Üsküdar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Üsküdar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2023 Cumartesi

Yol



Üsküdar Selimiye'den  Kadıköy'e inen yol mucizelerle dolu.



Her gün yürürsünüz ve eğer bakmayı bilirseniz her gün yeni bir şey görmeyi başarırsınız..yeni ve güzel.


Bazen  artık tanıdık gelen bir ağacın yeni sürgüsü, bazen ne olduğunu anlayamadığınız bir "ağaç şeysi" ,


 Bazen ilk defa gördüğünüz kuşlar, bazen devamlı gördüğünüz kuşların yavruları..yani torunlar. 

Yağmurda oluşan çiy damlacıkları, üşüyüp kovuğa sığınan köpüşler, çete halinde dolanan  komik bıyıklı hadsiz kedişler. 

Kış Hanımelisi

Salyangozların bir diyeceği varmış gibi size uzandıklarını görür, kar tanelerinin  uzayıp giden yolda tüneller oluşturduklarını izler, yazın sıcağında ağaç boyunu  almış çalıların gölgesine sığınır, ilkbaharda ciğerinize dolan taze neşeli havayı teneffüs eder ve kış hanımelisi denilen Lonicera fragrantissima'nın akıldan çıkması olanaksız kokusuna bir kez daha soluyabilmek için eski  tarım meslek lisesinin bahçesinin önünden geçebilmek  amacıyla adımlarınızı hızlandırırsınız. 


Sabahın erkeninde iseniz lacivert denizin üstündeki ışıl ışıl şehirlerdir yüzen ve sizi büyüleyen...

O yol size aittir ama tartışmasız şekilde siz de o yola aitsinizdir.

Bir gün olur da yürürseniz o güzel yolda,  benim daimi dinleme listem de size eşlik etsin isterim:


https://open.spotify.com/playlist/1J3cmAj9PO9hVn7LAm3pLm?si=4d08cc61e8324228


O yol üzerinde, Haydarpaşa Numune Hastanesi'nin yanında , nerden bitiverdiğini anlayamadığım bir park beliriverdi birden. Şehir mimarcılığına hastayım..ne olanaklar var ki bir günde yerde yemyeşil çimenleri,  boylu boyunca ağaçları  olan peyzajlı  alanlar...Ömrümün üçte ikisini burada geçirdim ama İstanbul hala beni şaşırtmayı başarıyor.


Son  bir hafta on gündür oradaki bankta yatan yaşlı bir adam görür oldum. Bazen , az ilerideki haydarpaşa mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nden kaçıp sigara tüttüren (ve böylece beni kahreden) gençler orada olur ve o adamcağıza sigara-yiyecek verirlerdi. Başta evsiz ve orada konaklıyor sandım ama sonra onu her gün görür olunca, bir yere gidemediğini anladım. O kadar açıkta  konaklamak evsizlerin tercihi değildir çünkü. 



Her sabah ona bakıp elimden ne gelir çaresizliğini yaşadım. 


Geçen gün kadınlarla ilgili hayli sert söylemleri olan bir platformun sözcüsü ile konuştuk, işim  gereği  bir araya gelmemiz gerekti. Erkek var mı aranızda dedim "ne münasebet" dedi. Hayret ettim. Kadının sorununu çözmek için insan lazım..sorunun  nasıl iki tarafı varsa (kadın-erkek) çözümün de iki tarafı olmak zorunda. Sözcü hanım nefret ve öfke doluydu. Onlar kadınları dövüyor dedi. Tövbe bismillah..bu nasıl hasta bir bakış açısı? Sokakta kalan bir erkeği nereye yollarsınız dedim sakince. Hetledi hötledi cevap veremedi :  insan mevzubahis hanımefendi..hepsinin kendi çaresizlikleri var. Birlikte çözüm bulacağız. Sokakta kalan kadına bin yer el uzatır da erkek için tek yer yok ..dedm. Umursamadı ve bana da öfkelendi.

