öfke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öfke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2024 Salı

Her Şeyin Bedeli Var...Bir Gün Gelir Ödenir Öde Firuze

 


1980'lerde çalışma hayatında sabah, aceleyle yenen poğaça ve çayların eşliğinde "ne çok işimiz olduğuna" söylenerek ve "neleri  başardığımızı" paylaşarak başlardı. Daha iyi koşullar için birbirimize yol gösterir, gruplaşmalarda yer alıp kendimiz gibi insanlarla dinlenir , eğlenerek ve yardımlaşarak çalışırdık. Herkes düzgün giyinir, düzgün konuşur ; kişi tehdidiyle değil sistem cezası korkusu ile hizaya girerdi. Sistem vardı. 

İş çıkışında üstlerimiz altlarımız birlikte Ortaköy'e iner,  biz istemeden önümüze konan milyon çay eşliğinde 51 oynar ve gün boyu yaptıklarımızla-birbirimizle ama en çok da kendimizle dalga geçip gülerdik. Kumpir yeni modaydı. Komik öyküler ile doluydu sohbetlerimiz. Ya da ikili sohbetlerde samimi, içten anlatılan dertler- samimi, içten dinlenilen ..paylaşılan dertler vardı. İnsanlar birbirini dinlerken gözlerine bakardı. İletişim sadece ses akışı değildi.


90'larda azcık kaypaklıklar başladı. Sabahlar kaşarlı tostlar, birbirine alınmış simitler, çay ve üstüne "dur bi kahve de içelim"lerle başlar oldu.  Siyaset kısa bir sövme aralığı idi. Aşklar, hayatlar,yeni işler, yeni açılan alanlar ve olasılıklar sohbet konusu idi. Sabahın kör karanlığında başlardık çalışmaya gecenin kör karanlığında  çıkardık iş yerinden. Oruç  tutar, , pencerenden iple sarkıttığımız torbalarımızdaki yemeklerle (soğukta kalsın bozulmasın pratiği) üzerine gazete kağıdı  serdiğimiz masalarda birlikte iftar açardık. Lakin sahur hep daha eğlenceli  olurdu. Elimizde beyaz iplik ışığı kapatıp "iki lokma daha yesek mi" derdinde koşturmacalarımız😂 Servislerdeki uykularımız tatlı, hala herkes permalı ve kıvırcık. 

Sezen Aksu şarkılarında  geçmişi anar, geleceğe biraz endişe ama daha çok özlemle  bakardık.  Gelecek , güzel ihtimalleri de barındıran dev bir soru işareti idi ama güzel renklerle bezeli...


2000'ler geldi. Anneydik-babaydık. Seçimler ve kriterler,  koşullar ve seçenekler  hayli değişmişti. Giyim kuşam yine özenli ama artık daha sade..

 Bence şeytan yeryüzünde yüzünü aleni göstermişti. "Bizler ve onlar" ayrımı başlamıştı. Tünelin ucundaki ışığı umut sandık. Bazı şeyler iyiye gitmeye başlamıştı. TV'lerde sokaklarda insanlar tartışıyor, bizler dinliyor ama duymuyorduk. Görmek istediğimiz  gördük  , duymak istediğimizi  anladık.  

Kahvaltılar, aceleyle yenilen simitlere dönüştü. Daha çok da kendi masamızda. Tuhaf  kurallar ve tuhaf kuralları koyan  tuhaf insanlarla doldu iş hayatı. Yine de dostluk, yine de yardımlaşma vardı. Bir çok  hayal gerçekleşiyor gibiydi ; projeler, iyileştirilen çalışma koşulları ..kimin sözüydü o : kimse zehri tahta kasede vermez..altın kaselere dikkat edin. İş sonrası  servislerde kitap sohbetleri ederdik bol bol. Sistemde yer aldığı  halde cezalandırılmayan ya da düzeltilmeyen şeyleri anlatırdık biraz öfke biraz şaşkınlık ama daha çok " nasılsa düzelir" aldırmazlığıyla. Daha iyi  içindi sohbetler,  çocuklar, diyetler...Tarkan dinler olmuştuk. 

