların getirdiği güzel hayatlardan bahsetmek istiyorum.

Ben artık şarkı söylemek istiyorum.

       



13 Temmuz 2018 Cuma

A'mâk-ı Hayal



"evet azizim! ben hayallerin arkasina gizlenmis olan hayaletleri ariyorum. ne yazik ki bulamiyorum. tam olarak 'bulamiyorum' demek de yanlis. bunu nasil anlatacagimi bilmiyorum. ilmi gerceklere kimsenin bir sey demeye hakki yoktur. yalniz, bir hakikatin varligi diger bir hakikatin varligina engel olmaz. bazi vicdanlar, baslangic ile sonu birbirinden ayiran bir cizginin onunde durup orada kalamaz. ben bu hayati; dunyaya nicin geldigimizi, ne olacagimizi, bizi bu dunyaya gondereni anlamadan terketmemeye niyet ettim. keske bu sorulara olumlu ya da olumsuz bir cevap bulabilseydim. yari dervis, yari deli ama her gordugunu hikmet gozuyle goren bir dusbazin dusleri sizi cagiriyor. hayat, sekr aninda gorulen bir dus degil midir? kim bilir?"


Tam da  fırtınanın ortasında "arif olan arif'i bilir" diye iç kapağına bir güzel cümle yazılıp bana hediye edilen bu kitap hayal  ile hayat arasında öğretici ve farkına vardırıcı  anlatımlarla dolu.

Henüz okuyorum bitirmedim. Yine de etkilendiğim bir öyküsünün öğretisini paylaşmak istedim.

Öyküde Raci savaş alanına gidiyor.

İiyilikle kötülüğün ebedi savaşı bu tabii.

Nifak'ı Muhabbet yeniyor.
Muhabbet'i Gazap
Gazap'ı Hikmet (insanın bilgide ve ahlakta ulaştığı kemal)
Hikmet'i Nefs-i Emmare (kötülüğü emreden nefs)
Nefs-i Emmare'yi ise aşk yeniyor.

Beni hoş yolculuklara çıkartan bu kitabın , hayatımın bu döneminde karşıma tesadüfen çıkmadığına inanıyorum.

Bitirmeyi de sabırsızlıkla bekliyorum.
Bakalım bana daha neler anlatacak.



25 Mayıs 2018 Cuma

İncelikler - Kalın Kafalar


Bu kadar kalın kafalı olmamalı insan


Hayat bişiyi anlatmaya çalışıyor ve siz ısrarla anlamıyorsanız , bir daha bir daha aynı şeyleri yaşamak zorunda kalıyorsunuz.


Kendinizden başka suçlayacak kimse yok.


Bknz ; Şekil 1-A ben

Yerin 7 kat dibine girdim bir sürü masum kalbin eliyle. 
Bu hikayede herkes masum ama sonu kötü bitiyor işte.

Anlamak lazım.


* * * * * * ** * * * ** * *





incindim, incitildim derinden 
terkettim kendimi 

tesadüfen karşılaştım içimde 
kendimle yeniden 

bir minicik kız çocuğu bak 
duruyor orada hâlâ 
anlatamam gördüklerimi 
o neşeli çocuğa 



15 Haziran 2017 Perşembe

Çağla


Çağla var bizim, siz tanımazsınız.
Sürpriz yumurta gibi bir kız.
Sevişi,sövüşü,dövüşü,öpüşü şahsına münhasır.
Karadeniz türküleri gibi...ağıt yakarken gülmekten öldürüyor....her mutluluğunda bir hüzün.

Herkes gelir o görünmez, kimse olmaz bakarsınız yanıbaşınızda.

Ne kadar güzel olduğunu, ne yazık ki bilmiyor.
Çocukluğu kucağında, kadın haliyle uğraşıyor.

Neyse, bugün bir yazı paylaştı;bayıldım.
Mutlaka siz de okumalısınız...sevgilerimle


Ne güzel soylenmis....

          Soğuk bir kış sabahı sahildeki küçük bir köyden bir balıkçı
filosu denize açıldı.

          Öğleden sonra büyük bir fırtına koptu.

          Gece olduğunda balıkçı teknelerinden hiçbirisi limana dönememişti.

          Bütün gece boyunca eşler, anneler, çocuklar ve sevgililer
ellerini açıp, kaybolan sevdiklerini kurtarması için Tanrı'ya
yakararak kıyıda dolaştılar.

          Bu berbat durumda, bir de kulübelerden birinde yangın
çıktı.. Hiçbir şeyi kurtarmak mümkün olmadı.

          Gün ışırken, herkes sevinçle balıkçı teknelerinin tümünün
sapasağlam limana döndüğünü gördü..
          Kıyıda ağlayan tek kişi vardı. Yangında evi kül olan kadın..
Kocası karaya çıkarken "Mahvolduk! Evimiz, içindeki her şeyle birlikte
yangında kül oldu" diye haykırdı.
          Adam karısına sarıldı.. "O yangına şükürler olsun! Gecenin
zifiri karanlığında, o müthiş fırtınada, dağ gibi dalgalar arasında,
yanan kulübemizin ışığı sayesinde bütün tekneler, yolumuzu bulduk ve
salimen dönebildik."

          HAYAT BU

          Üzülüyorsun, takma diyorlar,

          Kızıyorsun, değmez diyorlar,

          Boşveriyorsun gamsız diyorlar.

          Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar,

          Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar,

          Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar.

          Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar,

          Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar..

          Ölünce ne diyecekler?

          Muhtemelen ...ölüm sana yakışmadı.

          Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler !

          Neyzen Tevfik demiş ki:

          Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer...
          İçsen de tükenir içmesen de;
          Bu yüzden hayattan tat almaya bak...
          Çünkü yaşasan da bitecek...,

          yaşamasan da...
Selamlar.