sarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Aralık 2024 Pazar

Abime-3

Yok, ağlatmaz asla beni bir gün ayrılık/Pişmanlığım nefret olmaz, öfke olmazSenden daha acı bir hasret bulunmaz..


Allah güzel ömürler versin ; hayatta olan ama artık  sizin tanıdığınız kişi olmaktan çok uzak   biri ise sevdiğiniz bunun adı "olmayan birini özlemek" . Bu, özlemlerin en zor olanı belki.
Bir zamanlar kalbinizi  ısıtan, kanınız aynı canınız aynı olanı yaşarken yitirmek.


Ergenliğime döndüm adeta. Belli sözleri için bir şarkıyı tekrar tekrar dinler oldum. Resmi  tıklarsanız size de dinletebilirim.

Yok, ağlatmaz asla beni bir gün ayrılık/Pişmanlığım nefret olmaz, öfke olmaz/Senden daha acı bir hasret bulunmaz diyor ya..Heh tam da orada diyorum ki Suriye birbirine girmiş, dünya değişiyor, yapay zeka almış başını gidiyor, haritalar yeniden çiziliyor, karanlıkla ışığın savaşı gözle görünür hal almış ; bilmediklerimizle yüzleşiyoruz ve tüm anlamları yeniden ve aslıyla öğrenmek zorundayız ama ben Sezen Aksu dinleyip  yitirdiğim güzelliklerin ardından bakıyorum dalgın dalgın.

Var olmuş olanların en güzeli olma iddiasında bir sonbahar gününde yine işe geldim. Sarı yapraklar temiz, sade, serin bir rüzgarla savruluyor. İri damlalı bir sonbahar yağmuru rüzgara eşlik ediyor. Sokaklar sarı  halılarla kaplı, Pazar'ın suskunluğu ile de ayrı bir havası var.

Hayat devam ediyor...
 
Ele avuca sığmazdı deli gönlüm
Bir zamanlar neredeydi, şimdi nerede?
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniAklım başka, duygularım başka yerde
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniAklım başka, duygularım başka yerde
Bir deli rüzgâr savurdu beni böyleBu mutlu tutsak benim altın kafeste
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniZincirleri yüreğimin artık sende
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniZincirleri yüreğimin artık sende
Yok, ağlatmaz asla beni bir gün ayrılıkPişmanlığım nefret olmaz, öfke olmazSenden daha acı bir hasret bulunmaz
Yok, ağlatmaz asla beni bir gün ayrılıkPişmanlığım nefret olmaz, öfke olmazSenden daha acı bir hasret bulunmaz
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniAklım başka, duygularım başka yerde
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniZincirleri yüreğimin artık sende
Bir deli rüzgâr savurdu beni böyleBu mutlu tutsak benim altın kafeste
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniZincirleri yüreğimin artık sende
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniZincirleri yüreğimin artık sende
Yok, ağlatmaz asla beni bir gün ayrılıkPişmanlığım nefret olmaz, öfke olmazSenden daha acı bir hasret bulunmaz
Yok, ağlatmaz asla beni bir gün ayrılıkPişmanlığım nefret olmaz, öfke olmazSenden daha acı bir hasret bulunmaz
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniAklım başka, duygularım başka yerde
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniZincirleri yüreğimin artık sende
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniAklım başka, duygularım başka yerde
İster güneş ol, yak beniYağmurum ol, ağlat beniZincirleri yüreğimin artık sende

4 Şubat 2021 Perşembe

Duygular Renk Renk

Kendi bloğumdan intihal yapacağım bugün.

Belki şöyle baba bi üniversiteye beni de rektör-dekan bişi atarlar :-)



En sevmediğim duygu çaresizlik. Rengi bulanık safran sarısı, çirkin bir kırmızının üzerine dökülmüş. Ne yapsam atamıyorum üzerimden, ne varsa bende kalan alıp götürüyor hepsini tereddütsüz...Zamanın getirdiklerini zamansız alıyor benden.Soğuk!




En aldırmadığım duygu öfke. Rengi palyaço pembesi.Nadir gelir, ben geliş sebebini sormadan alır şapkasını gider ardında iz bırakmadan.Kanımı ateşleyişini, bende yarattığı adrenalini severim ama en çok geç gelip tez gidişidir sevdiğim.Bir de , sadece öfkelendiğimde aldığı bir renk var gözlerimin; çakmak çakmak bir yeşil.Onu da severim.
  
                                                        

En vazgeçilmez duygu huzur. Sevgi maisi ile şefkat maisinin uyumla kucaklaştığı bir mai rengi. O kadar serin bir sıcaklık ki o, incinmesin,kırılmasın , benden kimse alamasın diye kalbimin ve beynimin ennnnn içerilerine yerleştirip duvar ördüm çevresine. Aldırmazlığı içime veren Allah'ıma şükürler olsun.Bazen köy yanar kel bakar modunda yaşamak o kadar güzel ki :-))
En şiddetli duygu aşk. Rengi değişken ama asla pastel değil ve asla beyaz değil. Genelde damarlarımda kanın Şibumi kıvamında dolaşmasına neden oluyor.


