kıvırcık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kıvırcık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ağustos 2021 Salı

Yana Yana Raks Eder Divaneler

 

Bugün gidiyor.

Ne haklı bir terk ediş.

Kıvırcık saçlarının her bir lülesi ayrı mutlu  ayrılıktan.


Her seferinde bunu yaşayacak mıyım?

Test çubuğunda çift çizgiyi gördüğüm andan mı başlayacak onunla ilgili tüm anılar?



Unutmadığım zilyon ayrıntı..

Niye unutayım ki..


Kum saati gibi annelik.

Bir yanın dolup taşıp  coşkun seller gibi akarken öteki yanın boşalıyor, çorak -kavrulmuş-kimsesiz.



Bazı duyguların adı yok, tanımı var.

Ayrılık sevdaya dair...


Selin, Erasmus ile İspanya'ya gidiyor bu akşam. 1 eğitim yılı yok. Görmek yok , koklamak yok, öpmek yok, anne gelirken şunu al yok, uyurken seyretmek yok.



Kaç baharım kaç kışım kaç yazım vardı da feda ettim 1 set? 21'den 22'ye geçisini izleyemeyeceğim.



Doğum gününde yanımda olmayacak.


Kanadı kuvvetli bir güzel kuş oldu...rüzgar onun rüzgarı.



Git bakalım.

Ama bunca kavrulmuşluğuma karşı her gün mutlu olmayı unutma. Başka türlü nasıl dayanırım ki ayrılığa.





10 Eylül 2019 Salı

06


Tanıştığımızda randevu almamıştı.






Tamamen başka ve dopdolu bir programı izinsiz, kat'i şekilde ikiye böldü.

Pek de seçim şansım yoktu, kabulleniverdim hayatıma yaptığı radikal değişimleri.

Sonra onsuz yapamaz hale geldim. Tam bir vurgundu benimkisi.  Kendimi tanıyamaz hale geldim ve bu köle olma özgürlüğümü kimselere sorgulatmıyordum.

Şimdi beni terk ediyor.


"Dönecem valla aaa ne var bu kadar büyüttün" diye feryat figan halde ama ben biliyorum ki  gidiş o gidiştir. 1 uğrar 2 uğrar..sonrasında yok artık. Yatağı boş, tabağı hep temiz.


Banyo sonrası  pembe yanaklarını koklamak yokkk.

Kara gözlerinin masum denizinde  gezinmek yokkk ...

Saçının her bir buklesine bakıp onu her gün bir kez daha çok varlığını bildiğin her şeyden çok sevip hayran olmak yokkkk....



Bi sürü yok'um oldu onun bi sürü var'ları olsun diye.

Daha evvel de demiştim. Annelik dünyanın en b.ktan ve harika makamı diye.
Tezatlar denizinde küllerinizden doğuyorsunuz habire.


Bekle kızımı Ankara....bir üniversiteli geliyor.


26 Temmuz 2018 Perşembe

"A"







Dünyanın belki de en tatlı ve en tasasız gülüşlü kıvırcığıydı.

Babasız büyümenin verdiği hırçınlık   , kavak ağacından hallice boyuyla birleşince ürkütücü olabiliyordu elbette ama gençliğinin tüm delidoluluğuna rağmen belki de sadece bacak boyu kadar olduğum için beni kırmamaya ayrı bir özen gösterirdi.

Bir nevi abimdi.
Bir nevi kardeşiydim.
Bir nevi iki huysuzun   birbirini anlamasıydı.

Annesi yokluktan mı tokluktan mı anlamadığım bir sebeple tarikatlara girdi.
O, sessiz öfkesi ile uzak durdu .

Annesi modern yaşam tarzını belki kendisi de farkında olmadan yavaş yavaş değiştirmeye başladığında , babasız büyüyen her erkek çocuk gibi annesine sahip çıkıp savunmakla modern bir ailede büyüyen her çocuk gibi bu gidişata isyan etmek arasında kaldı.

İkisini de hakkını vererek yaptı.

Türban çarşafa döndüğünde isyanı ağır bastı.

