anı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ekim 2024 Salı

Bir Nefes de Benim İçin Al



 Gözümü yumsam yetmiyor, kulağımı tıkasam ..olmuyor.

Akışa ve ülke gündemine, insanın ve insanlığın geldiği hale o kadar tepkiliyim ki uzak durmazsam kalıcı olarak  bir şeyleri yitireceğimi düşünüyorum.

Beri yandan Ekim tüm her şeyin ötesinde güzel. Hatta Ekim Eylül'den de güzel.  Thomas Hardy'nin "Herhangi Bir Jude" kitabını aldım ve iş yerinin dengesiz akışından da uzak kalıp kitabımı okumak, ağaçları -denizi-bulutları seyretmek istiyorum.

35 senedir çalışıyorum ve ilk defa  bir şeyler işten daha çekici geliyor bana.

Tabii bunun direkt ülke gündemi ve insanlarımızın saçmalığından öte yaşla da ilgisi var. Artık 53 yaşındayım. Muhtemelen bir 53 daha vardır da sonraki 53'ten şüpheliyim. Artık yaşamak, güzel yaşamak istiyorum. Ertelediklerimi yapmak istiyorum demeyeceğim ertelemek eşeklik gerçekten ;35 yaşında heves edip  sizi mutlu eden şey 53 yaşında  umurunuzda bile olmuyor. O yüzden  ertelediysem   bitmiş gitmiş ; yenilere bakmak lazım. 

Haydarpaşa köprüsünden Kadıköy'e inerken sağda bir ağaç kümesi var. Tanıdık geliyor bir yerlerden ama çıkaramıyorum. Eskişehir'de görmüştüm sanki aynısını . Eskişehir'e gidip bi bakmak istiyorum. Eskişehir'i özledim. (Eşim Eskişehirli)

Abalmmmmmmmmla Trabzon


Trabzon'a biraz daha kış bastırınca gitmek istiyorum. Annemin söylendiği benimse özleminden burnumun direği sızlayan yağmurlarında suskun, dinlemek istiyorum hayatı ve kendimi. Yeniden güzel anılar inşa etmek...

Yola çık yol sana görünür demiş ya Mevlana.

Yolunu bulmam lazım.

25 Eylül 2024 Çarşamba

Tarihi Saray Lokantası




 Kadıköy sahil tarafında bir Tarihi Saray Lokantası var.

Burger King'in sağındaki sokaktan giriyorsunuz..hemen orada.

Neredeyse 20 yıldır önünden geçerim ,  geçen senelerde merak edip girdim.

Tavanı yüksek,  minik şirin avizeleri olan, temiz, masaları ahşap ve kocaman olan ve daha fazla müşteri alalım diye  tıklım tıklım oturtmayan ferah bir  lokanta.

Ev yemekleri yapıyor, pide -döner-lahmacun vb de var.

Karadenizliler.

Lezzetli yemekleri. Temiz de.

Sevdim  orayı :-)  Sıkça gider oldum.


Ablam İstanbul'a geldiğinde bir sabah , gece henüz güne ışımışken "abla gel çorba içelim" dedim. Sabahın köründe olur muydu olmaz mıydı..girdik çorba içtik ama nasıl hoşumuza gitti  var ya. İçimiz ısındı, keyfimiz yerine geldi, neşelendik. Sohbet ettik. Sabahın taze çayından içtik. İkimiz de o sabah çorbasını unutamadık.

Şimdi ne zaman oraya gitsem sabah çorbasına, karşımdaki boş sandalyeyi de alarak bir fotoğraf çeker ve özlemimi aktarırım  ablama.


Hani denize girersiniz, her taraf yosundur , elinizle itersiniz açık denizin durgun mavisine kavuşmak  ve kendinizi  suya bırakmak için ya.

Ablamla benim tüm güzel anılarımız öyle. Planlı  bir şey yok. Ola ki  bir şehre geldiğimizde, sorumlulukları  elimizle nazikçe öteleyip  kendimize azıcık zaman yaratıp  palas pandaras bir minik  gezinti yapıyoruz. Kâh  sabah çorbası, kâh Gümüşsuyu'ndan Beşiktaş'a inerken  o an keşfedilmiş taze kahve ve kruvasan,  kâh kısacık bir vapur yolculuğunda çay-tost eşliğinde kıkır kıkır sohbetler.

Ve sonra onların yarattığı güzel anıların yıllarca solmayan renklerinin  neşesi...

Ve sonra yine zilyon sorumluk 😏

Neyyyse, bu sabah yine gittim çorba içmeye. Sonra garson yanıma geldi. Garsonları da bin yıldır orda çalışan efendi-eski usül garsonlardan. "Abla sen her geldiğinde kulağında kulaklık ne diniyosun" dedi. Yaşlıca tatlı bi amcabey aslında ama herkes abla ya..ben de ablayım tabii.  Şaşırdım, indirdim kulaklığımı. 


