televizyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
televizyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Temmuz 2018 Perşembe

"A"







Dünyanın belki de en tatlı ve en tasasız gülüşlü kıvırcığıydı.

Babasız büyümenin verdiği hırçınlık   , kavak ağacından hallice boyuyla birleşince ürkütücü olabiliyordu elbette ama gençliğinin tüm delidoluluğuna rağmen belki de sadece bacak boyu kadar olduğum için beni kırmamaya ayrı bir özen gösterirdi.

Bir nevi abimdi.
Bir nevi kardeşiydim.
Bir nevi iki huysuzun   birbirini anlamasıydı.

Annesi yokluktan mı tokluktan mı anlamadığım bir sebeple tarikatlara girdi.
O, sessiz öfkesi ile uzak durdu .

Annesi modern yaşam tarzını belki kendisi de farkında olmadan yavaş yavaş değiştirmeye başladığında , babasız büyüyen her erkek çocuk gibi annesine sahip çıkıp savunmakla modern bir ailede büyüyen her çocuk gibi bu gidişata isyan etmek arasında kaldı.

İkisini de hakkını vererek yaptı.

Türban çarşafa döndüğünde isyanı ağır bastı.

Çarşaf çıktı türbana dönüldü.

Sanırım elde edip edebileceği yegane zafer de bu oldu.

Annesi onu erkenden muhafazakar bir basın organına yerleştirdi . Meslek sahibi olması, gençliğin çağlayan   gidişatı karşısında yanlış yollara sapmaması için belki de gerçekten en doğrusunu yapmıştı.

Gerçek isimleri yazmama konusundaki tutumu sürdüreceğim.

"A" tam da bu dönemde o camiada sevgi ve saygı ile yetiştirilmeye başlandı. Dürüst ve çalışkandı.Hak ettiği şekilde "A"'yı  bağırlarına bastılar.

"A" upuzun boyu  ve gram yağ içermeyen fiziği ile uyumlu olarak sporla da meşguldü. Halen, ciddiyetle asılsa bu alanda isim yapacağını düşünürüm. İyi başlangıçları da vardı çünkü.Cidden iyiydi.

Hırçın kırılganlıkları arasında bir kızı sevdi. Kız da bu ilgiyi karşılıksız bırakmadı. O, dünyanın en tasasız gülüşlerine sahip bir delikanlı idi şimdi. Ben de kendi gençlik çağımın gel - gitlerinde ona buna sevdalı bir şaşkın genç kız.

Bir gün onlarda iken birbirimize sevdiceklerimizden bahsettik.Cüzdanımızda gizlice taşıdığımız resimleri gösterdik. Birbirimize olan sevgimiz  perçinlenmişti, sımsıkı sarıldık.

Hah..tam o noktada film değişti zaten. Annesi koşarak geldi ve birbirimize neden sarıldığımızı sordu endişe ile.  Artık "mutaassıp"lıktan çıkmıştı boyut.  Biz, kardeş gibi büyüyen iki kişi, erkek-kadın olarak görülmüştük. "A"'nın sinirden kıpkırmızı olmuş yüzü ile öfkeli haykırışları, annesinin üzerine üzerine yürüyüşü halen gözümde capcanlı.

Uzaklaştım elbette. Yemeğe oturduğumuzda sürahiden bardağıma su dökmeye uğraşırken kağıt parçaları görmemle sürahide ayetler yazılı kağıtları bulmamla alakası yok mu bu uzaklaşmamım?Elbette var. Annesinin gelen-gideninden hazzetmeyişimle ..bununla da çok alakası var.

Zaman, annesini daha koyu sulara, "A"'yı daha isyan ettiğini sanırken daha boyun eğişe, beni ise tam olarak "ne halt edeceğim şimdi ben" yıllarıma sürükledi.

"A" 'nın evleneceğini duyduğumda şaşkınlıktan donakalmıştım.Tarikattan maddi durumu hallice  birinin kızı ile evleniyordu. Annesinin  baskısı onun itirazlarının çok üstüne çıkmış. Sevdiği kızı geride bırakıp ehli namus olan (!) bu genç hanım ile evleniyormuş. Elbette ki nişanda ya da nikahta bulunmadım. Ancak genç hanımın ailedeki diğer erkeklere el sıkışmak için elini vermediği ve bunun yarattığı infial kulağıma geldi.


Daha sonra bu genç hanım ile konuştuğumda ,evliliği kendisinin de çok istemediğini, sakalı olmayan ve televizyon izleyebilen bir erkek ile evlenmeye zorlanmanın kendisinde hayal kırıklığı yarattığını anlatmıştı.