Bunu niye anlattım : sokakta kalan erkek için arayacağınız yer yok bu memlekette... inanılmaz.

Alışmış olmak istemiyorum dedim her gün kendime. Onun orada yatmasını, zavallılığını,çaresizliğini görüp  "aman elimden ne gelir" demek istemiyorum.

Demedim de... En azından her gün izin verdim  yüreğimin çaresiz merhametine.

Bir gün onu yerde yatarken gördüm. Kımıdamıyordu.


Ertesi gün o mel'un bankın etrafı  "polis olay yeri" şeritleri ile çevriliydi.

Öldürdük adamı el birliği ile. Mutsuz, yalnız, çaresiz.

Ama değil sevgisiz...her gün ona yiyecek ve sigara taşıyan o gençler...

Kötü hissediyorum.

Yolcu benim de yol ne tarafa..bilmiyorum.

17 Mart 2021 Çarşamba

Kumul




 Kızım ile Koşuyolu-Üsküdar dolmuşuna bindik.

Az sonra doldu tabii.

Nuh Kuyusu  caddesine çıkıverince bir adam el etti, durduk.

 Adam yaşlı,uzun ve sakallıydı.

-"Param yok, beni Üsküdar'a atacaksın parasız" dedi.

25 yaşlarındaki şoför aynadan ona baktı .

Tereddütle elimi cüzdanıma götürdüm.

Şoför sessizce kapıyı kapatıp yola devam etti.

Yaşlı,uzun ve sakallı adam kendi kendine konuşur gibi ama oldukça yüksek sesle : "Anneme uğradım şimdi, annem maaşını aldı çünkü. Annecim bana para ver dedim, annecim bana para verdi " dedi. 

İstanbul sessizliği hüküm sürüyordu dolmuşta. Herkes duyuyor ama kimse görmüyordu.

Bazen de herkes görür ama kimse duymaz...İstanbul öyle bir çöl. Hareketli kumulların içinde yok olur insan.

-"Annem bana para verdi" diye devam etti yaşlı,uzun ve sakallı adam. "Ben de gittim bira aldım,rakı aldım,bira aldım , rakı aldım, bi de rakı aldım, bi de bira aldım."

Dolmuş yavaşladı ve durdu.Kapısı  açıldı.

-"İn" dedi şoför. "Onlara verecek paran var , dolmuşa verecek paran yok.....in"

Bir duraladı ne yapacağını bilemedi yaşlı,uzun ve sakallı adam. Ben yine tereddütle cüzdanımı yokladım cebimde.Kumul olmak istemiyordum.

-"Ben yaşlı ve alkoliğim. Sen değilsin" dedi yaşlı,uzun ve sakallı adam. Sadece o kadar dedi.

Şoför dikiz aynasından ona baktı.

Ben cüzdanı avuçlarımda sıktım.

Şoför kapıyı kapattı ve yola devam ederken :

-"Sus öyleyse. En azından bunu yapabilirsin" dedi.

-"Haklısın" dedi yaşlı,uzun ve sakallı adam.


"Işıklarda inelim biz" diye seslendim.

Kumullar kımıldandı, dolmuş durdu, biz indik.


Hayat öyküler, mesajlar ile akıp geçiyor içimizden.

Dervişler ise her yerde..ama genci ama yaşlısı.



4 Mart 2015 Çarşamba

Herhangi


Aslında beşbin yıllık arkadaşız biz.
Ama ben yüzlerce yıldır evine gitmedim..evveli de epitopu 2 ya da 3 kezdir gidişim.

TRT'ye stajyer olarak gittiğimde atom karınca gibi bir asistanı vardı prodüktörümün. Hep tebessümlü yüzünde ciddi bir ifade..tıkır tıkır tıkır tıkır her işi  ötekine bağlar, bütün işleri kusursuz yürütürdü. Bana da hem abla hem bir üstüm olarak davranır, şefkat ile disiplinin sevecen bir karışımı ile yoğururdu. Severdim onu, hem de pek çok.

