28 Ekim 2025 Salı
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız
7 Ekim 2024 Pazartesi
Zübük ve Papağanlar
İletişim fakültesi mezunuyum ve tesadüfen de olsa doğru mesleği seçtiğimi net görüyorum.
Kelimelere, iletişime ve suya atılan taş gibi dalga dalga çoğalmasına bayılıyorum.
Twittera bayılırdım eskiden. Net-kısa ve doğru algoritmalarla harika bir iletişim ağı idi benim için.
Mavi kuşu ve taşıdıklarını severdim.
Sonra X oldu.Logosu gibi karanlık ve güvenilmez bir yer.
Sonra yoruldum.
Öfkelerinden, çirkinliklerinden, aptallıklarından, boş konuşmalarından, kötülüklerinden, aynılıklarından...hepsinden ayrı yoruldum ve bıktım.
İçime karanlık bir gölge çöküyordu sanki. Aldığım nefeste bile metalik bir tat hisseder oldum. Öfke içimde kocaman bir dağdı, nefese yer yoktu her yeri kaplıyordu.
Sonra şu muhteşem sabah yürüyüşlerimden birinde tepemde uçuşan papağanlara şaşkınlıkla baktım. Benden mutluluğumu,öz'ü, yaşam sevincimi de "çalmaya" uğraştıklarını ve han nerdeyse başarılı olmak üzere oldukları bir anda dank etti.
O gün sosyal medya ve haber izlemeyi bıraktım.
İnsanlarla iletişimi de en aza indirdim.
Kaçtım.
Kaçmak çözüm mü?
Bazen, kesinlikle.
Sikletin aynı değilse ringde durmayacaksın.
Haberdar olmuyorsun diyenler çok oldu..olsam neye çare? Ekmeğe zam gelecekse geliyor, kadınları keseceklerse kesiyorlar, hırsızlığa devam eden ediyor.
Birileri Cumhuriyete sahip çıkmaya ve değerleri yaşatmaya devam ediyor. 6 Ekim İETT ücretsizdi. Aman ne var bunda demedim. Cumhuriyetti ve bayramdı. Evvelden yoktu şimdi vardı.Vatan Yahut Silistre'yi düşündüm bu sabah yürürken. Aşkın her çeşidini nasıl yürek dili ile anlatmış yazar. Şimdi çocuklar ne o kitabı ne aşkı ne vatanı bilmiyor.

Gelmişimizi geçmişimizi...öptüler. En nazik deyimle! Zira gelecek kirlendi, geçmiş kirlendi. Bugün utanç verici.
Küçük kızım endişelerini dile getirdi. Sokağa çıkmaktan korkar olmuş.
Ne oldu ki dedim.
Anlattı.
O korkunç görüntüleri yayınlayan medyaya da yazıklar olsun.
Korkma...dedim.Ama dikkatli ol, korku bizim gibilerin yaşadığı çevreye ait değil. Kampüstesin sen, güzel ve aydın çevredesin. Uçlardan kaçın, dikkatli ol ama korkma.
O anlatmasa bilmeyecektim.
Ayıp mı bu yaptığım?
19 Haziran 2015 Cuma
Cehennem
Yoksa ölüyor muydum?
14 Mayıs 2014 Çarşamba
Soma
İçimiz kara, gönlümüz kara..yanıyoruz alev alev
Ne gelir içimden size döktüğüm göz yaşlarından başka
Ne gelir elimden sizi orada bu felaketi yaşamaya mahküm edenlerden nefret etmek ve onlara oy vermemekten, haykırmaktan başka
Bugün günlerden Soma
Bugün acı yüreklerinde vicdanı olanların,kalp taşıyanların,beyni işleyebilenlerin....
Ne gülmek ne gülümsemek yaraşır bugün insan olana
Hepsi kardeşimdi ölenlerin
Hepsi benim o kapıda bekleyenlerin
İçim cayır cayır
Yukarısı , aşağıdan daha karanlık .......
15 Nisan 2014 Salı
Başı Deniz Sonu Sebuş Bir Öykü
Güzel günleri sona erdirdiler, iyinin savaşında adil ve dürüst değildiler.
16 Ocak 2014 Perşembe
Arı
Kapattım pencerelerimi, diz çöktüm karanlığa.
Tüm hayatıma girenleri sıraladım aklımda,
En kızdığımdan başladım kendimi sorgulamaya...
