mavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2024 Salı

2064

 


Dün bir evrak yazarken yanlışlıkla 2024 yerine 2064 yazdım.

Sonra elimde olmadan sesli bir  şekilde "oha" dedim. Güldüm.

Sonra 2064'ü düşündüm.

Ben olacak mıyım o zamanda?

Yüksek ihtimal dahilinde.

Şöyle çırpı bacaklı neşeli bir ihtiyar olsam...Çocuklarım eşim ailem şen olsa...masal bu ya; kimse gitmemiş olsa.

Şu  tepemizdeki  3 harfli gitti  diye bi  keyif kahvesi daha içsem ( o zamana gider herhalde?)

Hala seviyor olabilsem ...

Gök hala mavi, deniz ondan da mavi olsa.

İsteyerek mi geldim bu dünyaya  bilmiyorum.

Ama istemeden gitmesem... ve hiç istemesem.





9 Haziran 2022 Perşembe

SENİ SEN YAPAN SEVDİĞİN ŞEYLER MİMİ

 


Dün sevgili Deep'in sayfasında  (tıklayınız) bu mim'i gördüm ve "bunu yarın yapayım ben" dedim.
5 midesi olan Abba , açık ara mutluluk kaynağım en sevdiğim kahraman

1984'ten beri günlük tutarım.

Artık her gün yazamıyorum ama yazmayı da hiç bırakmadım.

Defterini kalemini seçmek eşsiz keyif veren bir ritüel.

Kocaman bir kalemkutum var.  Her kalemin yeri var.

Son seçtiğim defterin başında "Love As Long As You Live" yazıyordu.

Yaşadığın sürece sev.



Severek yaşamak hayattaki en büyük meydan okumadır diyordu Leo Buscaglia.

Bu meydan okuyuşu sevdim...


O defteri  aldığımdan beri, her yazdığım günün ilk başına , beni ben yapan sevdiğim bir şeyi yazdım.

Bunun, kendini farkına varma ve önceliklerini sıralama konusunda nasıl bir farkındalık yarattığını  anlatmak zor.

Beni ben yapan ve sevdiğim her şey o kadar tekil ki kendimden utanmam gerekir sanırım.


Başlangıcımı sevdim. Trabzon'dan iyi ki ayrılmışım. Çocukluğumun mavisi ile kalmış  aklımda.. şimdinin ziyan olmuşluğu ile değil.

Renkleri, mevsimleri,kokuların mavi olanlarını,zamanı,hayalleri, rüzgarı, yağmuru,bulutları,ağaçları,yolları, yürümeyi, uyanmayı,anıları,yarınları,bugünü, chopin-spring gibi tambur taksimleri gibi müzikleri,yazmayı,okumayı, görmeyi,sessizliği çok sevmişim.


Bir yuva kurmuşum..balkonundan mutfağına ,kedisinden kuşuna içindeki her şeyi sevmişim.


Çocuklarım...biriyle nefes alıp biriyle nefesi vermişim..yaşamın ve var oluşun ta kendisi olmuşlar hep. Onları öpüp koklamak bir yana dursun..var oluşlarını bilmeyi  her zerremle sevmişim. Birbirleri ile şakalaşıp birbirlerine bir şeyler anlattıkları anlarda gözlerimi göğe çevirip sonsuz maviliğin bu mutluluğu tamamlamasına izin vermişim.

Kuşları böcekleri, çay içip kitap okurken susup dinlemeyi sevmişim. 

Az'ın çokluğunu sevmişim.

Her şeyi ve her şeyi sevmişim de..insanları sevememişim. Ne hayallerimde ne tercih kullanabildiğim zamanlarımda insan yok.

Bu da bir garip bişi...

5 Haziran 2022 Pazar

"O"

 



O kadar çok  gidiş ve o kadar çok dönüş izledim ki  sakince oturduğum köşemde, şimdi "haydi kalkmak" zamanı dedim kendime. Sanki bu evrende yaşamaz gibi...


Şibumi'yi okurken ,  akan suyun içindeki çakıl taşlarını yerleştiren , dinleyen , tekrar düzenleme yapan ve böylece mükemmelliği yakalayan kahramana hayran olmuştum. Sanırım son  bir kaç senedir elimden geldiğince, koşulların izin verdiği ölçüde kendi çakıl taşlarımı dizdim sakin ve usulca.


