Balzac etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Balzac etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Nisan 2021 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 85


Sevgili Deep'in sayfasına uğradım sabah ve Ağaç Ev Sohbetlerinin bu haftaki cazip konusunu okuyunca , iş yoğunluğunda kendimden geçmeden yazmak istedim. konuyu Kağıttan Dünyam-İlkay bulmuş

https://fairytaleess.blogspot.com/2021/04/agac-ev-sohbetleri-85-bir-kurguya.html

"Bir kitabın veya filmin içine dilediğiniz zaman girebildiğinizi düşünün. Kurguya yeni bir karakter olarak ekleneceksiniz. Hangi kurguya neden girmek ister ve girdiğiniz kurguda neler yapardınız?"

Daha kelime noktaya varamadan şrak diye Mr Darcy geldi aklıma. Bittin sen Elizabeth Bennet dedim. Çekil kenara ben geliyorum hjasjasjajjajahahaa. Aşk ve Gurur 'a olan tutkumdan ve incelememden daha evvel bahsetmiştim (Aşk Ve Gurur -lütfen tık) Jane Austin'in ince zekası ve eşsiz yeteneği ile kaleme aldığı romanı yıllardır ayda bir  olmadı iki ayda bir tekrar okurum ve halen üzerinde  biraz daha düşünmeyi sevdiğim ayrıntılar, yeni keşfedecek bir şeyler bulur ya da sevdiğim satırlarda sevdiğim kişilerle bir kez daha gezinmenin bitmeyen neşesini yaşarım. İlkay'ın verdiği sihirli dilek hakkımda Ezilabeth Bennet'ın mutluluğunu  bozmak istemem onlar birbirlerine çok yakışıyor ama onlarla birlikte yaşamanın ve Derbyshire'da yaşamı mutlu sürdürmenin bir yolunu bulurdum sanırım. Lady Catherine de Bourgh'un o eşssiz korusu kitapta o kadar güzel anlatılıyor ki orada gezinmenin hayallerimde önemli bir yeri olduğu muhakkak.Bir de ileride Amerikan versiyonu iğrenç yapış yapış filmi çekilmesini yasaklayan bir şerh koydururdum kitaba. Iyyyyy idi o film ıyyyyy...

Bir gün ben de kısa cümleler kurmayı başarabilecek miyim ? Çok uzun cümlelerim ama konuşurken de böyleyim ben ...


Oblamov'u oklava ile kovalardım. Kesinlikle yapardım bunu kımılda ben adammmmmmmmm diye bağıra bağıra.

Sherlock Holmes'in paçasına yapışır iki tane de bişi bana da öğret diye yalvarırdım.


Anna Karanina konusuna girmeyeyim. Deep de yazmış sabah  (https://sadevederin.blogspot.com/2021/04/agac-ev-sohbetleri-85.html) birebir aynı şeyi düşünmüşüz. Bir de onun eşsiz güzelliğini görmek hoşuma giderdi. Ona da 2020'lerde saçmasapan Amerikan yorumlu filmi çekilmesin şerhi koydururdum. Biraz saygı...güzelim romanı  böyle işlememelilerdi.


Arsen Lüpen ile tanışmak aklımı başımdan alırdı. Sen kibar hırsızsın, gelecekte at hırsızı kılıklı bir çok ruhsuz -alçak hırsız revaçta olacak senin kıymetini bilememişler derdim.Severdim onu  çok severdim.

Twilight da takıntılı sevdiğim roman ve film serisi. Beni de bir ölümsüzlüğe kavuşturun valla hiç birinizle işim olmaz sonrasında dünyayı gezip tüm dilleri öğrenip tüm kitapları okuyacağım derdim.

Kitaplara tutkunum ben..bu böyle akar gider bitmez.  Vadideki Zambak'a dalar Hermann Hesse romanlarından çıkarım. Sabaha kadar bi heves yazarım bitmez :-)


Ama en güzeli Nutuk'u yazan ile tanışmak ve o yılları onunla paylaşmak olurdu sanırım. Ata'ma ❤selam olsun.



Gerçekten güzel konuymuş. Güne hayal kurarak başlamaktan daha iyi yolu var mı gerçeklerle baş etmenin?