Bir gün montaja gittik.
İnsan bilmediğine hayrandır ya...
Ay dibim düştü o bilmem kaç inch bantlar, koca koca cihazlar, bantların şakırt diye geçirilip iz takip eden makaraları filan..Allah'ım sana geliyorum diye basacağım çığlığı da olmuyor işte.




Montajcı ile bizim asistanın muhabbeti pek sıcak pek güzeldi.Onlarla dost olabilmeyi diledim kalbimden.Şimdi bakıyorum ve görüyorum ki iş hırsı olmamış benim içimde hiç bir zaman...dostluğa, insanaymış azmim hep.

Koridorda muazzam bir parfüm kokusu olurdu bazen çıktığımızda..anlardık ki Attila İlhan oradaymış. Onu görürdüm bazen, çekimlerinde stüdyoyu gören rejinin bir kenarına, bana bir şey denilmemesi için dua ederek bir kedi misali sessizce sokulur; fark edilmeyeyim diye, bir pigme kadar oluşuma şükürler edip kımıldamadan durarak  onu dinlerdim.


Attila İlhan'ı dinlemek..Hayat bana hiç adil davranmadı..hep şanslıydım ötekilerden :))

Seneler geçti aradan..hani bakayım: tastamam 8 sene.

Başka çalıştığım bir yerde çok sevdiğim bir dost edindim. Hem de tamamen tesadüfen bir araya gelip tanıştığım bir dost. Yaşa başa bakmadan tam kanki moduna girdik .Zamanlar sonra öğrendim ki, o montajcı hanımın eşi çıkmasın mı benim kanki? Şaştım kaldım.

Sonra film koptu sonra yeniden başladı sonra kopar gibi oldu,o eşinden ayrıldı benim kanki yalan oldu filan derken 26 sene sonra geldiğimiz noktada nefesinde huzur bulduğum, derdini derdim bildiğim biri o hayatımda. Tamam azıcık çatlak, azıcık tuhaf,azıcık inatçı filan ama..o huylu, ben huysuz...seviyorum işte n'aapim?

Akşam, ÇYDD'nin paneline gidecektim, ondan rica ettim Nehir'i okuldan sen alabilir misin diye. Nehir, onunla olmayı çok ama pek çok seviyor. Öyle özel bir iletişimleri var ikisinin, kedi sever gibi seviyorlar birbirlerini ; sormadan, konuşmadan, yargılamadan, sahiplenmeden sadece çok severek sevmek yaptıkları. Panel sonrasında "nehir'i nereye getireceksin Üsküdar'a indim" dedim. "Eve gel istersen " dedi.

Yazının başında da dedim ya:
Aslında beşbin yıllık arkadaşız biz.
Ama ben yüzlerce yıldır evine gitmedim..evveli de epitopu 2 ya da 3 kezdir gidişim..

Bu sefer "olur" dedim ve ben seneler seneler seneler sonra ilk kez evine gittim.

Kibrit kutusu kadar bir evi var, koca yüreğini nereye sığdırmış bilmem. Az eşyanın verdiği huzur, her şeyin yerliyerinde olmasının verdiği rahatlık ve sizi gördüğüne memnun olduğunu anlatan bir çift pırıltılı göz ile demlendim.


Az oturdum, az konuştuk,limonlu çay içtim 2 bardak.
Sonra akşam oldu..ayrıldık birbirimize sarılarak.

Kocaman mutluluklar için ovalara dağlara gereksinimiz yok aslında.
Herhangi bir küçük dokunuş,farkına varış...


Beşbin yıldır buralardayım
Akşamın renkleri Üsküdar'da nadiren bu kadar güzel oldu.


5 Ocak 2015 Pazartesi

Selam Olsun Şarkıları



Sabah alarmı kurmayı unuttuğum için servisini kaçıran kızımı okula yollamadığımdan mütevellit zerre kadar suçluluk duymayışımla başladığım yeni yılın ilk iş gününe selam olsun. Çok da tın'sın Pazartesi..umurum değilsin yani.