"Kıskanırın rengi baharda yeşiller,Sevda büyüsü gibisin sen, Firuze,Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu,Üzüm buğusu gibisin sen, Firuze" nin inceliğinden "Kıl Oldum Abi"lere geçisin bir  toplumsal deformasyonun açık başlangıcı olduğunu görmüyorduk. Her şeyin kolaylaşması iyi bir şey sandık. Kuralları bir bir omuz atarak yıkıyorduk ve bunu özgürlük sanıyorduk. İyi kalpli ve aptaldık.

2024'ler...yediğimiz ekmekte bile katkı maddesi var. Sabah kahvaltıları yerini başka kültüre ait kahveleri  havalı  bir şekilde elimizde tutup yürürken içmemizden ibaret.

Eskisinden bin kat fazla çalışıyoruz ama yetmiyor. Kimse kimseye güvenmiyor. Ne sistem var ne liyakat. Geçmişe dönüp bakmaya yüzümüz yok, gelecek ise tüm renklerden arınmış bir  endişe yumağı. Kılıcımız yok, kalkanımız da elden gitmek üzere hissiyatı vakıf . Bizler-onlar az geldi bir de diğerleri var. İş çıkışı sohbet filan yok.. Konu hep siyaset. Kültür gitti, sevgi gitti..dertleşme de gitti . İnsanlar birbirlerini gözleri cep telefonlarında dinliyorlar. -mış gibi yapmanın kitabını  yazıyor insanlık. 

Şeytan yüzünü gösterdi ..saklamıyor da. ..hala alkış  tutanı var bile isteye. Şaşkınız ..

Duru bir su gibi, bazen volkan gibi
Bazen bir deli rüzgâr gibi
Gözlerinde beklenti, yıllardan beri yavaş
Acelen ne? Bekle, Firuze



7 Ekim 2024 Pazartesi

Zübük ve Papağanlar




 İletişim mesleğim benim.

İletişim fakültesi mezunuyum ve tesadüfen de olsa doğru mesleği seçtiğimi  net görüyorum.

Kelimelere, iletişime ve suya atılan taş gibi  dalga dalga çoğalmasına bayılıyorum.

Twittera bayılırdım eskiden. Net-kısa ve doğru  algoritmalarla harika bir iletişim ağı idi benim için. 

Mavi kuşu ve taşıdıklarını severdim.

Sonra X oldu.Logosu gibi karanlık ve güvenilmez bir yer.


Aktroller b.ktroller derken su bulandı çirkinleşti güvenilirliği gitti.

Sonra yoruldum.

Öfkelerinden, çirkinliklerinden, aptallıklarından, boş konuşmalarından, kötülüklerinden, aynılıklarından...hepsinden ayrı yoruldum ve bıktım.

İçime karanlık bir gölge çöküyordu sanki. Aldığım nefeste bile metalik bir tat hisseder oldum. Öfke içimde kocaman bir  dağdı, nefese yer yoktu her yeri kaplıyordu.

Sonra şu muhteşem sabah yürüyüşlerimden birinde tepemde uçuşan papağanlara şaşkınlıkla baktım. Benden mutluluğumu,öz'ü, yaşam sevincimi de "çalmaya" uğraştıklarını ve han nerdeyse başarılı olmak üzere oldukları bir anda dank etti.

O gün sosyal medya ve haber izlemeyi bıraktım.

İnsanlarla iletişimi de en aza indirdim.

Kaçtım.

Kaçmak çözüm mü?

Bazen, kesinlikle.

Sikletin aynı değilse ringde durmayacaksın.

Haberdar olmuyorsun diyenler çok oldu..olsam neye çare? Ekmeğe zam gelecekse geliyor, kadınları  keseceklerse kesiyorlar, hırsızlığa devam eden ediyor.

Birileri Cumhuriyete sahip çıkmaya ve değerleri yaşatmaya devam ediyor. 6 Ekim  İETT ücretsizdi.  Aman ne var bunda demedim. Cumhuriyetti ve bayramdı. Evvelden yoktu şimdi vardı.

Vatan Yahut Silistre'yi düşündüm bu  sabah yürürken. Aşkın her çeşidini  nasıl yürek dili ile anlatmış yazar. Şimdi  çocuklar ne o kitabı ne aşkı ne vatanı bilmiyor.

Adile Naşit'li, Tarık Akan'lı sevecen Türk aile  yapısını besleyen, affetmeyi ve birbirimizi sevmeyi öğreten o güzel filmler yayınlanmıyor artık...bilerek. Zübük filmi yasak yahu memlekette...Kemal Sunal'ın Zübük gösteril(e)miyor.