Çarşaf çıktı türbana dönüldü.

Sanırım elde edip edebileceği yegane zafer de bu oldu.

Annesi onu erkenden muhafazakar bir basın organına yerleştirdi . Meslek sahibi olması, gençliğin çağlayan   gidişatı karşısında yanlış yollara sapmaması için belki de gerçekten en doğrusunu yapmıştı.

Gerçek isimleri yazmama konusundaki tutumu sürdüreceğim.

"A" tam da bu dönemde o camiada sevgi ve saygı ile yetiştirilmeye başlandı. Dürüst ve çalışkandı.Hak ettiği şekilde "A"'yı  bağırlarına bastılar.

"A" upuzun boyu  ve gram yağ içermeyen fiziği ile uyumlu olarak sporla da meşguldü. Halen, ciddiyetle asılsa bu alanda isim yapacağını düşünürüm. İyi başlangıçları da vardı çünkü.Cidden iyiydi.

Hırçın kırılganlıkları arasında bir kızı sevdi. Kız da bu ilgiyi karşılıksız bırakmadı. O, dünyanın en tasasız gülüşlerine sahip bir delikanlı idi şimdi. Ben de kendi gençlik çağımın gel - gitlerinde ona buna sevdalı bir şaşkın genç kız.

Bir gün onlarda iken birbirimize sevdiceklerimizden bahsettik.Cüzdanımızda gizlice taşıdığımız resimleri gösterdik. Birbirimize olan sevgimiz  perçinlenmişti, sımsıkı sarıldık.

Hah..tam o noktada film değişti zaten. Annesi koşarak geldi ve birbirimize neden sarıldığımızı sordu endişe ile.  Artık "mutaassıp"lıktan çıkmıştı boyut.  Biz, kardeş gibi büyüyen iki kişi, erkek-kadın olarak görülmüştük. "A"'nın sinirden kıpkırmızı olmuş yüzü ile öfkeli haykırışları, annesinin üzerine üzerine yürüyüşü halen gözümde capcanlı.

Uzaklaştım elbette. Yemeğe oturduğumuzda sürahiden bardağıma su dökmeye uğraşırken kağıt parçaları görmemle sürahide ayetler yazılı kağıtları bulmamla alakası yok mu bu uzaklaşmamım?Elbette var. Annesinin gelen-gideninden hazzetmeyişimle ..bununla da çok alakası var.

Zaman, annesini daha koyu sulara, "A"'yı daha isyan ettiğini sanırken daha boyun eğişe, beni ise tam olarak "ne halt edeceğim şimdi ben" yıllarıma sürükledi.

"A" 'nın evleneceğini duyduğumda şaşkınlıktan donakalmıştım.Tarikattan maddi durumu hallice  birinin kızı ile evleniyordu. Annesinin  baskısı onun itirazlarının çok üstüne çıkmış. Sevdiği kızı geride bırakıp ehli namus olan (!) bu genç hanım ile evleniyormuş. Elbette ki nişanda ya da nikahta bulunmadım. Ancak genç hanımın ailedeki diğer erkeklere el sıkışmak için elini vermediği ve bunun yarattığı infial kulağıma geldi.


Daha sonra bu genç hanım ile konuştuğumda ,evliliği kendisinin de çok istemediğini, sakalı olmayan ve televizyon izleyebilen bir erkek ile evlenmeye zorlanmanın kendisinde hayal kırıklığı yarattığını anlatmıştı.

Dünyanın belki de en tatlı ve en tasasız gülüşlü kıvırcığıydı ilk tanıdığım yıllarda. Sonraki öfkeli adam kim bilmiyordum ama nereden geldiğini görmüştüm.  Koca karanlık bir buluttu hayatındaki iki kadının sığlıkları. Okyanusları yüzmeye hazırlanan adamın  bu sığlıkta boğulmasını izlemek ise berbat   bir şey!


Aradan yıllar geçti. Şimdi karısı ve annesi çarşafa bezer koca siyah örtülere sarınan bir adam var facebooktaki resimde. 