22 Ekim 2020 Perşembe

Séraphîta - Balzac



Evim Üsküdar işim Merter'de idi.

Uzun yollar benim dedim, krizi fırsata çevirdim ve düzinelerce kitabı yollarda bitirdim. Zamanla herkese dağıttığım kitaplar yüzünden servis şoförü "kütüphaneye çevirdim servisi, eskiden iki çift laf ederdik şimdi cenaze arabası gibi sessiz gidip dönüyoruz" diye çatmıştı bana.



Kulakları çınlasın Halil Abi denen huysuz lazın.


Pandemi döneminde de evde kaldığım günler balkonumun eşsiz özgürlüğü-kitap ve film cenneti ile şenlendi. Bir gününden dahi şikayet ettiğimi hatırlamıyorum.


Elbette o günlerde elimden bazı kitapları ve bazı filmleri tekrar geçirdim büyük bir keyifle.



Séraphîta  yani Balzac yine en sevdiğin yemeğin suyuna taze ekmek banar gibi her anını keyifle yaşadığım bir sunumdu benim için. Ve beni doyuran. Ve sonra daha fazlası için çeperleri genişlemiş beynimi acıktıran.

Séraphita benim ustalık eserim olacaktır. Bir Goriot Baba her gün yazılabilir ama Séraphita gibi bir yapıt bir ömürde ancak bir kez ortaya çıkar” demiş Balzac.


Nihayet bunu da okudum bitti. Nihayet diyorum çünkü  sayfaları  ardıardına çevirip okuyabileceğiniz bir roman değil Séraphita . 


Balzac romanlarında alışkın olduğum o  heyecanlı, sizi alıp götüren hızlı  ve zengin akışlı olaylar örgüsü yerini derin araştırmalar,felsefik hatta teolojik  anlatımlarla bezeli. Olayın Norveç'te geçiyor olması (kitabı Balzac'ın yazdığı düşünülürse) hepten ilginç benim için. Tanrı-ses-matematik-astroloji-fizik-bilim-mana-ilahi sevgi ....anlatmış irdelemiş. O dönem için bir hayli hatta fevkaladeninfevkinde iyi bence.


"İnsanlık Komedyası'nın bugüne dek Türkçede eksik kalmış mistik temel taşlarından biri olan bu romanda, bazen Séraphita isimli zarif bir genç kıza, bazense Séraphitus adlı genç bir erkeğe dönüşen meleksi ve göksel kahraman; ruh, Tanrı, inanç, kadın ve erkek ilişkileri hakkındaki fikirleriyle iki yüz yıla yakın bir süredir insanlığı büyülüyor"  denilmiş kitabın tanımında. Bu, sanırım benim uzun uzun anlatacağım bir çok şeyi kısa ve daha net açıklıyor.

Kitaptan , unutmak istemeyip alıntıladığım cümleler şunlar :



Vatan, tıpkı annesinin yüzü gibi bir çocuğu asla korkutmaz.

İnsanın kendisi de tamamlanmış bir  yaratı değildir, zaten öyle olsaydı Tanrı olmazdı.

Bilim maddi alemin,sevgi manevi alemin dilidir. Bu  yüzdendir ki insan açıklamaktan çok tasvir ederken meleksi ruh görür ve anlar. Bilim insanı kedere boğar, sevgiyse meleği coşturur. Bilim arayıştadır,sevgiyse bulmuştur. İnsan doğayı onunla kendi ilişkisi içinde yargılar, meleksi ruh ise gökle ilişkisi içinde

Tanrı erkeğin hayatından güzellik ve zarafeti alıp kadına nakletmiştir. Erkek , hayatının bu güzelliğiyle, bu zarafetiyle tekrar birleşmediği zaman sert huylu, kederli ve insan sevmez olur; birleştiğinde ise mutlu ve sevinçlidir, tamamlanmıştır.


Bu dünyada her şey konuşur , here şey dinler. Söz, dünyaları yerinden oynatır.


Zayıfların erdemi olan vicdan azabı ona erişmiyordu. Vicdan azabı bir güçsüzlüktür. Onu çekenin günahlarını tekrarlamayacağı kesin değildir. Ancak nedamet kuvvetlidir, her şeye son verebilir.