Sosyal Bilgilerden sınavı olan küçük kızımla Atatürk İlke ve İnkılaplarını konuşarak yürüdüğümüz Üsküdar yollarını saran ayaz soğuk: sen de umurum diiilsin bugün.Sana da selam olsun en afillisinden.

Kahvaltıda dinlediğim Kızılordu'nun Kalinka'sından sonra kahvemi birlikte yudumladığım sevgili Marlene Dietrich ..bence de Lili Marlene be yaa.

Hayat:bugün yedek kulübesine bile inesim yok, tribünlerde kalayım elleşme benle...
Kızımla Cher söylesin biz dansedelim evi toplamayalım yemek yapmayalım çamaşırlarla ilgilenmeyelim gündeme bakmayalım dert etmeyelim dert vermeyelim günümdeyim..hayat bugün elleşme benimle 

Vu-huuu

Anılar,duygular...size de selam olsun.Bugün olmaz belki yarın belki yarından da yakın ama değil bugün.Selam verdik borçlu çıkartmayın beni..

Hiç denemediğim bir tadı tadasım var bugün.

Hep yılan eti merak etmişimdir. Nerden bulurum da yerim? Üsküdar'daki kasaplara sorsam yılan eti var mı diye küllü kafir ilan etmezler mi beni, döverler mi? Sözcü gazetesi istedim diye Allah belanı versin diyen o gazete bayiine gidip soriiim. Ona güldüm diye daha çok kızmıştı hani.Sana vermiş belayı, bak ben geldim işte dedim diye daha çok daha da çok kızmıştı hani.

Yok, bugün bulaşmıcam kimseye...

Havva ne yapıyor acaba tam da şimdi..elinde paleti hayatın hangi teferruatını renksiz soluk kalmaktan kurtarıyor..kadını turşularını gördünüz mü? Onlar bile sanat eseri. Sebuş bir Havva iki...onlar kadınsa ben neyim Allah'ım diye sordurup duruyorlar bana.Sıradaki şarkı onlar için gelsin..onlara da selam olsun

Ya ablam...kimbilir nerelere koşturuyordur şu an kalbinin bir köşesinde ben bir köşesinde annem bir köşesinde çocukları...kaçgen kalbi var onun sahi?Çokgen ama pekçok gen...O zaman sıradaki şarkı da ona gelsin,21 pare top atışı ile selam olsun canım ablama......

Hadi..sıradaki şarkı benim olsun diyerek vira bismillah başlayayım seyredip de yaşamaya




24 Eylül 2014 Çarşamba

Deli Veli

Selin'in okul müdürü ingiliz. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu da öyle. Velilerin büyük büyük bir çoğunluğu da ya yabancı ya yabanı ile evli. Türkiye güzel ülke, lokumları harika modunda sanırım herkes , çok bilmeden genelleme yapmak istememekle birlikte ilk izlenimlerim bunlar.

Neyse efendim, veli toplantısına gittim veli gittim deli geldim. Sunum ingilizce idi .Veliler soruları ingilizce soruyorlardı. Onların , konuşma akışında güldükleri yerlerde benim kahkaha atmaya başladığımı fark ettim bir süre sonra. Zira oradaki tüm insanlar anlatılanın içerisinde yer alan espriye gülerken ben kendi halime gülüyordum.

Çocukken arabaların arkasına konulan biblolar vardı, köpeğin başı ayrı idi ve araba her sallandığında sırıtarak baş sallıyordu. Akşamın bir vakti süslenip püslenip gittiğim veli toplantısının o nezih ortamında hay gelmez olaydı aklıma o köpek geldi. Kendimi felaket derecede özdeşleştirdim onunla. Sonrasında film koptu tabii.