Artık görüşmüyoruz onunla. Her resimde öfkeli sert bakan gözleri var. Kendi gibi upuzun boylu oğulları. Fotoğraflarına baktım, hacca gitmişler;ağı yerlere yakın pantolonuyla kayınbabası, simsiyah annesi, simsiyah karısı ve gülüşünü hayallerini yitirmiş   - kıvırcığı ağarmış saçlarıyla kendisi.

Unutmak Tanrı'nın verdiği en büyük lütuf demişti birisi...
Unutmayı hatırlayabilsem....







20 Aralık 2016 Salı

Pabucumun İstanbul'u



Saatin azizliğine uğradı da sabah 05:50 sandığımız saatin 06:50 olduğunu  çok geç fark etti  Kıvırcık. 
Yarım ağız ah'lanıp of'landık ama aslında acaip neşeliydik  çünkü Kıvırcık, Zuzu  ve ben manyak eğlenceli bir Pazartesi sabah kahvaltısı yapmış olduk.

Yaşasın kimine aksilik gelen ama görmesine bilene lütuf olan ayrıntıların zenginliği.

Sonra sokağa çıktığımızda tazecik gülüşleri ile  caddeyi çınlatan çocuklarımın soğuktan kızarmış yanacıklarının güzelliğine baktım.

Dedim dondurabilsem şu anı dondurmaz mıydım?
Kalplerinde en birinci henüz ben iken.. en büyük dertleri sınav notları ve kaçmasını aslında hiç umursamadıkları otobüsleri iken...evlatlarım.

"Hadi mızıkdamayın, an benim için çok özel" dedim ve fotoğrafımızı çekmeleri için bir çok insna ricada bulundum.

Her biri yüzünü buruşturdu..hepsi bir şeye bir yere yetişme telaşındaydı.



Kimbilir onların kaçı feyste bugün efkarlı efkarlı yazmıştır ölen insanlıklar hakkında.
Kimbilir onların kaçı   bilgiç bilgiç aforizmalar paylaşmıştır insan kalabilmek adına.
Kimbilir onlar sevdiklerine "aşkım" derken "aşkın" ne olduğuna en son kafa yoralı kaç yüzyıl olmuştur.

İstanbul'muş da masal şehriymiş de ah yaşanmalara doyulmazmış da...

Hay ben bu İstanbul'un 7 tepesinin 7 tepesini birden..diyecektim ki aklıma geldi.
Benden önce yaptılar zaten.

ÇAMLICA TEPESİ

ÇENGELKÖY SIRTLARI
Hoşgörümü gittikçe yitirdiğim yaşlardayım.

Vezneciler Kız Yurdunda kaldığım zamanlarda öğrendiğim küfürlerin ne çoğunu unuttuğumu ,onlar kalbimden hızla geçerken hayretle fark ettiğim günlerdeyim.

Son söz Oscar Wilde'dan:



18 Ekim 2016 Salı

Yangın Yerinde Orkideler - Tiyatro

Cuma akşamı "artık derslerim çok ağır ,zamanım yok" diyen sevgili kıvırcığımı  ve ona bağlı olarak anaokuldan beri birlikte tiyatro akşamları yaptığımız kızım gibi sevdiğim sevgili Su'yu kadro dışı bırakarak Nehir'imle tiyatro sezonumuzu açtık.

Tabii ki Musahipzade balkonundan yer alıp Yangın Yerinde Orkideler'e gittik.
Damağımda o  özlemişliğin  bildik tadı ama aynı zamanda  Şehir Tiyatrolarından atılan değerli sanatçılarımızdan dolayı duyduğum öfke, gittik Zuzu'm ile Musahipzade'ye.



Tiyatro seyircisi bana hep farklı gelmiştir. Kendimi hep,özel ve saygın bir topluluğa ait hissederim orada olduğumda. Hele de Nehir ile ilk başbaşa tiyatromuz olunca iyice bir hoş hissettim yalan yok.

Gittik koltuğumuza oturduk. Tiyatro da başladı. Seyrettik.