-Ne??  dedim.

-Abla sen her geldiğinde ne diniyosun merak ediyoz biz ..dedi gülerek.

Kulaklığı çıkardım. Müziği hoparlöre verdim. (tıklayınız ve müziği dinleyiniz.)

Durdu dinlediler 10 saniye kadar.

-Haaa ondan..dediler.

Bu sefer ben de güldüm.

-Ne o ondan olan ..dedim.

- Sen her zaman gülümsüyon, sabahları da öyle öğlen de gelsen kulağında kulaklık yine öyle. Bu dinlendiriyo  demek...dedi.

-Öyle sanırım dedim bu sefer kıkırdamamı bastıramayarak. Çok komik geldi bana  merakları  ve içtenlikle sormaları.Sabahın o saatinde kimse de yoktu.  Cebimi masanın üstüne bıraktırdılar. Onlar klasik müzik eşliğinde masaları silip  azalan pul biberleri doldurdular ben de çorbamı içtim.

Şimdi iş yine siyasete dönecek ama toplumun içine öyle edildi ki insanlar yüzü gülen birini görünce  hasretle koşuyor yanına.

Mutlu günler, mutlu yarınlar diliyorum gönlü aydın Cumhuriyet insanlarına.

6 Ocak 2018 Cumartesi

Seni Tanıdığımda


Sabah Selin'in pasaport işlemleri için Vatan'da bulunan Emniyet'e gittik. Sabahın esselatı ama mevzuu İstanbul olunca kargalar bile ikinci kahvaltıyı yapmış olayı brunch'a bağlamış oluyor. 


Haftalardır makineleşmiş bir beyin ve vücut ile deliler gibi, aptallar gibi  çalışıyorum. Bir dakika boşluk yok. Uykumdan uyandığımda bana şarkılar çalıyor olan beynim-hafızam-düşünce sistemim çalışmaya ve iş planımı  sorgulayıp beni sarı alarmda tutmaya devam ediyor. Bir odada hapis kalanlar, uzayda astronotlar gibi anılarımı ya da sevdiğim şeyleri hatırlayıp insan kalmaya ve kendimi yitirmemeye çalışıyorum.


 Sevmeye ve umut etmeye alışkın kalbim, biraz yorgun ama yine de güçlü bir şekilde varlığını hatırlatıyor. Tüm bu  haksız keşmekeş içerisinde yine de seviyorum yaşamayı, yarına umut etmeyi ihmal etmiyorum. Sağanak yağmurlarda burnumun ucuna düşen tek damla yağmurun, gökyüzünden şahsıma özel gelen bir armağan olduğunu bilmek ile ilgili bir şey bu.


Sabah Selin'in pasaport işlemleri için Vatan'da bulunan Emniyet'e gittik. Sabahın esselatı ama mevzuu İstanbul olunca sabahın 7'sinde bile kavga edecek kadar stresli ve yorgun olabiliyor insanlar. Oysa daha gün yorulmamış, insan kirlenmemiş..sadece 7(Yedi). Horoz esneyecek, uykusunu bastırıp  ötecek daha filan..ne olmuş olabilir ki kavga edecek kadar sabrınızı ve sizi tüketen?


Baba-kız gidilecek güzergah hakkında tamamlayıcı fikir tartışması yaşıyorlar. O vasıta bu yol, bu vasıta şu yol.Mecbur olmadıkça ağzımı açmıyorum. Yorgunum. Sonra onları izlemek  nasıl zevkli. Bir aile yaratmışım ben. Biri kıvırcık saçlı pembe beyaz bişi, öteki saçlarına kır düşmüş geçmiş zaman prensi. İkisinin de minnacık burunları. 


Dokunuşları, sesleri,sözleri aşina. Yaşadığın anı farkına varmak..ömrü en uzun kılan şey bu olsa gerek. Ocak ayında olmaması gereken bahar havasını içime çekiyorum doyasıya. Marmaray,  metro, otobüs,vapur...onlar konuşuyor ben  dinliyorum, kulaklarım bile yorgun dinlemekten. Karacaahmet'te öten tek kuş bile yok. Onlar da yorgun olabilir tabii..


Sabah Selin'in pasaport işlemleri için Vatan'da bulunan Emniyet'e gittik. Sabahın esselatı ama mevzuu İstanbul olunca akşamı düşünmüyor insan. Yapılacak onlarca şeyi sıraya koyup koşuyorsun sadece.Mevsimler takvimde, zaman saatte. Yakalayabilirsen sobele..