En kuvvetli duygu annelik. Rengi mercan yeşili ile turuncu karışımı. Uç duygu ve kavramların uyum içinde tek potada erimesine neden olan karmaşık bir düzen getiriyor dimağınıza.İlk defa ölümden korkuyor insan...onları bırakmak korkusu ölümden baskın.
                                                           
En ferahlatıcı duygu özgürlük.Dünyanın tüm rüzgarlarını ciğerlerinize doldurmak demek özgürlük. Göğün maisi ile bulutun beyazı birbirine karışmış,Dalgaların köpüğü gibi kıpır kıpır ve vazgeçmeye hazır. özgürlük sıcak havada alınan serin ve taze bir nefes gibi...
                                                                               
En nitelikli duygu merhamet. Allah almasın kalbimden onu..başka iyi bir niteliğim yok çünkü. Merhamet kahverengi yeşil, merhamet sakınımlı mahçup. Merhamet suskun dilsiz ,tevazu içinde ama başı hep dik. Maşkerhamet anne kurabiyesi tadında..
En bedel ödeten ama en arı kalan duygu adalet. İnsan kendi adaletini uygulamalı, adaleti el'den beklememeli bazen. Adalet kömür karası kararlı.Adalet çelik kadar soğuk ama elden bırakmazsan senin vücut ısında.
                                                                

En salak duygu korku. Rengi çiğ sarı..uçup kaçacak gibi.Bir Allah'tan bir nefsimden bir de sarhoştan korktum şimdiye kadar. Öteki renklerimi zedelemesin diye gelse de görmem, seslense de duymam duygularımdan bu. Soğuk çorba içmek gibi...


En çabuk kaybolabilen duygu vefa. Lila rengi, utangaç. Az insanda bulunur, çoğaltılması resimlerle-kokularla-şarkılarla mümkündür. Kırılgandır,beslenmesi gerekir. Lazım yerde vefasızlık eden de..Allah'a havale edilip silinir.

21 Eylül 2016 Çarşamba

Andy Williams - Sonbahar

Sonbaharın kokusu iliklerimize işlemişken, hüzün sarı -ağır rengimiz olmuşken..

Açın, fonda çalsın dursun.

Günümüz, unuttuklarımızı ve unutmak istemediklerimizi hatırlamakla dolsun.





1 Mart 2016 Salı

Kabul

Ay yok saklayamayacağım artık!
Bir dakika daha içimde tutamam..
Çok denedim, çok uğraştım, çok emek verdim ama olmadı.
Saklamanın da bir faydası yok görünen o ki...
Bahar geldi!



Allah'ım bahar geldi!!! Baharın hepsi içimde.Cemreler kafama düştü,çiçekler gönlümde açtı , rüzgarlar nefesimde ılıdı.
Baktım MAİ daha parlak, yeşilde hala bir mahçupluk var belli belirsiz,sarı deseniz keyfine diyecek yok, kırmızı harlamaya başlamış patladı patlayacak..bahar gelmiş hepsi içimde bahar gönlüme gelmiş dilime gelmiş elime gelmiş bahar gelmiş...

Bi sürü aksilik var hala biliyorum, dünya hala pek de iyi bir yer sayılmaz biliyorum ,ben kocaman bir kadınım yaş aldı başını gidiyor biliyorum,yarın yine her şey .oktan olacak belki bunu da biliyorum ama elimde değil bahar geldi  çiçekler açtı kuşlar başka neşeli ötüyor gök daha parlak güneş daha erkenci havada bir koku var engel olamıyorum sırıta sırıta içime çekme isteğime...

Sakarlıkta son nokta;sandalyeye geçirdiğim o sağlam tekme nedeni ile topal ördek gibi geziyorum sokaklarda. Köşe başlarında kaçamak veya aleni öpüşen çiftler. Ah nasıl seviyorum sizi bir bilseniz.Unutuyorum ayağımın ağrısını,saklayamıyorum tebessümümü.Aşk...sen her şeye kadirsin.Gence de yaşlıya da köre de topala da akıllıya da deliye de yakıyorsun..

Bir duvarı ve parmaklıkları aşarak kendine yol çizmiş asi dal...hayranlığımı sunuyorum sana lütfen kabul et.




Mıy mıy müzikleri de almaz oldu bünye..Hopbidi hopbidi  müzikler ile aşıyorum İstanbul'un caddelerini.Her bir hopbidi'yi ayrı tıklamanızı öneririm :-p

Utandım mutlu olmaya bunca acı-yokluk içinde.
Ama saklayamadım..engel olamadım.
Mutlu olmaya utanır günlerin aslında mazlum esirleriyiz...