Mafya dizileri, sakallı adamlar, ensest ilişkiler, ıslak dudaklı memmittolar fora genç kadınlar dolu ekran.

Gelmişimizi geçmişimizi...öptüler. En nazik deyimle! Zira gelecek   kirlendi, geçmiş  kirlendi. Bugün utanç verici.

Küçük kızım endişelerini dile getirdi. Sokağa çıkmaktan korkar olmuş. 

Ne oldu ki dedim.

Anlattı.

O korkunç görüntüleri yayınlayan medyaya da yazıklar olsun.

Korkma...dedim.Ama dikkatli ol, korku bizim gibilerin yaşadığı çevreye ait değil. Kampüstesin sen, güzel ve aydın çevredesin. Uçlardan kaçın, dikkatli ol ama korkma.

O anlatmasa bilmeyecektim.

Sonbahar güzellikleri ile bezenmiş yolda, çılgın şekillere bürünen bulutlara bakıp yağmur sonrası havayı içime çekip  papağanlara selam verecektim.

Keşke bilmeseydim!

Ayıp mı bu yaptığım?

Eğitimde öğretirler : sele kapılırsan mücadelen sadece başını  yukarda tutmak için olsun, gücünü kıyıya yaklaştığın zaman tırmanmaya sakla.

Velhasıl..kaçtım.

4 Şubat 2021 Perşembe

Duygular Renk Renk

Kendi bloğumdan intihal yapacağım bugün.

Belki şöyle baba bi üniversiteye beni de rektör-dekan bişi atarlar :-)



En sevmediğim duygu çaresizlik. Rengi bulanık safran sarısı, çirkin bir kırmızının üzerine dökülmüş. Ne yapsam atamıyorum üzerimden, ne varsa bende kalan alıp götürüyor hepsini tereddütsüz...Zamanın getirdiklerini zamansız alıyor benden.Soğuk!




En aldırmadığım duygu öfke. Rengi palyaço pembesi.Nadir gelir, ben geliş sebebini sormadan alır şapkasını gider ardında iz bırakmadan.Kanımı ateşleyişini, bende yarattığı adrenalini severim ama en çok geç gelip tez gidişidir sevdiğim.Bir de , sadece öfkelendiğimde aldığı bir renk var gözlerimin; çakmak çakmak bir yeşil.Onu da severim.
  
                                                        

En vazgeçilmez duygu huzur. Sevgi maisi ile şefkat maisinin uyumla kucaklaştığı bir mai rengi. O kadar serin bir sıcaklık ki o, incinmesin,kırılmasın , benden kimse alamasın diye kalbimin ve beynimin ennnnn içerilerine yerleştirip duvar ördüm çevresine. Aldırmazlığı içime veren Allah'ıma şükürler olsun.Bazen köy yanar kel bakar modunda yaşamak o kadar güzel ki :-))
En şiddetli duygu aşk. Rengi değişken ama asla pastel değil ve asla beyaz değil. Genelde damarlarımda kanın Şibumi kıvamında dolaşmasına neden oluyor.


En kuvvetli duygu annelik. Rengi mercan yeşili ile turuncu karışımı. Uç duygu ve kavramların uyum içinde tek potada erimesine neden olan karmaşık bir düzen getiriyor dimağınıza.İlk defa ölümden korkuyor insan...onları bırakmak korkusu ölümden baskın.
                                                           
En ferahlatıcı duygu özgürlük.Dünyanın tüm rüzgarlarını ciğerlerinize doldurmak demek özgürlük. Göğün maisi ile bulutun beyazı birbirine karışmış,Dalgaların köpüğü gibi kıpır kıpır ve vazgeçmeye hazır. özgürlük sıcak havada alınan serin ve taze bir nefes gibi...
                                                                               
En nitelikli duygu merhamet. Allah almasın kalbimden onu..başka iyi bir niteliğim yok çünkü. Merhamet kahverengi yeşil, merhamet sakınımlı mahçup. Merhamet suskun dilsiz ,tevazu içinde ama başı hep dik. Maşkerhamet anne kurabiyesi tadında..
En bedel ödeten ama en arı kalan duygu adalet. İnsan kendi adaletini uygulamalı, adaleti el'den beklememeli bazen. Adalet kömür karası kararlı.Adalet çelik kadar soğuk ama elden bırakmazsan senin vücut ısında.
                                                                

En salak duygu korku. Rengi çiğ sarı..uçup kaçacak gibi.Bir Allah'tan bir nefsimden bir de sarhoştan korktum şimdiye kadar. Öteki renklerimi zedelemesin diye gelse de görmem, seslense de duymam duygularımdan bu. Soğuk çorba içmek gibi...