Eşim bir şeyi "fazla" yapmış eksik değil ama bu da sorun oldu , pasaport işini halledemedik. İki fındık burun bunun kritiğini yaparken ve ben daha şimdiden birazdan işe gidecek olmanın koşturmacasındayken farkında bile olmadıkları bir tatil sabahı kaçamağını farkında olarak yaşıyor olmanın huzuru ve neşesiyle gülümsedim. Bir şeyler yiyip ayrılalım planlarına girişmişlerdi bile ikisi. 


Selin  "baba" dedi bir şey sormak için.
Eşim döndü baktı.

Seni tanıdığımda adın Özer'di sadece..



22 Mayıs 2017 Pazartesi

262.800 Saat Üzerine...


 13 Mayıs üniversitenin pilav günü vardı.

Totom yer görürse kıyamet kopar korkusu ile şu yorgunluğa aldırmayıp oraya  gittim.

İsimleri buradaki gerçek hayat hikayelerinde geçen insanların 30 yıl sonraları ile buluştum.

Her şeyden önce, evveli hatırlamak bugünü analize daha iyi sebep oluyor.

16 yaşındaki Kadriye 50 yaşındaki  sınıf arkadaşlarına bakıyor ,onlarda kendini ve geçen zamanı izliyor.

"Z"'nin iki torunu olmuş. Katıla katıla güldük o bize biz ona. Gün boyu dede diye seslendik. Çocukların hayatına saygı, seçimlere saygı ve tevekkül üzerine inanarak yaşadığı şeyleri anlattı bize  tatlı tatlı. Zaten o hep tatlıydı ki. Eşi ile görücü usulü evlenmiş. "Şans hep %50 bu işlerde kızım " diyor gülerek bana. Haklı, biliyorum. Çok da mutlu bir evliliği var. Eşi sanırım çarşaflı. Eşinden bahsederken sesindeki samimi saygı beni mest ediyor. Sevdiğim dostumun mutluluğu için hiç görmediğim eşine minnet duyuyorum. O tüm bunları anlatırken ders kitaplarını boru gibi büküp elinde tutan  ve dost olmaya çalıştıkça benden uzaklaşan 20 yaşlarındaki Z geliyor gözlerimin önüne tüm ayrıntıları ile.

"A" garip bir karışım. Bir üniversitede ders veriyor, bir iş daha yapıyor . Daha yeni çocuğu oldu , 5 yaşında. Torunu olan ona, o torunu olana gülüyor. Her zamanki peşin sözleri arka cebinde , daha sakin daha durgun izliyor konuşulanları . Çocuğu kocaya bırakmış gelmiş belki aklı onda birazcık. Çok kilo almış. Kiremit rengi dikdörtgen yakalı penye strech blüzü ile kalın kemer taktığı pantolonunu giydiği zamanlar ne çok beğenirdim onu, hatırlıyorum. Sigaraya hepimizi o başlatmıştı neredeyse. Şimdi içmiyor bırakmış.

G'nin bir çocuğu üniversiteyi bitirmek üzere.Başka şehirden gelmiş bizi görmeye. Ne aşıktım ona okuldayken. O ise benden akıllıydı, olmayacağını bildiği yola girmedi. Bugün birbirine samimiyetle değer veren iki dost olarak o bankalarda oturup muhabbet edebiliyorsak onun akıllılığı sayesinde biliyorum. Bir ara minnetle omuzuna dokunuyorum. Nedenini anlamasa da gülümsüyor. Konuştuğumuz konu  hakkında cep telefonumdan açtığım yazıyı okumak için yakın gözlüğünü burnunun ucuna oturtunca basıyorum kahkahayı. Hararetle ettiğimiz sohbet esnasında okul kapısında gelişini beklediğim günlerde,  geldiğinde beni görünce yüzünde beliren ve anlamını çözemediğim o ifadeyi hatırlıyorum. Çaresizlikmiş meğer. Burnunun ucundaki gözlüğün üzerinden bakıp  bir şeyler anlatan bu adam  dost, iyi ki kaybetmemişim.


"Ş" okulda aşkın timsali idi. Ayrılmazlardı partneri ile. Fizik hiç değişmemiş, insan iki kilo alır di mi ?Yok. Boşanmışlar. Konuyu bizimle konuşmak onu rahatsız ediyor belli. Açmıyoruz konuyu. konuşacak binlerce konu arasından onun istedikleri ile devam etmenin ne mahsuru var.