Hep aynı şarkıları dinledim : sadece sevdiklerimi

Hep iyi sonla biten kitaplar okudum.

Hep iyi sonla biten filmler izledim.

Hep iyi olanı diledim.

Uzun  cümleler kurmadım.

Kimseyi uzun uzun dinlemedim.

İstemediğim yere gitmedim.

İstemediğim kişiyi çağırmadım.

Haberleri izlemedim.

Yalnızlığımı sevdim.

İyiyi ve maviyi hatırlayıp , onlara yönelmeye çalıştım.... ve tesadüfleri, hayatın karşıma çıkardıklarını inceleyip anlamaya çalıştım.


Tabii mutsuzluklar, üzüntüler ve kırgınlıklar silgiyle silinmiş gibi çıkıp gitmiyor hayattan. Bir konu, bir şarkı,  bir tanıdık mekanın geçmişten çağırdıkları inanılır gibi değil bazen. Onları da sevmeyi ya da benimsemeyi öğrendim. Onlar, benim ve bana ait. Kalbimi kırdılar ama güneşin sarı sıcak ışıkları içime sızdı o çatlaklardan zamanla.

Blog dünyasında paylaştıklarıma yapılan yorumların,  en zor ve aşmayı  başaramadığım  tümseklerin üstünden atlamama yardımcı olacağını hayal bile edemezdim. Oysa, kendimi affetmeyi burada öğrendim. 


Yazmayı, okumayı  ve sonra bunun getirdiklerini duymayı özlediğimi fark ettim. Yeniden demeyeceğim "anlatmayı" ve "dinlemeyi"

Merhaba :-)

Fotoğrafı tıklayınız, Teoman diyecek ki "o"
Zaten bütün mesele "o" değil mi bizler için her zaman?



7 Mayıs 2021 Cuma

1 YILDA HAYATIMDA NELER DEĞİŞTİ? MİMİ


Deep (tık) bloğunda bahsetmiş ; 

" Berra (https://berraed.blogspot.com/2021/04/1-yilda-hayatimda-neler-degisti-mimi.htmlçok hoş bir mim düşünmüş Mimler her zaman keyifli oluyor ve bizleri kaynaştırıyor" diye.


 Mimlere bayılan bendeniz de hemen atladım üstüne tabii. Buyrun efendim :



"Bir yılda hayatımda neler değişti? Bir yıl önce neredeydim ve şimdi neredeyim?"

1. Geçen sene olmamı istediğim yerde miyim?

Geçen sene hayatımın dünyayı kapsayan bir salgınla bu kadar mükemmeleşeceğini hayal edemezdim. Geçen sene olmamı istediğim bir çok yer var (ikizler burcuyum ben  öyle sabit ve sınırlı hayallerim olmuyor ne yazık ki) ama iş yerinde sevgili odamda çalışıyor olmak hoşuma giden seçeneklerden biriydi ve ben tam da oradayım. Yine de küçük seyahatler özlemedi değil bu gönül. Neyse, canım işim balım evim arasında geçiyor günler ve evet olmak istediğim yerler buralar.

2. Son bir yıl iyi mi geçti, yoksa kötü mü?

Son bir yıl iyi geçti diyeceğim çünkü hiç bu kadar kendime zaman ayırabildiğim bir dönem hatırlamıyorum desem yalan değil. Sadece dünya ve ülkemin gidişatına dönüp bakarsam...ki bakmayacağım. Gerçekten. Elimden bir şey gelmiyor ve elimden bir şey gelmeyen şeyler için üzülmek bu kısacık hayatlar için çok fazla. İki yazı öncesinde şıppadanak önümde işlenen cinayeti anlattım... Gerçekten biraz daha duru sular seyretmek, göğün mavisinde neşelenmek kararındayım yoksa ruhum ipini koparan bir kırmızı uçan balon misali süzülerek uzaklaşacak bu çirkeflikten ve benden.

