'nın best of classic music seçkilerinden cep telefonuma yüklediklerimi açıp , cep telefonumu pantolonumun cebine tıkıştırdım. Böylece evrensel güzellikleri(tık) minnacık bir cebe sığdırmanın hazzı ve komikliği ile başladı gün. Eşimin hediyesi olan nefis-kapalı kulaklığı tüm İstanbul yaşam koşullarını hiçe sayarak kulaklarıma taktım ve Eylül'de yürüyüş günüm bugün dedim.
Yaklaşık 5 kilometre yürümüşüm.
Yol bittiğinde üzgündüm.
Eylül'ü yürüyerek geçmek en güzeli idi.
Bir kaç temizlik görevlisi ellerinde süpürge Eylül süpürüyorlardı sokaklarda. Gökyüzünden önüme kurumuş yapraklarla Eylül düştü sakınmasız.
Mine Söğüt'ün "Deli Kadın Hikayeleri"nde bununla başladım kitabın içine girmeye. Alıntılarımın baş köşesine oturttum şarkının sözlerini. Garip bir dili varmış Mine Söğüt'ün, kapılırsanız sizi alıp giden, inanmayı-dinlemeyi size bırakmayan. Kitabı resimleyen her kimse bir ara deli olmalı. O resimler öyle yetenekle filan çizilir resimler değildi.
Her öyküde deli edilen kadınlar vardı. Her deli olanda kendinizden azıcık da olsa bişi buluyor olmanız da ürkütücüydü. Delirmesin de ne yapsındı kadınlar : onlar anneydi, onlar insandı;onlar sevmeyi bilen ve bu yüzden çok incinendi.
-Peki en son kiminle konuştuğunuzu bilebilir misiniz?
-Bir erkekle
-Ne konuşmuşlar?
-Şiirden bahsetmişler.
-Sadece geceleri sokağa çıkıyormuş diyorlar. Anlayabildiniz mi neden?evin bulunduğu yer geceleri hiç tekin değilken...
Onun için asıl tekin olmayan gündüzler. Çıplak gözle görünebileceği haller.
-Çirkin ya da sakat mıymış? Görünmesini istemediği bir hali mi varmış?
-Hayır, sadece üzgünmüş...çok üzgün.
Kitaptan epitopu alıp kaydettiğim3 yer var biri de bu.
Anladım çünkü ben onu.
Anlamayanı tanıdım, anlatanı sevdim, yaşayanı da anladım.
Kitaptan son kaydettiğim cümle şu:
"Adalet herkesin paylaştığı bir sorumluluktur"
Bu,ilmi bilimi eğitimi neşeyle yok edip adaletin terazisini bozanlara olduğu kadar buna sessiz kalan herkese gelsin.
Geçmedi kızgınlığım.
Mine Söğüt, mutlaka bir kitabını daha okuyacağım ama araya başka kitaplar sokumam gereken bir yazar. Onu sevdim, çok sevdim. İnandığım bir dostumu dinler gibi okudum.
Yazının başında alıntısını yaptığım şarkıyı da merak edip dinledim. Kitaba da yazara da bana da yaraşır :-)))
Je ne veux pas travailler Çalışmak istemiyorum
Je ne veux pas déjeuner Kahvaltı da etmek istemiyorum
Je veux seulement oublier Sadece unutmak
Et puis je fume Ve üstüne bir sigara tüttürmek istiyorum Déjà j’ai connu le parfum de l’amour Aşk parfümünü tanımıştım bir ara
Un millions de roses Milyonlarca gül bir araya gelse
N’embaumeraient pas autant Bu kadar kokamazdı herhalde
Maintenant une seule fleur Dans mes entourages Şimdi etrafımdaki tek bir çiçek bile
Me rend malade Beni hasta ediyor… Je ne suis pas fière de ça İnancım yok sana
Başlamadan kendi ellerimle ruhumu kirletme,sabrımı tüketme çalışmalarına girişmeden, hemen öncesinde sabahın tazeliğine,canımın neşesine son bir veda manasında durakladım. Korkunun ecele, beklemenin olacağa faydası yok belki. Yine de Fikrimin İnce Gülü desin Müzeyyen Senar , Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın desin Yaprak Sayın ondan sonra Kadriye şapkasını çıkartıp Kadriye Hanım olayım. Korkularımı , endişelerimi
, öfkelerimi kuşanıp bir rüzgarın yaprakla oynadığı oyunların hazzı ile yüreğini dolduran naif kadını çantama saklayayım.
Hep akıl verirler geçmiş geçmişte kaldı diye. Özlememek eldeymiş, unutmak cepteymiş gibi. Burnunu sümkürünce bile mendile açıp bakıp sümüğü ile vedalaşan insanlar;duyguları anıları nasıl geride bırakabiliriz ben bilmiyorum.
Dün Kadıköy Belediyesi'nin düzenlediği Uluslararası Felsefe Günleri açılışına katıldım. Çeviriyi sağlayan o aleti kulağımın teee örsüne sokup konuşulanları öyle dinledim. Başta kendimi veremediğim söylemler sonrasında aldı götürdü beni. Bilgiyi, beynimin çeperlerinde gezinmeyi, sığlığımı hatırlamayı özlemişim hem de nasıl.
