Dünyanın belki de en tatlı ve en tasasız gülüşlü kıvırcığıydı.
Babasız büyümenin verdiği hırçınlık , kavak ağacından hallice boyuyla birleşince ürkütücü olabiliyordu elbette ama gençliğinin tüm delidoluluğuna rağmen belki de sadece bacak boyu kadar olduğum için beni kırmamaya ayrı bir özen gösterirdi.
Bir nevi abimdi.
Bir nevi kardeşiydim.
Bir nevi iki huysuzun birbirini anlamasıydı.
Annesi yokluktan mı tokluktan mı anlamadığım bir sebeple tarikatlara girdi.
O, sessiz öfkesi ile uzak durdu .
Annesi modern yaşam tarzını belki kendisi de farkında olmadan yavaş yavaş değiştirmeye başladığında , babasız büyüyen her erkek çocuk gibi annesine sahip çıkıp savunmakla modern bir ailede büyüyen her çocuk gibi bu gidişata isyan etmek arasında kaldı.
İkisini de hakkını vererek yaptı.
Türban çarşafa döndüğünde isyanı ağır bastı.
Çarşaf çıktı türbana dönüldü.
Sanırım elde edip edebileceği yegane zafer de bu oldu.
Annesi onu erkenden muhafazakar bir basın organına yerleştirdi . Meslek sahibi olması, gençliğin çağlayan gidişatı karşısında yanlış yollara sapmaması için belki de gerçekten en doğrusunu yapmıştı.
Gerçek isimleri yazmama konusundaki tutumu sürdüreceğim.
"A" tam da bu dönemde o camiada sevgi ve saygı ile yetiştirilmeye başlandı. Dürüst ve çalışkandı.Hak ettiği şekilde "A"'yı bağırlarına bastılar.
"A" upuzun boyu ve gram yağ içermeyen fiziği ile uyumlu olarak sporla da meşguldü. Halen, ciddiyetle asılsa bu alanda isim yapacağını düşünürüm. İyi başlangıçları da vardı çünkü.Cidden iyiydi.
Hırçın kırılganlıkları arasında bir kızı sevdi. Kız da bu ilgiyi karşılıksız bırakmadı. O, dünyanın en tasasız gülüşlerine sahip bir delikanlı idi şimdi. Ben de kendi gençlik çağımın gel - gitlerinde ona buna sevdalı bir şaşkın genç kız.
Bir gün onlarda iken birbirimize sevdiceklerimizden bahsettik.Cüzdanımızda gizlice taşıdığımız resimleri gösterdik. Birbirimize olan sevgimiz perçinlenmişti, sımsıkı sarıldık.
Hah..tam o noktada film değişti zaten. Annesi koşarak geldi ve birbirimize neden sarıldığımızı sordu endişe ile. Artık "mutaassıp"lıktan çıkmıştı boyut. Biz, kardeş gibi büyüyen iki kişi, erkek-kadın olarak görülmüştük. "A"'nın sinirden kıpkırmızı olmuş yüzü ile öfkeli haykırışları, annesinin üzerine üzerine yürüyüşü halen gözümde capcanlı.
Uzaklaştım elbette. Yemeğe oturduğumuzda sürahiden bardağıma su dökmeye uğraşırken kağıt parçaları görmemle sürahide ayetler yazılı kağıtları bulmamla alakası yok mu bu uzaklaşmamım?Elbette var. Annesinin gelen-gideninden hazzetmeyişimle ..bununla da çok alakası var.
Zaman, annesini daha koyu sulara, "A"'yı daha isyan ettiğini sanırken daha boyun eğişe, beni ise tam olarak "ne halt edeceğim şimdi ben" yıllarıma sürükledi.
"A" 'nın evleneceğini duyduğumda şaşkınlıktan donakalmıştım.Tarikattan maddi durumu hallice birinin kızı ile evleniyordu. Annesinin baskısı onun itirazlarının çok üstüne çıkmış. Sevdiği kızı geride bırakıp ehli namus olan (!) bu genç hanım ile evleniyormuş. Elbette ki nişanda ya da nikahta bulunmadım. Ancak genç hanımın ailedeki diğer erkeklere el sıkışmak için elini vermediği ve bunun yarattığı infial kulağıma geldi.
Daha sonra bu genç hanım ile konuştuğumda ,evliliği kendisinin de çok istemediğini, sakalı olmayan ve televizyon izleyebilen bir erkek ile evlenmeye zorlanmanın kendisinde hayal kırıklığı yarattığını anlatmıştı.
Dünyanın belki de en tatlı ve en tasasız gülüşlü kıvırcığıydı ilk tanıdığım yıllarda. Sonraki öfkeli adam kim bilmiyordum ama nereden geldiğini görmüştüm. Koca karanlık bir buluttu hayatındaki iki kadının sığlıkları. Okyanusları yüzmeye hazırlanan adamın bu sığlıkta boğulmasını izlemek ise berbat bir şey!
Aradan yıllar geçti. Şimdi karısı ve annesi çarşafa bezer koca siyah örtülere sarınan bir adam var facebooktaki resimde.
Artık görüşmüyoruz onunla. Her resimde öfkeli sert bakan gözleri var. Kendi gibi upuzun boylu oğulları. Fotoğraflarına baktım, hacca gitmişler;ağı yerlere yakın pantolonuyla kayınbabası, simsiyah annesi, simsiyah karısı ve gülüşünü hayallerini yitirmiş - kıvırcığı ağarmış saçlarıyla kendisi.
Artık görüşmüyoruz onunla. Her resimde öfkeli sert bakan gözleri var. Kendi gibi upuzun boylu oğulları. Fotoğraflarına baktım, hacca gitmişler;ağı yerlere yakın pantolonuyla kayınbabası, simsiyah annesi, simsiyah karısı ve gülüşünü hayallerini yitirmiş - kıvırcığı ağarmış saçlarıyla kendisi.
Unutmak Tanrı'nın verdiği en büyük lütuf demişti birisi...
Unutmayı hatırlayabilsem....