bugün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bugün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mayıs 2021 Perşembe

Hıdrellez


 Teee  2015'te Hıdrellez ile ilgili  dehşetengiz anımı anlatmıştım  size (unutulmaz hıdrellez anısı için tık lütfen) . Ciddiye alıyorum  ben  bugünü. Sabah beri pozitif müzikler dinleyip twitterdan uzak kalmaya, gözümü göğün mavisinden alıp denizin mavisine çevirmeye özen gösteriyorum. Mavide bir noktayım ben..kendime dünyayı  fazlaca dert etmenin kibir olduğunu hatırlatıp olumladım mümkün olduğunca her şeyi.



Gül ağacımızın dibinden Nehir ile benim dilek mektuplarımızı alıp Kadıköy sahilinden denize salıverdim. Sevgili Hızır ve sevgili İlyas...buluştuğunuz anda güzel dileklerimiz güzellikle kabul olup güzellikle gerçekleşsin tez vakitte inşallah.


Bir önceki yazıda cinayeti anlatıp bir sonraki yazıda bahardan dem vurmak...hayat tam da bu galiba.


Dualarınız ve dileklerinizi iyice tarif edin e mi? Kaderin garip bir mizah anlayışı var.


Baharınız bahar, ömrünüz güzellik dolu olsun. Bugün hıdrellez : ülkemin aydınlık günleri aydınlık ve güzel insanlarla bize geri gelsin, iyi olanın kazandığı süreç tez başlasın. "Bugün" mutlu olalım ama yarınlar da umut ve somut güzelliklerle dolu olsun.


27 Şubat 2021 Cumartesi

Deli Kızım Uyan-Şebnem Ferah/Şarkı Sözleri Öyküleri -5

 



Ön bilgi: Yazı boyu her şarkı adını tıkladığınızda müziği dinleyebileceksiniz.☺💚☺💚

Aklımın bir köşesinde vardı Şebnem Ferah. Ne zaman görsem ya da şarkısını dinlesem sesimin sesi olduğunu, o çığlık çığlığa haykırılan dünyanın içinde yer aldığımı hissederdim. Ve güzelliği beni derinden etkilerdi.

"Deli Kızım Uyan" şarkısı, Kırmızı Oda'da Boncuk'un hikayesinde gayet yerliyerinde yer alınca bizim evde de sıkça dinlenenler listesine girdi haliyle. Kafamda binbeşyüz  tilki kuyrukları birbirine değmeden dolanıyor ve "keşke yerinde olsam" dediğim hayali kahramanlar arasında Heidi başı çekiyorken, yetiştirilişimden kaynaklanıyor olsa gerek Şebnem Ferah ve şarkılarına duyduğum "merak" "e hadi erteleme de bi bak" boyutuna geçiverdi.

Öyle detay derin araştırmam mümkün değildi ama öğrendiklerim bir daha düşündüm O'nu,şarkılarını,beni,tanıdığım diğer insanları ve " yaşatılan zamanı."

Sanatçı olmak hakikatten başka bir şey. Acısını somut hale getirip tüm renkleri ve derinliği,sızısı ve isyanı ile paylaşabilmek. Korkmak ve bunu notalarla ajitasyondan uzak sadeliğin ihtişamıyla milyonların da hissetmesini sağlamak. Bu, muhteşem bir şey.


12 Nisan 1972 tarihinde Yalova’da dünyaya gelmiş.Lise yıllarında ”Pegasus” isimli amatör bir grup kurmuş.Üniversiteye başladığında hayalinin peşinden gitmek ve müziğe daha fazla yoğunlaşabilmek için ODTÜ Ekonomi Bölümü’nü bırakarak İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne geçiş yapmış. O yıllarında ise Türkiye’nin kadınlardan oluşan ilk müzik grubu olan ”Volvox” grubunda yer almış. Fakat daha sonra bu grup dağılmış ve Şebnem Ferah çalışmalarına tek başına devam etmiş.Yavaş yavaş üne kavuştuğu bu dönemlerde, Şebnem Ferah’ın hayatındaki acı kayıpları da ardı ardına gelmiş.