Prof Dr İoanna Kuçuradi kaç yaşında bilmiyorum. Anlam üzerine öyle günceli açıklayan, öyle farkındalık sağlayan basit örneklerle sundu ki bilgiyi "susmasa-şimdi bitmese"lerle karnım sancıdı dinlerken. İlk yarı bittiğinde kendisi ile tanışma fırsatım oldu. Gözlerini unutabileceğimi sanmıyorum. Bir çift mücevher pırıltısında berrak ve derin,insanın ruhuna işleyen gözleri var. Dudağının kenarında hep bir tebessüm. Kendime bir iyilik yaptım ve onları , dünyanın kalanını dışarımda bırakarak dinledim. zamanı olana kesinlikle gitmelerini öneriyorum;konuklar gerçekten harika seçilmişler.
Penceremin önünde bir ağaç var arkadaş olmaya çalıştığım. Bu yıl onunla ikinci sonbaharımızı paylaşıyoruz. Ne zaman bir ağacın tüm mevsimlerimi görmüş olup ikinci tura dönerim, o zaman oraya ait hissetmeye başladığım zamandır. O kadar istemeden koparıldım ki daha evvel sevdiğim yerlerden ve kişilerden , bir ürkeklik gelmiş oturmuş yüreğimin minik köşesine.
"Severek yaşamak hayattaki en büyük meydan okumadır " diyordu yazarın biri kitabında. Şimdi anlıyorum söylemek istediğini. Yaşasın tüm bedenimde arsızca dolaşan laz damarım ;meydan okumaktan daha çok sevdiğim ne var bu dünyada ?
Dengemi bozdu bu memleket meseleleri , ya da değişmeyen aksiliklerin asap bozan ritmi.
Hiç bişi normal gitmiyo hamdolsun.
Çiçeklerimin hepsi tabakhanede randevuları varmış gibi bir telaş ve birdenbire açıverdiler.
Sabah resssmen afalladım.
Bir de öyle böyle değil.2 açarım 2 de gonca veririm filan halinde.
Misal :
Deli Dumrul bildiklerim alim oldu, alim bildiklerim zalim oldu.
40 yıldır tanıdığım bir çok insan beni "eşhedü?" diyecek hale koydu.
Bu sene bu cemreler nereye düşmeye niyetlendiyse bir sapma oldu sanırım.
Terazinin dengesi,şirazenin ayarı kaçtı.
Yarın kıvırcığımın okulu açılacak.Hani sırası gelmişken: o ağırbaşlı,aklıbaşında bebeğime bile bi hal oldu (bknz alt resim)
Hayırlı olsun, amin.
Bir sözleşme yollamışlar..ultimaton. Ben bile hizaya geldim korkudan.
Ama kıyafetler yetişmemiş, ilk hafta kot pantolon beyaz t-sihrt ile gitceklermiş.
Uyandığımda gerçekliğini yadsıdığım bir dünyaya açıyorum artık gözlerimi.
Mevsimler yolunu şaşırmış, kavramlar eksilmiş ya da artmış.
Alice Harikalar Diyarında'nın kupa kraliçesi mevzuuya derin dalmış.
Bi milyon ton işim var.
Ellerimi çeneme koymuş,dirseğimi masaya dayamış Damat Halayı mırıldanıyor ve endişe , merak, bastırılmış bir gülme isteği ile penceremden dışarıya bakıyorum.
Bugün 1 Bahar değil mi? Bahar bahar olsun ömürler Yeni tomurcuklar açsın dallarınız Taze sularla beslensin kökleriniz Yeşili parlak olsun yapraklarınızın Unutulmuş kokularla canlansın hafızalar
Kuş cıvıltıları ile uyanasınız güzel renkli rüyalarınızdan. Beklemekten şekli değişmiş umutlarınızın gerçekliği ile açasınız gözlerinizi
Sevmeyi, öğretilmiş kalıplardan uzak hatırlayıp sevebilesiniz bugün
Ki öyle sevilebilmek olsun nasibinizde
Geçmişe yaşananlardan canınızı en çok acıtanlardan birini düşünüp, en az bir kere affedin kendinizi
Yüreğinizdeki öfke...kırgınlık zor geçiyor da öfkeyi silmek daha kolay ya;hah işte o öfkelerin yükünü bırakıverin bugün bahar diyerek bir kenara
Suyun üzerinde seken taş gibi tüm anılara tek tek dokundu özlem...sonra uzaklarda gözden kayboldu.Yarattığı dalgalar büyüyerek gönül telinde o isimsiz şarkıyı seslendirmeye devam ettiler.
Ah zaman...
Sevmenin,sevebilmenin zaferini kim alabilir gönülden? Bazen Pıtırcık bir genç kızın anne oluşunu izlemekte sevgi, bazen dağların zirvesini çıplak ayak aşan genç bir kadının zarif sadeliğine duyulan hayranlıkta, bazen ise suskunluğun içinde çığlık çığlığa.
Dalı kırmakla uzaklaşır mı baharlar?
hayır sanmayın ki beni unuttular
hâlâ arasıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular..Attila İlhan