Neyse..

Bahara engel olamadı işte yine kötüler...
Umut hep var, her zamankinden güçlü bu sefer
Mutsuz-umutsuz pineklemeyin iyiler
Hepinize sevgilerrrrrrrrrrrrr

15 Aralık 2015 Salı

Peri Tozu


Sabahları işe gelirken (ki bu cümleyi kurmak bile ayrı güzel bişi) insanları ve güne başlamaya hazırlanan dükkanları,akışı seyretmeyi seviyorum. Kadıköy çarşı içinden Bahariye'ye süzülen ve antikacılar sokağına çıkan renkli babaların olduğu o sokaktan geçmeyi sevdim en çok ve kendime güzergah olarak bunu belirledim. Bu güzergahı belirleyene kadar da iş yerime çıkan tüm ara sokakları en az bir kez turladım. Benim perim nerde gezmiş nereye tozunu dökmüş onu aradım. Kolay değil her sabah  yürüyeceğini yolu seçmek. Hedefe giden yolu seçme lüksü veren Allah'a bin şükür diyorum.


Balıkçılar çarşısından yukarı döndüğümde bir çaycı var herkeslere ayrı sesleniyor. Vallahi sanat adamın yaptığı. Birine "enişte,kuşburnu mu istersin dün sesin kısıktı" diyor, az gidiyor "selamun aleyküm hacı amca, kahve getireyim mi " diyor,az gidiyor "Abdullah Abi, senden çay götüriiim mi Hasan Abi'ye bak dün de o sana çorba ısmarladı,hadi sabah çayı senden olsun" diyor. Adamcağız başımı kaldırmadan "herkes" gibi geçip gidiverme çabamın beni ne kadar zorladığını bilse hayrete düşerdi.

Oradan yukarı çıktığımda köşe başında beyaz eşya vb şeyler satan mağaza dikkatimi çekiyor hep. Yeni mi işe girdi nedir, kızcağızın biri sabah sabah her bir yeri pırıl pırıl yapana değin ovuyor.Onu her gördüğümde elimde olmaksızın "yaparım" diye ertelediğim işlerin hepsi ve evin tüm pasaklı köşeleri aklıma üşüşüyor.

Kenar babalarının her biri ayrı renk olan o sokağa girmeden önce bira bardağını keyifle kaldırmış,yapının 1. katında olduğu için onca senedir görmediğim heykele bakıp gülümsüyorum.


Dilimde Geveze'nin o gün sokuşturduğu şarkı ya da kelime mırıldana mırıldana sürdürüyorum yürüyüşümü.Her kaldırım taını tanımaya çalışıp her birinin farklılığından büyülenerek atıyorum adımlarımı. Asla aynı değil arnavut kaldırımlı sokakların söylediği.Dinlemek ve görmek bana keyif veriyor.

Antikacılar sokağına dönünce ciddileşiveriyorum. Vitrindeki detayları zevkle,merakla izliyorum. en çok daktiloları seviyorum.Onları, parasızlığıma yana yana izliyorum. Hayatta en çok istediğim şeylerden biri olan sarı daktiloyu gördüm geçen.Gözümü alamadım ama yanından geçip gittim.İşsizlik döneminden bana kalan şu zor döenm geçince de bir sarı daktiloya rastlarım belki kimbilir?Vitrinlerdeki minik bibloların benzerlerini çocukluğumda misafirliğe gittiğim yerlerde de gördüğümü anımsıyorum hep. Anılarım, o eşyaların sahiplerinin anıları ile kesişiyor mu bir yerlerde merak ediyorum.Köşedeki Şok marketin altındaki minik çay ocağının cam kapısına astığı "dikkat kapı" yazısının hemen yanındaki kafasını cam kapıyı görmediği için çarpanlarla alay eden resme gülüyorum,gülenlerin hayatıma kattığı neşeyi seviyorum. Şifa hastanesinin az ilerisindeki konteynerlerden yerlere saçılanları görmemeye çalışıyorum.

Sonra "Mai" yazan yerin karşısına denk gelen o kocaman ve tek başınalığı ile nee saçan ağaç ile göz göze geliyoruz.Düzgün saç traşı yaptırmış şehirlilere benzeyen bir ağaç o.Yüksek,yalnız ama dalları yaprakları manasızca derlitoplu.Olduğu yeri sevdiği besbelli. Kimi sabah selam verir sallanır kimi sabah mutlu mutlu "mekanını" incelemeye dalmıştır beni  görmez. "Onun gibi ol, yaşadığın yeri sev mızmız" derim kendime her sabah. Ruhu olan bir odun o. Saygı duymamak elde değil.

Sonra iş yerime gelmişimdir zaten. 