3. Hedeflerimi gerçekleştirebildim mi?

Bir kısmını. Önemli bir kısmını evet. Yeni hedeflerin olmazsa hedeflere ulaşmak insanı mutlu etmiyor tam tersine boşluğa düşürüyor çok öncelerde öğrendiğim bir şeydi bu. Hedeflerime ulaştım, yeni ve şahane yeni hedeflerim var.


4. Neler öğrendim?

Hayat kısaymış kuşlar uçuyormuş. Abin de olsa sevdiklerin canını yaka yaka hiç yoktan sebeplerle dönüp gidebiliyormuş. 

Değişmez dediğin her şey değişebiliyormuş. Aslolan sevmeyi bilmek, sevebilmekmiş. İnsanlar olmayınca dünya daha duru, renkler daha parlak,her yer daha sessiz ve barış içindeymiş.Kadıköy misal: hiç bu kadar güzel olmamıştı.


5. Neler deneyimledim?

Kızım, evden hiç çıkmayan akıllı uslu  kızım corona olduğunda annelik güdüsünün benim bildiğimden de öte bir şey olduğunu deneyimledim.
 Ben corona olduğumda daha kaç kez ölümün kıyısından dolanıp yaşama döneceğim sorusunun  bana verdiği endişenin renginin eskisi gibi olmadığını deneyimledim. En önemli dileklerinin ve dualarının , hayat değiştiğinde  paldır küldür değiştiğini ve büyümek denen şeyin bazen yaşlanmaya dönüşebildiğini de deneyimledim. Ben çocuklarımı paylaşamam yarın bi gün aşıkolurlarsa oğlanları paralarım diyen bendenize hayatın  lafları  nasıl güzel yedirdiğini bir kez daha deneyimledim. Kızımın erkek arkadaşı covit olunca ülkesine dönemediği ve otelde onu yalnız bırakmaya gönlüm elvermediği için eve alıp baktığım yetmezmiş gibi cupgriye filan bile yedirdim mesela. Kişisel tarihimde bir devrimdi bu.

6. Kendimi daha mı yaşlı hissediyorum, yoksa genç mi?

Kendimi bugünü dolu dolu yaşamaya adadığım için ne daha yaşlı ne daha gencim..daha evvel böyle hissetmemiştim hiç.

7. Bir yıl sonra nerede olmayı umuyorum?

Montenegro ve İspanya. O ki hayal benim...daha mavide daha yeşilde ...

Siz de yapın çok güzel oluyor mimleri okumakkkk

4 Şubat 2021 Perşembe

Duygular Renk Renk

Kendi bloğumdan intihal yapacağım bugün.

Belki şöyle baba bi üniversiteye beni de rektör-dekan bişi atarlar :-)



En sevmediğim duygu çaresizlik. Rengi bulanık safran sarısı, çirkin bir kırmızının üzerine dökülmüş. Ne yapsam atamıyorum üzerimden, ne varsa bende kalan alıp götürüyor hepsini tereddütsüz...Zamanın getirdiklerini zamansız alıyor benden.Soğuk!




En aldırmadığım duygu öfke. Rengi palyaço pembesi.Nadir gelir, ben geliş sebebini sormadan alır şapkasını gider ardında iz bırakmadan.Kanımı ateşleyişini, bende yarattığı adrenalini severim ama en çok geç gelip tez gidişidir sevdiğim.Bir de , sadece öfkelendiğimde aldığı bir renk var gözlerimin; çakmak çakmak bir yeşil.Onu da severim.
  
                                                        

En vazgeçilmez duygu huzur. Sevgi maisi ile şefkat maisinin uyumla kucaklaştığı bir mai rengi. O kadar serin bir sıcaklık ki o, incinmesin,kırılmasın , benden kimse alamasın diye kalbimin ve beynimin ennnnn içerilerine yerleştirip duvar ördüm çevresine. Aldırmazlığı içime veren Allah'ıma şükürler olsun.Bazen köy yanar kel bakar modunda yaşamak o kadar güzel ki :-))
En şiddetli duygu aşk. Rengi değişken ama asla pastel değil ve asla beyaz değil. Genelde damarlarımda kanın Şibumi kıvamında dolaşmasına neden oluyor.