Uzun zamandır hastalıkla mücadelen eden ablası Aycan Ferah, hastanede tedavi görürken Şebnem Ferah ablasına kısa bir süre içinde ”Deli Kızım Uyan” şarkısını yazmış. Bu şarkıyı çıkardığı 1996 tarihinden iki yıl sonra ise 1998 yılında ablasını kaybetmiş. Deli Kızım Uyan şarkısı o zor dönemden kalmış ve aynı zamanda ”Bugün” isimli şarkısı da yine vefat eden ablasına ithafen yazılmış.

Yaşadığı bu acı olaydan sonra Şebnem Ferah 30 Haziran 1999 tarihinde ”Artık Kısa Cümleler Kuruyorum” isimli albümünü çıkarmış. Fakat Şebnem Ferah ablasını yitirdikten bir yıl, yeni albümünün çıkışından 1,5 ay sonra  17 Ağustos depreminde babası Ali Ferah’ı kaybetmiş.  ”Ateşe Yakın” isimli şarkısı da babasına yazdığı bir şarkıymış. 


2001 yılında ”Perdeler” albümünü çıkardığı sırada yine müzik camiasından biri olan Süha Yavuz ile birlikteymiş, hatta ”Günaydın Sevgilim” şarkısını da Süha Yavuz için yazmış..ancak ihaneti de bu şekilde tanımış. Universal Müzik’in patronu ve Şebnem Ferah’ın sevgilisi Süha Yavuz’un, Ebru Gündeş ile birlikte olduğu ortaya çıkmış..ve bu olay üzerine ”Mayın Tarlası” adlı şarkısını yazmış.

Babam Oğlum'dan Süha Yavuz'la gittikleri Finlandiya tatiline:

Bu akşam sanki hiç beni kırmamışsın gibi hissetmek istedim 
En son tatilimizi düşündüm, ayrılmadan 20 gün önce... 
Dünyanın en güzel şehirlerinden birinde, yürüdük kilometrelerce 
İz bıraktık; kaldırımlarda, otelde, caddelerde.... 


Mayın Tarlası'ndan:

Mayın tarlasında bir adam sevmişim aşk sanıp da / Soyunup korkusuzca çırılçıplak kalmışım 
Aşk filmlerinde olur ya işte öyle sevmişim sonunda / Bedenim sağlam bulunmuş, yüreğim paramparça... 

Daha İyi Olmaz mıydı şarkısından:

Bir kahve içseydik, sarılarak ayrılsaydık / Daha iyi olmaz mıydı 
Kaldığın bir otelden ayrılır gibi gitmeseydin  / Daha iyi olmaz mıydı 
Sözü hiç uzatmadan, doğruları söyleseydin / Daha kolay olmaz mıydı 
Ayrılmak yeterince zor, bunu zaten billiyordun / Ama hayatımın en kötü günü haline getirmeseydin 
Daha iyi olmaz mıydı?

3 oktavlık bir ses aralığına sahip olan Şebnem Ferah dünyanın en büyük şarkıcılarından Adele, Beyonce ile aynı ses düzeyine sahipmiş..bence bu müthiş bişi.

Öyküsü olan şarkılar, öyküleri olan şarkıcılar...

Çok hızlı  giden bir arabada gibiyiz. Hiçbir şeyin ayrıntısına, tadına, rengine bakmadan silüet halinde görüyoruz her şeyi sanki. Oysa ayrıntılar öyle güzel ki..

22 Mayıs 2017 Pazartesi

262.800 Saat Üzerine...


 13 Mayıs üniversitenin pilav günü vardı.

Totom yer görürse kıyamet kopar korkusu ile şu yorgunluğa aldırmayıp oraya  gittim.

İsimleri buradaki gerçek hayat hikayelerinde geçen insanların 30 yıl sonraları ile buluştum.

