kayıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kayıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2025 Cuma

Kayıp İlanı

 



Dün Naşide Hala'mı kaybettik.

"Öldü" demek yerine "kaybettik" demenin ne özel bir yaklaşım ve sır olduğunu düşündüm cenazeye giderkenki  yüzlerce yalnız dakikam boyunca.

Naşide Hala babamın kardeşi değil. Hacıannem yazısında anlatmıştım hani ; bir değişim masalındaki iyi kahramanların bir tanesi idi o. O kadar herhangi bir kadındı ki onu sevmemek mümkün değildi. Nüktedan, geleneksel, iyi kalpli. Bayram sabahı aile sofrasında herkesin ne yediğine-iyice doyduğuna göz ucuyla yapılan takibin tatlı sahibi O sofrada "aileden biri" olarak bana da sandalye ayıran güzel ailenin annesi.İki güzel  kızı , bir güzel torunu. 

Öyleydi Naşide Hala👩🏻

Haberi aldığımda iş yerindeydim. Önce saçma sapan cümleler  kurdum,  toplantı  notu gibi  orda olmam gereken saati filan not aldım. Sonra telefonu kapatıp  ağladım.

Biri için ağlamak nasıl özel bir sevgi gerektiriyor bir yaştan sonra şaşarsınız. 1-1.5 ay önce  öz teyzemi kaybettik. Ağlamadım. Elimi açıp iyiliği için dua ettim, hakkımı helal ettim, ona veda ettim ve sonra yaşamıma döndüm. Oysa Naşide Hala ve 2 sene önce vefat eden eşinin kaybı sarstı beni. Oysa onlarla aynı kanı  taşımadığım gibi 19 yaşlarında tanıdığım insanlar  aslında.

Sabah 10'da  Ayrılıkçeşme'den Marmaray'a bindim ve Yeşilköy'e yola çıktım. Cenazenin kaçta olacağını bilmiyordum. Gidersem kim nerde, hangi evde toplanıldı onu da bilmiyordum. Bir bildiğim  bir an önce oraya gitmek ve gelenleri  ağırlamak- yıkama yerine gitmek-camii avlusunda beklemek-gelenlere kolonya tutmak  ama her neyse  üzerime düşen "aileden biri olarak" onlarla olmak istediğimdi.

Sonra gittim. 

Ağlaştık. Kucaklaştık.Vedalaştık. Kabullendik. 

Dudağının kenarında hep olan o nüktedan tebessümü  ile bizi izleyip izlemediğini merak ettim.

Sonra ritüeller yerine getirildi.
Sonra ayrıldık.

Ben işe geri döndüm.

Henüz bir şey yemediğimi ,  masama oturduğumda fark ettim.

Döndüm  yüzümü  hayata..devam ettim.

30 Kasım 2018 Cuma

Aysel Hanım




Gerçek  hayat   öykülerini isim değiştirerek yazmak adetimdi...ama bu sefer gerçek ismi yazacağım.

Aysel Hanım ile iş yerinde tanıştık. Odamın bitişiğinde kendilerine verilmiş bir minik oda var,  filanca sendikaya ait. 

Bir ila bir buçuk karışlık bir kadındı. Arka cebinize koyun gezdirin yani öylesine minnoş öylesine zarif öylesine küçücük. Adeta bir serçe kuşu..biraz ürkek ama kararlı, çabuk üşüyen ve çok tatlı.


Her zaman kulak hizasından biraz aşağıda uzunluğu olan açık sarı dümdüz ve düz kesim  saçları vardı. Konuşurken iki eliyle saçlarını kibarca şöyle bir havalandırmak el alışkanlığı olmuştu.                                                                       
Kapımı  çalıp mesafeli ses tonu ile bir şeyler istediği gün başladı arkadaşlığımız. Öğretmenlikten emekli Aysel Hanım, filanca sendikanın 20 senelik gönüllü çalışanı. Kibar kibar giydirirdik işleyişe, olana bitene,  edebiyata ve sanata yapılan haksızlıklara. Kendini tutamaz gülerdi benim hoyrat söylenmelerime, teşbihlerime.  Odalarında ısıtma olmadığı için kış günleri çekinerek kapımı çalar ve sıcacık odamda kahveleri içerken iş yoğunluğundan çalıntı kendi hayatlarımıza eklenti  uzatılmış dakikaları paylaşırdık.

Geçen gün  şahane bir etkinlik vardı, keyifle koştururken filanca sendikanın başkanı  üzüntüyle bana seslendi.  O koşturmacada başkası olsa ertelerdim ama severim filanca sendikanın başkanı Bey'i.  3-5 acil detayı halledip yanına koşturdum gerisingeri. Yüzümde uzun zahmetli bir organizasyonun başarılı sonucunu yaşarkenki yorgun ama keyifli tebessüm.

Uzatamadı lafı. İçinde taşıyamamış 20 senelik çalışma arkadaşının , miniminnacık  Aysel Hanım'ı kaybetmenin üzüntüsünü. Kalp ameliyatına girdiğini, mikrop kapıp  öldüğünü anlatırken gözleri dolu doluydu.  Bir zaman sonra endişe ve şaşkınlıkla bana baktığında farkedebildim odaya girerkenki neşeli tebessümün halen yüzümde olduğunu...donakalmıştım. Tepki veremedim. Üzüldüm de diyemedim. Tebessüm, bir mendille silinip alınan kir gibi yok oldu yüzümden.   Bir şey demeden birbirimize baktık. İkimiz de  suskun bir yası paylaştık. Başımı eğdim ve odadan çıktım.

Yukarı etkinlik salonuna çıktığımda Türkiye'nin en tanınmış tarihçilerinden birinin coşkulu Atatürk anlatımını karanlık salonun  huzurunda  yok olarak  dinledim.Etkinlik bittiğinde filanca sendikanın  başkanına uğramadan, Türkiye'nin   en tanınmış tarihçilerinden birini alıp  cafe'ye indim ve onun coşkun-mütevazı neşesine gönülden  katıldım. Masamızın etrafındaki herkes o yüksek enerjiyi paylaşıp  düşmeyen bir tempo ile  Türkiye'nin en tanınmış tarihçilerinden biriyle dirsek temasında oturuyor olmanın keyfini sürerken ben  üzerime düşen şekilde ev sahipliği yapıyor ve sohbete kahkahalara katılıyordum. İnsanlar-gece-başarılı bir etkinlik-coşku, "artık vakti gelmişti" diyerek kucakladığımız kışa ait şiddetlenen yağmurlar  içiçe yaşanıp giderken o kalabalığın uğultusunda ben aslında yapayalnız bir şekilde Aysel Hanım ile  öğlenleri birbirimizi rahatsız etmemeyi umarak  birbirimizin masasına konuk olup çorba içtiğimiz köşeye bakıyordum.

Dışarıda yağmur yağıyor Kadıköy sokaklarını ıslatan. Kendime, kendimi duyacağım bir müzik hediye ettim (lütfen tık)

Sustum, yaşamı dinleyip ölümü düşünüyorum.

Cennettesiniz ve beni  duyuyorsunuz di mi Aysel Hanım ...