Önceleri kuralcı ve tarafsız olmak profesyonellik sanırdım.
Sonra, kuralları doğru yerde esnetebilmenin ve duyguları işe işi aksatmadan yansıtabilmenin profesyonellik olduğunu anladım.
kedili olan bendeniz...inanmazsınız personel toplantısı(mini)
Yönetici olduğum zaman, kadın yönetici ile çalışmak zordur söylemini düşünmeden edememiştim. İş hayatında, erkek gibi düşünmek ya da davranmak neden doğru olsun ki diye epey de kafa yordum.
Gerekmiyormuş :-)
Birlikte çalıştığım insanları sevmek, koruma güdüsü ile sahiplenmek ancak basit 1-2 insani kuralda ısrarcı olup onların ihlali gerçekleşirse ödünsüz yaptırım uygulamakta karar kıldım. Yaratılışıma da zekaya da uygun bir birleşimdi sanırım.
Geçen hafta 8 sene birlikte çalıştığım personelden biri arkamdan iş çevirmiş hiç sebepsiz. Vesvese bir sebep sayılmazsa tabii. Özür dilediyse de yolları ayırdım ama bu beni o kadar üzdü ki hani "neden ya neden" diye bağrınmak istedim. Ama isteiğimi yuttum ve sadece "aşkolsun" diyerek yolları ayırdım.
İnsan İnsanın kurdudur sözünün anlamı insan insanı kurt gibi kemirir , yer bitirir olabilir mi acaba?
Huzur istiyorum sadece huzurlu bir yerde çalışmak istiyorum diye gelen çok kişi tanıdım..huzur battı, huzuru bulunca mutsuz oldular aleni alkshakhsa yani vallahi abartmıyorum ilginç ama bu böyle.
cidden çok sevdiğim çalışma arkadaşlarım..en sağdakinin lakabı huysuz da o emojiyi kullandım yoksa asla tatsız biri değildir
Saygı görmek istiyorum diye gelene saygı gösterince o da mutsuz oldu sorun çıkardı gitti.
İnsanlar ne istediklerini mi bilmiyorlar yoksa istediklerini elde edince devamını mı getiremiyorlar bilmiyorum.
Ama insan, zor iş.
İş hayatına ait (iyi bir gelir ve güvence haricinde) siz ne isterdiniz ki?
Notre Dame De Paris - BELLE dinleyerek çalıştığım bu mutlu Pazar gününde "ben ne isterdim" diye Ekim bulutlarına bakıp düşüneceğim.
Fotoğrafı tıklarsanız size düşünürken dinleyin diye şarkı bile dinleteceğim :-)
Bir çok iş yerinde, makamda,görevde bir çok değişik işte çalışmışım ; geriye baktığımda kendimi hayretle ama "onca şaşkın halime rağmen başarmışım aferin" lerle izliyorum kendimi.
Yaşama atılmak için kararları yeterli donanım ve tecrübe olmadan verdiğimiz lise son sınıfta seçtiğin mesleği al cebine..bir ömür onunla yürü. Ne saçma şey.
Ne yazık ki ülkemizde denemelere, vazgeçmelere çok yer yok. Uğultulu bir koro var hiç susmayan.
Uslu ol-okula git-ders çalış-okulu bitir-ders çalış-üniversiteyi kazan-ders çalış- üniversiteyi bitir- iş bak- askere git- evlen-çocuk yap- ev al-araba al-yazlık?-bi çocuk daha yap- Bir de kızın olsun/bir de oğlun olsun..ikinciyi yap-borçları öde- çocuk uslu olsun-çocuk okula gitsin-çocuk ders çalışsın... korkunç bir bitmeyen döngü!
Çocuklarıma bunu yapmadım.
Çocuklarıma bunu yapmayacağım.