Size doğru alçalmak Tanrı’ya uygun düzer mi? Tersine sizin ona yükselmeniz gerekmez mi?


Kartallar leşlerin olduğu yere, kumrular serin pınarların olduğu yere, yeşil ve sakin gölgeliklere doğru uçarlar. Kartal yerden göğe yükselir, kumru gökten yere iner.


Ulema  için fikir bir olaydır, en büyük olaylar belki fikir bile sayılmaz.

Onu sonsuzluktan ayıran ve son seddi çökertmekte olan mananın ilerleyişine “hastalık” , hayata kavuşma saadetine “ölüm” deniyordu.

 Vicdan azabı bir güçsüzlüktür. Onu çekenin günahlarını tekrarlamayacağı kesin değildir. Ancak nedamet kuvvetlidir, her şeye son verebilir. üzerinde düşündüm epey Vicdan azabının zayıf ve güvenilmez olduğunu fark etmtmişim bunca sene. İnsanı bir kez durduran vicdan azabı, "ama ne yapayım "herkes yaptı" vb gerekçelerle susturabiliniyor bir dahaki sefere. Buna şahit olduğumuz pek sık aslında. Oysa ki nedamet (pişmanlık) hata ya da günah her neyse tekrarlanmasını gerçekten engelliyor.



Bir Balzac daha istiyorum her seferinde. Rus klasiklerinden sonra en çok Balzac'ı seviyorum diyorum, sonra İngiliz klasiklerine haksızlık etmenin azabı midemi ağrıtıyor.


Düşünen ve gören güzel insanlar: zenginliğinizi kelimelere dökerek yüzyıllar sonrasında bile bizim dünyamıza dokunduğunuz için hepinize müteşekkirim. Dininiz ya da milletiniz ne;umurumda değil: Tanrı'nın cennetinde var olasınız....


13 Ekim 2019 Pazar

Balzac Vallahi Enteresan Adam (Ursule Mirouet 'tan Yola Çıkış)

 
Balzac romanlarını  büyük bir keyifle okuyorum her zaman. Bir taraftan da İş Bankası'nın " Hasan Ali Yücel" serisinden alabildiğimce kitap almaya ve çocuklarıma bana göre eşsiz bir miras oluşturmaya çalıyorum. Bu sefer  Ursule Mirouet'i aldım.Balzac’ın yirmi günde yazdığı ve bir mirasın etrafında dönen entrikaları ele aldığı Ursule Mirouet (1841) Yazarın anıtsal yapıtının "Taşra Yaşamından Sahneler" bölümünde yer alıyormuş.

Akıcı ve zengin dili,  her kitabında üşenmeden bezediği anlatımlar tasvirler ile Balzac hep ilgimi çekiyor. Kısa bilgiler vereyim onun hakkında. Cidden ilginç bir adam .

20 Mayıs 1799'da  Fransa’nın Tours kentinde dar görüşlü, şefkat yoksunu orta sınıf bir burjuva ailesinin içine doğan Balzac'ın gerçek adı  Honoré Balssa. Adını değiştirirken köylü kimliğinden kurtulmak amacıyla isminin önüne “de” takısı getirip soylulaşmaya çalışmış.İyi durumları olmasına karşın tammm bir soğuk nedamet olan annesi onu hemen evden atıp başkalarının yetiştirmesine ve sevgisiz büyümesine yol açmış. Balzac "Benim hiçbir zaman bir annem olmadı… Benim hayatımdaki tüm kötülüklerin sebebi annemdir." diyor bu nedenle.Aile kardeşlerini görmesine bile izin vermemiş doğru dürüst. Sonra hukuk okumaya zorlamışlar onu. Bir ara Vendôme papazlarının yönettiği bir kolejde eğitim görmüş. Aşırı dindar tarafı da sanırım buradan geliyor. Başarısız iş denemeleri olmuş.Bu nedenle hayli fakirlik de çekmiş. E oburmuş da bir yandan. Masanın üzerine sevdiği yiyeceklerin resimlerini çizerek avunduğu söylenir.
Zengin kadınlar ve şöhret hep tutkusuymuş. Vadideki Zambak karakteri olduğu söylenen kadınla 28 yaşında tanışmış. 28 yaşındayken, 45 yaşındaki Madame Laure de Berny ile tanışmış ve 15 yıl sürecek ihtiraslı bir aşk başlamış.Yazılarındaki çeşitlilik kadar  aşk hayatında da zengin ve çeşitli seçimleri olmuş.

