Öyle böyle değil çok güzeldi hava. Bahar yine yapmış yapacağını, çıkagelmiş gittiği uzak diyarlardan, maskemin minik zerrelerinden sızabildiğince bile beni baştan çıkartmayı başarmıştı. Yasaklar vardı, kapanma geliyordu, eve erzak almam lazımdı,şuraya uğramam şunu halletmem , buraya uğrayıp bunu teslim etmem gerekiyordu..filandı ve falandı...ama bahardı...ama çok çok bahardı ve ben kaç baharım daha var bilmeyendim. "Ölünce" değil "ölürsem" diyecek kadar yaşamayı çok sevip ölümü reddedendim.Kadıköy sahiline indim. Denize şöyle bir bakıp otobüse binecektim. Kulaklığımda ablam, bir yandan da çen çen gönlüme nüfus eden tatlı sesiyle ablamı dinliyordum. Tepemde on değil yirmi değil belki yüzden fazla martı, deniz gerçek olamayacak kadar güzel, mavinin onlarca tonu ile çevrelenmiş bir bendeniz..Sırtımı dönmüşüm otobüs duraklarına, yok farzetmişim mavi sonsuzluğun haricindeki girinti ve çıkıntıları. Sonra bir de bahar...
Deniz kenarında biraz..düşük ..hani hırpani görünümlü orta yaşlarda bir adamla bir kadın biralarını içiyor ve gittikçe daha samimi oluyordu. Biraz ötelerinde iki genç kız ayaklarını denize sarkıtmış, tıpkı benim gibi maviden gayrısını yok sayarak sohbet ediyorlardı. Kadıköy bildiğim Kadıköy, insanlar her zamanki akışın içerisindeki zerreciklerdi.
3-4 deli-kanlı ortada geziniyor ve sahilde oturanlara bakıp özellikle genç ve kız olanlara ya da kadın kısmısının bulaşılabilecek gibi görünenlerine "bişi sorabilir miyim" cümlesi ile girizgah yapmaya çalışıyorlardı.
Sonra alkol alan ve gittikçe samimiyeti artıran adamla kadına bir şeyler söylediler sanırım.
Sonra adam ayağa fırladı. Gençlerle arasında bağırış çağırış ve şiddetli itip kakma başladı.
İstanbul refleksi..uzaklaştım.
Tam İstanbul sessizliğinde kumula (kumul için tık) dönüşecektim ki adam şiddetin coşturduğu testosteron patlaması ile geri dönerek ardından koşmakta olan kaadına bir tane patlattı.
Az evvelki itiş-kakışa sessiz kalan insanlardan öfkeli haykırışlar yükseldi. Bu, adamı daha da öfkelendirdi ve tekme-tokat hatta yumrukları ardı ardına indirip kadını bir temiz dövmeye başladı.
Bir yandan olanı biteni naklen ablama aktarmakta olan ben, kumula dönüşmekten vazgeçip yakınlarına gittim.
Tıpkı filmlerdeki gibi , kim olmadığını asla bilmediğim biri "biri bu adamı durdursun..kadın dövüyor imdat" diye çığlık çığlığa haykırıyordu.
Tıpkı filmlerdeki gibi tüm bu saçmalığın sonunda, kahraman ve yakışıklı bir erkek korkmuş olan bu çığlık çığlığa bağıran kişiyle öpüşür mü diye merak ettim.T
estosteron patlaması yaşayan adam izleyiciler+alkol+öfke karışımı ile tekrar gençlerin peşinden koştu. Her gün içinde sakince yürüdüğüm İETT durakları film setine dönmüştü. Adam ve gençler yeniden kapıştı. Ben, adamı bırakıp merakla kadını izledim. Yeniden deniz kenarında bira içtikleri beton kenardan ayaklarını sarkıtmış oturuyordu."Bu iyi değil" diye düşündüm. "Kolayca denize düşebilir."
Adam geri geldi ve yeniden kadına vurdu.
Kimsenin gelip onunla öpüşmeyeceğinden artık emin olduğum kadın yeniden çığlık attı.
Kalabalık kadını döven adama yarım daire olmuş şekilde yaklaşıyordu.
"Tıpkı göçmen kuşların bilmeden hava akımını sağlayacak şekilde konuşlanıp uçması gibi " diye düşündüm. Olanı en iyi görecek ama en kolay kaçacak şekilde bir araya geldi insanlar.
Ablama video çekip atmaya çalışıyordum. Daha yakına gitmeye karar verdim.
Öfkeli bir genç hızlıca adama yaklaştı ve bir yumruk patlattı.
Adam, hiç ses çıkartamadan beton zemine düştü.
Artık başka bir kadın çığlık atıyordu.
Adamı yumruklayan genç sakince yanımdan geçti.
Merakla yüzüne baktım. Sadece öfkeli mi ya da ne hissediyor diye merak etmiştim. Kendisini bir filmin kahramanı olarak görüyor gibiydi.
Dönüp yere düşen adama baktım. Şimdi de onun ayağa kalkıp 3 saniye önceki gibi öfkeyle koşturarak bu genci yakalamaya mı çalışacağını yoksa genelde olduğu gibi atıp tutarak, bol keseden küfrederek orada mı kalacağını merak ediyordum.
Adam kımıldamıyordu.
Dövdüğü kadın galiz küfürler savurarak adamın başında çırpınıyordu. "O benim kocam döver size neee" diye bağıran ilk kadın değildi gördüklerim arasında. Belli belirsiz bir öfke kabardı içimde kadına karşı.Sustum.
Göçmen kuşlar safları sıklaştırmıştı.
Kadın "ambulans" diye bağırıyordu.
Adama yaklaştım..Ağzından, burnundan oluk gibi kan akıyordu. Gerçekten, içi su solu bir poşette delik açtığınızda nasıl fışkırarak akarsa aynen öyle kan akıyordu. Daha şimdiden küçük bir kan gölü içinde hareketsiz yatmaktaydı.
Ama beni dehşete düşüren karnından akan kandı.
Adamın bıçaklandığını ancak o zaman anladım.
Neye benzediğini bile hatırlamadığım o gencin sakin, kahramanım ben yürüyüşü geldi aklıma.
Bir cinayete tanık olmuştum..ve görünen o ki ölen adam, başında dövünen kadından başka kimsenin uzun zaman bunu gündem yapacağı yoktu.
Cebimde İstanbul Kartı'mı yokladım.
Otobüsüme bindim. Otobüs hareket ettiğinde ambulans gelmişti meydana.
İnsan sayısı ise neredeyse yok gibiydi...film bitmişti.
Yeniden kumula dönüşmüştük.
Ablam, anadolu kadını ve yüreği körelmemiş olan ablam çok dövündü çok üzüldü. O da bir annenin evladıydı dedi sesi acıdan boğulmuş. Hiç tanımadığı adam için dert doldu yüreği.
Haberlerde bulabilir miyiz acaba adam yaşıyor mu dedi.
"Bilmek istemiyorum" dedim.
Ertesi gün yeniden aynı yere gittim.
Kurumuş kan lekesinin üzerini kirletmemesi için dikkatlice oturmuş bir sürü insan denizi seyredip martılara simit atıyordu.Nasıl gittiğini kendi bile anlamamış o candan geriye kalan, bir yağmurla yıkanıp gidecek olan kurumuş kan lekesi benden başkasına vermediği hüzünle onca mavinin içerisinde, koyu kırmızı, unutulmayı bekliyordu.
Anlattığım hiç kimse 10 dakikadan fazla üzerinde durmadı bunun...cinayet artık herhangi bir şeydi.
İnsanlıktan çok daha fazlasını yitirdik bizler!