Eski dostlar eski gülüşler gittikçe solan ama değerleri sabit birer resme dönüşmek üzere. Yeni dostlarımı ve gülüşlerini selamlıyorum güne başlamaya hazır. Şükür kalbimde binlerce .


15 Ocak 2015 Perşembe

Mavi Bilye



Mesleki eğitim seminerlerinden birinde, yine aynı şeyleri dinlemekten yılmış biri olarak oturuyordum.Değişiklik olsun diye bazen, ukalalık edeyim, çıkayım adamın lafını ben tamamlayayım istiyordum.

Mesleğim Tanıtım ve Halkla İlişkiler Uzmanı. İş yeri belli. Alan belli..e ama senelerdir aynı konuda seminer verecek adam çağırılmaz ki. Biraz da farklı destekler, farklı bakış açıları,farklı bilgilerle tamamlanmak lazım di mi?

Neyse, kadere isyan yaşlarım geçmiş, "he he" diyerek bildiğimi okuma yaşlarındaydım. Seminerde arkalarda bir koltuk buldum,bacak bacak üstüne attım ve heybemden kitabımı çıkarttım. Kitabımla haşır neşir olacağım en az bir saatin keyfine yoğunlaştım.

Arada bir gülüşmelerin neden olduğu kulak kabartmalarım haricinde farkında bile değildim bir seminerde olduğumu. 

Öyle okuyorum ben;bu dünyadan kopuk, kitabın içinde yaşayarak.

Sonra sessizlik kulağımı tırmaladı. Salonda alışkın olmadığım bir suskunluk vardı.Toparlanarak diğeldim. Konuşmacı didaktiklikten uzak tonlama ile bir şey anlatıyordu.

Off nasılsa biliyorumdur ön yargısına yenik düşmediğim için şükrettiğim anlardan biri o işte. Anlattığı şey, ömür boyu hayata ve olaylara bakış açımı değiştirdi ; çünkü haklı olduğunu biliyordum ve ona inandım.


Anlattığı şey, yarınlarda vazgeçmeyişimdi, umudun matematiksel tanımıydı.

"Her şeyi bildiğinizi düşünebilirsiniz,en basit sorularda en büyük yanılgılar gizlidir aslında" diyordu hoca."Şimdi size bir soru soracağım."

-Bir torbada bilyeler var.20 tane. 3 beyaz,3 siyah,5 pembe,4 yeşil,2 sarı,2 turuncu,1 mavi. Elinizi daldırıyorsunuz ve çekiyorsunuz. Maviyi bulma ihtimaliniz nedir.


Salonda mırıltılar yükseldi ve bir saniye önce bir saniye sonrasında aynı cevabı yüksek sesle söyleyenlerin sesi ortamı doldurdu:

- yirmide bir hocam
-yüzde on hocam
-hiç şansınız yok hocam


Hoca, tebessümü sakin salona bakıyordu.

-Bilemediniz..dedi. Şansım %50

-Nasıl yaaa diye isyankar sesler yükseldi.


Hoca yine gülümsüyordu

-O bilye ya mavidir , ya değildir. Şansınız her zaman %50 'dir. şansınızı zihninizde azaltan, umutsuzluğu yaratan her zaman sadece sizsiniz.


Ne elimi torbaya daldırmaktan korkarım, ne ya olmazsalar dert olur gönlüme.
Ne zaman umutsuzluğa kapılacak olsam, mavi bilyenin sıcaklığı vurur elime



18 Eylül 2014 Perşembe

Çocuk Parkına Gelmemeli Sonbahar

Kendime Not:

"Neden" diye sormayacağım bugün.
Tüm "çünkü"ler boş ve anlamsız ...
Sebep sonucu değiştirmiyor ki. Yaşamak lazım, yaşamak lazım..




Dün Nehir'i okuluna bıraktıktan sonra yürürken hazan düştü ayaklarımın ucuna. Ölmeli ki o kocaman sarı yapraklar düşmeli dallarından.. ve yeni başlangıçlara yer açmalı zaman. Baktım seyrettim de , ne giden pişman ne de kalan.
 
 
 
 
 
 
 
 
 




Çocuk parkından geçiyordum bulutlar yağmuru çağırırken. Rüzgârı hissetmeyi oldum bittim sevmişimdir. Oturup biraz onu dinledim, etrafı izledim. Sonbahar en sevdiğim mevsim ama sadece çocuk parklarına yakışmıyor galiba. Küçük ayakların telaşlı koşturmalarını, annelerin çocuklarının mutluluğu ile tamamlanmış keyiflerini izlemeyi Eylül'ün renklerinden daha çok seviyorum .
 
 
 
Hadi hadi, bu kadar oyalanmak yeter.
Şimdi yapmamız gerekeni yapalım: hakkını vererek yaşayalım.