O kadar çok gidiş ve o kadar çok dönüş izledim ki sakince oturduğum köşemde, şimdi "haydi kalkmak" zamanı dedim kendime. Sanki bu evrende yaşamaz gibi...
Şibumi'yi okurken , akan suyun içindeki çakıl taşlarını yerleştiren , dinleyen , tekrar düzenleme yapan ve böylece mükemmelliği yakalayan kahramana hayran olmuştum. Sanırım son bir kaç senedir elimden geldiğince, koşulların izin verdiği ölçüde kendi çakıl taşlarımı dizdim sakin ve usulca.
Hep aynı şarkıları dinledim : sadece sevdiklerimi
Hep iyi sonla biten kitaplar okudum.
Hep iyi sonla biten filmler izledim.
Hep iyi olanı diledim.
Uzun cümleler kurmadım.
Kimseyi uzun uzun dinlemedim.
İstemediğim yere gitmedim.
İstemediğim kişiyi çağırmadım.
Haberleri izlemedim.
Yalnızlığımı sevdim.
İyiyi ve maviyi hatırlayıp , onlara yönelmeye çalıştım.... ve tesadüfleri, hayatın karşıma çıkardıklarını inceleyip anlamaya çalıştım.
Blog dünyasında paylaştıklarıma yapılan yorumların, en zor ve aşmayı başaramadığım tümseklerin üstünden atlamama yardımcı olacağını hayal bile edemezdim. Oysa, kendimi affetmeyi burada öğrendim.
Yazmayı, okumayı ve sonra bunun getirdiklerini duymayı özlediğimi fark ettim. Yeniden demeyeceğim "anlatmayı" ve "dinlemeyi"
Fotoğrafı tıklayınız, Teoman diyecek ki "o"