Genel anlatımları anlıyor olmakla birlikte programlar ve teknik terimleri içeren her anlatımda araba sallantıya giriyor ve ben yüzümde anlıyormuşcasına bir tebessümle başımı sallıyordum. Böyle zamanlarda kendimi dışarıdan izlemek acaip eğlenceli. Şıkıdım şıkıdım giyinmiş aklıbaşında dış görünüşte olsa da  iç dünyasında iflah olmaz bir Huckleberry Finn barındıran veli. Disiplin kuralları ve üniformaların gerekleri anlatılırken onaylayan sesler çıkartıp şu böreklerden iki tane alaydım ölecem açlıktan diye iç geçiren bir veli. Ödevlerde dikkat edilmesi gereken hususları not eden veliler gibi eline kalem kağıt alıp dikkatle slaytları izlerken "topuklu bile giysem ayaklarım sandalyeden yere değmiyo len" diye kendiyle eğlenen bir veli...

Selin'in tüm tembihleri aklımda,kimseyle kavga etmedim,kimseleri didmedim.Annecik oldum gittim annecik oldum çıktım toplantıdan. Herkesler arabasına bindi gitti de ben kalakaldım yol ortasında. Okul Tarabya'da ev Üsküdar'da.Akşam olmak üzere.



































Evi aradım..ohhh yemeklerini yemiş uslu uslu ödevlerini yapıyor iki kardeş. Dünyada başka ne ister insan? İstinye sahilindeki tüm o muhteşem yalı-villaların yanından geçerken "çocuklarıma da böyle yerlerde sağlıkla neşeyle yaşamayı nasip et" diye dua ediyorsa dünyada kendisi için isteyeceği şeyler maddi değildir insanın artık. Olmuşum bir nevi  kokoş derviş bu akşam dedim, uzun zamandır bu saatlerde dışarıda değildim zaten dedim ; yaşamın sunduğu bu uzun ve yalnız yolculuk koşulunu keyifle kucakladım.


18:30 da çıktığım veli toplantısından eve varışım 20:40'ı buldu. Kızlarım evde bir başlarına olunca keyif yapmışlar.Şükür dedim varlıklarına.


"Anne ne anlattılar" dedi Selin, gülümsedim. 


Anladı,sarıldı güldü...
Kokladım tüm özlemişliğimle..
Dikensiz bir güldü..





11 Eylül 2014 Perşembe

Benimle Yürür Müsünüz?

Annemler 87'den beri İstanbul'da olmama rağmen alışamadığım tatlara mecbur kalmayayım diye düzenli olarak tereyağ ve ekmek yollarlar bana. Gönderiyi almak için evden Harem'e yürürüm hep. Bu yürüyüş, herkesin içinden geçtiği ama  saygıyla karışık bir özlem hissettiğim bana özel ayrıntıları içerir. Bu kez, oralardan geçerken sizin için fotoğrafladım beni mutlu eden bu ayrıntıları.







Güneşin ,Selimiye'deki temiz kaldırımlara vurmasın severim her zaman. Çıplak ayakla yürüme isteği uyandırır içimde ama yapmadım hiç bugüne kadar.



İşte orada duruyor arkadaşım..ne çok özlemişim onu. Selimiye Camii bahçesindeki asırlık çınarlardan onu seçmiştim yıllar önce. Her yaprağını her dalını sevdiğim,  yapraklarının hışırtısına dallarındaki rüzgarın sesine sevdalandığım, suskun sohbetlerimin ortağı,derdimi anlattığım derdini dinlediğim dostum o benim. İzlemeye doyamadım senelerdir. Bu seferki kavuşma da gözlerimi doldurdu sevinçten.Ona bir isim koymayı denemedim...takma isim yakışmayacak kadar kişilikli bir arkadaş o. Aynı bahçede çocuklarımla tanıştırdığım ve onların da dost edindiği başka asırlık çınarlar var.