"T" kalbimi kırdı geçenlerde. Facebookta yazımın altına siyasi yorum yaptı. Didiştik, tersledim. Şimdi babacan babacan gülümsese de pas vermiyorum. 30 senedir farklılıklarla dosttuk biz. Saygı duymak zorunda idi düşüncelerime.  Çekinerek  "nasılsın Kadriye" dediğinde "ne yapacaksın" diye cevaplayıp  muhabbetin köküne kibrit suyu ekiyorum. Aslında olgun, sevecen ve iyi bir insandır. Nitekim uzatmıyor, bana uyup çemkirmiyor da. Sadece arada uzaktan gülümsüyor. En azından bu sene gülümsemeyeceğimi biliyorum. Sınav çıkışı  soruları tartıştığımı halini hatırlıyorum. Adam hiç değişmemiş yaaaa....

"İ" canımın içisi. Okulda da ayrı severdim. Ölen bir kızkardeşi vardı, beni onun yerine koymuştu. Ailem de onu öyle sever. Evlendiğinde kızım kucağımda nikahına gittim. Karısı beni ben de karısını sevmedim. Görüşmüyoruz netekim. Sebep önemli değil. Bizim oğlanlar ilk kez başını yastığa koyduklarına gönül düşürürler. Bu da öylesi. Kız sebep aradıktan sonra benim yapacak  bir şeyim olmadığını biliyorum. O yüzden hiç girmedim o topa. Hatun bir akşam İ ile konuşurken "bir gelemediler evimize" diye dırdıra başladığında, sesim hoparlörde iken" selam melam söyleme karına" diyerek kapattım her kapıyı. Süreci uzatmanın anlamı yoktu. Nitekim İ'nin başında bir tane siyah tek kalmamış, bembeyaz saçları. Ne iyi ettim de uzak durdum diye düşünüyorum içimden. Koşup boynuna sarılıyorum : o gün onun doğumgünü. Bir ben hatırlamışım. Gülerek hepsinin doğumgünlerini sayıyorum. İlk tanıştığımız günü söylüyorum. Doğum yıllarını.. şaşırıyorlar.

Çıkıp Nişantaşı'da bir cafede oturuyoruz. Masada en küçük benim halen bizim sınıfta. Yaş neredeyse 50'ye gelecek, bu tanım beni çok güldürüyor. "G" ve "İ" için sürpriz pasta ayarlayıveriyoruz "A" ile. Hep birlikte "kazık kadar adamların doğumgünü mü olur" söylenmeleri arasında kahkahalar atarak yiyip içip sohbet ediyoruz gani gani.

Unutmak isteyip  unutadıklarım ile unutmayı hiç istemediklerim yanyana duruyor. Zaman zalımsın zalım diye haykırıyorum neşeyle. Yine de neşeli , yine de mutluyuz.

Bizim çekirdek grupta ben CHP'liyim. Biri ülkücü, biri HDP'ye oy veriyor, biri "ben evet dedim" diyerek çizgisini açıklamaktan çekinmiyor, biri öyle biri böyle. Çay içip  30 yıllık dostluğumuzu yudumlarken kıyasıya tartışıyoruz. Öfke ile değil, hakaret ederek değil. Birbirimize kah söylenip kah dalga geçip ama kırmadan, ötekileştirmeden, farklılığına saygı duyarak. Özlemişiz insan gibi konuşuluna ortamları kişileri. Ben,  eskiye ait özlediklerim içerisinden "en özlediklerim" arasına sokuyorum  bu ortamı.

Beyler ......bu  vatana nasıl kıydınız?


Sonra, Üsküdar'a döndüğümüzde "Z" ve "A" ile Kanaat Lokantasında alıyoruz soluğu.
Sonra o neşeli kahkahalar yerini hüzne bırakıyor.
Güzel günlerin güzel  anıları, neydik ne olduk ne olacağız ağrıları gelip haksız haksız çörekleniyor yüreğime . Kötü olan her şeyi unutup sadece güzelini aklımızda tuttuğumuz gençlik günlerinden çocuklarımıza bir Cumhuriyet bile bırakamadığımız lain günlere dönüyoruz ister istemez.


Umut, korkudan güçlü tek duyguymuş.

Okul bahçesinde preverzatifleri şişirip  voleybol oynamaya uğraşan o umarsız gençlerden bugün sorumluluk sahibi ve her koşulda dik durabilen yetişkinler çıktıysa,vallahi diyorum umut havada karada her koşulda sapasağlam ayakta.

Vazgeçmemek lazım.
Yarınlar bizim.

16 Eylül 2016 Cuma

Tarık Akan, Zeki Alasya ve Gandalf




Çocukluğumda,Türk Filmi ya da western izlerken annemin hüzünle "bunların yarısı rahmetli şimdi" dediğini duyardım, aldırmazdım.