En kuvvetli duygu annelik. Rengi mercan yeşili ile turuncu karışımı. Uç duygu ve kavramların uyum içinde tek potada erimesine neden olan karmaşık bir düzen getiriyor dimağınıza.İlk defa ölümden korkuyor insan...onları bırakmak korkusu ölümden baskın.
                                                           
En ferahlatıcı duygu özgürlük.Dünyanın tüm rüzgarlarını ciğerlerinize doldurmak demek özgürlük. Göğün maisi ile bulutun beyazı birbirine karışmış,Dalgaların köpüğü gibi kıpır kıpır ve vazgeçmeye hazır. özgürlük sıcak havada alınan serin ve taze bir nefes gibi...
                                                                               
En nitelikli duygu merhamet. Allah almasın kalbimden onu..başka iyi bir niteliğim yok çünkü. Merhamet kahverengi yeşil, merhamet sakınımlı mahçup. Merhamet suskun dilsiz ,tevazu içinde ama başı hep dik. Maşkerhamet anne kurabiyesi tadında..
En bedel ödeten ama en arı kalan duygu adalet. İnsan kendi adaletini uygulamalı, adaleti el'den beklememeli bazen. Adalet kömür karası kararlı.Adalet çelik kadar soğuk ama elden bırakmazsan senin vücut ısında.
                                                                

En salak duygu korku. Rengi çiğ sarı..uçup kaçacak gibi.Bir Allah'tan bir nefsimden bir de sarhoştan korktum şimdiye kadar. Öteki renklerimi zedelemesin diye gelse de görmem, seslense de duymam duygularımdan bu. Soğuk çorba içmek gibi...


En çabuk kaybolabilen duygu vefa. Lila rengi, utangaç. Az insanda bulunur, çoğaltılması resimlerle-kokularla-şarkılarla mümkündür. Kırılgandır,beslenmesi gerekir. Lazım yerde vefasızlık eden de..Allah'a havale edilip silinir.

25 Aralık 2019 Çarşamba

İstanbul'da Yağmur Yağar...Trabzon'a Çıkar Tüm yollar

bizim kayık,bizim karadeniz,bizim çocuklarımız ve babiş

Twitterda bakınıp  düşünmeye, hemen ardından ruh sağlığım yerinde kalsın diye düşünmemeye çalışırken; memleketin hali ahvali, halkın durumu, gelecek, gidecek,siyasetin lağım kokusu, insanlığını yitirmişler, derviş kıvamına gelmişler arasında gezinirken; dışarıda nihayet gelmiş olduğuna sevindiğim yağmur beni benden aldığı için sabahın kör karanlığında uzun mesafe yürüdüğümden ayakkabımın içinde ıslak ve mutlu kıpırdanan ayaklarıma bakıp bakıp sakin neşeli müziğimle (lütfen tık) acilyetişmesigerekengillerden işimle uğraşıyordum bi yandan da.

Sonra, sık yazmayan bir hesabın tweeti ile  koptum zamandan ve mekandan.

Kimine turistik yöre, kimine fıkra kaynağı, kimine son yıllarda utanılası siyasi performans merkezi...
Kimine rum pontus, kimine şer odağı, kimine cennetin kendi ,kimine araplara peş keş çekilecek mekan.

Bilmem kaç yerinde birden yangın çıkmış memleketim ..sabah sabah ciğerim yandıydı zaten. Bir de özlem kontrolsüz esince yüreğimin içinde.. yangın beni benden aldı götürdü işte.

Önce müziği değiştirdim (Çok rica ediyorum tıkk) 
Çocukluk anılarım. Herkes günlere giderken, el işi tığ filan öğrenirken "ırgatta" kayığı  çekmek için döndüğüm, abimle kayığın içinde piknik yaptığım, sahilden ganzilizler avlayıp barbon tuttuğum o güzel günler. Abim..çocukluğum. Deniz kokan mavi ile doluydu her taraf...yaşamak çok güzel bir şeydi çokk

Sera Gölü Trabzonun batısında Sera deresi üzerinde bulunan bir heyelan set gölüdür.. Babamın arabası ile geçtiğimiz o güzel yollar. Kenarında peynirli-kıymalı yemeye gidişimiz maaile. Nereye baksam daha fazla aşık olduğum, nereye baksam unutmamak için o güzellikleri hafızama kazımaya çalıştığım yerler.. çağrı vardı havasında oranın, bilmediğin yollarda kaybolma çağrısı

Ne İstanbul kalır akılda ne büyük kent stresi ne zorla kakalanan değerler. Bakarsınız ki bir siz varsınız bir mavi bir de yeşil. "Aslolan bu" dersiniz usulda "unutma e mi"

Yaylalar var ya...masallarda yaşamaya gerek yok. Gerçekten sizi  bulutların üzerinde yaşatan yerler. Yediğiniz ekmek içtiğiniz su. Katkı maddesi mi...sadece mutluluk katılıyor  gani gani.