Dünyanın belki de en tatlı ve en tasasız gülüşlü kıvırcığıydı ilk tanıdığım yıllarda. Sonraki öfkeli adam kim bilmiyordum ama nereden geldiğini görmüştüm.  Koca karanlık bir buluttu hayatındaki iki kadının sığlıkları. Okyanusları yüzmeye hazırlanan adamın  bu sığlıkta boğulmasını izlemek ise berbat   bir şey!


Aradan yıllar geçti. Şimdi karısı ve annesi çarşafa bezer koca siyah örtülere sarınan bir adam var facebooktaki resimde. 

Artık görüşmüyoruz onunla. Her resimde öfkeli sert bakan gözleri var. Kendi gibi upuzun boylu oğulları. Fotoğraflarına baktım, hacca gitmişler;ağı yerlere yakın pantolonuyla kayınbabası, simsiyah annesi, simsiyah karısı ve gülüşünü hayallerini yitirmiş   - kıvırcığı ağarmış saçlarıyla kendisi.

Unutmak Tanrı'nın verdiği en büyük lütuf demişti birisi...
Unutmayı hatırlayabilsem....







16 Temmuz 2018 Pazartesi

Lucy


Bir güzel güneşli Pazar günüydü.

Trabzon'da ve ilk gençlik yıllarımın sevimli endişeleri, masum sevinçleri ile dolu günlerindeydik.

TV'deki western filminden gözümü alıp sabırsızca balkondan görünen güneş ışıkları ile yıkanmış yemyeşil manzaraya ve üzerinde güneşin pırıltıları oynaşan denizin eşsiz maviliklerine özlem duyduğumu fark ettim. Film , beni esir etmişti TV başında. Bir zinciri kırdım, kendimi dışarı attım ve bir daha asla saatlerce tv başında kalmadım.


Şimdilerde günlerce evde tv açılmadığı oluyor. Çocuklarım da pek derdinde değil televizyon. İyi film olursa  bakarım, onun dışında bazen kısa süreli 3-5 şey belki.


Ama fark ettim de, pek  övündüğüm bu  özgürlüğümü sosyal medyaya kaptırmışım. Lucy filmindeki gibi  herkes ipnotize olmuşcasına durakta- otobüste- yolda -yürürken -yemek yerken -arkadaşı ile otururken herkes ama herkes yaşlı genç çoluk çocuk herkesin elinde cep telefonu var. Birbirleri ile konuşurken dahi  insanlar cep telefonlarına bakıyor. Lucy  , çok şey anlatan bir film aslında.


Çocuklar oyun için bir araya gelip birbirlerinin yüzüne bakmadan cep telefonları ile uğraşıyorlar. Denize  girdiklerinde de yanlarında olabilsin diye özel kılıflar var..facia

Hastanelerde bu nedenden dolayı ruhsal sorun yaşayan insanlar için bölümler  açılmış.

En kıymetli şey zaman...farkına varmadan savuruyoruz an be an.

Önce facebook'u bıraktım. Uzun bir süre kapalı tuttum, şimdi günde bir kere girip ne var bakıp  çıkıyorum. Bir "Mai'ye dair  ne varsa benimdir" paylaşımlarım var keyifle yaptığım, onu  ihmal etmemeye çalışıyorum.

Twitter takip ettiğim tek mecra artık ama o da ruh sağlığımı olumsuz etkilediği için  göz ucuyla bakar oldum. Hala aptal zafer nidaları, memleketin   felakete sürüklenişinin resmi  ... bünye kaldırmıyor. Fiziksel olarak acı çeker oldum. Çocuk gelinler ile haberlerde normal tepki veremez, ağzımdan çıkanı kontrol edemez hale geldim.

Şimdi sadece pinterest'te Allah ne güzel şeyler yaratmış ona bakıyorum. Oyunları moyunları da bıraktım. Sadece " bil ve fethet" oynuyorum ki o da hakikatten hoş bir bilgi-tahmin oyunu. Öğrenmenin hazzı 47 yaşında da azalmamış bu iyi bir şey.

Sonuçta hayatımda kocaman zaman dilimleri açıldı. Oooooh bi sürü zamanım var şimdi her şeyi hallettiğim. Ruh  halimde gözle görünür bir iyileşme var. Boynumdaki sıkıntılı ağrı da gitmek üzere. Otobüste geçtiğim yolları izlemeyi,toplu taşıma araçlarında kitap okumayı, insanları izlemeyi özlemişim. Eskisi kadar kitap okur hale döndüm.

 
Beni benden ve hayattan uzaklaştıran her şey düşman bana.
Düşmana el vermek de akıllı insana yaraşmaz di mi?

Teknolojiyi ve getirilerini daha ölçülü ve dikkatli kullanmak için elimden geleni yapacağım, sizlere de tavsiye ederim.