Oysa şimdi, ölen her oyuncu-sanatçı-figürle hayattan kendisine ait bir anı-bir izin silindiğini ve hüznün kaynağının bu dizimi hiç bozulmayan hayat akışı olduğunu anlıyorum.


Zeki Alasya vefat ettiğinde,tanıdığım-bizim evden biri ölmüş gibi hissettim.

Çocukluğumun önemli bir parçası, film boyu az gülmüşüz gibi sonunda SON yerine NOS yazışı ile yerlere yattığımız neşeli günün anılarımdaki renkleri de gitti onunla.


Devekuşu Kabare'yi izlerken babamla attığımız kahkahalara içeriden koşup gelen son derece muhafazakar teyzemin bu açık saçık esprilerle dolu şeyi birlikte izlememize tepkisini tınlamayan babamın "mizah en iyi izah, iyi espri zeka gerektirir" söylemleri ile neşemizi besleyişi koştu geldi unutulmuşluklar diyarından.

Son 14 yılda solan ve unutulan bir çok şey gibi , gülüşümüzü özledim.

Tarık Akan öldü haberini görünce,sabahları tavan yapmış olan neşem bir anda soldu gitti.
Darbe aldım.
Üzüntüm o boyuttaydı.

Yakışıklıydı (40'ımdan sonra farketmiş olsam da çok yakışıklıydı)
Cüssesi de kalbi de dev gibiydi.
İnandığı şeylerin arkasında duran sağlam biriydi.
Saygı duyuyordum.
Filmlerini,sanatını seviyordum.

Ölmesini (rahatlıkla) dileyebileceğim onca saçma insan varken neden o dedim içimden sıkkın ve yüksek bir sesle bağırıp.

Bisikletime atlayıp mavi denizin altın parıltılarında aklımı dağıtmaya uğraştım.

Gariptir, Yüzüklerin Efendisinden sözler geldi teselliye.
  • Pippin: Böyle sona ereceğini hiç sanmazdım..
Gandalf: Son mu? Hayır bu yolculuğun sonu değil.. Ölüm, sadece başka bir yoldur; hepimizin aşması gereken...

  • Yaşayan pek çok kişi ölümü hakeder. Ölülerden bazıları da yaşamı. Yaşamı onlara verebilir misin, Frodo? Ölüm hakkında karar vermekte aceleci olma. En bilgeler bile sonu göremez. Hislerim Gollum'un iyi ya da kötü yanının bu iş bitmeden bitmeyeceğini söylüyor.


Çocuklarım yanımda,neşeyle kahvelerini içiyorlar. Türk filmlerine neden hüzünle baktığımı  , her kaybettiğimiz sanatçıyla çocukluk anılarımın renginin soluşunu, yitirdiklerimin sadece birer isim olmadığını onlara anlatmayacağım.

Hüzün, ilerki yol kavşaklarında bekliyor zaten. 
Zaman yettiğince neşeyle bezensin çocukluk anıları.

Şimdi kahvemizi içeceğiz.
Fal kapatacağız.
Şekillere güleceğiz.
Ve yitirdiklerimizin yerine daha güzellerinin gelmesi için umuda sarılıp yaşama güveneceğiz.

Işıklar içinde uyuyun tüm güzel insanlar.







3 Ocak 2015 Cumartesi

Onunla Kavga Edemezdim






Kavga edemezdim onunla. hem sevgimin büyüklüğü, hem onun statüsü, hem karakter yapısı müsaade etmezdi . 

Bir inadı vardı (hem de hiç yok derdi o muhteşem kapasitedeki inadına) kırk yılın bir başı tutardı ama tuttu mu tutardı yani.Göze alamazdım onunla inatlaşmayı. Ben daha mı az inattım?Yok, asaletimle alakası yok ;kazandıklarım kaybettiklerime değmezdi hiç bir zaman.

Onunla kavga edemezdim. Gözlerinde tsunamiler yaratırdı öfkesi ama ardındaki kırılmışlığı görürdüm.O bana bağırırken ben onu severdim, ben onu örselerken o beni severdi.Kurallar koyar, taviz vermez,boynumun büküldüğünü görünce kuralları yıkacak bir mantıklı sebep bulup otoritesinden taviz vermezdi.



Onunla kavga edemezdim. İnsan ötesi bir sezgisi vardı.Yalan söylediğimi şıp diye anlar, beni buna pişman ederdi. Öylesine coşkun, öylesine dağlar denizler dolusu , öylesine mavi severdi ki beni bu aşka ihanete elvermezdi gönlüm. Omuzlarıma fındık kadar sorumluluk-üzüntü bırakmaz hepsini kendi omuzlardı.Yorulurdu ama vazgeçmezdi.Tam bir askerdi. Hayata mevzi alır, boşa kurşun atmazdı.Tüm o yüklerin, koşturmacanın,sorumluluğun içinde bir elini benim için boş bırakır,ellerimi bırakmazdı.