Üniversiteyi kazanıp Trabzon'dan İstanbul'a geldiğimde 16 yaşındaydım. Hayatıma karar verdiğimde yani..müthiş değil mi? Entellektüel bakışı olan, iyi bir ailem ve cevval bir annem oluşu kurtarmış beni geriye baktığımda. "Yapabilir miyim" endişesini hiç taşımadım ama bu kendime güvenimden mi sarsukluğumdan mı onu da bilmiyorum dürüst olmak gerekirse.
Tüm o masalar içinde en çok öğretmenliğimi sevmişim geriye dönüp baktığımda. Artık var olmayan okulda, artık var olmayan güzelliklere özlemim biter mi bir gün ? İstanbul'un hemen hemen en güzel semtlerinden birinde çok sevdiğim güzel işimde çalışıp hayatın renkli akışı içinde "bildik" sokaklarda nefes alıp verirken, bir çok insanın " ne şanslısın" dediği bi kavşakta sakin salınımlarımda yürürken öğretmenliğimi hatırlamak, kendime özlem gibi derin bir sızı yaratıyor bende.
En lüks otellerde ofisim oldu, en yüksek makamlarla yemekler iş birlikleri..titrler titrler...ee ne olacak? Karacaahmet mezar taşında makamı yazanlarla dolu. Geriye ne kalıyor? Alkışı da duyuyorsun, ihaneti de görüyorsun. İnsan kalıyor mu , dostluk kalıyor mı, kardeşim diyeceğin insanlar biriktirebildin mi peki dön bak geri ..
Yağmurlu Karadeniz günlerinde sınıfta yanan fındık sobasının çıtırtısında ormanlarla kaplı dağları seyretmeyi , çocukların sıcacık gülüşlerinde ısınmayı ve alt katta abimin olduğunu bilmeyi seviyordum.
Camii kaldı..şatafatlandırdılar Kahve kaldı..orda yaşıyor erkekler
Okulu yıktılar
Ormanları yaktılar
Çocuklar büyüdü gitti
Abim...o hepsinden beter gitti.
Eskiden olsa daha derin bir üzüntü daha koyu bir hüzün sarardı içimi eminim. Oysa şimdi gülümseyerek bakıyorum ve " iyi ki yaşadım o günleri " diyorum.
Marka ayakkabılar giymek ve serçe parmağım havada (!) yemekler yemek zorunda olduğum bu yaşam kesitinde, öğle uzun teneffüsünde toprak bahçesinde voleybol oynadığımız o günleri, abimin ruhsuz bir kayaya dönüşmüş benliğinde artık var olmayan sıcacık gülüşünü, çocukların ilkbahar çiçeklerini derleyip masama bıraktığı güzel ellerini hiç bilmeseydim ,hayat daha mı güzel olacaktı sanki?
* * *
Bazen , iyi ki unutmadıklarım var diyorum. Yitirilmiş gülüşler sahibinde değil bende saklı kalmış. Hayli zenginim diyebilirim...gönlü fakir kalana yazık.
Günün şarkısı Cem Karaca'dan...hayatımızda kalan tüm güzel insanlara gelsin.
Bugün çok sendenim be Orhan Abi dememek mümkün değil. Bir afilli keyif , bir serserilik kekremsi damağımda. Sonunda olacağına bak..ruhumuz aynı değil mi Orhan Abiiii
GÜZEL HAVALAR
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan VELİ Al aklını başına diyorum kendime İki çocuk, hayat,mecburiyetler... Akşama kadar Cem Karaca dinleyeceğim dostlar (tık)
Nasıl da özlemişim avare özgürlüğün eşsiz lezzetini. Ne kadar eşya o kadar esaret. Zaman özgürlük zamanı belki de....
Ben suyumu kazandım da içtim. Ekmeğimi böldüm de yedim. Alkışı duydum, ihaneti gördüm. Sesim de oldu, sessizliğimde. Seviştiğimde oldu benim. Sende başını alıp gitme ne olur. ne olur tut ellerimi. Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar, Hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar. Sende başını alıp gitme ne olur. ne olur tut ellerimi. Ne olur...