Yok..sevemedim.
Ne oyuncularda o eski şevk ve neşe var ne oyun akıcı bir oyun.
Sarhoşu oynayan oyuncu bir yerde sahnede kapak işareti yapıyor, Nehir bi orayı çok sevdi çünkü çok güldü.
Tiyatro bitince , Musahipzade'nin hemen yanındaki kokoreççiye gidelim mi diye sordum adet edindiğimiz üzere. Onu bile istemedi canımız.


Bir heves bin heyecan geldik.
Neyse tiyatro sezonunu açtık diye kendimizi teselli ede ede eve döndük.
Bu hafta da "Aldatmak" a gideceğiz..bakalım o  nasıl?

Yabancı oyunlar oynanmayacakmış artık.
.ok yemişsiniz siz.
Güzel olan ne varsa içine etmekte eşsizsiniz.

Bu da öyle bi tiyatro yorumu oldu :-) Hoşgörün

YANGIN YERİNDE ORKİDELER
Yazan: MEMET BAYDUR
Yöneten: HÜLYA KARAKAŞ
Dramaturgi: ERGÜN ÖZDEMİR
Sahne Tasarımı: ALMİLA ALTUNSOY - CİHAN AŞAR
Kostüm Tasarımı: ALMİLA ALTUNSOY
Işık Tasarımı: MAHMUT ÖZDEMİR
Müzik: CİHAN KURTARAN
Koreografi: ÖZGE MİDİLLİ
Efekt: NESİN COŞKUNER
Süre: 1 SAAT 30 DAKİKA / 2 PERDE
OYUNCULAR
CAN ERTUĞRULEMİN ANDERASLAN SAĞLAMGÖZDE İPEK KÖSEÖMER BARIŞ BAKOVAZÜMRÜT ERKİN

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Kupa Kraliçesi




Hani o sabahları içimde çalan yumuşak ve onarıcı klasik müzik ezgileri nerede?
Aleni Damat Halayı ile fırladım yataktan.
Dengemi bozdu bu memleket meseleleri , ya da değişmeyen aksiliklerin asap bozan ritmi.

Hiç bişi normal gitmiyo hamdolsun.


Çiçeklerimin hepsi tabakhanede randevuları varmış gibi bir telaş ve birdenbire açıverdiler.
Sabah resssmen afalladım. 


Bir de öyle böyle değil.2 açarım 2 de gonca veririm filan halinde.

Misal :



Deli Dumrul bildiklerim alim oldu, alim bildiklerim zalim oldu.
40 yıldır tanıdığım bir çok insan beni "eşhedü?" diyecek hale koydu.

Bu sene bu cemreler nereye düşmeye niyetlendiyse bir sapma oldu sanırım.
Terazinin dengesi,şirazenin ayarı  kaçtı.

Yarın kıvırcığımın okulu açılacak.Hani sırası gelmişken: o ağırbaşlı,aklıbaşında bebeğime bile bi hal oldu (bknz alt resim)
Hayırlı olsun, amin.
Bir sözleşme yollamışlar..ultimaton. Ben bile hizaya geldim korkudan.

Ama kıyafetler yetişmemiş, ilk hafta kot pantolon beyaz t-sihrt ile gitceklermiş.

Uyandığımda gerçekliğini yadsıdığım bir dünyaya açıyorum artık gözlerimi.
Mevsimler yolunu şaşırmış, kavramlar eksilmiş ya da artmış.
Alice Harikalar Diyarında'nın kupa kraliçesi mevzuuya derin dalmış.

Bi milyon ton işim var.

Ellerimi çeneme koymuş,dirseğimi masaya dayamış Damat Halayı mırıldanıyor ve endişe , merak, bastırılmış bir gülme isteği ile penceremden dışarıya bakıyorum.











** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** **

Selam olsun dudağının kenarı ile gülemeyene, gönlünün yarısı ile sevemeyene.


12 Ocak 2016 Salı

Kıvırcık Mai


Selin'in ilkokula başladığı güne ait bir resim bu.