Onunla kavga edemezdim.Tüm anılarımın başlangıcında o vardı, miladımdı benim. Zamanı "ondan önce " diye ayırmış, ondan sonra demeye dilimi vardırmamıştım. Ondan sonra olsun istemiyordum, hep onunla olsun istiyordum. Kavga edersek sayılı dakikaları boşa harcar, anılarımızı kirletirdik.Bazen çok üstüme gelir beni gerçekten kızdırırdı, bazen beni deli eder bazen hiç anlamaz bazen çok ağır sözler söylerdi. Karşılık veremezdim içimden geldiği gibi. Sonsuz damlacıklar denizi olan sevgisini içinde saklar öfkesinin yakıcılığını tattırırdı hak ettiğime inandığında. O zaman kâr etmezdi ona karşı gelmek.Elbette mümkündü onu yenmek ama dedim ya, kazandıklarım kaybettiklerime değmezdi. Hiç bir şey onun ışık ışık bakan güzel gözleri kadar etmezdi. Işıltısını söndürmeye kıyamaz,onunla kavga etmezdim.


Hele biri üzsün beni..hele ağlayayım. İmkansız kelimesini tanımaz, yüce dağları düz yol eder önüne reisi cumhur gelse dider yolunmuş tavuk gibi ortaya koyardı. Yoktu benim için yapamayacağı şey. Ağladığımda her göz yaşı tanesinin başında bekleyip avucunun yumuşak sıcaklığı ile silişini hatırlarım.Göz yaşı tuzludur, cildini bozmasın derdi.Her ayrıntısı ile her ayrıntımı severdi.

Ellerinde büyüdüm,gözlerinde büyümedim. Belki bu tanımsız sevgiyle yoğrulduğu için var oluşum, yarım ve koşullu sevgileri kolay benimseyemedim...









Ben sevmeyi onda öğrendim... sevdiklerimi de onun gibi sevdim...



Sevmeyi,sevdiklerime , onun bana öğrettiği gibi öğrettim ve dünya ile barışık, şekille değil var oluşa saygıyla sevmeyi bilen çocuklar yetiştirdim


Elimden başka ne gelirdi ki... ben varoluşumun en başından bugüne onunla hiç kavga etmedim.Sevgisi önümde ardımda duvardı..sadece, yürek yettiğince, çok ama çok sevdim.









3 Aralık 2014 Çarşamba

Döndüm Şöyle Bir Baktım da...

Aklımda nereden estiyse , seneler önce bebek.com da yazışmalarımıza bakmak istedim bu sabah. Ne mutluydum, ne eğlenirdim o zamanlar.

Bir tanesini paylaşayım mı sizinle?



Kırmızılısı Selin,öteki sarı şeker ise çok sevdiğim birisinin çok sevdiğim kızı..

28,02,2006



GÜNAYDIN, 
  
BU SENE İPİN UCUNA ASILACAĞIM VE ELİMDEN KAÇIP GİTMESİNE İZİN VERMEYECEĞİM DEDİM AMA İP BİR YANA DURSUN KENDİMİ KAYBEDECEĞİM HALE GELDİM..AMA BU BİR ŞİKAYET CÜMLESİ DEĞİL DİKKATİNİZİ ÇEKERİM. 
  
SADECE ÇOK ALANA ÇOK YERE DAĞILDIM VE YETİŞMEKTE GÜÇLÜK ÇEKİYORUM O ARADA YAZAMADIĞIM ZAMANLAR OLUYOR AMA İŞİM NE OLURSA OLSUN BURAYA YAZMAYI VE OKUMAYI ÖZLÜYORUM...DİYE KİŞİSEL İLETİMİ YAZDIKTAN SONRA ÇOCUKLARIMI ANLATMAYA GEÇEBİLİRİM...

BU CÜMLEDEKİ "LAR" EKİNİ NE ÇOK SEVDİĞİMİ HİÇ SÖYLEMİŞMİYDİM? 
  