7 Aralık 2013 Cumartesi
Karanlık
Otobüsler geldiğinde 72 Taksim-Yeşilköy arabasına koşturdu, keyfi her dakika artarak en arka koltuğa attı kendini. Kimseyle gözgöze gelmek, muhabbet etmek niyetinde değildi.Çantasından kitabını çıkardı ve tüm gün üzerine yapışmış küstahlığını satırlardaki eşsiz anlatımın içinde eriyerek kaybolurken farkında bile olmadan yitirdi. Taksim-Yeşilköy arası trafik sıkışıklığında 1-1.5 saati bulabilen yolculukta yazarın anlatımı ile bir başka yaşama, başka insanların duygu ve düşüncelerine dahil olmuş gerçeklikten koparak daha gerçek olana doğru yola koyulmuştu. Zaman zaman başını kitaptan kaldırıyor, görmeyen gözlerle camdan dışarı bakarken kendisini etkileyen cümlenin anlam derinliğinde demleniyordu. Yeşilköy'e vardıklarında son durakta indi. Kitap okurkenki munis ve mütevazi hali yok olmaya başlamıştı bile. Etrafındaki evleri-insanları görmemek isteği ile hızlı adımlarla eve doğru yola koyuldu.Anahtarı cebinde yokladı, az sonra "tavaya çak bi yumurta" şenliği düzenleyeceği ve tüm anları yapayalnızlığın doyulmaz özgürlüğünde , tüm eklerden yoksun yalın haliyle yaşayacağı yere açılan kapının kilidine eğildi.
İşte içerideydi.."ohhhhhhh!" dedi yüksek sesle ve dizginlenemez bir neşeyle. Gençti, Yeşilköy sahilinde tek kaldığı bir evde konuk da olsa alabildiğine özgür ve bir süre yalnızdı.
Balkona çıktı. Güzel yaz akşamı insanlar balkonlara çıkmış sofralar kuruyorlar, aile oluşun ahenkli mırıltıları ve seslenişleri i le sofralar kuruyorlardı. Bir an mahzunlaştı.. ailesinin sevecen ve dizi filmlerdeki gibi daima yeni bir şeylerle kurgulanmış akşamlarını ne kadar da özlediğini düşündü.
İstanbul'un her kaldırım taşı ile birlikte tamamını verseler ona paye vermeyecekti. İstanbul 'un kendisi de yalandı , İstanbul insanı da yalan ediyordu.
O ailelerin koşturmacalarına- yorgunluklarına-mecburi ritüellerine burun kıvırarak içeri girdi. Canı ne isterse yapacak ve istemediğini yapmayacaktı. "Şahane bişi bu" dedi aynadaki aksine..aynadaki aksinin dudakları kıvrıldı,gittikçe genişleyen bir sırıtışla baktı kendisine...ve tam da o anda elektrikler kesildi! Çocukluğunun tüm korkuları olanca gücüyle savunmasızlığının ortasından hücum etti benliğine. O anda, İstanbul'un nezih bir semtinde son derece güvenli bir apartmanda salına salına gezinen üniversite öğrencisi bir genç kız değildi. O anda, kopkoyu bir karanlığın ortasında bilinmeyenlerin saldırısına uğramasına ramak kalmış ve düşmekte olduğu dipsiz kuyuda uzattığı ellerini tutacak,çığlığını duyacak hiç kimsesi olmayan bir çocuktu. Anahtarı aldığını hayal meyal hatırladı sonradan..gecenin bir yarısı kendini evden sokağa attı...kalbi durmak üzereydi.
Sokaklar da karanlıktı ama ay dede ışığını cömertçe paylaşıyordu.Daha biraz önce çatal bıçak sesleri ile alay ettiği insanlar balkonda sofra keyfine devam ediyor,mumların titrek ve neşeli sarı ışıklarında görmeseler de varlıklarını hissettikleri canlarla korkuyu ve yalnızlığı bertaraf ediyorlardı. Ne yapacağın bilmeyerek bir süre sokaklarda ileri geri yürüdü.Sonra tüm o apartmanları gören bir kaldırıma doğru ilerleyerek oturdu. Sükunet kapısını çalmış, o da memnuniyetle içeri almıştı. İçindeki çocuğa bir şarkı mırıldanmaya başladı usul usul.
Zor benim işim bilemezsin
kah sana boyanır gözlerim
Kah içimi bulutlar sarar
Can sana bölünür uykular
Ah seni çeker canım işte
Vurgun yorgun derbeder
Bir buz gibi kış gecesinde
Bu sokak kedisi yapayalnız