Son derece itici ve pis bir görüntüsü olan Balzac'a hiçbir kadın “hayır” diyemiyormuş. Derken Fransa’nın en güzel aristokratlarından Marquise de Castries “Balzac’ın dış görüntüsündeki iticiliğe katlanamayan kadın” olarak Balzac’ın tarihine geçmiş ama  Balzac’ın intikamı acı olmuş. “La Duchesse de Langeais” adlı romanında Balzac, Marquise’i rezil etmiş. 

Balzac, devrinin yazarlarından,  sadece yaşamıyla değil ölüm şekliyle de fark yaratarak ayrılmış. Öyle ki, alkol içerek kendini dağıtan yazarlar arasından “koyu kahve” içen tek yazar olmasıyla anılıyor. Kahveyi o kadar çok içiyormuş ki, kahve içmeden  kim nasıl yazı yazar diye söyleniyormuş .  Ancak maalesef bu alışkanlığı onun sonunu hazırlamış.

Ardında 85’i tamamlanmış, 50’si taslak halinde olan çok değerli eserler bırakan Balzac'ın  sabahlara kadar kahve içerek durmaksızın yazdığı bu eserler hiçbir zaman tamamlanamayacakları için boyunları bükük  çekmecede öylece kalakalmışlar.

 Romanda gerçekçilik ve doğalcılık akımlarının yaratıcısı olarak kabul edilen Balzac, olay örgüsünü mantıksal bir sırayla gerçekçi bir gözlemcinin ağzından aktarıyordu. İşte bu yüzdendir ki; kahramanların tutarlı bir biçimde sunulduğu, belli kurallara bağlı “klasik roman tekniğini” Balzac’ın yaratmış olduğu düşünülür. Olağanüstü bir gözlem yeteneği ve güçlü bir hafızası olan Balzac’ın empati yeteneği de oldukça gelişmişti. Kendisini başka insanların yerine koyarak onların duygularını o kadar iyi yansıtıyordu ki, eserlerindeki arka planla karakterler arasındaki ilişki de bu yansımadan olumlu yönde etkilenerek eserlerini devleştiriyordu. Bu özellikleriyle romanın Shakespeare’i olarak kabul edilen Balzac, yaşama realist bir pencereden bakıyordu.

Ursule Mirouet'te aşırı dine düşkün yanını da görüyoruz. Akıcı ve zamanın gerçekleri, toplum yapısı hakkında önemli bir kaynak sayılabilecek eser her zamanki gibi akıcı ve keyifle okunur tarzda. Kitaptan aldığım satırlar da aşağıda yer alıyor:


  • Biçimin öne geçtiği yerde duygu yok olur.


  • İnsan, düşündüğünü söylemeden önce sözünü düşünmek zorundaysa,  siz düşündüğünüzü söyleyemezsiniz.


  • Dünya, bedava verdiğini sandığımız şeyleri bize çok pahalıya satar.


  • Bir müzik yapıtı ne kadar güzel olursa, bilgisizler o kadar az tadına varır.


  • Zengin yaradılışlı insanlarda duygular ancak dost bir ortamda gelişir.


  • Kurtlar arasında ulumak gerekir (Fransız atasözü)


  • Gözyaşlarını durdurmak insanın elindeyse, bir anayı bir dakika fazla ağlatmamak gerekir.


  • Tutkulu bir adam, bir kadının değerini onu ele geçirmek için katlandıklarıyla ölçer.


  • Uzun ömürlü şeylerin çocukluğu da uzun sürer.


  • Ayyaşlar gibi aşıkların da koruyucu tanrıları vardır.


  • İki rastlantı arasında insan daha güvenlisini seçer.


  • "Kızmamak gerek" dedim kendi kendime "yoksa intikamımı alamam".


  • Adalet her şeyi cezalandırmaz ama sonunda her şeyi öğrenir ve unutmaz.


  • Ne de olsa budalalığın kendi derinliği var.

20 Haziran 2018 Çarşamba

Masal Bu Ya...