En çabuk kaybolabilen duygu vefa. Lila rengi, utangaç. Az insanda bulunur, çoğaltılması resimlerle-kokularla-şarkılarla mümkündür. Kırılgandır,beslenmesi gerekir. Lazım yerde vefasızlık eden de..Allah'a havale edilip silinir.

20 Haziran 2018 Çarşamba

Masal Bu Ya...



İki küçük çocuktular korktuklarında elele tutuşup kırılgan duygularını saklamaya çalışan.


Birinin gülüşü masumiyet çağlayanı  ..gür,tertemiz,aydınlık.
Diğerininki mahzun  ama kocaman,çekingen.

Aydınlıkla karanlığın savaşı bu. Yitirilenlere aldırmayış,nefsin körlüğü, suçlamanın kolaylığı. Dinleyip anlama zamanı şimdi.
Tembellikten kaçınma zamanı şimdi.


Biri , çağlayan gülüşlü olan bir tokat attı mahzun olana. Bir minik goncagül'e atfedilmiş kibir ve güç savaşı ile başladı karanlığın  aydınlıkla savaşı.

Mahzun gülüşlü daha da mahzunlaştı ama köprüleri atmadı. Affetti zamana birikmiş sevgiye sığınıp. "Korkuyor mu acaba" dedi saldırganlığa anlam veremeyip, tuttu diğerinin elini yine de.

Balzac bir romanında "kötüye merhamet ve anlayış iyiye zulümdür. Cesaretlendirir,beslersiniz kötülüğü"  der. Bu masalda da olagelen böyle seyretmiş.

Gülüşü çağlayan gittikçe daha kötü daha  kırıcı olmuş. Çünkü etrafındaki herkes her koşulda onu affetmiş. Öfkesi bitmez bir çöl gibi kasıp kavurur  olmuş ortalığı. Herkesin umudu, küçücükken  etrafı aydınlatan iyi kalbindeki son bir kırıntı kaldıysa onu yok etmemek ve güzel günlere dönebilmekmiş. Onu  anlamaya çalışıp affetmeye devam etmişler.


Sonra gülüşü özlenen olmuş adı çağlayan gülüşlünün. Korktuğu için korkutan, korkutunca da korkusunu unutan zalimin teki olmuş.Yoldaşı kulağına hep sevdikleri ile ilgili   nifak cümleleri fısıldaya fısıldaya onu kör etmiş.Aklısıra kazandığı zafermiş ama yoldaşı aslında neyi kaybettiğini göremeyecek kadar beyinsizmiş. Zalimliği ile goncagül'ünün dikenini sivriltmiş. Bir gün o dikenin eline değil kalbine batacağını bilmez gibi  düz yolları yokuş edip , önüne geleni pervasızca kırmayı iş edinmiş.


Kocaman çekingen gülüşlü ise karanlığı beslememek için susup geri çekilmenin hoş bir tevazu olduğunu ama yetersiz ve bazen hatalı olduğunu anlamış. Kılıcı  çekmek yerine kalkanı  güçlendirmiş..ve aydınlıkla karanlığın savaşı şiddetlenerek devam etmiş.


Masalın sonunu yazmak isterdim ama masal halen devam ediyor. ...çok şükür henüz bir sonu yok. 

Ama iyiler her zaman kazanır...

Bir kitap okuyorum, "arif"in teki tarafından   hediye edilmiş bir alem kitap. 




Hiçliğin ululuğundan bahsediyor sanırım özetle.

Karanlıkla aydınlığın savaşında meydanda toplanılıyor.

Savaşçılar  savaşa başlıyor. İyiler de kazanıyor kötüler de.

Sonra kötülüğün savaşçılarından "nifak "ortaya çıkıyor.  İyileri darmaduman ediyor. 2 gün 3 gün iyilerden kimse onnu yenemezken iyilerin başı alana "muhabbet"i sürüyor.

Muhabbet(sevgi), nifakı yerle bir ediyor.