Ne o kanepe var şimdi ne o yepyeni çoraplar ne o gıcır gıcır pabuçlar

Saçlarını iki yandan toplayıp tombul tatlı yanaklarını ve gül yüzünü açıkta bıraktığım, kıvırcık saçlarının her lülesine taptığım o minik kız da kalmadı..


Bi sürü insan var Selin'i tanıyan seven.İtinayla her birinden ayrı kıskandım kızımı. Her anne okuldan gelince çocuğuna "deersler nasıldı" filan diye sorar ya. ben direkt "öptü mü kimse seni" derdim. Gülerdi halime. Bilirdi yarı şaka yarı ciddi sorduğumu. anlardı onu ve ensesindeki o kıvırcık lüleyi kimselerle paylaşamadığımı.


Babasının feysine girip Selin'e o hesaptan "anneni mi çok seviyorsun beni mi" diye yazdığımda bu numarayı yemeyip " anneeeee çabul çık o hesaptan" yazışı da bundan.Bilir o beni.

Ben de onu bilirim onu izin verdiğince. Herkes muhteşem okul başarılarını bilir, ben anne sütüne lezzet versin diye vanilyalı bi sürü şey yemişken onun karnı doyduğunda yüzündeki masum tebessümü bilirim.Herkes aklıbaşında olgun Selin'i takdir ederken ben ilk emeklemesinde dudak kıvrımlarının keyifle gerilişini hatırlar bilirim. Herkes onun genişi dünyasının sınırlarını merak edip takdir ederken ben yüksek duvarlarının ardındaki dünyanın aslında çok daha geniş olduğunu bilir sessizce seyrederim.
Yüzünden tebessümü eksik olmayan melek.
Ben seni, gökyüzündeki yıldızlardan bile çok severim.

                         
O minnacık kıvırcık saçlı kız yok şimdi. Akşam doğumgününü arkadaşları ile kutlayacak kıvırcık saçlı bir genç kız var.

-e hali -de hali -den hali yalın hali...her haliyle sevdiğim ilk göz ağrım, varoluşu mucizem,miladım.
Var ol,sağ ol ve mutlu ol da nerede ve kiminle olursan ol.

Sen mutlu..işte o zaman ben de mutlu
13:09:07 doğum saati
12.01.2000 doğumgünün
Selin miladım benim
Selin'den önce ve Selin'den sonra oldu ömrüm..

SELİN MAVİDE BİR NOKTA







12 Nisan 2015 Pazar

Lacivert Takım Elbiseli Adile Naşit


Çaktırmadan , günlerin mevsimlerin geçip gidişi gibi geçti gitti ellerimden bebekliği..

Sarı saçlı sarı elbiseli bebeği olan kıvırcık Selin...

Daha kıvırcık saçlarındaki  bebe şampuanının papatyalı kokusunu içime çekmeye doyamamışken bir gün sokakta anaokulu servisinin ardından el sallar buldum kendimi.


O günlerde anlamalıydım başıma geleceği.
Veliler okulun bahçesinde beklesin, çocuklar küçük;henüz 4 yaşında, ağlarlarsa güven vermek amacıyla sizi çağırabiliriz dediler.
Bütün gün bahçeden bekledim "heyyy ben burdayım bebeğim" gülüşüm cebimde hazır.
Bir beni çağırmadılar bir beni!
Akşam okul bitti, herkes annesinin kucağında, benimkisi iki eliyle kapıya yapışmış "gitmicemmmmmmmmmm gitmicemmmmmmmmmmm" diye feryat feveranda...


İlkokula kaydettiğim gün 12 Nisan'dı..yani bugün.
Ağlaya zırlaya indim Çamlıca'nın yokuşlarından.
Okula başladığı gün lacivert takımımın içinde tebessümle yolcu ettim onu.
O içeri girince ise içimdeki Adile Naşit fırlayıverdi bastırdığım yerden..sular seller gibi akıttım göz yaşlarımı.


Annelik, tüm tezatları aynı kapta eritmek ve yaşamak galiba.