İki küçük çocuktular korktuklarında elele tutuşup kırılgan duygularını saklamaya çalışan.


Birinin gülüşü masumiyet çağlayanı  ..gür,tertemiz,aydınlık.
Diğerininki mahzun  ama kocaman,çekingen.

Aydınlıkla karanlığın savaşı bu. Yitirilenlere aldırmayış,nefsin körlüğü, suçlamanın kolaylığı. Dinleyip anlama zamanı şimdi.
Tembellikten kaçınma zamanı şimdi.


Biri , çağlayan gülüşlü olan bir tokat attı mahzun olana. Bir minik goncagül'e atfedilmiş kibir ve güç savaşı ile başladı karanlığın  aydınlıkla savaşı.

Mahzun gülüşlü daha da mahzunlaştı ama köprüleri atmadı. Affetti zamana birikmiş sevgiye sığınıp. "Korkuyor mu acaba" dedi saldırganlığa anlam veremeyip, tuttu diğerinin elini yine de.

Balzac bir romanında "kötüye merhamet ve anlayış iyiye zulümdür. Cesaretlendirir,beslersiniz kötülüğü"  der. Bu masalda da olagelen böyle seyretmiş.

Gülüşü çağlayan gittikçe daha kötü daha  kırıcı olmuş. Çünkü etrafındaki herkes her koşulda onu affetmiş. Öfkesi bitmez bir çöl gibi kasıp kavurur  olmuş ortalığı. Herkesin umudu, küçücükken  etrafı aydınlatan iyi kalbindeki son bir kırıntı kaldıysa onu yok etmemek ve güzel günlere dönebilmekmiş. Onu  anlamaya çalışıp affetmeye devam etmişler.


Sonra gülüşü özlenen olmuş adı çağlayan gülüşlünün. Korktuğu için korkutan, korkutunca da korkusunu unutan zalimin teki olmuş.Yoldaşı kulağına hep sevdikleri ile ilgili   nifak cümleleri fısıldaya fısıldaya onu kör etmiş.Aklısıra kazandığı zafermiş ama yoldaşı aslında neyi kaybettiğini göremeyecek kadar beyinsizmiş. Zalimliği ile goncagül'ünün dikenini sivriltmiş. Bir gün o dikenin eline değil kalbine batacağını bilmez gibi  düz yolları yokuş edip , önüne geleni pervasızca kırmayı iş edinmiş.


Kocaman çekingen gülüşlü ise karanlığı beslememek için susup geri çekilmenin hoş bir tevazu olduğunu ama yetersiz ve bazen hatalı olduğunu anlamış. Kılıcı  çekmek yerine kalkanı  güçlendirmiş..ve aydınlıkla karanlığın savaşı şiddetlenerek devam etmiş.


Masalın sonunu yazmak isterdim ama masal halen devam ediyor. ...çok şükür henüz bir sonu yok. 

Ama iyiler her zaman kazanır...

Bir kitap okuyorum, "arif"in teki tarafından   hediye edilmiş bir alem kitap. 




Hiçliğin ululuğundan bahsediyor sanırım özetle.

Karanlıkla aydınlığın savaşında meydanda toplanılıyor.

Savaşçılar  savaşa başlıyor. İyiler de kazanıyor kötüler de.

Sonra kötülüğün savaşçılarından "nifak "ortaya çıkıyor.  İyileri darmaduman ediyor. 2 gün 3 gün iyilerden kimse onnu yenemezken iyilerin başı alana "muhabbet"i sürüyor.

Muhabbet(sevgi), nifakı yerle bir ediyor.

Kötüler bakıyor ki muhabbet her savaşı kazanır oldu, karşısına Gazap (öfke) çıkartılıyor Muhabbet'in. Muhabbet ne yapsa olmuyor ve 3. gün sonunda Gazap karşısında yenik düşüyor.

Gazap, iyilerin "Gazap'ı ancak o yener" deyişleri ile sahaya sürülen Hikmet yani insanın bilgide ve ahlakta ulaştığı kemal ile savaşıyor. Hikmet bu savaşın galibi oluyor.