Her şeyden önce, evveli hatırlamak bugünü analize daha iyi sebep oluyor.

16 yaşındaki Kadriye 50 yaşındaki  sınıf arkadaşlarına bakıyor ,onlarda kendini ve geçen zamanı izliyor.

"Z"'nin iki torunu olmuş. Katıla katıla güldük o bize biz ona. Gün boyu dede diye seslendik. Çocukların hayatına saygı, seçimlere saygı ve tevekkül üzerine inanarak yaşadığı şeyleri anlattı bize  tatlı tatlı. Zaten o hep tatlıydı ki. Eşi ile görücü usulü evlenmiş. "Şans hep %50 bu işlerde kızım " diyor gülerek bana. Haklı, biliyorum. Çok da mutlu bir evliliği var. Eşi sanırım çarşaflı. Eşinden bahsederken sesindeki samimi saygı beni mest ediyor. Sevdiğim dostumun mutluluğu için hiç görmediğim eşine minnet duyuyorum. O tüm bunları anlatırken ders kitaplarını boru gibi büküp elinde tutan  ve dost olmaya çalıştıkça benden uzaklaşan 20 yaşlarındaki Z geliyor gözlerimin önüne tüm ayrıntıları ile.

"A" garip bir karışım. Bir üniversitede ders veriyor, bir iş daha yapıyor . Daha yeni çocuğu oldu , 5 yaşında. Torunu olan ona, o torunu olana gülüyor. Her zamanki peşin sözleri arka cebinde , daha sakin daha durgun izliyor konuşulanları . Çocuğu kocaya bırakmış gelmiş belki aklı onda birazcık. Çok kilo almış. Kiremit rengi dikdörtgen yakalı penye strech blüzü ile kalın kemer taktığı pantolonunu giydiği zamanlar ne çok beğenirdim onu, hatırlıyorum. Sigaraya hepimizi o başlatmıştı neredeyse. Şimdi içmiyor bırakmış.

G'nin bir çocuğu üniversiteyi bitirmek üzere.Başka şehirden gelmiş bizi görmeye. Ne aşıktım ona okuldayken. O ise benden akıllıydı, olmayacağını bildiği yola girmedi. Bugün birbirine samimiyetle değer veren iki dost olarak o bankalarda oturup muhabbet edebiliyorsak onun akıllılığı sayesinde biliyorum. Bir ara minnetle omuzuna dokunuyorum. Nedenini anlamasa da gülümsüyor. Konuştuğumuz konu  hakkında cep telefonumdan açtığım yazıyı okumak için yakın gözlüğünü burnunun ucuna oturtunca basıyorum kahkahayı. Hararetle ettiğimiz sohbet esnasında okul kapısında gelişini beklediğim günlerde,  geldiğinde beni görünce yüzünde beliren ve anlamını çözemediğim o ifadeyi hatırlıyorum. Çaresizlikmiş meğer. Burnunun ucundaki gözlüğün üzerinden bakıp  bir şeyler anlatan bu adam  dost, iyi ki kaybetmemişim.


"Ş" okulda aşkın timsali idi. Ayrılmazlardı partneri ile. Fizik hiç değişmemiş, insan iki kilo alır di mi ?Yok. Boşanmışlar. Konuyu bizimle konuşmak onu rahatsız ediyor belli. Açmıyoruz konuyu. konuşacak binlerce konu arasından onun istedikleri ile devam etmenin ne mahsuru var.

"T" kalbimi kırdı geçenlerde. Facebookta yazımın altına siyasi yorum yaptı. Didiştik, tersledim. Şimdi babacan babacan gülümsese de pas vermiyorum. 30 senedir farklılıklarla dosttuk biz. Saygı duymak zorunda idi düşüncelerime.  Çekinerek  "nasılsın Kadriye" dediğinde "ne yapacaksın" diye cevaplayıp  muhabbetin köküne kibrit suyu ekiyorum. Aslında olgun, sevecen ve iyi bir insandır. Nitekim uzatmıyor, bana uyup çemkirmiyor da. Sadece arada uzaktan gülümsüyor. En azından bu sene gülümsemeyeceğimi biliyorum. Sınav çıkışı  soruları tartıştığımı halini hatırlıyorum. Adam hiç değişmemiş yaaaa....