Eskiler dökülen yaprak kadar insan ölür derler sonbahar için..İşte geldi sonbahar benzersiz güzelliği ile.Yerdeki yapraklara hayran bakmamak mümkün mü?


Özlemle dokundum koca gövdesine.Avuçlarım bir süre dayalı kaldı .Sakinleştim,huzur buldum.Kulaklığımda Vivaldi'nin Winter'ı, çevremdekilere aldırmadan görüşmeyeli ne var ne yok anlatmaya koyuldum.


Gitmem lazım ama çevresinde dolaştıkça her ayrıntı beni onunla orada kalmaya zorlayacak kadar güzel. Her adımda seni yeniden keşfetmek ne güzel arkadaşım diye fısıldıyorum.Rüzgarı şefkatle dolaşıyor saçlarımın arasında.


Hey koca çınar,asırlık yapılar. Mermer eşik bile eğilmiş yüzlerce yıldır adımların yükünden. Müthiş bir şey o eşikten yüzlerce yıldır adım atanlardan biri olmak.Her geçişimde sevecen izlerim mermer eşiğin kavisinin anlattıklarını.


Gitmeden önce son bir kez dönüp bakıyorum ağacıma. Camii'nin  sizi olduğu gibi kabul eden sessiz huzuruna açılan kapısı (ben insanlarla muhatap olmayıp onları görmezden geldiğim için öyle algılıyorum aslında) siz nasıl görmek isterseniz öyle. Yarısı açık , beni çağırıyor da diyebilirsiniz yarısı kapalı beni istemiyor da diyebilirsiniz.


Çıkışta davetkâr iki yokuş var. Kışın extra eğlenceli bir hal alan bu yokuşlardan ilki Harem yönüne,Selimiye Kışla'sının duvarlarına doğru.


İkinci yokuş ise Çiçekçi tarafına devam edelim mi diye soruyor.Çarşamba günleri bu sokakta pazar kuruluyor.


Harem tarafındaki yokuştan indiğiniz zaman yolun devamında böyle, yolu oradan geçmedikçe kimsenin keşfetmeyeceği minik şirin yapılar ve yollar var. Kendimi özel hissediyorum orayı bilip yolda yürüdüğüm için.Bana ait bir güzergah bu, kendim keşfettim.Kulaklığımda artık Setkaliye var.


Boğazda bir yalı değil elbette ama eminim o balkonundan sarmaşık fışkırmış evin sahibi eviyle gurur duyuyor ve evini çok seviyordur. Neşeli bir ev diye düşündüm, çok hoşuma gitti.


Yol üzerinde gördüğüm bu sokak tabelası karşısında bastım kahkahayı. Hava bükücü Aang ile Su bükücü Katara burada mı oturuyor acaba ? En kısa zamanda çocuklarımla bir yürüyüş düzenleyip şımarık balkonu ve bu tabelayı göstermeliyim.


İşte yine mesajını gönül kapısının açıklığına bırakmış bir camii kapısı. Üsküdar'ın her köşesi tarih. Bu camii kaç yılllık diye baktım..1826!


188 yıllık camiinin önünden saygıyla başımı eğip geçtim.Eşya insandan uzun ömürlü..kimler geçti kapısından kim bilir?Kimi derdine kimi şükrüne şahit etmiştir o kapıdan geçişleri.Zaman...


Şimdilerde Üsküdar'ın her yerinde bu reklam vb leri var. Reklamlar o toplumun gerçek seviyesini ama bunun yanında bir de sömürülen değerini gösterir derdi İletişim Fakültesindeki prof hocam. Misal:bulaşık reklamlarında kadın oynadığı sürece kadın erkek eşit bir toplumda yaşadığınızı sanmayın. Ve bilin ki sömürülen değer kadındır.Bu değerlendirme ışığında bu reklamlara bir kez daha hoşnutsuz bakıyorum.


İşte Harem'e geldim, mis kokulu tereyağını,babamın eli değmiş ekmeğini,annemin bize yaptığı reçelleri aldım. Artık eve dönme zamanı.

