Eski çalıştığım yerde , hayatın kavşağında durur zamanı içindekilerle seyreylerdim.
Ondandır belki de insana saygım :varoluşun ne çok emek istediğini görmemdendir.
Birileri "Paris'teki kaldırım taşlarının zarafetini " överken, 80 yaşındaki adamın gece uğradığı tecavüzle kan revan içinde kapıma gelip benden medet ummasıdır derdi dert bilmem ama kimselerin derdinin diğerinden büyük olmayışını aklımda tutmam.
Bildim ki kimse baki değil, gördüm ki tüm yönetici koltuklarının altı tekerlekli..kayıp gidiyor.
Eski çalıştığım yerde unutulmazlarım olurdu, zaman zaman bunları sizinle paylaşmayı sevdiğimi söylemiştim.Bugün, bana en büyük ders verenlerden birini hatırladım ve sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Orada işe yeni girdiğim, sistemi ve kişileri anlamaya çalıştığım günlerdi. Yeşil hülyalı gözleri ile hep uzaklara bakan ama her şeyin çözümüne ait bilgiyi zarifçe aklında tutan mütevazı bir kızdı Sultan. "Yine o adam geliyor" dediklerinde öfkeyle homurdanmak yerine nezaketle gülümsedi. Yaşlı adamın bir haftadan fazla süredir her gün geldiğini sonradan öğrendim.
Yorgun, bezgin üstü başı çimenli geldi adam. İş yerimin karşısındaki parkta yatıyormuş, kalacak yeri yokmuş.
Sultan'ın karşısına oturdu.
-Lacivert , kenarı beyaz çizgili eşofman buldunuz mu ?
Sultan üzüntüyle başını salladı.
-Eşofman var ama lacivert ve beyaz çizgili değil.
Merakla adama baktım. Başını olumsuz anlamda salladı.
-Ben yarın yine gelirim...
-Siz bilirsiniz.
Diğer çalışma arkadaşları biraz kınayarak baktılar ardından. Parklarda yatıp duran birinin eşofmanı bulmakla yetinmeyip koşul koşmasını saygısızca buluyorlardı. Hem kendilerini meşgul ettiğini düşünüp had bildirmek isteyenler de az değildi..ama Sultan, hülyalı yeşil gözleri ile arkadaşlarına da gülümsüyor ve "öğrenirsiniz, peşin hükümlü olmayın. İşiniz bu sizin, belli koşullar koşamayacak olan sizsiniz o değil" diye tatlı yumuşak sözlerle yaşlı adamla aralarına set çekiyordu.
O hafta da her gün gelen yaşlı adam için her yere soruluyor ama lacıvert, kenarı beyaz çizgili eşofman bulunamıyordu. O ise her gün sabırla üzerinde çimen kalıntıları geliyor ve yine gidiyordu.
Sultan bir gün sordu yaşlı adama onu incitmekten endişelendiği her halinden belli olarak.
- Ben yine elimden geleni yapacağım elbette ama neden mutlaka lacivert ve kenarı beyaz çizgili eşofmanda ısrarınız.
Yaşlı adam yorgun halde, hep öne eğik başını üzüntüyle iki yana salladı. Gözlerinde acıyı dahi yok etmiş bir boyun eğiş,kabullenişle bize baktı.
-Evimiz yandı bir süre önce. Oğlum ve gelinim yangında öldüler. Torunum da zihinsel sorun vardı, yangın ve anne babanın ölümü ile hepten delirdi. Onu tımarhaneye yatırdım. Benim de yerim yurdum kalmadı, ondan parkta yatıyorum;ölsem dert değil ama torunum var ya işte onda kalıyor aklım.Öğlenleri hava almaya avluya çıkıyorlar dolaşmak için ama hepsi lacivert-kenarı beyaz çizgili eşofman giyiyorlar. Farklı giyinen biri olduğunda tehlike algısı oluştuğundan ona saldırıyorlar, bu şiddet uygulamaya kadar gidiyor. O yüzden bu eşofmanı istiyorum ..dedi.
Sessizlik bıçak kadar keskin, utanç dağlar kadar ağırdı. Kimse, yaşlı adama bakmaya cesaret edemedi. Sultan:
-"Yarın yine uğrayın, bir yer ile daha görüştüm, oradan umutluyum" dedi.
Ertesi gün personel aralarında topladıkları para ile lacivert-kenarları beyaz çizgili eşofmanı almış ve yaşlı adam için başka neler yapabilecekleri sorusunun cevabına dört elle sarılmıştı.
Dünya da koca bir tımarhane değil mi?
Lacivert-kenarları beyaz çizgili eşofman giymediğim her gün canım yanıyor.