Kötüler bakıyor ki muhabbet her savaşı kazanır oldu, karşısına Gazap (öfke) çıkartılıyor Muhabbet'in. Muhabbet ne yapsa olmuyor ve 3. gün sonunda Gazap karşısında yenik düşüyor.

Gazap, iyilerin "Gazap'ı ancak o yener" deyişleri ile sahaya sürülen Hikmet yani insanın bilgide ve ahlakta ulaştığı kemal ile savaşıyor. Hikmet bu savaşın galibi oluyor.

Kötüler savaştan vaz geçer mi? Üstüste galibiyetler alan Hikmet'in üzerine en kuvvetli savaşçılarını yolluyorlar. Nefs. Nefs Hikmet'i yenip köle ediyor. Kötülüğün  kaçınılmaz galibiyeti ilan edilecekken  Aşk(ilahi sevgi)ortaya geliyor ve hepsine hükmediyor.

Karanlığın kıymeti aydınlıkta, aydınlığın kıymeti karanlıkta.


Gülüşünü yitiren tüm canlara Allah  merhamet etsin.



17 Mayıs 2018 Perşembe

Cinayetin Bin Şekli

Agatha Christie'nin bir romanında vardı.

"Cinayetlerin hemen hepsinin sebebi sevgidir, sevgi sanıldığı kadar masum bir kavram değildir" diyordu.

Sevdiğimiz için düşüncesizce ruhunu öldürdüklerimiz .. ruhunda bir şeyleri katlettiklerimiz ... kalbimizde öldürdüklerimiz . İyi niyetle döşenmiş yollarda işlenmişse bile sevgi cinayeti haklı kılar mı ?


Öfkeden daha tehlikeli bir şey aslında sevgi.

Gelelim diğer güzel Agatha Christie sözlerine :

*Zorlukların insanın karakterini düzelttiğini söylerler... (Beklenmeyen Misafir)

*Keder gerçektir. Kendini çok kötü hissedersin, sanki senden bir parça kopup gitmiştir, ama bir yandan da seni etkiler, seni değiştirir, olgunlaştırır. Yani demek istediğim bu terlemek gibi bir şey. (Pembe Evdeki Ölü)

*İnsanlar birini eğitirken aslında - bir anlamda - onu incitmis olabileceklerini kesinlikle düşünmüyorlar (Esrarengiz Sanık)

*Bazı insanlar akıllıdır; asla mutlu olmayı beklemezler. (Hollow Malikanesi Cinayeti)

*Yaşamak için sonsuz cesaret ve bir hayli de dayanıklılık gerekiyor. Sonunda da kendinize, “Bütün bunlara değer miydi?” diye soruyorsunuz. (Briç Masasında Cinayet)

*Bana kalırsa, katillerin çoğu nefret ettikleri kimselerden çok, sevdiklerini öldürüyorlar... Sonunda, ancak sevdiklerimiz hayatımızı cehenneme çevirebilir. (Çarpık Evdeki Cinayetler)

*Tanrı, varlığını adaleti ile belli eder.(On Küçük Zenci)

*"Ah, para! Dünyadaki bütün felaketlerin nedeni para... Ya da parasızlık." (Roger Ackroyd Cinayeti)

*Deniz Bugün ne kadar sakindi... Bazen ne kadar zalim olurdu... İnsanı derinliklerine çekerdi. Boğulmak... Boğulmuş olarak bulunmak... Denizde boğulmak... Boğulmak... Boğulmak... Boğulmak...(On Küçük Zenci)

Deniz griye çaldı yine..


18 Nisan 2018 Çarşamba

40


Bin  tane derdi olur da insanın, özlem, kendini henüz kaybetmemişse insan, şartlı reflekslerle donanmamışsa beyni , özlem bir başka dert oluyor içine.

Bir yaştan sonra kaldıramıyor insan derler ya. Ben keşfettim o yaş 40.

Yaşlılığın gençliği, gençliğin yaşlılığı imiş  40.

Zorrr a dostlar, zor yaş 40.Baktım hüznünü   kaldıramıyor gönlüm öfkelenmeye çalıştım beyhude. Öyle özlem doldu ki içime, öfkem arşa fırladı "hiç affetmeyeceğim seni" dedim içimden avaz avaz.

