1987 Üniversite İlk Yıl |
Kaç evresi var hayatın, bu kez neresindeyiz bilmiyorum.
Daha bana ait seçimler ve yollar sanki..şaşkın şaşkın bunu görüyorum.
Geçenlerde doğrum günümdü.
Bahsetmişimdir, iflah olmaz bir ikizlerim ben. Doğum günlerim ritüellerle dolu bir ayin adeta.
Bir kere herkesle kutlamam, herkesin kutlamasına da izin vermem. Ne biri mecburiyetten,adetten bana sarılıp mutluymuş gibi görünsün ne ben mecburen karşılık vereyim. Yaşam bu kadar kutsal bu kadar güzelken başlangıcı kutladığın gün nasıl böyle kirletilir?
Çocuklarım beni aldı yemeğe götürdüler. Onlar ısmarlayacakmış. Bu, çocuklarımın elinden ekmek yediğim ilk gün oldu. Gözleirndeki ışıltı, annelerine yaptıkları eşsiz sürprizden aldıkları hazzın yanacıklarına verdikleri tatlı pembelik başka kimsenin ya da başka hiç bir şeyin sağlayamayacağı kadar mutlu etti beni. Kalbimdeki haz, avucumda tutabileceğim kadar yoğun ve somuttu.
52 oldum. Her yaşımda hangi ilin plakası diye bakıp kendimle eğlenmeyi adet edindim. Ordu'ya hoşgeldim .Hoşçakal Niğde.
Bir ara arkadaşlarım iş hayatından başka bir şey konuşmaz olmuştu, bir ara arkadaşlarım evlilikler ve sorunlarını konuşmaya başlayınca flört muhabbetinin abartılı saçmalıklarını özleyeceğim günlere geldiğimi anladım. Bir ara arkadaşlarım hamilelik ve bebek muhabbetine başladı. Sonra okul , terfi filan. "Bensiz maça filan gidemez aaaaa evlendik biz her yere birlikte gideceğiz" gibi bana saçma gelen evlilik krizlerindense bebeklerimizi konuşma dönemini çok sevdim. Yok gliserinli sabun ile mi yıkasak yok organik bezelyeyi aldım haşladım'lar filan...paletim renklerle dolmuştu ve her gün yeni bir resim yapıyorum. Bebeklerim olmasını, hayatın o dönemini her günü ile çok sevdim.
Sonra o - bu - şu derken şimdi emeklilik, emeklilik sonrası iş hayatı ya da yapılacaklar hatta çocukları evlendirmekten konuşanlarla doldu her yeri dostluk localarımın. Kendimi yalnız hissettim. Sanki güle oynaya güneşli bir patikada koştururken birden yol arkadaşlarım serin gölge diye ağaçların altına atıyor kendini. Uzayıp giden o neşeli patikaya bakıyorum ve yola devam etmek istediğimi düşünüyorum.
Şu son seçimden beri sosyal medyaya girmiyorum. Zamanımı ve enerjimi "yalana" yeterinden fazla ayırdım. Gerçekten bir arınma süreci gibi bir şey . Herhangi bir siyasi parti ya da şahsın adını duymak, haberdar olmak istemiyorum. Bünye kaldırmıyor. İçimdeki sakin hanımefendi yerini ağzı sinkaflı küfür dolu bir sosyopata bırakıyor. Her ne kadar o küfürler, tüm o siyasilerin hak ettikleri içeriği kapsasa da ben böyle biri olmayı, suyumu kirletmeyi hak etmiyorum. Dönüştüğüm kişi..inanılmaz oluyor hehehe :-)Yaşamın bu döneminde , yaşanan yıllar içinde isteyerek ya da istemeyerek ardında bıraktığınız bir çok kişiyi ve şeyi düşünüyorsunuz. Kimi fırtına bora ..yanınızda kalıyor, kimi " "namaz kılmayın" yazıyor ayette" diyenler gibi yarısını duydukları cümlelerin tamamını öğrenmeye niyet bile etmeden çekip gitmiş hayatınızdan.Düşünüyor, hatırlıyor, bir daha düşünüyorsunuz. Affetmeyi her gün yeniden deniyorsunuz.
Ebeveynlerinin cenazelerinde rastlaştığınız eski dostlarınızın, nikahına katılıp kırkırdadığınız o gencecik insanların sakallarındaki beyazlara, Adalarda koştur koştur gezdiğiniz dostlarınızın MS oluşundan haberdar olmadığınız için yürüyüşündeki bozukluğa, "sıfır beden oldum" diye hava atan arkadaşınızın şimdi sarkan göbeğini gizleyen kocaman bluza...es verdiğiniz her dostluğun yeni resmedilmiş haline şaşkın,ürkek,sevecen bakakalıyorsunuz.
Sonra yürürken bir vitrin camında "alışkın" gözle bakmayı bir kenara bırakıp kendinizi seyrediyorsunuz.
Göbek,saçlar vs önemli değil de gözlerde o muzır bakış var ya..gülüşü ile ışıltısını kaybetmemeli insan. Sevecen bir kabullenişle gülümsüyorum yansımama..her şey yolunda.
Kırmızı hala en sevdiğim renk mavi eğer elimin altında yeşil de gözümün önünde ise.
Hala ekecek vakit varken fark ettiğime şükür :)