Bu neyin resmi biliyor musunuz? Asla sıradan bir otoban dememelisiniz. Bu, babamın arabası ile havaalanından  eve doğru yol alış, geçerken Faroz  balıkçı barınağına sesleniş ve az sonra tüm anıların miladına varış yolcululuğunun, kendiniz olmayı başarmışlığın, geri dönebilmenin resmi.

Faroz balıkçı barınağı dediğim de burası işte. Kayığımız var orada. Babam, abimin adını vermiş kayığa. Kızmadım mı?Kızdım tabii ama üzülmesin diye söylenmedim 1-2 seneden fazla :-)

Fotoğrafı  çeken demiş ki "Karadeniz'de sadece dağlar değil bulutlar da denize paraleldir." Güldüm. Her şeyi kendine özel,  asla dahil olamazsınız ama asla dışarıda da kalmazsınız "orada doğup  yoğrulmadıysanız." 

Bağdat Caddesi'nde rezidansmış , havuzlu villaymış...Yemişim kapitalist sistem sokuşturmalarını . Aslolan aşktır der öyle başlarsınız her güne hayatta tüm sabahlar.

Mavisindebirnoktaolsam..Karadenizim, canım denizim, varlığımın başlangıcından beri  mavinin her tonunda bir zerremi bulduğum. Bir çok deniz gördüm, Karadeniz'de "size ait " bir şey var..bambaşka

Zigana yolları..rahmetli dedem peksevermiş  Zigana'ya kaçıp kendin pişir kendin ye'lerde arkadaşları ile bir keyif yapmayı. Abim de götürürdü arabası ile bazen beni. Yalan olduğunu  bile bile "Selvi Boylum Al Yazmalım" filminin orada geçtiğini düşünürdüm. Sevdiğin her şeyi birleştirme çabası işte. Henüz İstanbul kırmamış kanatları, hayal kurabildiğim zamanlarım..

Yeşilin bin tonunu koynunda barındıran
Yüce karlı dağların bile selam durduğu o güzelim şehre,
İstanbul'un soğuk ve çirkin akşamlarından binlerce sevgi...(Volkan Konak...Memleketim)
 

Atatürk, 15-17 Eylül 1924 tarihlerinde Trabzon’u ilk kez onurlandırdığında bu gün Trabzon Müzesi olarak düzenlenen konakta ağırlanmışAtatürk, 10–12 Haziran 1937 tarihlerinde üçüncü ve son kez Trabzon’u onurlandırdığında  da iki gece bu Köşkte kalmış.İçinde eşsiz dehasının izlerini barındıran ,  kendi el yazısı ile alınmış notları  görebileceğiniz haritalar gibi bir çok ayrıntı var. Onun ayak bastığı yerde olmak, mavi gözleri ile izlediği ufuklara bakmak dahi heyecanlandırıyor beni her gittiğimde. Nişanlandığımda , nişanlımı ve ailesini hemen oraya götürmüştüm. Anılar da köşk gibi bembeyaz ve tertemiz orada.


Kanımca dünyanın en eşsiz görüntülerinden biri bu. Akçaabat'taki eski rum evleri. Kişilikli,estetik,masalsı, hazin ama hala güçlü evler. Bu evlerin az aşağısında Akçaabat pazarı kurulur Salı günleri. Köylü kadınların kendi emekleri tereyağları , imansız peynirleri, süt minzilerini ve mevsim sebze-meyvelerini sattığı pazarda gezmek "botoks" etkisi yapıyor bende. Ellerindeki çatlakların arasında toprak kokusu,  pırıl pırıl güzel gözlerinde hesap kitap bilmeden satış yapmanın verdiği huzursuz bakış,yeni gelinlerin pazara satıuş yapmaya kalem etek ve kırmızı yazma ile gelişi.."volla(valla) emice"lerle başlayan konuşmalar..bir gün o pazara mutlaka gitmelisiniz.Ne şişman ne yaşlıyım oraya gittiğimde. Her gidişimde 16 yaşında babasının peşinde dolanan ve poşetleri taşıtmayan o delidolu kız baskın. 