Kötüler savaştan vaz geçer mi? Üstüste galibiyetler alan Hikmet'in üzerine en kuvvetli savaşçılarını yolluyorlar. Nefs. Nefs Hikmet'i yenip köle ediyor. Kötülüğün  kaçınılmaz galibiyeti ilan edilecekken  Aşk(ilahi sevgi)ortaya geliyor ve hepsine hükmediyor.

Karanlığın kıymeti aydınlıkta, aydınlığın kıymeti karanlıkta.


Gülüşünü yitiren tüm canlara Allah  merhamet etsin.



8 Şubat 2017 Çarşamba

MUTLAK PEŞİNDE-BALZAC



Balzac'ı seviyorum  ve okumadığım kitaplarını bulduğumda da çocuk gibi neşeleniyorum.

Mutlak Peşinde de öyle bir beklentiyle başladığım romanlardan oldu.

Tabii ki İş Bankası Yayınları ve Hasan Âli Yücel serisinden aldım.

Her zamanki detaylı tasvirleri ve maddeye dahi ruh katabilen yorumları ile öykü aktı gitti. O dönemi, o döneme ait doğruları düşüne-kıyaslaya okudum  niyeyse bu sefer. Hangi doğrular ve duygular evrenselmiş bugüne de gelmiş hangileri o günde kalmışı;toplum ve insan hangi evrelerle bunları yitirdi diye düşündüm.

Onca inanılmaz olumsuzluğa rağmen zeki bir evlat ve kadınlara mahsus demir irade -nispeten- mutlu denilebilecek son ile  şaşırtabiliyor okuyucuyu. Hiiiç dert çekecek günlerde olmadığım  ve kazara dahi haberleri  açarsam aft çıkardığım için bu mantık sınırlarımı zorlayan mutlu sonu aldım bağrıma bastım.

Karakterler yine özgün çizgilerle sınırlarını belirlemiş.  Flu fonda net objenin güzel göründüğü  fotoğraflar gibi, öne çıkışını  çok sevdiğim kişiler oldu romanda.

Uzun da değil. 210 sayfa..hoooop diye okunuyor zaten :-)

Yaarın kendini eleştirenlere şahane bir eleştirisi var. Alıntılarda önce onu  paylaşmak istiyorum. uzun tasvirlerini eleştirenler için şöyle diyor:

"Kimi bilgisiz ve aç gözlü  kişiler kaynağına gitme sıkıntısına katlanmadan heyecanlar yaşamak istedikleri için hep karşı çıkarlar bu tür hazırlıklara; tohum ekmeden çiçek, gebe kalmadan çocuk isterler."

Yüzyılın kapağı olmuş kanımca :-)))

"Toprağa ekilen tohumlar içerisinde en çabuk ürün vereni şehitlerin döktüğü kandır"

"Düşünce insanları da barometreler kadar değişkendir;yalnızca dahi , özünde iyidir"

zariflik nasıl kadın cinsinin güzelliğiyse bağlılık da dehasıdır"

"Bolluk içinde yetişen kadınlar maddesel hazların örttüğü boşluğu  çabucak hissederler ve yıpranmaktan çok yorulan yürekleri onlara gerçek bir duygu  alışverişinden doğan mutluluğu buldurduğunda -- sevgisinden emin oldukları erkeğe de uygun gelmesi koşuluyla-- orta halli bir yaşama seve seve katlanabilirler."

" Güzel kadın olunur!"

"Toplum, insanlardan beklediği erdemlerin hiç birine uyma gereği duymaz"

gerçek mutluluk ruhsal basamakların yalnızca iki ucunda bulunabilir. Yalnızca safdil ile dahi, biri zayıflığı  öteki gücüyle yaşamın bütün pürüzlerini yok eden bir tatlılık, inişsiz çıkışsız bir ruh hali yaratabilirler. Birinde kayıtsızlık ve uyuşukluk vardır, ötekinde hoş görü ve yüce düşüncenin sürekliliği: dahi yüce düşüncenin yorumlayıcısıdır ve ilkede de uygulamada da kendine benzemek zorundadır. Dahi de safdil de sade ve saftır;ne var ki birindeki boşluk , ötekinde bir derinliktir. İşte bu yüzden akıllı kadınlar kusursuz bir adam bulamazlarsa safdilin birini seçmeye yatkındırlar."