İri çakıllarla dolu bir ıssız sahilde durup  ufka bakmak gibiydi. Arada bir uçsuz bucaksız mai;mai soluk griye dönmüş..siz içinde bir nokta. 

Dallarda bahar çiçekleri.

Mevsim kış.



* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *


Bir filmden replikti : "Tanrı'm, lütfen kızım çok güzel ve aptal olsun. Bu hayatta bir kadının  başına gelebilecek en iyi şey bu!"  

O zamanlar komik gelse de kafama takılmış  , düşünmüş durmuşum ara ara. Bugünün Türkiye'sinde söz hayli geçerli . Çocuğun IQ'su, akademik başarısı ne olursa olsun  hayallerine ulaşmaya hak kazanmışken burs bulamıyorsunuz. Çocuğun özel yeteneği ne olursa olsun eşit eğitim sağlayamıyorsunuz. Din iman hak hukuk ..her şey para olmuş.

Sorunları dile getirdiğinizde ise tam bir arap zihniyeti ile yerleşmiş "öğretilen cevaplar egemenliği" ile karşı karşıyasınız.

Sistem ne kadar sorun ise eğitim konusunda, veliler en az o kadar büyük bir sorun. Bunu gördüm, bunu bildim, bunu söylerim.

İnsan bir şeye hem küfreder hem besler mi?

Mantık , dirayet sizlere ömür


*  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *



25 Mayıs 2017 Perşembe

Sol Cebimiz Çok Çok Büyük


"Unuttun mu ummayı" diye sormak isterdim.

Ama burası İstanbul.

Mecbur olmadıkça konuşmaz kimse kimseyle..hatta dostlarıyla  bile. Zaman az,bereketsiz;ne doğana sevinilir ne ölene üzülünür. Zaman yetmez.

İETT 'de gidiyoruz. Küçücük bi kız. Dizlerini içine çekse çamaşır sepetine sığacak;o kadar küçük. Başında iki metre  örtü. Kocaman kara gözlerinde anlamını çözemediğim bir ifade; ama donuk. Kimseyle gözgöze gelmemeye özen gösteriyor. Belli ki göz teması ağır geliyor; kimbilir ne gördü daha evvel. Kınama...şehvet?

Hap kadar çocuk ne diye örter başını ben anlamam. Kim ne isterse yaşasınlık konu mudur bu?
Konu  çocuksa,hayır.

Cinler tepemde, bakıyorum içerliyorum kızıyorum.

"Yaşın kaç" demek istiyorum.
"Unuttun mu ummayı" demek istiyorum..sonra "hiç öğrenmedim ki " derse diye korku düşüyor içime.

Kendimi suyun akışına, İstanbul'a bırakıyorum.
Şu nefes alamazlığımı unuttursun bana koşturmacası içinde

Boğulacağım!

Hatırlamak , bilmek  kurtarıyor bizi çok zaman:



Sel ile mücadele etmek manasızdır. Gücünüz yetmez. Kendinizi akıntıya bırakın, koruyun : ta ki  sel zayıflayıp kıyıya yakın yere geldiğiniz ana saklayın gücünüzü: gücünüz kurtuluş için lazım olacak.

29 Haziran 2016 Çarşamba

Lakin Biliniz ve Bilsinler ki...!!


Yıllardır beklediğim gün bugün
Nihayet izne çıkacağım 2 senesi cehennem 4 sene üzerine
Uyandığım andan beri ağzımda bahar tadı, yüreğimde seher yeli,nefesimde deniz kokusu

Huzur ile hayallerime , özgürce sevdiklerime yola çıkacağım
Cebimde 3-5 kuruş
Önümü görerek ardıma bakmayacağım

Gönül özgür: üzülmekse üzülüp,sevinmekse sevineceğim
Nefes özgür;yetişme ve yetiştirme telaşından hesaplardan uzak alıp vereceğim.


Ama akşam Atatürk Havalimanı
Ülkeme, ulusuma,insanlara yaptıkları
Nefretin beni ele geçirmemesi için verdiğim mücadeleden kesik kesik acıyan ruhum

Yoruldu umudum.....


Lakin biliniz ve bilsinler ki vazgeçmedim ummaktan, umuttan,
mücadele ruhumdan
Bu topraklar bu bayrak benim hem umudum hem aşkım 

Bir nefeslik dinleneyim
Sonra yine aynı inanç ve azimle buradayım.