"İ" canımın içisi. Okulda da ayrı severdim. Ölen bir kızkardeşi vardı, beni onun yerine koymuştu. Ailem de onu öyle sever. Evlendiğinde kızım kucağımda nikahına gittim. Karısı beni ben de karısını sevmedim. Görüşmüyoruz netekim. Sebep önemli değil. Bizim oğlanlar ilk kez başını yastığa koyduklarına gönül düşürürler. Bu da öylesi. Kız sebep aradıktan sonra benim yapacak  bir şeyim olmadığını biliyorum. O yüzden hiç girmedim o topa. Hatun bir akşam İ ile konuşurken "bir gelemediler evimize" diye dırdıra başladığında, sesim hoparlörde iken" selam melam söyleme karına" diyerek kapattım her kapıyı. Süreci uzatmanın anlamı yoktu. Nitekim İ'nin başında bir tane siyah tek kalmamış, bembeyaz saçları. Ne iyi ettim de uzak durdum diye düşünüyorum içimden. Koşup boynuna sarılıyorum : o gün onun doğumgünü. Bir ben hatırlamışım. Gülerek hepsinin doğumgünlerini sayıyorum. İlk tanıştığımız günü söylüyorum. Doğum yıllarını.. şaşırıyorlar.

Çıkıp Nişantaşı'da bir cafede oturuyoruz. Masada en küçük benim halen bizim sınıfta. Yaş neredeyse 50'ye gelecek, bu tanım beni çok güldürüyor. "G" ve "İ" için sürpriz pasta ayarlayıveriyoruz "A" ile. Hep birlikte "kazık kadar adamların doğumgünü mü olur" söylenmeleri arasında kahkahalar atarak yiyip içip sohbet ediyoruz gani gani.

Unutmak isteyip  unutadıklarım ile unutmayı hiç istemediklerim yanyana duruyor. Zaman zalımsın zalım diye haykırıyorum neşeyle. Yine de neşeli , yine de mutluyuz.

Bizim çekirdek grupta ben CHP'liyim. Biri ülkücü, biri HDP'ye oy veriyor, biri "ben evet dedim" diyerek çizgisini açıklamaktan çekinmiyor, biri öyle biri böyle. Çay içip  30 yıllık dostluğumuzu yudumlarken kıyasıya tartışıyoruz. Öfke ile değil, hakaret ederek değil. Birbirimize kah söylenip kah dalga geçip ama kırmadan, ötekileştirmeden, farklılığına saygı duyarak. Özlemişiz insan gibi konuşuluna ortamları kişileri. Ben,  eskiye ait özlediklerim içerisinden "en özlediklerim" arasına sokuyorum  bu ortamı.

Beyler ......bu  vatana nasıl kıydınız?


Sonra, Üsküdar'a döndüğümüzde "Z" ve "A" ile Kanaat Lokantasında alıyoruz soluğu.
Sonra o neşeli kahkahalar yerini hüzne bırakıyor.
Güzel günlerin güzel  anıları, neydik ne olduk ne olacağız ağrıları gelip haksız haksız çörekleniyor yüreğime . Kötü olan her şeyi unutup sadece güzelini aklımızda tuttuğumuz gençlik günlerinden çocuklarımıza bir Cumhuriyet bile bırakamadığımız lain günlere dönüyoruz ister istemez.


Umut, korkudan güçlü tek duyguymuş.

Okul bahçesinde preverzatifleri şişirip  voleybol oynamaya uğraşan o umarsız gençlerden bugün sorumluluk sahibi ve her koşulda dik durabilen yetişkinler çıktıysa,vallahi diyorum umut havada karada her koşulda sapasağlam ayakta.