 Doğururken beyin hücrelerimin önemli bir kısmını kaybediyorum anladığım kadarıyla..eskiden daha mantıklı, daha sağlıklı düşüncelere ve tepkilere sahiptim ben.

Selin, okulun seçtiği öğrencilerden biri oldu ve İTÜ Ayazağa  kampüsünde  "Nasa's İnternational Space Apps Challenge 2015 İstanbul" etkinliği kapsamında düzenlenen "hackathon'a"  katıldı. 


İsmini ,imzaladığım izin kağıdına baka baka yazdığım bu etkinlikten Cuma akşamı saat 17 de çıkacak ve ertesi gün yine gidecekti.

Sonra beni aradı..
-"Anne" dedi şarkı söyler gibi konuşarak incecik nazik sesi ile. "Akşam 7 'de çıksam olmaz mı?Burada etkinlik 23'e kadar devam ediyor.

-Olur tabii kızım..dedim sakin,sevecen ve kendinden emin ses tonumu kullanıp içimdeki Adile Naşit'in paniğini bastırarak.

Telefonu kapattık. Suratım 5 karış işime gücüme baktım. Onun orada ne kadar mutlu olduğunu bildiği için sevinçle çarpan kalbimin sağ yanı , onun akşamın bir vaktine kadar benden-evden uzak kalmasından hoşnutsuz kalbimin sol yanından daha baskın çarpıyordu.

Bir kaç saat sonra telefon çaldı yeniden.

-"Anne" dedi sesine kendinden emin bir ton vermeye çalışarak ama aslında ürkek ve biraz umutsuz. "Herkes burada kalıyor akşam ben de kalsam olmaz mı?
-"Başınızda kim var, ne yiyip ne içeceksin, telefonunu nasıl şarj edeceksin,ben sana nasıl  ulaşacağım,kalacağınız mekanı bana tarif et..ben de sana cevap vereyim"

-Arkadaşlarla kalacağım..herkes kalıyor anne. Yaşam alanı oluşturuldu burada, yiyecek ücretsiz,telefon şarjını arkadaşımın bilgisayarından halletmem işten bile değil..anne;öğretmeni arayamaz mısın?

Lacivert takımları ile gülümseyen kadın cevap verdi:

-Öğretmeninin telefonunu bana yolla, ben onunla konuşurum.Elbette kal kızım, bence bu harika bir fikir.

Sonra öğretmeni ile konuştum:

-Ben Selin'e güvenirim ve o güvenli diyorsa ortam güvenlidir ama bir yetişkin olarak sizin ağzınızdan duymak da rahatlatıcı doğrusu. İstediği kadar kalabilir, bizim açımızdan sorun yok.

Yalaaaaaannn yalaaaaannn.. ben gece kalkıp kaç defa öpüyorum o tepesindeki kıvırcık bulutları, ne yer ne içer benim bebeğim?Hiç bile istediği kadar kalamaz yafuuu sabah güneşin ışıkları ile birlikte odasına girip öpmem lazım tazecik yanaklarındaki gül pembedennnn.

Sipariş ettiği 3-5 bir şeyi babası hiç üşenmeden götürüverdi Ayazağa'ya, kızının yanına.

Cuma sabahı gitti.
Dün yoktu .
Bu akşam gelecek..midem kırk düğüm bekliyorum.
Bu gidiş 3 günlük..başladı bir kez.Artık açıldı kanatlar,mevsim o mevsimin eşiği.


Sabah kardeşine mesaj atmış:

-Çiğköfteli milkshake'im, dün TUDEM nasıl geçti?

Nehir de cevap yazmış:

-Ekmek arası bisküvi gibiydi sınav...gel çabuk ;özledim!

İçimdeki Adile Naşit göz yaşlarını  silerken lacivert takım elbiseli kadına döndü ve dedi ki "Bi milyon doğru ve bi milyon yanlış arasında en doğru kararımdı hayata iki kardeş olarak devam etmelerini sağlamak."

İkisinin nadiren aynı fikirde olduğu konulardan biri bu.

Mutlu ve umutlu günler bizlerle olsun.