SELİN ERKEN ERGENLİK Mİ YAŞIYOR NEDİR KIRACAĞIM BACAKLARINIHER DENİLENE İTİRAZ EDİYOR AY... ÖMRÜMÜ ÇÜRÜTTÜ RESMEN .HER KONUDA KENDİ FİKRİ VAR HER KONUDA BİR OLMAZ İLERİ SÜRÜYOR Kİ FİKRİNİDE BEYAN ETSİN(BABASI AZ GELMİŞ GİBİ )AKŞAM DESENLİ DANTELLİ FANİLASINI GİYMİŞ ALTINADA ŞORTUNU GİYMİŞ(ZÜRAFANIN DÜŞKÜNÜ MİSALİ),SONRA O FANİLANIN ETEK KISMINI BURUP BURUP GÖĞÜS "DEKOLTESİNİN" İÇİNE SOKARAK GÖBEĞİNİ AÇMIŞ,SAÇLARINI ISLATIP TOPLAMIŞ SONRA GEÇMİŞ KARŞIMA DANS EDİYOR.İÇMEKTE OLDUĞUM ÇAYI İTİNAYLA PÜSKÜRTTÜM TABİİ.KIZIM NE OLUYOR?ANNE BU AKŞAM HEM MODACIYIM HEM MANKENİM DİYOR.E AMADA BEN HALA ANNEYİM SENİN VASFINA TÜKÜREYİM DONACAN KIZIM ALLAH'IN KIŞ GÜNÜ HEM HER YERİNİ AÇMIŞSIN HEM AZ GELMİŞ BİRDE BAŞINI ISLATMIŞSIN.BANA MERHABA BAŞÇAVUŞUN EŞEĞİ BAKIŞINI FIRLATTI DANSINA DEVAM ETTİ ANNEANNESİNE GİDİP YALTAKLANDI,FOTOĞRAF MAKİNESİNİ GETİRDİ Bİ FOTOĞRAFIMI ÇEK FALANCA İLE FİLANCAYI ÇATLATAYIM(KIŞIN GÖBEĞİNİ AÇTI DİYE SELİN'İ KISKANIP ÇATLAYACAK ARKADAŞI DA VARMIŞ EŞHEDÜ) 
  
HANİ HEP DERİM YA BENDE OTOTRİTE YOK ALLAH BENDEN ALMIŞ KİME VERMİŞ BİLMİYORUM.İŞTE BİR KANITI DAHA.KALKTIM FOTOĞRAFINI ÇEKTİM.GİTTİ KENDİNE SÜTLÜ KAHVE HAZIRLAMAYA PARMAK UÇLARINDA AYARI BOZUK HÜLYA KOÇYİĞİT MODELİ YÜRÜYEREK, ÖZER CAMDA KAÇAK SİGARA ÇİYORDU YİNE SELİNİN SESİNİ DUYUNCA DUMANI YUTTU KORKUDAN.BENDE DİNLİYORUM. 

S:-"BABACIM, BAK BANA" 
Ö:-ÖHHÖ ÖHHHHH BÖH KIZIM NE O HALİN ÇABUK GİT GİYİN KÖH BÖH 
S:-BABACIM SAÇMALAMAGİYİNECEĞİM ZAMANI GELİNCE SADECE BENİ GÜZEL BULDUNMU DİYE SORACAKTIM. 
Ö:-KEMİKLERİNİ KIRSAM DAHA GÜZEL DURACAK SANKİ??? 
S:-BANA ŞİMDİ DEDİĞİNİ ZORLA YAPTIRABİLİRSİN BABACIM AMA BÜYÜDÜĞÜMDE GİYİM "STİLİMİ" KENDİM SEÇECEĞİM VE BÖLE GİYİNECEĞİM SENDE BANA KARIŞAMAYACAKSIN BABACIĞIM(LAFIN SONUNA -CIĞIM EKLEYİNCE HAYATINI KURTARABİLECEK SANIYOR BENİM SAF KIZIM) 
Ö:- 
S:-TAMAM TAMAM BABACIM HAHAHAH(MANASIZ SOSYETE GÜLÜŞ TON BUNU DA YENİ EDİNDİ) GÖRÜŞÜRÜZ BİRAZDAN SİNİRLENME 
  
SELİN SALONA GERİ DÖNDÜ.BAKIŞIMI GÖRDÜ(BABASI İLE KONUŞMA "STİLİNİ" BEĞENMEDİĞİM İÇİN KIZMIŞTIM SAHİDEN" GİTTİ PİJAMALARINI GİYDİ AMA MANASIZ HÜLYA KOÇYİĞİT KELEBEK YÜRÜYÜŞÜ KALDI DÜN GECE. 
  
TABİİ O ARTIK 6 YAŞINI BİTİRDİ BENİM BEKLENTİLERİM NASIL BÜYÜDÜYSE SELİNDE ÖYLE BÜYÜDÜ BENDE BİLİYORUM AMA BU BEN BİLDİĞİMİ YAPARIMLAR, SONU GELMEYEN İTİRAZLAR BİRAZ ERKEN BAŞLADI GİBİ GELİYOR BANA. 
  
ÖFKEMİN SON RADDESİ NERESİ ÖĞRENMİŞ,ORAYA KADAR OYNUYOR BENİMLE.... 