Vazgeçmemek lazım.
Yarınlar bizim.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Yüzüklerin Efendisi ve Bugün #TecavüzcülerAklanamaz

Ey bu gölgeli diyardaki gezginler
Yitirmeyin umudu! Çünkü karanlık da olsa
bir sonu vardır her ormanın
bakın nasıl da geçip gidiyor bulutsuz güneş
güneş batıyor, güneş doğuyor
gün bir bitiyor, bir başlıyor
Ya doğuda ya batıda mutlaka kesilecek orman (Yüzüklerin Efendisi)





Ardımızda korku, önümüzde düşmanlar
Göğün altında kurulacak yataklar
Ta ki tüm zorluklar aşılana
Yolculuk bitip, işimiz, tamamlanana kadar.
Gitmeliyiz! Gitmeliyiz!
Gün doğmadan atları sürmeliyiz
! (Yüzüklerin Efendisi)


27 Haziran 2015 Cumartesi

Gerekmiyor

Hiç böyle bir günüm olmamıştı.

Güneşte ayazda rüzgarda yağmurda koşmuş koşmuş da baharın serinliğinde bir salkım söğütün altında manolya kokuları taşıyan serin rüzgârın kucağında bir nefeslik durmuş gibiyim. 



Hayalini kurmaktan bile vazgeçtiğim bir gün bugün.
Bugün ..seni yaşadığıma inanamıyorum.

Benden ne isteniyorsa yaptım!

Okudum,iyi bir üniversiteyi bitirdim.
Evlendim..iki güzel çocuk dünyaya getirdim.
Çocuklarımın ikisi de takdirname ile sınıflarını geçtiler.
İşsizdim..yarınlara ait endişelerim vardı..işe girdim.

Nehir Trabzon'da annem ile , yani çocuğuma benden iyi bakacak ben kadar seven ile birlikte.Mutlu ve aklım onda kalmıyor.Şu an onun için yapmam gereken ya da yapabileceğim bir şey yok.
Selin okulunda işe girdi, yaz tatilini doğru değerlendiriyor, sevdiği bir arkadaşında kaldı gece.Şu an onun için yapmam gereken ya da yapabileceğim bir şey yok.

Eşim işe gitti.
Mevsim yaz..serin bunaltmayan hediye bir yaz günü.


Yapmam gereken hiç bir şey, yok;dağları devirip , denizleri kurutan bir endişem yok.

Yemek yapmam gerekmiyor...çocuklar evde olmayacak.
Bir şeyleri yetiştirip koşturmam gerekmiyor.


Üzerimde öylesine rengi atmış ama rahat ve aşina ev kıyafetlerim...yahu saçımı taramam bile gerekmiyor.

Engelleyemediğim bir sırıtmadır geldi yerleşti suratımın orta yerine.Gittikçe genişliyor. Evde dolaşıyorum her şyi ilk kez görüyormuşcasına.İçinde koşturmadan, kafamda "gerekler" olmadan ; yağmur sonrası tozlardan arınmış netlikle seyredersiniz ya her şeyi...işte öyle seyrediyorum hayatımı,evimi.

Büyük kızım yarın gelecek inşallah da,küçüğüme ait özlemişlik sızı sızı kemiriyor yüreğimi. Özlemimi seviyorum, özleyecek birinin olmasını, kavuşmayı keyifle beklediğim özlemlerimi seviyorum. Dayısının ona aldığı ördek ile Trabzon'da mutlu koştururken hayal ediyorum. Elime pijamalarını alıp üstlerine sinmiş kokuyu içime çekiyorum..burnumun direği sızlıyor ama mutluyum.İnsan sevdiklerinin mululuğu ile mutlu olmuyor mu sanki.

Bugün öyle muhteşem bir gün ki...vazgeçmişim ummaktan.

Dışarı çıkmam gerekmiyor
İçeri girmem de gerekmiyor.

Paşa gönlüm ,sen ne istersen hiç çekinme söyle bana

Onu bile yapmam gerekmiyor .