Yürüyüp gitmeli limana, oradan da mendireğe, taa ucuna kadar
ve çökmeli bir taşın üstüne
ama karayel patlamış, fırtına varmış, dalgalar adam Boyuna geliyorlarmış, ıslanıyormuşsun
Vakit de akşamlardan bir akşammış sanane..(Volkan Konak..Memleketim)

İstanbul'un soğuk ve çirkin akşamlarından binlerce sevgi
Meydandan kalktık mıydı saate varmaz hamsiköydeyiz
Konakoğlunda oturur başbaşa sütlaç yeriz
Naraburnundan eser bir rüzgar, olur içimiz tertemiz
Bu sene gidemiyorum, seneye birlikte gideriz(Volkan Konak-Memleketim)


Yaş gittikçe toprağının kokusu yüreğe yük gelir oluyor memleketinin. Anıların şehrine bir de benden selam olsun bakalım.

Hiç sevmediğim İstanbul'a bağlı kalmak ve belediyesinde çalışıp  bir de şehre hizmet vermek kara mizahın ta kendisi. Hep diyorum, kaderin bir mizah anlayışı var diye.

Trabzon'dan çıktım yola
Vardım geldim istanbul'a
Bu ne biçim yermiş ula
Hiçbir yere benzemeyi
Kara kışta buz satarsın
Tatlıcıda tuz satarsın
Becerikli pezevenksen
Keloğlanı kız satarsın...(VolkanKonak-Trabzon'dan Çıktım Yola)

4 Eylül 2019 Çarşamba

48(Kırksekiz)








Ay ay ay...

Utanmayı bilene ayıp vallahi.

İnsan bloğundan , yani bizzati kendisine ait dünyadan koskoca bir ay ayrı kalır mı?

Koşuyordum, duramadım: affola.


Annem ve babam benimleydi. Küçük Kumla'da annem babam  çocuklarım ile 3 hafta tatil yaptım. Öyle sanıyorum ki ömrümün tamamında, tatile en yakın zaman dilimiydi bu. Her günün sakinliğinde yer mavi gök mavi dağ mavi olan sabaha baktım ve İstanbul'u ardımda bırakmak ne kolay ve ne güzel olurdu dedim kendime. 60 metrekare , kibrit kutusu kadar evimin mütevazılığında kibrimden, yorgunluklarımdan,soru ve sorunlarımdan tamamen arınmış;köy ekmeği-keçi peyniri ve taze demlenmiş  çay ile  mutluluğu yakalamış olurdum.


 Yanımda serisini tamamlamaya uğraştığım Hasan Ali Yücel serisi kitaplarım, artık kullandığımda beni mutlu eden yakın gözlüğüm  ve sonrasında bol köpüklü sade Türk kahvesi.


İki şort 3 bluz ile mutlu mesut ben. Zeytinyağlı yeşil sabun elimde, şampuanı  unutmuş ben. İstanbul'daki  bir gardırop  dolusu elbisenin sahibi yabancı geliyor bana Kumla'dayken.


40'ından sonra , imla işaretleri yoruyor insanı belki de. Ne soru işareti ne ünlem kaldırmaz oldu  bünye. Akışkan ve dinlendirici notalar (tık), uzun sessizlikler başımın tacı diyorsunuz. Renklerden en güzeli mavi, mevsimlerin her biri başka şiirsellikte başımın tacı diyorsunuz.


Günde en az 100 telefon görüşmesi yaptığım kanısındayım. Ve her gün en az 50 insanlar görüşüyorum birebir. Mesleki deformasyon sanırım, konuşmak ve konuşulmak zül gelir oldu.

Mutlu suskun maviliklerle açayım sezonu. 
Blog dünyası candır,  dönmüş olabileyim inşallah.