NEHİR ZATEN BİR ALEM,ŞAHSINA MÜNHASIR BİR ÇOCUK O SELİN İLE ALAKASI YOK.TAMAM BENDE BİLİYORUM KARDEŞ DİYE KİMSE İMSEYE BENZEMEK ZORUNDA DEĞİL.TAM ÜÇ KARDEŞİZ BİZ BİLMEZMİYİM KARAKTER VE FİZİK OLARAK BENZEMEZLERİ...AMADA ABİCİM BİR GIDIM BENZER DEĞİL Mİ?O DA YOK KEÇİ DE....SELİN'DEN ÇOK FARKLI AMA SELİN GİBİ ÇOK SEVİLESİ ÇOK TATI VE ÇOK ÖZEL BİR PİNÇİK O.O BENİM HACIYATMAZ GİBİ TAM YERE SERİLDİM DERKEN AYAĞA KALKMAMA NEDEN OLAN NEŞE KAYNAĞIM....O BENİM GÖKKUŞAĞIMIN EN KEYİFLİ RENGİ...O BİR ADI GİBİ ÇAĞIL ÇAĞIL NEHİR 
  
AMA O DA BİRYER CÜCESİ SONUÇTA VE CANIMA OKUYOR...AMA BU DA BİR ŞİKAYET CÜMLESİ DEĞİL. 
  
SELİNNE KADAR BAĞIMSIZ İSE BU O KADAR BAĞIMLI BİR ÇOCUK.EMMMMİ EMMMMİİİDİYE DOLANIR DURUR BİR YANDAN KOPMA KOPPMA(KORKMA KORKMA) DİYEREK HER DUYDUĞU SESTE KUCAĞIMA ATLAR VE SONRA ASLINDA KORKMADIĞI ANLARDA(ÇÜNKÜ GERÇEKTEN KORKAK BİR VELET BENİM KIZIM) BU YAPTIĞI KÜÇÜK MUZIRLIK İÇİN SAÇLARIMI KOKLAYIP ÖPEREK BENDEN ÖZÜR DİLER.DUDAĞININ BİR KENARINDA HEP TEBESSÜM VAR NEHİR'İN.YUMUŞAK HUYLU BİR ÇOCUK AMA KESİNLİKLE ANNESİNDE BULUNMAYAN KARARLILIĞA SAHİP. 
  
NEHİR DÜN UYUMAMIŞ.E İYİ ERKEN YATAR DEDİK AMA AKŞAM 19:30 İLE 20:00 ARASI UYUMASI HARİÇ YİNE UYUMADI.HEM VALLAHİ HEM BİLLAHİ ÇOCUK YATAKTA OTURDU SABAHA KADR UYUMADI.SAAT 05.30'DA ANNEM KALKTI BAKTI BİZ EDİ İLE BÜDÜ OTURMUŞUZ YATAKTA BÖN BÖN ETRAFA BAKIYORUZ.KIZIM NE OLDU DEDİ ANNEM.UYUMADI DEDİM.HEMEN EMZİĞİ ÇIKARTTI "ANNEANNE GURBAN GÜNAYDIN NASILSIN" DEDİ TABİİ KENDİ SÖYLEMİNDEKİ TATLI  VURGULARLA.ANNEM BİR SÜRE AĞZI AÇIK BİZİ İZLEDİKTEN SONRA BAŞÖRTÜ BULDU BİR TANE NEHİR'İ OKUMAYA BAŞLADI.HASTA DEĞİLMIZMIZLIK YOK SADCE UYUMUYOR ÇOCUK.O ARADA MÜEZZİN AMCA EZAN OKUMAYA BAŞLADI.NEHİR ÇOK KIZIYOR SABAH EZANINA, SABAHIN O SESSİZLİĞİNDE ANİDEN GELEN SESLE İRKİLİYOR.YİNE ÇIKARTTI EMZİĞİ AĞZINDAN İŞARET PARMAĞINI KIZGIN KIZGIN CAMA DOĞRU SALLAYARAK HER SABAHKİ RUTİN FIRÇASINI ATTI" BAAAARMA!!!BAAAARMA" 
  
AMA MÜEZZİN YİNE HER SABAH OLDUĞU GİBİ NEHİR'İ DUYMAKSIZIN GÖREVİNİ YERİNE GETİRDİ VE SONRA SUSTU. 
  
ANNEMİN OKUMASI BİTİNCE NEHİR İPLERİ BIRAKILMIŞ BİR KUKLA MİSALİ BAŞINI YASTIĞA DÜŞÜRDÜ ..UYUDU. 
BEN Mİ? 
BUGÜN MÖNÜDE TAVULU BAMYA VAR BEKLERİZ EFENDİM