7 Kasım 2013 Perşembe

Kanaat

Üsküdar'da bir lokanta var..adı Kanaat ama içeri girdiğinizde kanaat edemem anne!kanaat edemem anne! moduna giriyorsunuz. Zamana ayak diremiş;kredi kartı kullanılmıyor. Asla uygun fiyatlı olarak nitelendirilebilecek bir yer  de değil üstelik.Buna rağmen hıncahınç dolu her zaman Yemekler daima tavizsiz en leziz şekilde hazırlanmış oluyor. 
Bir irmik helvası kiiii

























Hani ne yeseniz "böylesini daha evvel yemedim" diyorsunuz. Nefis tatlı seçeneklerinin yanısıra taze ve tam kıvamında pişmiş zeytinyağlılar, geleneksel lezzetin vaz geçilmez seçenekleri her gün değişen seçenekleri ile sunuluyor. 


Ayva tatlısı ömre bedel
Garsonlar da 30 'lu yıllardan mı kalma desem..hani kılık kıyafet sunum  eski model de adamlar da sanki kartpostaldan fırlamış tipler. Masaların arasında yengeç gibi yan yan yürüyerek kendinize bir yer buluyorsunuz. Manzara Üsküdar'ın bir türlü yenilenemeyen tozlu tarihi,biraz döküntü caddesi ve koşturmacası. Eskiden hoş ve nezih insanların da fotoğrafında yer aldığı Üsküdar artık muhafazakarlığı aşmış, modern ve gelişen çizgiden uzakta figürlerin daha baskın olduğu bir yer. Üsküdar'ı sevmez oldum.

Ülkem halkı kızlı erkekli ne yapılır ne yapılmazı kâh gülüp kâh ağlayarak yorumlarken , meşru hayat nedir gayrımeşru hayat nedir diye hayretle birbirlerine sorarken, ilime bilime değil ne diye cinselliğe sardık diye sorular merak konusu olurken Kanaat'e gittik canımın içisi bir arkadaşımla.

Çağla'yla yemeğe gitmeyi seviyorum, Çağla'yı izlemeyi seviyorum. İncecik buzdan bir tabakanın dokunulmaz ve naif kırılganlığı ile bakıyor gözlerinizin ta içine. Bu zamanda zor bulunur konuşurken gözlerinin içine bakan insan, güvenilirdir öyleleri..kaçırıp saklayacak şeyi yoktur. Çağla, o naifliğinin içerisinde bir de çelik gibi bir irade sergileyebiliyor. Tam bir ikizler,tam bir tezatların ahenkle kaynaşması vakası. Kimseyi kırmadan hayatı sürdürüp renklendirebilecek cesarete sahip...bakımlı, çağıl çağıl enerji dolu,gülümsemesi hem kadınsı hem çocuksu filan...seviyorum onunla yemeğe çıkmayı dediğim bu. O benim gibi işsiz değil a, zaman kısıtlı. Öğle tatilinde 1 saatin her zerresini hayata dair yaşanası bir anıya dönüştürerek yedik yemeklerimizi. Normalde "ne yesek" olan soru Kanaat'te "ne yemesek"e dönüşüveriyor.

Kendinize bir iyilik yapmaya karar verdiğinizde "hepsinden istiyorum ama az ölçek" iyi bir karar olsa gerek. Biraz nefis yemekler, sevecen bir dostla kısa süren ama her anı dolu bir yemek, akşam eve dönülecek mesafede yeni bir yer keşfetmek, üşengeçlikten sıyrılıp bir konsere kendinizi atmak vs vs ..ve tabii uyumadan hemen önce gönlünüzü kıran değil de sizi sarıp sarmalayan küçük tatlı hayaller kurmak...vazgeçmemek ama kanaat etmek.

Yeni gün başladı bile..karanlığın maviye el vermesine daha saatler saatler var. Mutlu , güzel bir gün ola